28 Ekim 2024 Pazartesi

Kşinev Gezi Hikâyem #9 – Son Gün, Bayram, Tarih Müzesi, Vişne Likörü

Günlerden 13 Ekim Pazar. Artık bugün gezimizin son günü. Yarın sabah erkenden yollara düşeceğiz. Hava güneşli, 14-15 derece. Hani derler ya, limonata gibi, tam da gezme havası. Bakalım bugün neler bekliyor bizi…

Bileğim her adım attığımda kendini fena hissettiriyor. Allahtan ağrı eşiğim çok yüksek. Benim  yerime başkası olsaydı herhalde soluğu çoktan acilde almıştı. O yüzden biraz ağırdan alıyorum. Her şey aheste beste…  Zaten ülke de aynı böyle, nazlı nazlı…

Kşinev Azizler Günü Bayramı

Bugün bayram. Evden çıkıp biraz ilerleyince müzik sesleri gelmeye başlıyor. Çok sokağı trafiğe kapatmışlar. Arabaların rahat hareket etmesinden çok insanların eğlenmesini, rahat rahat gezmesini düşünmüşler. Caddeye inince o sakin şehrin bu kadar kalabalıklaşmasına şaşırıyorum.

Bir sokak yeme içme alanı… Izgara etler, bira köşeleri, şaraplar. Domuz eti kötü kokar önyargım bu caddede yok oluyor. Tadına bakmıyorum ama kokusu hiç de rahatsız etmiyor. Üstelik bu kadar çevirme et olmasına rağmen ortamda hiç duman da yok. Nasıl bir sistem kurmuşlarsa sonuç mükemmel. Bizde neden et pişirirken çok duman ve koku çıkıyor peki? Bu konu tamamen benim uzmanlık alanım dışında. Cevabı bilmiyorum.

Caddenin ilerisine kurulan stantlarda kurutulmuş et, bal, ceviz, vişne şarabı, vişne şurubu… Bir stantta yöresel işlemeli beyaz bluzlar.

Samanlar ve renk renk kabaklar önünde fotoğraf sırası oluşmuş, ben fotoğraf çekemiyorum.

Park 17 dönüm arazide ve meydan gibi olduğu için çoğu stant parkın içine kurulmuş.

Ağaçların arasında çeşit çeşit el işleri… Fiyatlar biraz yüksek…

Bez bebekler, aksesuarcılar, tahta işler, çeşit çeşit hediyelikler…

Popcorn’cular, pamuk şekerciler, baloncular…

Çocukluğumun panayırları gibi cıvıl cıvıl her yer.

Müzik işine belediye el atmış. Meydana devasa bir sahne kurulmuş. Senfoni orkestrası, dev ekranlar… Ülkenin en ünlü opera sanatçıları çıkıyor, müzik şahane. Tangolar, caz, genellikle içinde “Kşinev” sözcüğü geçen coşkulu şarkılar… En büyük konser yarın olacakmış, biz dönüşteyken. Olsun, bu kadarına tanık olmak bile şahane!



Çok güzel her şey, insanın içine coşku doluyor. Arada gelen çan sesleri olmasa dini bayram olduğu hiç anlaşılmıyor.


Lviv Vişne Likörcüsü

Lviv gezimde beni benden alan vişne likörcüsü Drunk Cherry şubelerini görünce resmen duygulanıyorum, anılarım canlanıyor. Dükkânın büyüklüğünden tavanda asılı kırmızı şişelere, hatta likörün sunulduğu kristal kadehin şekline kadar her şey aynı… Bir tane içiyorum, içim ısınıyor.  Buradaki adı ise PianaVyshnia. Akşamları buranın da önünde kalabalık oluyor. Anlatılmaz yaşanır, bu likörün keyfi gerçekten de bir başkadır. Keşke Kadıköy'de de şubesi açılsa.


Moldova Ulusal Tarih Müzesi

Dün bomba ihbarı nedeniyle giremediğimiz müze bugün açık. Girişteki kurt heykelinin adı Kapitol Heykeli’ymiş.  Roma şehrini kuran Romus ve Romulus adlı iki kardeşin bir kurt tarafından beslenmesini anlatıyormuş.

Giriş kişi başı 20 Lei, fiyatlar gayet makul.

Diorama Odası

Bir hatırlatma yapayım

Diorama, gerçek veya kurgu bir olayın, anın veya hikâyenin ışık oyunlarının da yardımıyla üç boyutlu olarak modellenmesidir

İki sanatçı tarafından sekiz yılda tamamlanmış eser 4,5 *11 metre boyutlarında ve gerçekten çok etkileyici. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir köyde yaşananlar anlatılmış. Gerçekten müthiş. Odada ayrıca o dönemden kalan birkaç silah da sergileniyor.


İkinci katta farklı farklı odalar var. Yüksek tavanların ve duvarların işlemeleri başlı başına çok güzel.

Maalesef çoğu eser Macarca ya da Rusça dillerinde anlatılmış. Bu nedenle fazla bilgi edinemesem de gördüklerim etkileyici.

Opera sanatçılarının giysileri,



Eski bir kamera, 

En çok uzaylıya benzeyen kilden heykeller dikkatimi çekiyor.

Atılmış Lenin Resimli Vazo!

Her tarafı kapalı camdan bir küp içinde geçmişe ait her şey sıkıştırıp sergilemişler. Eski paralar, eski tüplü bir televizyon, Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bayrağı ve üzerinde Lenin resmi olan bir vazo…

Bence çok acıklı bir manzara, hakaret gibi…

Kişinev’de Son Akşam

Her yer çok kalabalık. Bu kadar insan şehir dışından gelmediğine göre dün akşam neredeydi, ya da önceki günler… Bunu düşündüğümde Moldova’ya Avrupa’nın en fakir ülkesi dendiği aklıma geliyor. Ortalama aylık maaş 300-400 Euro olduğu söyleniyor. Hal böyle olunca, normalde dışarıya eğlenmeye çıkamayan kent sakinleri bayram diye çıkmış olabilir. Bizde de öyledir ya, bayramlarda otobüsler bedava olduğu için her yer ana baba gününe döner, normalde dışarıya çıkmayan kitle yollara dökülür…  Burada da sanırım caddelerde kurulan yeme içme alanları normal günlerden daha ekonomik bugün, ve belki de ondan kalabalık.

Akşam serinliği başladığında en sevdiğimiz restoran Andys’e gidiyoruz elbette. Bayram münasebetiyle aşırı kalabalık. Biraz bekleyince yer bulabiliyoruz. Bu sefer aman nazar değmesin garson kız pek bir güler yüzlü, bahşişi hak etti. Müthiş sistem kurmuşlar. O kalabalıkta bile kız siparişi aldıktan sonra elindeki cihaza bakıp 20 dakika diyebiliyor ve sipariş tam da söylediği gibi hatta daha erken geliyor.

Çok şaşırdığım bir şey söyleyeyim. Tam giriş kapısının yanındaki tuvaletlere dışarıdan onlarca insan giriyor. Sadece WC’yi kullanıp çıkıyorlar. Bizde olsa kapıya kesin güvenlik dikerlerdi, kimse de bir şey demiyor. Çok takdir edilesi bir bayram ruhu.

Zaten parkta hiç tuvalet görmemiştim. Bayram için seyyar tuvalet gördüm bir iki ama bence azdı. Demek ki şehrin esnafı ya da sadece Andys de olabilir, bu konuda dayanışma içinde olabiliyor bayramlarda…

Akşam TİKA’nın meşhur sokağında biraz oturduktan sonra eve gidiyoruz, artık toplanma zamanı…

DİZİNİN SON YAZISINDA GÖRÜŞMEK ÜZERE…

Kşinev yazılarının hepsi burada

   



10 yorum:

  1. kuzey makedonyada aylıklar şimdi 500 euroya çıktı. yükseldi yani. ama enflasyon da yükseldi o yüzden. orası daha zengin demek ki. burası da bizden yoksul gibi gözükseler de anlattığına bakılırsa bizden uygarlar. tuvalet örneği. almanyada insansız market var, giriyon alıp çıkıyon, parayı koyuyon filan yani, metroya da istersen kart basmadan binebilirsin. şimdi burda bu bayram, kermes gibi şeyler en sevdiğim yaa. ne güzeldir. bizden de temizler herhalde. likör de aklımda artık. sadece o taraflarda var demek ki. drunk cherry. bakayım acaba satılıyor mu, başka yerlerde ve marketlerde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte çelişki de burada ya. Bizden yoksul gibi görünüyorlar ve evet yoksullar da. Ama yolları tertemiz, geniş caddeleri çok güzel, parkları şahane. Parklarda herkes kahve alabiliyor. Milli bayramlarında terör mü olur şu mu olur demeden şahane eğlenebiliyorlar. Sokakta herkes şıkır şıkır giyiniyor, bir tane çöp kutusu yok ama tertemiz her yer. Trafik ışıklarına herkes saygılı, korna sesi yok. Bisiklete binecek yollar var, yürürken sana çarpan yok. Ortadoğu’dan gelen mülteci yığını yok. Günah baskısı, dün baskısı olmayınca bazı şeyler daha kolay halloluyor bence… Dinin devletten ve hayatın akışından uzak olması çok önemli. Ah Atatürk laiklik vurgusunu boşuna yapmadı…
      Hal böyle olunca zenginlik kavramını düşünüyor insan; sahi zenginlik de böyle bir şey değil mi zaten…
      Yani insansız marketler yaygınlaşıyor dediğin gibi bir çok ülkede… Ya bizdeki ahlâki çürümüşlüğe ne demeli… Vasatın yüceltilmesi son bulmalı bir an önce…
      Evet, kesinlikle sokakları ve parkları bizden temiz… Ve bu temizlik ne zaman yapılıyor görmüyoruz hiç. Sistem tıkır tıkır işliyor.
      Bu likörün vatanı Ukrayna aslında. Ve o bölgede satılıyor sadece; Estonya, Letonya, Litvanya’da faşan şubeleri var bildiğim kadarıyla. Bak burada nerelerde satıldığının haritası var https://pianavyshnia.com/en/
      Aslında sadece likörün lezzeti değil, konsepti harika… Sunumu, logosu, kadehinin zerafeti, tavana asılan kırmızı şişelerin görselliği ve insanların ayak üstü sokakta içerek sosyalleşmesi. Hepsi bir konsept ve çok hoş…
      Yine çok yazdım bak, kendimi durduramıyorum 😊

      Sil
  2. Biz koca Avrupa'nın allı pullu ülkeleri dururken, neden bu tip ülkeleri daha çok seviyoruz, içselleştiriyoruz ve haklarında uzuuun uzuun ve çok yazı yazıyoruz acaba? Manyak olabilir miyiz ki?!:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel soru.
      Ruhlarını seviyoruz sanırım; mütevazılıklarını, ranttan çok insanı önceleyen gelenekten geliyor oluşlarını… Kendilerini üstün görmeyişleri de olabilir, ama en çok da sol’ dan gelişlerini… Sol’un izlerinin henüz tam anlamıyla silinmemiş olması belki de.
      Ama maalesef bu izler de silinecek gibi… Ukrayna’ya gittim Avrupa Birliği sevdasıyla savaşa girdi. Gürcistan’a gittim, Avrupa Birliği sevdasıyla her gün sokaklara dökülüp protestolara başladılar son zamanlarda. En son Moldova’ya gittim, onların da yüzde ellisi Avrupa Birliği için geçen hafta olumlu oy kullandılar referandumda, içleri karışacak gibi…
      Oysa kendileri gibi kalsalardı, özlerini korusalardı…
      Avrupa’nın o dediğiniz allı pullu ülkelerine ucuz iş gücü kaynağı olacaklar belki, belki Nato genişleyecek sayelerinde… Ya da sömürü olacak başka türlü…
      Ha ben hiç Avrupa’ya gitmedim, sever miyim bilemiyorum. Ruhu olan yerler ilgimi çekiyor benim, küçük, sakin ve ruhu olan yerler…. Sosyal medyada meşhur olmayan, moda olmayan yerler… Hikâyesi olan yerler ve hikâyelerini yazabildiğim yerler...
      Galiba biraz manyak olabiliriz 😊

      Sil
  3. Şöyle mutlulukla ve huzurla bayram kutlayacağımız günler gelse.

    Ne güzel denk düşmüş, buraya kadar ulaştı günün keyifli hali.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah keşke 🙏 Biz iyi insanlarız, bu kadar basit şeyleri o kadar hak ediyoruz ki... Korkmadan gezmek, rahatlıkla iki yudum içki içebilmek, din baskısından kurtulmak, özgürlük...
      Evet ya, şahane denk geldi... Hem de 6 ekimde şarap festivali varmış tüh kaçırdık derken... Okuduğum bloglarda hiç bu bayramdan bahsedilmemişti, nasıl güzel oldu :) Keyif bulaştıysa şahane olmuş 🥰

      Sil
  4. Sizinle beraber gezmişiz gibi oldu. :) Moldova yı hiç bilmiyordum. Sayenizde görmüş gibi olduk. Buraneros un yorumuna yazdığınız cevapta söylediklerinize yürekten katılıyorum. Avrupa, ABD eksenine yaklaştıkça daha kapitalistleşecekler, zengin ile yoksul arasındaki uçurum artacak, eskisinden daha kötü bir ülkeye dönüşecekler ne yazık ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim bu gezide yorumlarınızla beni motive ettiniz efenim :) Açıkçası gidene kadar ben de hiç bilmiyordum, çok güzel oldu bu gezi. Sizlere de bir şeyler anlatıp mutlu ettiysem daha ne olsun değil mi ama :) Çok üzülüyorum bu küçük ülkelerin özlerinden uzaklaşmalarına, umarım kendileri gibi kalırlar.
      🥰🌺🙏

      Sil
  5. Bayram ya, o garson kız ondan güler yüzlü olmuştur. :)
    Bir ülkenin yerel halkını anlamanın, tanımanın yolu ya pazarlarıdır ya da şenlikleridir diye düşünmüşümdür hep. Ülkenin tarihi müzeleri elbette önemlidir. Müzeyi görüp gezersiniz, geçmişi hakkında bilgi edinirsiniz. Günümüze gelindiğinde ise yerel halkla geçmiş arasında bir bağ kurarsınız. Eskiler şöyle bir cümle kurar; öyle gelmiiiş, öyle gideeer.
    Sizin sokakların temizliğinden, sessiz sakin oluşundan gibi olması gerekenleri anlattıkça, bizim ülkede niye bunlar olmuyor diye de soruyorum kendime hani.
    Bakınız, ben yıllardır doğa yürüyüşlerinde bir köyden bir köye gitmiş biriyim. Köyün nüfusu ne kadar olabilir ki, gidin umumi tuvaletlerine, adım atamazsınız. Öyle gelmişiiiz, öyle gidiyoruz işte. :)
    Ne güzel, bayramı bayram gibi yaşıyorlar. Kimse kimseyi rahatsız da etmiyor. Benim de anlamadığım o kadar ızgaranın kokusunun olmaması. İlginç gerçekten de. :)
    Ayaklarınıza sağlık olsun. Teşekkür ediyorum kıymetli paylaşımınıza. Görüşmek üzere...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru söylüyorsunuz; belki de bayram diye gülmüştür , çok mantıklı bence de :)
      Kesinlikle haklısınız. Bayramda herkes o kadar mutlu görünüyordu ki. Ne polis vardı ortalıkta görünen, ne polis barikatı, ne yerlerde çöp ne bir taşkınlık. Herkes birbirine saygı içinde keyifle bayram kutladı. İmrendim mi evet... Bizde ise Cumhuriyet Bayramı haftasında Tusaş saldırısı oldu biliyorsunuz, en büyük bayram etkinlikleri neredeyse iptal ediliyordu. Neredeyse mutlu olmak suçluluk hissettiriyor ülkemizde.
      Ne güzel örnek vermişsiniz, beş haneli köyde bile tuvaletleri temiz tutamıyoruz. Kim ne derse desin, ülkemizde büyük bir cehalet var maalesef. Yaşadığı ülkenin değerini bilememek, ortak alanların temizliğine dikkat etmemek, yüksek sesle başkalarını rahatsız etmek cehalet değildir de nedir! Çok üzülüyorum bu duruma, okumuşu da okumamışı da maalesef bu konularda cahil. Yere sigara atanların çoğu üniversite öğrencisi maalesef.
      Geçenlerde bir yerde okumuştum, Almanya'da sanırım, okulunilk yıllarında çocuklara metroya nasıl binilir, trafik ışıklarında ne yapılır gibi şeyler öğretilirmiş.
      Eskiden bizim okullarımızda da sanırım "görgü kuralları" öğretiliyormuş. Şimdi çocuklara medeniyet öğretmek yerine "yarış atı" gibi test çözdürüyorlar maalesef.
      Toplu taşımada sesli video izlenmemesi gerektiği, yerlere çöp atılmaması gerektiği gibi konular çocuklara öğretilirse belki o çocuklar sayesinde toplumumuz da eğitilir...
      Yine tutamadım elimi, yazdıkça yazıyorum :)
      Izgaralar gerçekten hiç kokmuyordu. Ben hassasımdır kokular konusunda, hiç rahatsız olmadım; belki de duman olmayışındandır, anlayamadım ben de
      Çok teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için; sevgilerimle 🌺🥰

      Sil