25 Ağustos 2023 Cuma

Ağaç Ev Sohbetleri - #209

Ağaç Ev Sohbetleri 209. sayısıyla birlikte beşinci yaşına girmiş. Aksatmadan organize eden ve asla

kaytarmayan canımız blogger arkadaşımız Deep’e ve sohbete katılan bütün blog dostlarına sevgilerimi göndererek bugünün konusunu hemen alıyorum:

"İyi dinleyen mi iyi, güzel konuşan mı daha iyi arkadaştır?"

N'apalım, madem böyle iki seçenekli soru var karşımda; ben de gider, her iki kulübü de ziyaret eder, didik didik inceler ve kafama göre en güzel sonucu bulurum. Böyle düşünüp üzerime bir kot bir tişört geçirerek çıktım evden, istikamet “İyi Dinleyenler Kulübü”

Tam zile basacaktım ki çatt diye kapı açılmaz mı? Neredeyse şaşıracaktım,  pat diye aklıma geldi: E burası “İyi Dinleyenler Kulübü” ya! Ve evet kapıyı açan Melahat Hanım neden hemen kapıyı açmıştı sizce? Bildiniz, bingo! Çünkü kendisi kapıyı dinliyordu. Ne alaka, yine sulandırdın suyu diyeceksiniz de; demeyin arkadaşım demeyin. Burada arkadaş seçmek söz konusu, hayat memat meselesi. Şimdi Melahat benim iyi arkadaşım olabilir mi? Tabii ki hayır, çünkü iyi dinleyen Melahat her şeyi dinliyor! Kapıları, pencereleri, insanın iç seslerini, dizilerde hikayesi durma noktasına gelen senaristlerin yazdığı dış sesler de dahil, her şeyi ama her şeyi dinliyor Melahat! Sanırsın psikolog doktor Gülseren KafaBudayan... Dinliyor, “hmm” diyor, arada “emme basma tulumba gibi” kafa sallıyor,  fakat dinliyor! İyi de bu Melahat sadece dinlese başım gözüm üstüne! Benden dinlediğini sana satıyor. Senden dinlediğini altın gününde komşularına satıyor; hatta hızını alamıyor, dinleyip dinleyip sonra da sosyal medyasında olmasa da en kötüsü whatsapp durumunda laf sokmalı aforizma şeklinde dünya aleme yayın yapıyor. Şimdi bu Melahat’ten iyi arkadaş olabilir mi? Güya insan ruhundan anlayan Melahat, güya dinleyen Melahat gördüğünüz üzere sizi dinliyor ayağına yatıp, aslında kişisel filmlerini çekmek için veri topluyormuş. Ne diyeceksiniz şimdi? Aman aman; dostlardan ırak olsun Melahatgiller ve tüm uzak yakın familyaları! Çıkıyorum bu kulüpten hızlıca!


İki sokak ötede “Güzel Konuşanlar Kulübü” var. Zili çalıyorum, açan yok. Uzun uzun çalıyorum yine açan yok. Tam vazgeçip geri dönecekken birisi kapıya çıkıyor. Peki sizce neden kapı geç açılıyor? Yine bildiniz, bingo. İçerideki arkadaşlar konuşmaktan kapıyı açmaya fırsat bulamıyorlar da ondan. Kapıyı açan Nebahat de elindeki telefonla konuşuyor zaten. Bana kaşıyla gözüyle “içeri geç” işareti yapıp “Yaa deme öyle şekerim, insan insanın kurdudur, ya ya benim bir arkadaşım vardı bla bla bla…” diyerek uzaklaşıyor. Her şeyi bilir bir tavrı var. Hep bir hayat dersi vermeler, hep kendi hayatından örnek göstermeler. “Hastayım” diyor belli ki telefondaki kişi, başlıyor “Benim kaynımda da vardı o hastalıktan, eşek kulağına sirke suyu döküp içti bir şeyciği kalmadı” diye tavsiye veriyor. Anlatıyor anlatıyor anlatıyor, arada da “Yanlış mıyım?”, diyerek telefondaki zavallı kurbanından onay bekliyor.

İstemiyorum arkadaş ben bunların ikisini de. Ne dinleyen Melahat ne de konuşan Nebahat benim arkadaşım olamaz!

Dinleyen ve dinlediklerinin dedikodusunu yapan Melahat’in okumuş versiyonları bile var artık.  Gülseren Hanım mesela! Psikolog yahu kadın! İşi dinlemek ve hasta mahremiyetine saygı göstererek dinlediklerinden çıkarımlar yapmak ve karşısındakinin ruhunu iyi etmek gibi bir işi var! Kadın sattı ayol dinlediklerini televizyonlara! Üstelik dinlediklerinin hikayelerini sattıkça “Beni de dinle beni de sat!” diyen danışan sayısı da patladı! Yaaa Melahat, paraya çeviremedin sen! Bu devirde her şey para iken hem de! Hem kelsin hem de fodulsun Melahat ama, en azından sahicisin be!

Çok konuşan Nebahat de sütten çıkmış ak kaşık değil elbet. Üstelik bu kişiden bence herkesin çevresinde var. Benim vardı mesela. Bir şey paylaşmak için açardım telefonu, O başlardı anlatmaya. Araya girip bir kelime etmeyi başarırsam da hemen o kelime üzerine destan yazmaya kalkardı. Amaan bir gün bana deli cesareti geldi;” Sen ne kadar bencilsin, ben artık seninle konuşmak istemiyorum” deyiverdim de kafam rahatladı.

Eee,ne anlattım şimdi ben, soru neydi:

"İyi dinleyen mi iyi, güzel konuşan mı daha iyi arkadaştır?"

Kimse kusura bakmasın da ikisinden de arkadaş olmaz bana. Arkadaş dediğin dengeli olacak. Bir sen konuşacaksın bir o. Tık tık, tık tık, pinpon maçı gibi… Bir sen dinleyeceksin bir O dinleyecek. 

Hiçbir ilişki Allahım korusun Gülseren KafaBudayan standardında olmayacak. Arkadaş kişisi senden dinlediğini başkasına satmayacak. Konuşmak istediğinde ağzına lafı tıkmayacak. Efendime söyleyeyim arkadaş dediğin kişi sürekli dert anlatmayacak. Hep hayatını dramatize edip ilgiyi üzerine çekmeyecek. Sende de hep dert aramayacak. Hayatını, aileni, ilişkini kurcalamayacak. Bitmedi; tabii ki hava atmayacak. Karşısındakini sarımsak gibi ezmeyecek büzmeyecek. Arkadaşlık dediğin şey limonata gibi olacak. Senin şekerinle O’nun limonu su dolu bir bardakta eriyecek, ortaya çıkan şey homojen olacak. Ağza ne şeker kristali gelecek ne de limon lifleri takılacak dişlere… Ortaya lezzetli bir şey çıkacak. Serin serin dinlemeler, ekşi tatlı konuşmalar olacak.

Anladın mı Melahat, peki ya sen Nebahat!

Güzeelll, hadi biraz sohbet edin bakalım. Pinpon maçı gibi, bir sen bir O, bir O bir sen, tık tık, tık tık...

Benden bu kadar, dağılabilirsiniz gençler, sevgiyle…



23 yorum:

  1. Müthişti yine, lakin son kısımdaki limonata üzerinden tarifleme muhteşemdi ve beni benden aldı... Çünkü ben çocukluktan beri bir limonata manyağıyım, iyi limonatadan anlarım yani:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim yine ilk yorum yapan siz oldunuz 🙏🤗 Ağaç Ev Sohbetleri'nden beni atarlarsa hiç şaşırmamak lazım. Zira hep muhalefet hep şaka hep bi şey... Bir kere olsun soruya ciddi ciddi cevap vermedim, bakalım göreceğiz hep birlikte :) Bu arada iyi limonatadan anlayan iyi arkadaş seçer diye bir atasözü hatırlıyorum, yanlış mıyım :) Sevgiler

      Sil
  2. Burada işin içine iyi niyet, kötü niyet de giriyor tabi. Öte yandan her şeyin fazlası zarar. Çok konuşanla da, az konuşanla da sohbet ederken sıkılıyorum. Kötü niyetli sinsilik peşinde insanlarla sohbet etmemeyi tercih ediyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kilit nokta kötü niyet, sinsiler evlerden ırak :) Ama dediğiniz gibi denge şart. Yani ben iyi dinleyiciyim diye hep dinleyen oluyorsam, kötü niyet olmasa da alma verme dengesi bozuluyor, yani arkadaş dediğin hem dinleyecek hem de konuşacak :)

      Sil
  3. Hayatın içinden, gerçekçi öykülerle kurgulanarak ne güzel bir sohbet olmuş. Yaşamın gel-gitleri arasında denge kurabildiği ölçüde mutlu ve huzurlu oluyor insan. Politikacılar gibi sürekli konuşan, hep dinleten, olmazı olur kılan bir arkadaşın varlığına nasıl tahammül edebilir insan. Beden dilini takipte bile zorlanırsınız. Övgüler ve şakşaklar olmazsa susacaktır az sonra.
    Dinlemek, dinletebilen-karşısındakine de söz hakkı tanıyan, ortak konularda görüş alışverişi yapılabilen insanlarla güzeldir. Koronun içindeki aykırı sesler hemen kendini belli eder. Kötü bir sunum en özenli sofralardaki lezzetli yemekleri bile yenilmez kılar.
    Limonatanın yeterince soğutulmamış olmasının yaz sıcağında çekilmez oluşu gibi.
    Her şey dozunda, kararında güzel.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar güzel özetlemişsiniz ki, bana da sadece "Ağzınıza sağlık" demek düşüyor. Dediğiniz gibi her şey dozunda güzel. Sevgilerimle 🌺

      Sil
  4. Yok üstüme alınmadım tabi. Ama kendimi öyle görüyorum ben. Laf taşıma kısmı hariç. Sessiz dinleyici kontenjanından. Anlatılanları yorumlamam dinlerken.
    Konuşma kısmı pek yok ondan herhalde.
    :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şaka bir yana, açıkçası benim de iyi dinleyici olduğum söylenir. Bir dönem derdi olan bana gelirdi, Güzin Abla gibiydim neredeyse. Sonra bunun yanlış olduğunu fark ettim. Çünkü bu durum aslında kendinden vermek. Elbette yakın dostlarımı dinlerim, çok yorum yapmamam gerektiği durumları ayırt edebilirim, ama normal arkadaşlıkta artık öyle değilim. Baktım çok anlatıyor, araya giriyorum, geç oldu ama öğrendim :))

      Sil
    2. Birde anlatıp dinleme kısmında sınıfta kalanlar var. Onları dinlemek işkence oluyor adeta.

      Sil
    3. İşte onları dinlememek lazım, bencilgiller kendileri :)

      Sil
  5. hehe çok şekerdi şeker şadiye :)

    YanıtlaSil
  6. Her şeyin kararında olması güzel...Ne çok konuşmak ne de hep susup dinlemek...
    O dediğiniz Nebahat da sokak ortasında karşınıza çıkmaya görsün. Sizi tuttukça tutar. Gideceğiniz yere gidemezsiniz alimallah. :)
    Her zaman ki gibi müthiş keyifli bir yazı olmuş. Can-ı gönülden tebrik ediyorum sizi. Limonata tadında güzel günleriniz olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, ne demiş büyüklerimiz, azı karar çoğu zarar :) Bu zarif yorumunuz için çok teşekkür ediyorum efenim, sevgilerimle 🤗🌺

      Sil
  7. Yine fıkra tadında bir yazı:) Ağaç Ev Sohbetlerine renk kattınız. Elinize sağlık. Her zamanki gibi bütün değerlendirmelerinize katılıyorum. Arkadaşlık ilişkilerinde dengeyi korumak en güzeli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Azıcık gülümsetebildiysem ne mutlu bana :) "Dengeli ol ki genç kalasın " adlı marş eşliğinde sevgiler efenim :)

      Sil
  8. Yazının üslubu pek şahane. :)

    Benim bu konuda yıllar içinde bir çıkarımım oldu. Kötü gün dostu diyorlar ya hani. Şimdi devir değişmiş, kötü günde herkes el uzatıyor. Asıl ben iyi gün dostu bulamıyormuşum onu fark ettim. İyi günümde benimle olmayan, sevincimle sevinemeyen, mutluluğumu paylaşamayan kimseleri hayatımda tutmuyorum artık. Benimde kıstasım bu. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Bir sır vereyim mi, kesinlikle aynı duygudayım. İyi gününü çekemeyip haset edenden dost arkadaş asla olmaz. 🌺

      Sil
    2. Bu arada blogunuza yorum yapmak istedim, yorum yap butonunu bulamadım 🙈

      Sil
  9. Melahat olmayınca kesin Nebahat olacak dedim. İkisi de senden geçer not alamadı :) Bu arada Melahat, Perihan Abla’daki Melahat mi :)

    YanıtlaSil
  10. Benden geçer not almak o kadar kolay mı :) Hele bu ikisinin hiç şansı yok. Melahat anonim bir arkadaş, her yerde görebilirsin kendisini :)

    YanıtlaSil