5 Haziran 2024 Çarşamba

Tiflis Gezi Hikayem #5-İkibuçuğuncu Gün, Kahvaltı Arayışı, Sülfür Hamamları

Sevgili Günlük,

Dün akşam yağan şiddetli yağmur sabah da devam ediyor. Şu anda öğlen oldu hâlâ yağmur var. Bakalım bugün nasıl geçecek…

Yürüyüş, Kahvaltı Edemeyiş ve Sülfür Hamamları

Bugün cumartesi, ilk geldiğimiz akşam perşembeyi saymazsak aslında teknik olarak ikinci gündeyiz. Evde yiyecek bir şey hâlâ yok, bir türlü fırsat bulamadık alışveriş yapmaya. Burada çok yaygın olan Spar marketlerden değil de Carrefour’dan bir şeyler almak niyetimiz. Gürcü mutfağından uzak, daha uluslararası ve standart lezzetler ve güzel etler bulabilme hayalimiz var.

Öğlen çıkıyoruz evden. “Subway” denilen Ukrayna'da deneyimlediğimiz uluslararası sandviççi takılmıştı gözümüze dün. Kharkov’da iken ekmek arasına yumurta, domates, garnitür, marul, turşu, peynir gibi şeylerden istediğimizi ekleterek, güzel meyve suları eşliğinde keyifli ve doyurucu kahvaltı yapmıştık. Hayalimiz bu… Ama maalesef Tiflis’in Subway’i de bizi yanıltıyor. Seçmece değil, hazır sandviç çeşitleri var vitrinde. İçlerinde ne olduğunu bilmediğimiz pek çok şarküteri ürünü, gayet karışık görünüyor. Bir de donut gibi tatlı şeyler, üstelik bu büfe ne bileyim albenili değil, sanki hijyenik değil gibi görünüyor. İçecek çeşitlerinden de tatmin olmuyoruz. 

Hayal kırıklığı ile Old Town meydanda yürümeye devam ediyoruz. Şimdi diyeceksiniz ki, “Sen de çok abarttın bu yeme konusunu” Hayır, ben gerçekten de öyle çok mızmız bir tip değilim. Sadece içime sinmeli yiyeceğim şey, bir de kötü kokmamalı… Hepsi bu, yani beklentim yüksek değil. Standart patatesli börek, ya da sadece haşlanmış yumurta ile de doyabilirim. Ama maalesef Tiflis’de buna ulaşmak kolay olmuyor. Kendi kültürlerini, haçapurilerini fazlasıyla dayatıyorlar turiste gibi geldi bana. Yoksa dedim ya, Kharkov’da hiç gıkım çıkmamıştı bu konuda.  Çeşit çeşit böreklerden vişneli börekleri her sabah yöresel kahveleriyle mis gibi severek yemiştim. Kruvasanları güzeldi, adım başı "kava" denilen kahvecileri vardı.  Ama burada o yok; haçapuriden kaçamıyorsun… Peynir yemezsen yandın…

Bugün cumartesi olduğu için her yerde turist kafileleri var. Bu şehir çok turist alıyormuş diye okumuştum, gözümle de onaylamış oldum. Tabii ki en önde yaşlı Japonlar; ellerinde yürüyüş sopalarıyla dağa tırmanmak üzere rehberlerini dinliyor. Ardında Alman bir kafile… İyi de bugün en yağmurlu gün olacak, dağa nasıl tırmanacak ki bu maceraperestler… Arada Türkçe sözler geliyor kulağıma:

“Yine çekemedin şu fotoğrafı, bak belimin altını çekmek zorunda değilsin..”

Klasik “fotoğraf çekemeyen, daha doğrusu çektiği fotoğrafla eşini, ya da partnerini memnun edemeyen Türk erkeği ve fotoğrafta şişman çıktığını düşünüp kızan Türk kadını sorunsalı Tiflis’de de devam ediyor anlayacağınız. Kadın dayanamayıp en sonunda selfie çekiyor. bence de pratik ve akılcı bir çözüm...

Yürüyoruz, yürüyoruz, Old Town’ın ana merkezindeyiz bu arada. Turistik bölgenin ana merkezi yani… Etrafta pek çok klasikten bozma tur aracı, rehberler, kafileler… Ama maalesef aradığımız kahvaltıcıya ulaşılamıyor… Hani bir börekçi olsa, ayakta atıştırsak ona da razıyım. Haçapuriciler, Hint restoranı, hinkelci… Bir tane “Turkish Restoran” görüyoruz, içinde Araplar çalışıyor. Evet kahvaltı da var ama restoran gerçekten de hiç albenili değil. Gürcü mutfağı ve Türk lezzetlerinden karışık bir menü yazmışlar camlarına, belli ki karman çormanlar. “Halal” yazıyor kocaman, sanki Türk değil de Arap restoranı gibi… Ne bileyim, zevksizlik abidesi gibi görünüyor. Aç dolaşmayı tercih ediyorum açıkçası…

Biraz daha yürürken Sülfür Hamamları bölgesine geliyoruz. Bu hamamlar meşhur. Burada  detaylı bilgi  var. Kırmızı kiremitten yapıları, asma kilitlerin takıldığı küçük köprüleri, alttan akan dere, dağların yamacında oluşları gerçekten de görülmeye değer. Ama hamama gitmeyi düşünmüyorum. Bir tane akordeoncu görüyor ve seviniyorum, en azından yöresel bir müzik duyarım umuduyla… Meğer adamlar, standartlarındaki yöresel elbiseyi giydirip fotoğraf çektirenler için belli bir ücret karşılığında çalıyormuş müziği, bize denk gelemiyor… Müziği kesintisiz çalsalar, yere de bir kutu koysalar bence daha çok para toplarlar. Çok sentetik geliyor bu tavırları, aşırı turist avlamaca hesabı...  

Amaan diyorum, sadece açım. Saat öğleden sonra üç olmuştur. İnsan aç olunca gözü tarih falan hiçbir şey görmüyor gerçekten de… Old Town’ın merkezine inip dünkü börekçi kadına gitmekten başka çözüm gelmiyor aklımıza…

Tiflis çok güzel bir şehir, büyüleyici bir doğası var; fakat insan turist olarak güzel şeyler de yemek istiyor. Böylesi milyonlarca turist çeken bir şehirde ortalama damak tadına uyan bir şeye ulaşmak bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum. Bu anlamda daha önce gittiğim Ukrayna muhteşemdi. Benim gibi her şeyi yiyemeyen biri için bile pek çok alternatifi vardı, ve ben orada “ne yiyeceğim” diye düşünmeden daha keyifle gezmiştim. Tiflis’de haçapuri pidesi, tavuk, domuz, hinkal mantısı yiyemiyorsanız yemek işi cidden sıkıntı. Old Town’ın merkezinde, görünen bir yerde keşke bir hamburgerci ya da pizzacı olsaydı, kahve ve basit kekler yiyebilseydik diye düşünmeden edemiyorum… Belki kahvaltı edilebilen güzel kafeleri vardır bu kentin, mutlaka vardır hatta; evet biz görememiş olabiliriz. İyi de gösterselerdi diyesi geliyor insanın…

Börekçi kadına gitmek için epey yürümek zorunda kalıyoruz. Ben yine turist kafasında sağa sola bakarak, ağaçlara hayran olarak mutluyum. Yolda bu sefer başka bir Hint restoranı çıkıyor karşımıza, içerisi gayet kalabalık ve dışarıya sızan o baharat kokusu açken gerçekten de hiç çekilmiyor.

Yok gergin ve mutsuz değilim, turist olmak zaten sürprizleri gerektirir. Eve yiyecek bir şeyler alınca yoluna girecek bu yemek mevzusu biliyorum. Etrafı keyifle izliyorum. Havanın bulutlu oluşu, hafiften atıştıran yağmur, şehrin yeşile bezeli rengini daha da derinleştiriyor sanki... Tarihi binalar ve ağaçlar gerçekten de seyre doyum olmaz bir tablo çıkartıyor ortaya. 

Yürüye yürüye nihayet bizim börekçi ablaya geliyoruz. Tanıdık ve test edilip onaylanan bir yere gelmenin rahatlığı ile “oh” diyorum, nihayet doyacağım. Kalabalık önü. Dört tane Alman geliyor, patatesli pide alıyorlar. Ben de riske girmemek için patatesli pide alıyorum ve elbette yanında sallama siyah çay.

Beğeniyor muyum? Bingo, bildiniz; maalesef bu sefer beğenmiyorum... Çünkü patatesin içine tadı bende tanımlı olmayan baskın bir baharat koymuşlar! Bir iki lokma alıyorum, gerçekten de olacak gibi değil. Yahu patatesli mantının içine ne güzel dümdüz haşlanmış patates koymuştunuz, pidenin içinde bu baharat ne şimdi? Mecburen bu sefer de pidenin içinden patatesleri ayıklayarak dışını kemiriyorum. Bak şimdi yazarken bile o baharatın kokusu burnuma geliyor. Bence Hintliler Gürcülerin de damak tadını bozmuşlar. Yarı aç yarı tok kalkıp Özgürlük Meydanına doğru yürüyoruz. Ve kafamda iyice netleşiyor Tiflis'in bendeki sloganı:

"Tiflis; standartsızlıkların ve zorlayıcı detayların bolca yer almasıyla azıcık hayal kırıklığı yaratan; öte yandan kesintisiz yeşiliyle, temizliğiyle ve tarihiyle de nefes kesebilen bir kentsin benim gözümde"

Evet bugün biraz keyifsiz başlamış olabilir, ama turist olmak da böyle bir şey. Yaşamın başka coğrafyadaki lezzetlerini, sunduklarını deneyimlemek, tatmak… Belki de bu aralar canım ülkeme fazlasıyla yüklenmişimdir ve Evren bana Gürcü diyarından mesaj veriyordur;

“ Memleketinin değerini bil” diyordur, olamaz mı yani…

Evet, doğasıyla, temizliğiyle, parklarıyla, yeşiliyle, şahane evleriyle, şaraplarıyla beni kendine hayran bırakan Tiflis; maalesef yemekleriyle asla mutlu edemiyor. Olsun, bu da böyle güzel bir anı oluyor… Keyifle gezmeye devam ediyorum

DEVAM EDECEK….

Tiflis yazılarının tamamı burada

12 yorum:

  1. GÜn be gün sanki hayalkırıklığı artmış yemek konusunda. Keşke gerçekten Carrefour'dan stoklayıp, nasılsa evde kalıyorsunux, kendi yemeğinixi yapsaymışsınıx.... Hoş insanın tatilde de hiç yemek yapası olmuyor.... ama yemek konusunu bir yana bırakırsak :) Güxel detaylar.... Mimaride kullanılan krem rengi o taş xaten bölgeye çok yakışıyor, yemyeşilin de içinde gerçekten tam bir göxlere keyif olmuş....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, en zorlayıcı gün bu anlattığım ikinci gündü. Ama akşamına alışveriş yapıp o konuyu çözdük ve gezi sonrasında daha keyifli oldu.🙏😊 Ama işte benim hayalim, Kafkas müzikleri eşliğinde en azından bir akşam yemeğini dışarıda yemekti, o mümkün olamadı. Ama yemek haricinde şehrin mimarisi ve özellikle parklar, çok güzeldi. Yorulduğum her an karşıma bir park çıkması mucize değilse kesinlikle harika bir şehir planlamasının eseriydi diyebilirim. 🥰🌺

      Sil
  2. ayol senin yemek işi zormuş yaa :) subway i de çok severim ama ordaki iyi değil demek ki :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende sorun yok, ben sadece peynir ve tuhaf kokan baharatları ve bilmediğim et görünümlü şeyleri yemiyorum, Tiflis utansın :)))

      Sil
  3. Her şeyden para çıkartmak için yapılan aktivitelere öyle sinir oluyorum ki, müziği direk çalsalar belki daha çok para bırakırım ama önden para istedikleri an beni kaybediyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Al benden de o kadar. Kesinlikle ben de aynı şeyi düşündüm, sokak müzisyenlerini genelde boş geçmem çünkü. Kalede de Türk görünce Türkçe, Çinli görünce Çince şarkı söyleyen bir adam vardı, pek çok gezginin videosunda da görmüştüm, adam tam bir çakal 😊. Çalsana şöyle uzun uzun, elbette kendisiyle hiç muhatap olmadım 😊

      Sil
  4. Yok, ben asla size demem, çok abarttın bu yemek konusunu diye. Seçici olmanız bana gayet normal geliyor. Olabilir, kokusu sizi rahatsız edebilir tabii. Neyse ki börekçi abla varmış tam dedim, orası da fiyaskoyla sonuçlandı. Yalnız saat 3'e kadar nasıl dayandınız, üstelik yürüdünüz o kadar da. Kesin olan şu ki ben asla dayanamazdım. Mide rahatsızlığımdan ve kan şekerimin düşüklüğünden sık sık yiyen ben, fena olurdum galiba. :))
    Bravo size, çok iyi dayanmışsınız.
    Kâh gülümseyerek okuduğum bu gezi paylaşımınızın devamını diliyorum. Ve slogan ise mükemmel olmuş.
    Devamında görüşmek üzere...:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sabırla okuyup şahane yorumlar yaptığınız öncelikle teşekkürler. 🙏🙏🥰🥰 Börekçide aslında dünkü gibi milföylü bir şey deneyebilirdim, patatesli pide güzel olur diyerek boyumun ölçüsünü almış oldum 😊 Sabah kalkınca bir iki saat bu notları tutarken kendime kahve yapıyordum her gün, herhalde kahve tuttu o saate kadar. Ama yazdıklarıma bakılırsa biraz huysuzlanma da hissediliyor açlıktan 😊
      Teşekkürler tekrar, devamı yarına artık, çok sevgiler . Slogan önce "kesintisiz yeşil"di, sonra gezdikçe "standartsızlık" ve "sürprizler" kendiliğinden eklendi :)

      Sil
  5. Merakla, heyecanla ve elbette koyu bir yandaşlıkla... ve keyifle okumaya devam ediyorum:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazılar bitince genel yorumunuzu çok merak ediyorum :) Sevgilerimle 🥰🌺

      Sil
  6. Bizim Karadeniz bölgesinde yemekler fena değil. Benzer kültürel iklime sahip orası niye böyle, tuhaf bir durum. Anlattıklarınızdan yemek zevki konusunda size epey benzer yanlarım var. Ben de aç kalırım gibi görünüyor. :)
    Kapitalizm zihniyeti, insanları çirkinleştiriyor, yapay ve sahte bir şeye dönüştürüyor ne yazık ki. Doğal ve gerçek olsalar, yan ürün olarak para da gelir zaten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karadeniz'in yemeklerini ben de severim. Bol tereyağlı ve peynirli olan kuymak gibiler hariç :) Mısır çorbası, sonra karalahana sarması, mısır ekmeği, barbunyalı kara lahana yemeği, sonra börekleri, kapalı pideleri, hepsine bayılırım :) Her şeye kişniş koymasalar belki daha katlanır olurdu Tiflis yemekleri :) Hinkali dedikleri mantının etlisini yeseydim (ama kişniş ve domuz etinden emin olamadım) belki severdim :) Yani eğer benim gibi nane mollaysanız yemek konusunda otelde değil de evde kalınca çözebilirsiniz:) Kapitalizmi icat edenlere ne desek bilemedim, ne desek eksik kalır:)
      🥰🌺

      Sil