4 Eylül 2022 Pazar

AVAMLARA GELESİYİZ, HAK EDESİYİZ...

Yıllardır pikniğe gitmişliğim yok. Zaten mangal kültürüm de yok. Çoluk çombalak giderler ya insanlar hafta sonları bir yerlere, benim o taraklarda da hiç bezim yok. Ne bileyim, her türlü “anti”yim galiba. Sosyalleşmenin antisi bende, uyumun antisi bende… İnsanlarla hemen kaynaşamamanın doktorasını yapmışım desem yeridir. Bir tiyatroda oynayacak olsam en fazla saksı olur benden! Beceremiyorum kalabalıklarla var olmayı. Bir de hümanist değilim. Bence konunun özü de bu aslında. Herkesi sevmek ve ben! Mümkün değil! İnsan seçmekte üstüme yok! Ha burnu büyüklük olarak algılanmasın bu durum. En silik, hiyerarşi silsilesinin en altında birilerini çok sevdiğim olur. İnsan seçmek derken, statüye bakmam, insanlığa bakarım ciddi ciddi. Her şey karşılıklı. İnsanların çoğu da bana pek meraklı değil anlayacağınız. Bu hep böyle oldu, ben kaynaşamadım, onlar da bana bayılmadılar. Suçlu aramıyoruz hakim bey. Durum tespiti yapıyoruz. Sıkıntı yok.

Neyse gelelim sadede… Bugün şirket pikniğine gittim. Önce naz niyaz, karar veremeyiş. Ardından hadi gideyim hesabı…  Dedim sırtımı bir ağaca dayarım, ayakkabılarımı çıkarıp çimenlere basarım.  En azından stres topuna dönen ruhumu azıcık sakinleştiririm. Dedim ve dediğimle kaldım tabii ki.

Gittiğimiz yer Aydos Ormanları, Göl kenarı.Allah vergisi güzel bir orman ve yemyeşil bir göl, içinde yüzen ördekler. Kulağa ne güzel geliyor değil mi… Öyle değil işte!

Gölün kenarına nasıl gidilir? Düşünmüşler ormanın içine giden yol yapmışlar. E gittiğin yolun sonunda arabanı göle atacak halin yok ya! Ağaçları tabiri caizse  azıcık “traşlayıp!” otopark yapmışlar. Oh mis değil mi! Konfor sonuçta! Ee araba park edilen yerde çimen olur mu? Aferin doğru bildiniz. Dökmüşler mi yere “mıcır” taşlarını! Yani bence bir tek asfalt dökmedikleri kalmış! Koymuşlar tahta masaları yan yana. Şimdi haklarını yemeyelim, lütfedip yeşile boyamışlar masaları. Bir de iki direğin arasına filemsi bir ip gerip yapmışlar mı voleybol sahası! Ohh mİS.  Adına da demişler “tesİS”

Etrafta bir iki kel ağaç var. Allahtan hava bulutlu, nitekim güneş çıkınca kenarda kalmış gariban söğüt ağacının altına çöktük birkaç arkadaş ile birlikte. Evet kahvaltı yapmak haricinde göl kenarındaki betondan set üzerinde oturarak geçti piknik maceram. Çimen ve ağaca sırt yaslamak kafası tabii ki hayal.

Sonra o mıcır döşeli alana çektiler bir araba bizimkiler. Açtılar  arabadan yüksek sesle Tokat Halayı. Vay ki ne vay! Eğlence tavan (!)

Sonrasında mangallar yakıldı… Mangal da mangal olsa. Biz varız en az elli kişi, mangal bildiğin ev tipi. Sabah on bir buçukta başladılar bir şeyler pişirmeye, saat iki buçuk oldu servis yapan yok! Pişirip pişirip kenara koyuyorlar. Önce tavukları pişirip kenara koymuşlar, ardından köfte bando takımı hazırlık yapıyor, en son da sucuk alayı resmi geçit yapacak! Bir şey yemeden döndüm ben… Ayağım çimene değmedi ya, Erik Dalı gevrektir de çaldı ya, dumanlar yükseldi ya, aç da kaldım ya, oy oy oy… "Darallara gelesiy" diye beddua mı etmiş birileri. Gözlerine dizlerine dursun! Kimin dursun, bizim Dursun! Nıhahaha...(İtinayla İngiliz esprisi yapılır)

Eve geldim, can havliyle yaptım bol kepçe sandviç. Piknikte sırası gelmeyip resmi geçite katılamayan sucukların alayını doldurdum ekmek içine söylemesi ayıp…

Netekim, bugün de avamlık hanesine yazıldı bir beş puan, hayırlara vesile olsun cem-i cümlemize… Tümcemize, dolaylı tümlecimize yine ayıp ettik vesselam!

Devamını Oku