30 Mayıs 2023 Salı

Sözüm Söz!

Olay Amerika’da geçiyor. Adam bara gitmiş, kapıda şöyle bir yazı var:

“Bugün bir tane bira içene, yarın bir bira bedava!”

Adam birasını içmiş, ertesi gün tekrar aynı bara gitmiş. Bedava birasını istemiş. Garson tekrar kapıdaki yazıyı göstermiş:

“Bugün bir tane bira içene, yarın bir bira bedava!”

Adam ertesi gün bir daha bara gitmiş mi, onu bilemiyoruz. Garsonu dövmüş mü onu da bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey, adama barda sahte umut sattıkları!

Çok hoş değil mi, tam da ülkemizin içindeki durum bu. Ertelenen umutlar… “Bugün bedava birayı içemedin ama yarın belki içebilirsin, hatta yarın kesin içersin. Hadi koçum, hadi canım benim, ha gayret!” diye diye, bazen kandıran oluyoruz, bazen de kandırılan oluyoruz. Yuvarlanıp gidiyoruz sonrasında.

Eylem planımız 2 buçuk aşamalı:

1-            1- Geçiştir ve ânı kurtar

2-            2- Sonrasına bakarız

3-            3- Nokta  

İşyerlerinde de durum böyledir. Mesela iş görüşmesinde patron, başvuran adaya işle ilgili sorumlulukları uzun uzun anlatır. Sıra maaşa gelince, olabilen en düşük ücreti teklif edip şöyle der:

“-Sen şimdilik alt limitten başla, sonrasında performansına göre bakarız.” Hâtta

 “’SANA SÖZ’! İşler iyi giderse yıl sonunda prim de alırsın!” diyerek olayı geçiştirmeye ve o ânda kendince kısa günün kârını elde etmeye çalışır.

Eleman, oldu bittiye getirilen bu durumda ne yapacağını şaşırır ve belki de çaresiz olduğunu düşünerek teklifi kabul eder. Sonrasını tahmin edersiniz. O performans hiç yükselmez, o prim hiç ödenmez! Patron ânı kurtarmış, elemanı ucuza kapatmıştır. Bu örnekte kim kazanır? Egemen sınıf!

Anne çocuk ilişkileri de böyledir. Çocuk mesela oyuncak ister. Anne “Önündeki yemeği bitirip uslu çocuk olursan ‘SANA SÖZ’ o oyuncağı alacağım! der. Çocuk yemeği bitirir ama uslu çocuk olmayı bir türlü beceremez ve o oyuncak da gelmez. Çünkü anne çıtayı hep yükseltir, hep yükseltir! Uslu çocuk olmak, adeta gökyüzündeki tanımlanamaz cisimler kadar ulaşılmaz ve soyut bir hedef haline gelmiştir artık. Dile de şöyle bir deyim girer:

“Beni çocuk gibi kandırma!”

 Bu deyime kimse de karşı çıkmaz. Çocuğun birey olduğu, kandırılmaması gerektiği kimsenin aklıma gelmez. Peki bu durumda kim kazanır? Anne, yani yine egemen sınıf.

Sonra mesela bir ülkede seçim olur. “SANA SÖZ” der partinin biri, “SANA SÖZ, hayallerin gerçek olacak, sen yeter ki oy ver” der. Seçmen gider “tıpış tıpış” oy verir. O verilen söz tabii ki tutulmaz. Bilin bakalım bu örnekte yine kim kazanır?

Elbette egemen güç!

O hep kazanır. Peki bu durum değişmez mi? Değişir bence, değişim kişiden başlar.


 Mesela iş görüşmesinde alt limitten maaş almaya zorlanan eleman adayı patrona “Evet” demeden önce “Hayır, alt limit benim emeğimin karşılığı değil, kusura bakmayın, bana hak ettiğim maaşı vermeniz gerekiré!” derse ve  diğer tüm adaylar da böyle yaparsa!

Mesela çocuk,

 “Anne beni hep kandırıyorsun. Çocuğum diye beni oyalama, ver söz verdiğin oyuncağı” derse ve diğer kardeşleri de O’nu desteklerse!

Mesela seçmen, “SANA SÖZ” dedin, “Sözünü tutmadın, beni kandırdın, hesabını vermek zorundasın!” derse ve siyasinin kafasındaki “tıpış tıpış oy verir nasılsa!” algısını değiştirirse…

Not: Sevgili blogdaşlarım; idare edin, modum fabrika ayarlarına dönecek nasılsa, içim hâlâ soğumadı 😊

Sevgiyle kalın.  

 

 

 

 

Devamını Oku

29 Mayıs 2023 Pazartesi

Seçimler bitti, en büyük tebrik muhalefete!

En büyük tebriği muhalefet hak ediyor!

Bir parti, eğer yirmi seneden fazla iktidarını koruyorsa, bu başarının en büyük mimarları arasında muhalefet etmeyi beceremeyen diğer partiler gelmez mi?

“Efendim biz çok çalıştık, ama işte devletin gücü iktidarı ellerinde, efendim hile hurda baskı vs. vs. vs. “

Pardon da devletin gücü birdenbire mi geçti iktidara? Yirmi senedir sizin gözünüzün önünde geçti? Yirmi sene ya, bir gençlik hikayesi! Neredeydiniz? Ben söyleyeyim, çözmüşsünüz siz olayı.

Haftada bir gün grup toplantısında mikrofonu al ve çemkir, sesin ne kadar yükselirse reytingin o kadar yüksek olur. Muhalif vatandaş katarsis yaşar, "Oh be" der, "Birileri sesimi duyuruyor" der, "Helal" der, siz de görevinizi yapmış  olursunuz!

 Bir de Twitter’dan oradan buradan bir iki gaz veren laf video paylaştınız mı, tamamdır.  Al sana sonsuza dek sürecek muhalefetin formülü!

Mecliste hiçbir önerge vermeyen, hiç konuşmayan vekiller var ya! Salla başını durumları…

Bugüne kadar iktidar ve muhalefet sizce hangi konuda fikir birliği yaşamıştır? Ben söyleyeyim.

 Milletvekili maaş zamları ve vekillere sağlanan kıyak emeklilik koşulları!


73 bin lira maaş, 52 bin lira da emekli maaşı. Allah bereket versin. Düşünsenize lise mezunusunuz, hiçbir vasfınız ya da mesleki bilginiz yok, meclise girip böyle bir maaş alıyorsunuz. Bütün anneler çocukları vekil olsun istemez mi? Okula gitmeye bile gerek yok! Dayı bul, vekil ol!


 Ben sadece maaşı söyledim. Bunun "yolluk" adı altındaki ek ödemeleri var, sağlık sigortası var, bilmem kaç tane bedava implant hakkı var, business uçma hakkı var, meclisteki hastane var, meclis lokantasında on liraya yenilen kebaplar var, üç ay kemiksiz tatil var, var oğlu var… Kıyma 400 TL olmuş, vekile ne bundan? 

Ben hiçbir muhalif vekilden Bana oy verenler kötü koşullarda yaşarken, bir öğretmen bir mühendis yoksulluk sınırı altında ayakta kalmaya çalışırken, yani vatandaşların geliri vekillerin geliriyle EŞİTLENMEDİĞİ sürece bu haklar bana haram” dediğini duymadım. Onlara kalsa aldıkları para az bile geliyordur!  

Bence günümüzde vekil olmak, hayat garantisi gibi bir şey! 

Seçim kaybedildi ya, başladılar savunmaya:

Efendim bilmem kaç milyon göçmene vatandaşlık verilmiş, onlar oy kullandı da ondan şey oldu…” diyorlar.

Pardon!

O göçmenlere vatandaşlık verildiğini, onların oy kullandığını seçim zamanı mı anladınız?

Siz neredeydiniz? Neredeydiniz ya siz?

Sahi siz neredeydiniz?

“Efendim montaj videoları İç Anadolu’da izletmişler, halk da inanmış! Ondan oylar şey oldu!”

 Helal olsun izletenlere, elleri dert görmesin demek istiyorum. Ahlâki ya da değil, iyi ya da kötü! Bunu tartışmıyorum. Adamlar seçmenin ayağına gitmişler, kendi yöntemleriyle kendilerini anlatmışlar. Pardon siz neredeydiniz? Gidip siz de izletseydiniz video? Anlatsaydınız kendinizi! Seçimlere iki ay kala paçanız tutuştu! Yıllardır örgütleseydiniz köylüyü!

 Twitter’da muhalefet yapıyordunuz! Yoksa halkın izlemediği muhalif kanallarda mı geziyordunuz? Çok özür dilerim sayın vekilim, size haksızlık ediyorum ben ya.

 Ben var ya ben, sadece oy zamanı akıllara gelmesi gereken ben! Hani demiş ya bir Milli Eğitim Bakanı, "Öğrenciler olmasa eğitimde sorun olmaz" diye. Aynı hesap, aynı kafa! Vatandaş olmasa siyaset ne kadar kolay olur değil mi? Hele muhalefet olmak ne şahane olur! 

Bir de bırakılamayan koltuk meselesi var tabii.

Ben olmasam ülke batar, ben olmasam parti dağılır” diye düşünenlerden; asla istifa etmeyenlerden, “görevimin başındayım!” söylemiyle güya kendini feda ettiğini ima edenlerden yeterince çekmedi mi bu ülkenin müzmin muhalif vatandaşları. Bu nasıl bir egodur ya? Atatürk berbat koşullar altında cumhuriyeti kurarken sanmıyorum kendisiniz sizin kadar beğensin!

 Bi gidin yahu! Harbiden bi düşün şu insanların yakasından!

Neden mi muhalefete saydırırken iktidara bir şey söylemiyorum?

 Çünkü muhalefete kızıyorum da ondan! 





Devamını Oku

26 Mayıs 2023 Cuma

Artık Bazı Güzel Adımlar Atılsın!

Seçimlere bir gün kaldı. 

“Kötüyü konuşursan kötüyü çoğaltırsın, o yüzden iyi şeylerden bahset ki evrende yansıması olsun!”

diyen mistik düşünürleri dinleyip sussam mı, yoksa içimde coşup taşan yangının küllerini mi savursam… Hiç bu kadar, yani böyle karışık hissetmemiştim. Bir tarafım bahar bahçe, bir tarafım kara kışa göz kırpıyor.  Nasıl olmasın? Ülke sirk meydanına döndü son günlerde. İpte oynayan cambazlar, şapkadan tavşan çıkaranlar, susup izleyenler, düşeceğini varsaydıkları akrobatın ayağını bir an önce kaydırmaya çalışanlar, al parayı bul karayıcılar, benden sonrası tufancılar.! Yalanlar, iftiralar, yükselen egosunda boğulanlar, omurgasını dik tutamayan siyasetçiler…

Mince Bey, birinci tur boyunca"Merak etmeyin, gerekeni son anda yaparım, tabii ki ülkemi düşünürüm!" diyor, bir taraftan da ortamı domine ediyordu. Az önce bir açıklamasını okudum. "İkinci turda tarafsızım" şeklinde değiştirmiş tavrını. Bence zaten hep böyleydi de seçim ikinci tura kalsın diye takiye yapıyordu. Bunun adına da "strateji" diyorlar, "plana sadık kal" diyorlar!

"Pazartesiden itibaren yani seçimden sonra cumhuriyet için mücadeleye devam edeceğim!" diyor. Muhalefetin yenileceğinden o kadar emin ki! İyi de kendisi de muhalif değil miydi? Demek ki değilmiş. O kadar sinsice ve sevenleri üzerine alınmasın ama o kadar arkadan dolanan, kinli bir hareket ki bu! Peki ya muhalefete karşı muhalefet etmeye yönlendirdiği ve kutuplaştırdığı destekçileri bunu anlamaz mı? Bence anlamaz. Hele o böcek isimli yardımcısı var ya, kadını ekranda görünce negatif enerji alıyorum. Yüzüne bakamıyorum ya!  Ben böyle bir şey daha önce hiç yaşamamıştım. "Bir çocuk ağlaması bile çok sonraki gülüşlerin başlangıcıdır" diyor ya şair. "İyi ki" diyorum kendi kendime, "İyi ki bu Mince önceki seçimi kazanamamış!" Harbiden böyle tutarsız bir adamın ülkeyi yönetmesi ne gibi pozitif etki yapabilir ki ülkeye?

Soğan Bey hiç olmazsa açıkça belirtiyor tarafını. Siyasette dönüşün de bir adabı olmalı. Dedim ya sirk gibi memleket!

Ben parti taraftarı falan değilim yanlış anlaşılmasın. Hiçbir partiye tam anlamıyla sempati duymuyorum, verdiğim oylar da değişiyor günün koşullarına göre. Fanatizm bana ters. Sonuna kadar savunma diye bir şeyim yok. Doğruya doğru, eğriye eğri derim. 



Sadece huzur istiyorum, bir parça huzur… İnsanların o parti bu parti diye kutuplaşmadığı, eskiden olduğu gibi birbirine asgari düzeyde güvendiği bir ortamda yaşamak istiyorum. Önümü görmeye, kafamı sanata falan yormaya çok ihtiyacım var. İki parça ot alıp markete en az 200 TL vermek zoruma gidiyor! 

Benim hayallerim vardı. Avrupa’da bir iki şehre giderim diyordum. Seçim öncesi zorla 20 TL’de tutulan, seçim sonrası nerelere çıkacağı belli olmayan dövizle bunu nasıl yapayım?

Ey Evren! Ey güzel Evren! Ne olur duy sesimi!

Hayallerim gerçekleşsin istiyorum.

Her şey çok güzel olmasa da, artık bazı şeylerde güzel adımlar atılsın istiyorum.


 

Devamını Oku

24 Mayıs 2023 Çarşamba

Bu günler Bir Geçse!

Seçimlere üç gün kaldı. Her ne kadar uzak kalayım, ruh sağlığım bozulmasın desem de öyle olmuyor işte. Elim işte gözüm Twitter’da. Kim ne demiş, kim kimi desteklemiş, kim kendini yadsımış, kim yemişim ilkeyi deyip dönmüş, ne olmuş sürekli takipteyim.

Bunca yıldır bu kadar gerilimli, bu kadar saçma sapan bir seçim süreci görmedim. Neler neler yaşıyoruz böyle… Daha doğrusu bize neleri layık görüyorlar?

İsmi lazım değil içlerinden biri mesela. İktidara muhalifim diye meydanlara çıkıp, ağır ağır ithamlarda bulunup, kimilerine göre hakkıyla, kimilerine göre ise ayarlanıp yazılmış yüzde beş küsur ile ilk turu bitirdi. Sonrasında sanki o yüzde beş somut bir şeymiş gibi değerlendirdi. Yani ne bileyim, sanki bir filenin içindeki elma gibi düşündü kendisine verilen oyları. Filesini aldı eline ve elmalarını pazarlamaya başladı! Kim ne verirse hesabı! Gel vatandaş filedeki yüzde beşe gell!  Elmaları kimler ne için filesine koymuş, umurunda bile değil! Bütün bunlar da evet inanılır gibi değil, ama gerçek! İlke milke hak getire. Kendisine oy veren vatandaş sanki kukla! İpi sağa çekince iktidara, sola çekince muhalefete verecek oylarını! Tamam siyasette dönen, daha doğrusu eskiden öyle şimdi böyle düşünenler olabilir. Ama aradan geçen sadece dokuz günde bu derece vaz geçer mi insan düşüncesinden! Ha bir de buna strateji diyenler var! Benim kafam basmıyor arkadaş, strateji cahiliyim mazur görsünler!

Komplo teorileri mi dersiniz, montajlar şantajlar mı dersiniz? Havada leş gibi bi şeyler uçuşuyor. Muhalefet liderine saydıran saydırana.  E iktidara saydıramayınca millet nereye kusacak enerjisini? Ben de önceki yazımda muhalefete çemkirmiştim hatırlıyorsanız. Neyse geçti gitti, yuttum ben, artık önümüze bakalım.

Bende durumlar ne derseniz, açıkçası en kötüsüne hazırladım kendimi. Evet bir önceki yazıda oy moy yok demiştim ama, güncel olaylara bakınca son kez gitmek gerekir diye düşündüm. Oy vereceğim.

Kimse artık içimizi çürütmesin, kimse baharımızı çalmasın, kimse özgürlüğümüzü elimizden almasın arzusundayım ama, olmuyorsa da yapacak bir şey yok. Hayatın akışına kimi zaman uyum sağlayarak, kimi zaman kürek çekerek geçecek ömrümüz…

Bilmiyorum, daha doğrusu yoruyor beni bütün bunlar.

 

Belki şehre bir film gelir

Bir güzel orman olur yazılarda

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.

 

diyor ya Kemal Burkay, belki de olur, belli mi olur.

Oy verip seçim akşamı hiç tv açmadan, hiç Twitter’a bakmadan durabilir miyim acaba diye kendimi telkin etmeye çalışıyorum…

Hayırlısı….

Devamını Oku

18 Mayıs 2023 Perşembe

Ana Muhalefete Çemkirme Yazısı

BAŞLANGIÇ NOTU: Aşağıdaki  yazı ağır umutsuzluk içerir. Bunu baştan söyleyeyim de ruh halini bozmak istemeyen dostlar okumadan kaçıp kendilerini kurtarsınlar…

Sayın ana muhalefet,  sen diyorsun ki, “Bir buçuk senedir seçim güvenliği için çalışıyoruz, kesinlikle merak etmeyin, siz sadece oy verin, gerisi bizde.”

Sonra ne oluyor, seçim akşamı ıslak imzalı tutanakları sisteminize girmeye başlıyorsunuz. Her şey normal, önde görünüyorsunuz. Hatta seçimin yüzü gibi kullandığınız, af edersiniz eşşek gibi çalışıp 85 tane miting yapan belediye başkanına “Siz hiç merak etmeyin, daha girilmedik büyük şehirler var, kesin kazanıyoruz” dedirtiyorsunuz. Sonra hiçbir şey olmasa bile bir şeyler oluyor ve ekrandaki sayılar hoop ysk verileri ile eşleniyor ve gece boyunca 5 puan geriden gelmeye devam ediyorsunuz.  O tablo hiç değişmiyor! Sinirden hali kalmayan vatandaşa çıkıp bir açıklama yapmıyorsunuz. O zavallı çok çalışan belediye başkanlarınızı da halkın karşısında yalancı durumuna düşürüyorsunuz. Daha sabah bile olmadan, "Oyları inceleyelim, bakalım, belki itiraz ederiz" bile demeye tenezzül etmeden “Seçim ikinci tura kaldı” deyip havluyu kirliye atıyorsunuz!

Ertesi gün oluyor açıklama yine  yok sizden. Vardıysa da ben sinirden görmemiş olabilirim.

Allahtan iyi örgütlenmiş sol muhalefet var da, onlar başlıyorlar itiraz etmeye, meğer ne çok yanlış veri işlenmiş ysk sistemine!

Sizden biri çıkıyor sonra, başkan yardımcısı mıdır nedir, eline vermişsiniz matbu bir yazı: 

“Aman da bu seçimde başarılıydık, aman da sistemimiz harikaydı, çok çalışıp ikinci turda kesin kazanırız…”

 falan filan hamaset!

Lideriniz nerede? Yok. İttifak liderleri nerede? Hanımefendi olan, muhtemelen sizi yine yarı yolda bırakıp kendi önüne bakacak olan kişinin “Ben dememiş miydim, kazanacak aday olacaktı” falan söylemiyle sütten çıkan ak kaşığa yatacağına yüzde bin beş yüz eminim, fakat ispat edemem. Eski başbakan olan kişi, havadan kazandığı vekilleriyle zafer fotosu çektirmekle meşgul. İçlerinde sadece “bilge” dediğiniz kişi samimi davranıyor. Öbür iki ortağınızın çarpmada mı, yoksa toplamada mı etkisiz eleman olduklarına ben bir türlü karar veremiyorum! Takdir sizin! Hayır bu nasıl ittifak?  Başarıda ittifak, başarısızlıkta arka kapıdan kaçmaca mı yani!

Eee, size oy veren milyonları böyle iki gün boyunca ortada bırakmanın bir açıklaması olmayacak mı? Pardon da, hiç haz etmediğim Mince, 2018’de daha sayımlar doğru dürüst bitmeden “adam kazandı” deyip ortadan kaybolmuştu ya, ee şimdi sizin ne farkınız kaldı? Mince'nin ahı tuttu mu diyeceksiniz, nasıl açıklayacaksınız bu durumu? Hoş her şey vatandaştan bekleniyor, durumu açıklayacak olan son tahlilde yine biz oluruz ya neyse...

İkinci turda efendim çok çalışıp sandıkları koruyup falan filan… Elime tava alıp hepinizi dövesim var!  Susun ya, hamasetinize cinsiyetçi söylem içermeden etkisi de olmayan, ama cinsiyetçi söylemin de bana yakışmayacağı şekilde bir şeyler söyleyesim var!!! Harbiden yettiniz gari!!

Bilgi işlemden sorumlu onursal kişisini görevden aldınız. O da çıkmış açıklama yapıyor, muhtemelen görevden alınmış olmanın verdiği hınçla! " Bize veri gelmedi, ben gelen verinin sisteme girilmesini sağlamaktan sorumluydum, görevimi de yaptım" diyor. Mübarek sanki Ford fabrikasında montaj işçisi!

"Bana gelen işe bakarım, ben sadece çivi çakarım! "

Bantta çalışan işçi mi, yoksa koskocaman kurucu partinin bilgi işlemden sorumlu müdürü ya da neyiyse işte o mu? İnsan utanıyor yahu! Ben utandım bu onursal kişisinin overlokçu gibi üzerinden sorumluluk atmasından! Bir zamanlar vardı ya, chp hep kavga eder, kavga etmekten iktidar olamaz söylemleri. Onursal kişisi o günleri çok özlemiş olacak ki, şöyle diyor:

“ 600 sandıktan bize hiç oy çıkmamış, demek ki 600 sandıkta müşahit yokmuş!”

Rezalete bak! Bunu bahane edene mi kızmalı, yoksa o 600 sandığı boş bırakan boş kafalı her kimse, onun kafasını mı kırmalı?

Biri de çıkıyor, "hayır" diyor "600 değil, sadece 350 sandıkta müşahidimiz yoktu." Ah canım ponçiğim benim, maymunlar sevsin seni!

 Ben bugün başka birini okudum o da diyor ki, "Olur mu canım" diyor, "Sadece Konya’da 140 sandıkta müşahit olmadığını tespit ettik, gerisini siz düşünün" diyor. 

Ortada şeffaf veri yok! Birisi de çıkıp adam gibi rapor yayınlayamıyor! Ortamı boş bulan tabii ki sallıyor da sallıyor. Pardon da trollere boş bırakırsan meydanı, böyle her kafadan ses çıkması normal değil mi? Karşı taraf bu boşluklardan tabii ki saldıracak. Onlara kızacağınıza aynaya baksanıza! 

Çıldırmamak işten değil!

Yüz senelik kurumsal geçmişi olan ülkenin kurucu partisi, meğer bakkal Ali Abi’den beter bir haldeymiş! Bunu ne zaman öğreniyoruz?

"Bu seçim şöyle önemli, böyle önemli, şöyle bahar gelecek, böyle kuşlar ötecek, sorunları çözdük bilin” diyen ana muhalefete oyları verip “Oh be görevimizi yaptık” hadi bir çay demleyelim Melahat dedikten sonra öğreniyoruz.

Çay sıcak sıcak böğrümüze böğrümüze dökülüyor!!

En çok neye acıdım biliyor musunuz, cidden acıdım hem de. Hani biri kendini çok sarhoş olup rezil eder de siz onun adına utanırsanız ya, öyle bir şey hissettim bu anlatacağım sahnede!

Seçim yapılalı üç gün olmuş, açıklama bekleyen seçmen hiçe sayılmış ve benim gibi çantada keklik sayılan, ama hiç de öyle olmayan, belki de yüzbinlerce kişi “Hay sizin sayacağınız oya da, yapacağınız işe de , sattığınız umuda da, tırınnn tırınnn diye" söylenirken, bay kemal (küfür etmiyorum, kendisi temiz biri, belki iyi niyetli, ama benim gözümde artık adını küçük harfle yazmak isteyecek kadar sıradanlaştı ve çok kızgınım kendisine. Bu yüzden, adının baş harfini küçük yazdım bilerek ve çok isteyerek)  bir video yayınladı ya, işte o noktada cidden kızmadım, sadece ama sadece ve içtenlikle acıdım kendisine. 

İşte bu bay kemal, (Bu şahıs, sadece baş harfini değil bende isminin her harfini küçültme hissi uıyandırıyor artık, üzgünüm. Benden çaldığı uykusuz anksiyeteli gecelerin karşılığı olarak bunu bari yapayım) arkasına kalpaklı bir Atatürk resmi koymuş, belli ki kendisine matbu olarak verilmiş metni okuyor:

“Bu vatanııı, bu topraklarııı, hıııı, haa, sakın haaa, yedirmeyizzzz!!”

Çok acıdım, çok utandım onun adına. Keşke baştaki kapsayıcı söyleminin arkasında durabilseydi! Belli ki seçim gecesi üzerine çok gitmişler. Çıkıp keşke “Benim üzerime çok geliyorlar” diyebilseydi, şeffaf olabilseydi, samimi olsaydı ve liderliğiyle bizi alıp götürebilseydi. Ya da keşke “Bu oyları yeniden saymamız lazım, bu sonuçlar imkansız!” diyecek kadar kendine ve  partisinin sistemine güvenebilseydi!

Hiçbiri olmadı.

Şimdi kalkmışlar, ikinci turda kesin olacak, falan filan cılız seslerle bir şeyler söylüyorlar. Ya bir gidin işinize ya! Partiniz bakkala dönmüş, kimin eli kimin cebinde belli değil. Tek göreviniz olan sandıklardan ıslak imzalı sonuçları alıp bilgisayarda salak bir excel’e işleme işini bile başaramamışsınız! Seçimi kaybettiğinize kendi seçmeninizi inandıramamış olmanız zavallı bir ironi değil mi?

Gidin ya! Hatta birbirinizi ittire ittire gidin!!!

Evet gördüğünüz üzere tam da iktidarın istediği kıvamda dağıldım. 

Bunu kim başardı? Tabii ki  ana muhalefet başardı. Düşünsenize, kendilerine güvenmenizi sağlayıp sizi bir balona koyuyorlar. Yani onca yükseklik korkunuza rağmen, "Bunlar beni iple tutuyor" deyip o balona biniyorsunuz. Sonra yükseltiyorlar, yükseltiyorlar, yükseltiyorlar. Tam zirvedeyken bir de bakıyorsunuz,  boşlukta yalpalamaktasınız. O da ne! Aaa, muhalefet ipi bırakmış! Birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlar,

 “O bıraktı, hayır sen bıraktın, siz bıraktınız…” derdindeler. 

Manyak mısınız ya, adam düşüyor!!

Bu saatten sonra asla ikna olmam demiyorum, çünkü ben esnemeyi bilen insanım. Rijid kafalı olmadım hayatım boyunca. Ama pardon ya, çok şükür SALAK  da eğilim. KOYUN hiç değilim.

Muhalefetin ikinci turda kazanamayacağına eminim. Birinci turda seçimi altın tepsiyle verip yenilgiyi paşa paşa kabul ettiklerine göre, belli ki tuz değil hava bile çürümüş!

Atatürk ya da Lenin gelse belki kurtuluruz, o derece umutsuzum yani sevgili blog.

Bakalım göreceğiz, daha ne rezillikler olacak... Umarım yanılırım...

Devamını Oku

12 Mayıs 2023 Cuma

Renkli Film Karakterleri-1-Tavus Çinçon

Adı Tavus Çinçon. Numunelik kimselerden biri. Senelerce aşağı mahallede yaşadıktan sonra birdenbire yukarı mahalleye taşınmaya karar verdi. Aşağı mahallede kalsa haftada bir gün ancak yiyecekti köfteyi. O da af buyurun tükürük köftesi denilenden. Ekmek arasına az köfte bol soğan koydukları için ağzı da kokacaktı. Sonra aniden bir şey oldu. Aslında hiçbir şey olmasa da mutlaka bir şey oldu!

 Bizim Tavus, mahalle değiştirmeye karar verdi. Tabi ya… Aşağı mahallede haftada bir gün köfte bekleyeceğine, yukarı mahalleye taşınsa, her gün kurulan sofralara oturabilirdi. Yağları damlayan kuzu pirzolayı ağzına tıkıştırıp lüpletirdi. Gelsin sonra baklavalar, börekler… Her yağlı etin yalama cinsinden bedeli vardı evet. Bir an düşündü. Yalamak dediğin nedir dedi, gözlerini kapar, vazifesini yapardı. Zaten bir süre sonra gözlerini kapamasına gerek de kalmazdı. Çünkü sadece gözleri değil, tüm hücreleriyle bütün bünyesi bu yağlı sofraya alışırdı nasılsa, hatta çok da severdi. Öyle de oldu.  Merak etmeyin, alıştı bitanesi, ah piti piti karemela sepeti...

İşte böyle başladı bu işler.



Neden mi bunu anlatıyorum? Çok mu önemli Tavus Çinçon? Tabii ki önemli değil. Ama her sabah saat altı otuz gibi devletin müzik kanalında kendisi ile her gün ama her gün karşılaşınca yazasım geldi işte.

 Ülkemin en değerli sanatçıları türkü söyleyecek tv bulamazken, bizim Çinçon resmen senin benim vergilerim sayesinde devletin televizyonunu türkü bara çevirmiş.Program sahibi kendisi. Yıllardır izlemiyordum ben de, son bir haftadır bakıyorum. Saç sakal birbirine karışmış tipler mi dersiniz, sesi çıkmayan ismini bilmediğiniz garip garip kadınlar mı dersiniz! Hepsini çıkarıyor programına. Hele arkadaki dekorlar yok mu! Benim diyen tiyatrolarda yok böyle dekor! Gemiler inşa etmişler bu türkülere dekor olsun diye, evler, sokaklar, neler neler… Dekor diye kim bilir kimlere paralar akıtıldı! Türkü programında saz yetmez mi diyenler, kusura bakmasınlar ama belli ki ekonomiden hiç anlamıyorlar!

Para nerde, dekora gitti, dekor nerde, Çinçon yedi, Çinçon nerde, Çançin’e döndü…

Tavus Çinçon bir örnek. Daha niceleri var.

Hani rüzgâr karşıdan eserse diyorum, bu Çinçon’lar kesin Çançin’e dönüşecekler. Ama nasıl bir maske takacaklar, aşırı merak ediyorum.

Uzun sözün kısası, renkli filmler tekmili birden hepsi bir arada, gel vatandaş, filmlere gel…

 


Devamını Oku

7 Mayıs 2023 Pazar

Pislik Bunlar Be Günlükçüm!

Sevgili Günlük,

Her gün sana yazmak istiyorum ama hep erteliyorum. Çünkü içimde biriken sözcüklerin tonu belli değil. Çok karmaşığım be! İnsan kendi kendisiyle bile konuşamayacak kadar karmaşık olursa başkalarıyla bu durumu nasıl paylaşır? Sen de bana hak veresin, son zamanların en iğrenç dizilerinden biri olan Yalı Çapkını’ndaki Kazım Ağa gibi diyeyim istersen:

“Sen de bunu böyle bilesinnnn haa!”

Baksana etrafa, yine toz duman her yer. Hangi birini anlatsam...

Mesela her gün birileri çıkıp sosyal medyada video çekiyor ve senin benim cebimden nasıl çaldığını anlatıyor. Milyon dolarlar havada uçuyor. Bir duysan, sen bile şaşarsın bu harflerden oluşan kopya aklınla!

 Adam mesela devletten işi metresini beş yüz liraya almış, alt taşerona vermiş, o başkasına vermiş, öbürü de başkasına derken ne olmuş sonunda? İş gerçekte yirmi beş liraya mâl olmuş! Aradaki onlarca alt taşeron katlana katlana para kazanmış. Üstelik bu şirketlerin hepsi de tek kişiye aitmiş. Kişi de kişi ha, bana mısın dememiş!  Kafan mı karıştı günlükçüm, bir de tersten anlatayım, senin canın sağ olsun.



Şöyle oluyor:

İşi bir fasoncu yirmi beş liraya mâl ediyor, bir üst akrabasına otuz beşten fatura ediyor, o başkası yok mu, o da öbür akrabasına yüz liraya faturaya ediyor. O başkası da iki yüz liraya teyzesinin oğluna derken, “Yerçekimli Karanfil” şiiri geliyor aklıma Edip Cansever’in.

“…Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce…”

Ne kadar ironik değil mi! Adamların kurdukları soygun düzeninden şiire sıçrıyor aklım. Bizi de kirletmeye çalışıyorlar be günlük! Şu şiiri ezbere bilen aklımızı nasıl koruyalım söylesene!

Çalıştığım tekstil firmalarındaki küçük adamlar geliyor aklıma. O adamlar fasona yirmi liraya diktirdikleri tişörtü şirkete otuz liraya fatura ettirip on lirasını cebe atıyorlardı, ya da kilosu yüz lira olan kumaşı şirkete yüz yirmi liraya fatura ettirip yirmisini indiragandi yapıyorlardı. Çünkü çapları bu kadardı! İşte  bu adamların büyük abilerini anlatıyorlar bugün sosyal medyada. Aradaki fark sadece paranın miktarı. Tekstil firmasındaki komisyon on lirayken, çap büyüdükçe işin boyutu birkaç milyon dolara çıkabiliyor. Nasıl tatlı geliyordur o paralar! Üstelik eğitim falan da gerekmiyor bu işler için. İçten gelen yetenekleri, iletişim dilleri, ne bileyim bir bakış açıları (!) var adamların. Birbirlerini nasıl bulduklarına şaşırıyorum. Ayrı bir frekansları mı var acaba? 

Amann be günlük, pis bunlar ya, valla içim şişiyor!

Bizler kiii, şiirlerle ruhunu inceltmiişşş, haksız kazancın her türüne karşııı çıkaaannn, gerekirse bunun için yalnız kalannnn bir ecdadınnn evlâdııı…

Breh breh breh!

Ya bırak allasen be günlükçüm, her türlü hamasete karabiber döküp hapşırtırım haa bilesinnn…

 

Devamını Oku