6 Ağustos 2024 Salı

Son Durak Filmi Gibi Bir Gündü...

Gece kabuslar gördüm. Kendi sesime uyanmış olabilirim. Kalktım, önceki yazıyı yazdım. Biraz oyalandım sonra. Dünden kalan mısır ekmeği, birkaç zeytin, domates, üzerine zeytin yağı… Kolayından neskafe… Sonra karnımda olağan dışı hareketlenmeler hissettim, azıcık bekleyeyim dedim; sokakta tuvalet kazası falan yaşanmasın bir de…

Evet azıcık bekledim. İyi hissedince kol çantamı boşaltıp sadeleştirmeye başladım. Maksat ağırlığı azaltmak mıydı, yoksa evden çıkmayı geciktirmek mi… İptal ettiğim kredi kartlarını, birkaç kalemi, birkaç fişi ve bozuk paraları ayıkladım çantadan. Mide ekşimesi hapını da aldım masaya bıraktım. Gözüme dizim ağrıdığında sürdüğüm, dibi kalmış ağrı kesici merhem takıldı. Çok iyi anımsıyorum şimdi yazarken o ânı. Normalde çanta temizliği yaparken o merhemi çıkarmam gerekirdi aslında… Nereden bilecektim bu merhemin bir işaret olduğunu; parçaları birleştirince çıktı ortaya bu detay. Merhemi tekrar çantama koydum.


Sokağa attım kendimi sonra. Salı Pazarı'na gitmek ve kızılcık almaktı niyetim… Pazar bahanesiyle evden çıkabilmekti belki de… Her zamanki yolumdan yürürken kafamın içinde hep dünkü konuşmalar, yazışmalar, işittiğim çirkin suçlamalar, basit ama yaralayan imalı sözler dönüp dolaşıyordu.

“İlle dostun bir tek gülü yaralar beni beni…”

Ne güzel söylemiş Pîr Sultan Abdal…

Her zamanki yolumdan yürüyordum. Normalde o yürüdüğüm yol günün çok büyük kısmında trafiğe kapalı olduğu için ve zaten kaldırımlar çok dar olduğu için sallana sallana yolun ortasındaydım.

Sonra nasıl oldu bilmiyorum, sanırım bilinç kaybı yaşadım bir anlık.

Yerdeydim, kalbim deli gibi çarpıyordu ve ağlıyordum. Sol ayağım beyaz bir minibüsün arka tekerleğinin tam yanındaydı.

Minibüs geri geri gidiyormuş, mal bırakacağı dükkânın önünde olduğu için Allahtan yavaşmış. Başıma insanlar toplandı sonra. Biri benden özür diliyordu, “Kornaya basarak geri geri geldim, duymadınız…”

Ben hiç korna sesi duymamıştım, ve zaten olayın nasıl o hale geldiğini de anımsamıyordum. Can havliyle ve kalbim deli gibi çarparak adama bağırdım:

“Ya ben burada ölseydim, ya ayağım kopsaydı, özür mü dileyecektin…”

Çevreden "tamam sakin olun" diyen oldu. Birisi elime su şişesi tutuşturdu, ayağa kalkabildim sonra. Kenardaki dükkanların birinin tek basamaklı merdivenine oturdum. Sandalye getirmiş birisi, ona oturmadım. Yerde hızlı hızlı nefes almaya, bir yandan da adama bağırmaya devam ettim. Birisi “Ambulans çağırayım mı? “ dedi. “Hayır” dedim. 

Adam biraz da korkmuş belli ki. Bir yandan esnafa mal bırakıyor, bir yandan da “Bilerek yapmadım” diyordu… Orada birkaç dakika oturup ayağa kalktım sonra. İşte o zaman fark ettim bileğimin sızladığını. Birkaç adım  attıktan sonra aklıma çantama geri koyduğum ağrı kesici merhem geldi. Onu sürdüm, bir sızı vardı evet. Acaba üzerine basmasa mıydım? Biraz daha yürüyüp kendime “Bak var bu işte bir hayır, Allah sana bir mesaj yolladı. Takma artık kafana  insanlar şunu demiş bunu demiş’leri diye telkin verirken uzaktan gelen tramvayı fark ettim. Tramvay gelene kadar karşıya geçebileceğimi düşündüm. Demek ki tramvayın ne kadar uzakta olduğunu da algılayamamışım o an Ben tam karşıya geçerken bir adam bana seslendi:

“Kenara geçin, tramvay geliyor…”

Adamın sesi ile eş zamanlı olarak tramvayın zilini de duydum, son andaki hamleyle kendimi sola atarak kurtuldum bundan da…

Nefes nefeseydim. Bir günde iki tane ölüm tehlikesi atlatmıştım! Üstelik bir tanesinde arabanın altında kalmıştım…

Otobüs durağına vardım. Oturdum, bileğimdeki sızı devam ediyordu, merhemi çıkarıp tekrar sürdüm.

Neydi şimdi bütün bunlar? Yaşadığım olayların mistik boyutu muazzamdı! Bilincini kaybederek minibüsün altında kalıyorsun, ama mucize oluyor ve hafif bir sızı ile kurtuluyorsun. Tramvay konusunda bir adam seni uyarıyor, son anda kenara çekiliyorsun.

Gitmese miydim acaba pazara? Ya bileğim çok sızlarsa! Ama belki de maydanozların yeşilleriyle domateslerin kırmızılarını görmek iyi gelecekti bünyeme.

Atladım otobüse gittim pazara…

Tedirgin yürüdüm hafif bir sızı ile…

Evet evet çok büyük bir sınamaydı bu… Yaşam buydu işte, bir minibüsle bir tramvay arasında mucizelerle ayakta kalabilmek… Gerisi gerçekten de boş, hem de bomboş…

Dostum bana zehirli oklar atmış, atsın varsın…

Öbürü beni azarlamaya kalkmış, azarlasın varsın…

Bir diğeri hasta olduğunu söyledikten sonra bana zehirli bir mesaj yazarak, ve o durumdayken cevap veremeyeceğimi, kendimi savunamayacağımı bile bile  “orantısız güç kullanmış” ve benim ne biçim bir dost olduğumu haykırmış, ben alttan aldıkça “git kendi yoluna selametle…” demiş…

Hepsi, ama hepsi boş…


Pazar dönüşünde yolumun üstünde sevdiğim kuaförün dükkânı var. Kapısının önüne tabure koymuş, tanımadığım başka biriyle laflıyordu. “Otur soluklan” dediler. Oturdum, biraz kızılcık ikram ettim kendilerine. Çok sevdiler. Kızılcıklar gerçekten çok büyüktü. Derken derken laf lafı öyle bir açtı ki, birden “bugün iki kere ölümle karşılaştım” cümlesi çıktı ağzımdan.. Adını şimdi anımsamadığım matbaacı esnaf vardı sadece masada. O kadar güzel moral verdi ki bana… “Her şey işaret” dedi. “Hayatı çok da takmamak lazım” dedi. “Akrabalardan ve tanıdıklardan uzak durmak lazım” dedi…

Sonra dükkândan bir müşteri kadın çıktı. Konuyu hiç bilmeden:

“Allahın mucizelerine inanmak lazım ve sormak lazım “Bugün gelecek mucizeleri görmek için neler mümkün” diye…

Çok acayip, çok da mistik bir gündü anlayacağınız.

Sanırım çok da ders almadığımı görmüş olacak ki, Yaradan bugün beni bir minibüsün altına attı, yetmedi sonra tramvay tehlikesi ile karşılaştırdı. Sonra da bilge matbaacı ile son dersini verdi.

Teşekkürler bütün bu aydınlanmalar için…

Evet, kimse için fazla üzülmemek gerektiğini öğrendim bugün… Ve insanın aklı başka yerde olursa başına neler gelebileceğini çok acı deneyimledim. Yaşadığımız âna odaklanmalı ve o ândaki gerçekleri ve güzellikleri görebilmeliydik. Yaşamak dediğimiz şey, bir parça pamuk ipliği ve onu bağladığımız dal parçası arasında rastgele bir şeydi... İpe asılarak  mahsur kaldığımız dal parçasından kurtulabilir, bu arada ipin kopma riskini de dibine kadar yaşayabilirdik...

Ve fark ettim ki, hayatta hiç kimse için ama gerçekten hiç kimse için fazla düşünmeye değmiyor…

Sonuçta o minibüs az daha hızlı olsaydı, bugün bu yazıyı belki de görünmeyen âlemlerden görünmeyen harflerle yazıyor ve birilerine hayat dersi veriyor olacaktım… 

Ve şu anda bütün olumsuzlukları ardımda bırakmaya yürekten niyet ediyorum….

Teşekkürler, çok çok teşekkürler…

Not: Bileğim hâlâ sızlıyor, viks sürdüm…


16 yorum:

  1. Geçmiş olsun 💐bileğine bir baktır istersen, gidinceye kadar yağ ile karıştırdığın unu sararsan acısını alıyor az bişey yetiyor güzel bir hamur oluyor,bende YouTube da tatlı bir teyzeden duymuştum oğlumda işe yaramıştı.mesajları sen almışsın senin gibi ölüme yakın bir deneyimle aydınlanmış bir podcast kanalı var "Ruken ile şimdi anladım" diye aratabilirsin sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, akşam viks sürüp sardım, üzerine basınca sızlıyor ama dayanılmayacak gibi değil 🙏 İdare edebildiğim sürece doktora gitmeyenlerdenim, biraz daha bakayım bakalım... Hamuru deneyeceğim ama, teşekkürler hiç bilmiyordum bu yöntemi. Dünü herhalde hayatım boyunca unutamam, o arabanın altında olduğum andan öncesinin hafızamda olmayışı, oraya nasıl geldiğimi anlamayışım çok acayipti gerçekten de... Belki de bu kadar sert mesajların ard arda gelmesi de anlamlıdır, kendime gelmem için bunlardan daha iyi ve etkili tokat olabilir miydi? Ruken ile şimdi anladım'a da bakacağım çok teşekkür ederim, sevgiler 🌺🥰

      Sil
    2. Rukenle şimdi anladım'dan "arkadaşlıkta narsizm'i dinliyorum şu an, gerçekten çok iyi geldi. Çok teşekkürler tekrar 🙏🦋

      Sil
  2. Evet; "Ölüme yakın deneyimin bana bir öğretisi" podcast... 🙏

    YanıtlaSil
  3. Çok geçmiş olsun.. iyi olmana çok sevindim. Sizin de çok güzel ifade ettiğiniz gibi düşünmeye değmeyecek o kadar çok olay, insan hakkında gereksiz yere düşünüyoruz ki. Anı yaşamak becerisini mutlaka geliştirmek gerek. Spiritüel, metafizik yorumlamalarda pek sevimsiz geliyor bana. Kazalar elbette her yerde olabilir, ama bu ülkede çok daha yüksek risk altında yaşıyoruz. İşlemeyen adalet mekanizması, işini düzgün yapmayan kurumlar, mutsuz, öfkeli insanlar, v.s. yüzünden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Hayat anlardan ibaretmiş, bunu çok iyi anladım dün. O anlara odaklanabilmek lazım. Yaptığımız hatalara ya da söylediklerimize takılmayıp, yaşayıp bitirdiğimiz şeyleri geride bırakmamız lazım. Geçmiş insanlar, olaylar ve her şey geçmişte kalmalı, hayatımızın "şimdi" ve "sonra"dan ibaret olduğunu görmemiz, hatta görmekle kalmayıp içselleştirmemiz lazım. Ben hem bilime güvenirim, hem de mistik, spritüel dünya ve işaretler ilgimi çeker. İç dünyamda sığınmak istediğim ve faydasını gördüğüm bir dünya orası... Bazen manevi koruma kalkanlarına ihtiyaç duyarım.
      Evet ülkenin nasıl bir yerde olduğu hepimizin malumu. Riskler var, ama umut da var. Dün yaşadığım gibi...
      Sevgiler 🌺🥰

      Sil
  4. yani tansiyonun mu düşmüş, geçmiş olsun :) bu arada son durak korktuğum tek korku filmi :) eh yani bunlar işaretten öte :) hiçbirşeyi umursama diyor hayat :) sen yakında ellerinle marmarayı durdurursuun, batman utansın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tansiyon değil de sanki bilincim düşmüş, o aradaki anları gerçekten anımsamıyorum:) Benim de serisini izlediğim tek korku filmi Son Durak'tır. Hem korkup hem de sevmiştim filmleri. Senaryodaki bir şey olacaksa olur mantığı etkilemiş olabilir beni. Evet dün gerçekten yaşadığım her şey film gibiydi, daha doğrusu sanki gözüme zorla gösterilen bir manifesto gibiydi. "Çok takma hiç bir şeyi, insanları, şunlasrı bunları" diyordu. Hayatın mucizeleri hep var, Marmara'yı bile durdurur neden olmasın :)
      Sevgiler, teşekkürler 🙏🥰🌺

      Sil
  5. Çok geçmiş olsun :,( Allah korumuş..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, evet gerçekten Allah korudu, başka bir açıklaması yok bu durumun. Hem korudu hem de en ağırından kulağımı çekti, "bu da sana uyarım olsun" dedi... Umarım dersimi yeterince almışımdır... 🙏🌺🌹

      Sil
  6. Oy oy oy... Geçti geçti.

    Bazen gerçekten de gereksiz şeylere öyle önem veriyoruz ki asıl önemli şeyler kaçıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim canım benim. Evet aynen öyle, hele ki insanlara kafa yormak, gerçekten olmamalı hayatımızda...

      Sil
  7. Çok geçmiş olsun insanın bilinci gerçekten uçup gidiyor gibi oluyo bazen. Ben yoğun anksiyete dönemlerimde yaşıyorum aynısı. Kalabalıklardan uzak durmak da çare değil ki çözemedim gitti :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, bileğimin acısı henüz geçmedi ve o anları aklıma getirdikçe yaşadığım için binlerce kez şükrediyorum. Gerçekten de bilincim uçmuştu, hiç bir şey anımsamıyorum. Çare kafayı boşaltmak, sakinlemek, güzel şeylere odaklanmak bence... 🌺

      Sil
  8. Gerçekten sizi çok iyi anlıyorum. Zihin öyle olumsuz düşüncelerle dolmuş ki resmen dünyevi durumlardan kopmuşsunuz. Böyle durumlarda dışarı çıkmamak gerekir diye düşünüyorum. Bakınız neler atlatmışsınız bir gün içinde. Bir daha dünyaya Evde Yazar gelecek mi, hayır. Sizin canınız sağ olsun, gerisi hiç önemli değil.
    Büyük geçmiş olsun. Umarım bu badireler bir daha uğramaz size.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu üç yazıyı ard arda okuduğunuz için beni çok daha iyi anladınız, zaman ayırdığınız için öncelikle teşekkür ederim. Evet o günden sonra tam on dört gün geçmiş, bakkala bile çıkmadım... Yavaş yavaş hem bileğimdeki incinmişliği hem de yüreğimdeki incinmişliği tamir ediyorum. Çok teşekkürler, çok büyük bir dersti gerçekten de, belki buna gerçekten de ihtiyacım vardı kendime gelebilmek için; hayat en doğrusunu her zaman bizden iyi biliyor. İyi dilekleriniz için çok teşekkürler, sevgiler 🥰🌺

      Sil