9 Ekim 2025 Perşembe

Rakı, Şalgam ve Börülce Kardeşler

Kocaman bir yaz geçti, elim daha yeni gidiyor klavyeye.

Nerden başlasam bilemiyorum. Biraz anlatayım.

Yeni birileriyle tanıştım.

Rakı: Bembeyaz, ergen bir erkek, fırlama mı fırlama bir köpek kendisi. Gündüzleri evine gidip uyuyor, akşamları ise fırladı mı bahçeye, fişek gibi koşup soluğu sokaklarda alıyor. Duyduğuma göre arkalarda bir parkta sevgilisi varmış. Geceleri ne yaptığını kimse bilmez, akşam üzerleri şanslı olup kendisini gören herkesin sevgilisi… Ele avuca sığmaz, adeta bir “Yumurcak” hikayesi…

Gecelerin Prensi Rakı Bey

Şalgam: Gri tüylü, ufacık tefecik, gözleri kahverengi gibi azıcık ürkünç bir kedi, boynunda tasması var. Fıtı fıtı gezip durur. Belki de bir İngilizlik var soyunda. Kimseyle muhatap olmaz, cinsiyetini bilmiyorum ama bir efelik var hallerinde.

Şaşkın Şalgam

Börülce: Sarı ama sarman olmadığını söylediler, ben hiç anlamam. Yüzü enlemesine geniş, kesin İngiliz soylusu diyeceğim ama atmasyon olacak. Zira dedim ya, kedilerden hiç anlamam. Hissiyatım öyle diyeyim. Doğuştan kuyruğu kısaymış. Bildiğiniz top gibi. O yüzden engelli sınıfındaymış. Ve tavşan gibi hoplayarak yürüyor. Sahibi, “kuyruğundan dolayı öyle” dedi. Tombul ve tembel kendisi. Butlarını görseniz, kedi demezsiniz. Öyle kimselere de pas vermiyor. Bir gün bir sandalyede gördüm; uyukluyordu. Bir adım ötedeki diğer sandalyeye atladı sonra. Orada azıcık gerindi, tekrar geriye döndü. Hareket etme ihtiyacını böyle karşılıyor demek ki… Minimum hareket, orada bereket… Boynunda tasması var, bir görünüp bir kayboluyor. Bence bütün gün bir yerlerde uyuyordur.

Asil Börülce
Bu üçü ev arkadaşı. Şalgam ve Börülce bebekken gelmiş galiba, o yüzden Rakı kendisini onların annesi ya da babası sanıyormuş. Hep kolluyor, arada bu ikisini yalarken falan da gördüm. Bence kavga eden çocuklara anneler “Kedi köpek gibi niye kavga ediyorsunuz! “demeden önce bir kez daha düşünsün. Çünkü bu “üç kardeş” gibi iyi geçinenler de olabiliyormuş nitekim. Zaten ben çoktan bıraktım genelleme yapmayı… Her şey olabiliyor… Bu gözler neler gördü, neler okudu… Azıcık esnemek lazım…

Neyse işte, bu Rakı var ya bu Rakı, hiç hemcinsleri gibi kedileri kovalamıyor. Derdi zoru eğlenmek, flört etmek, cilve yapmak.

Bir gün Bonny adında bir kız köpek geldi. Akşam üzeriydi saat ve evet Rakı da çıktı sahalara. Görür görmez âşık oldu bu ikisi birbirine! Nasıl cilveleşme anlatamam size… Biri koşuyor, öbürü kovalıyor. Birbirlerine pati şakaları yapıyorlar. Hatta bizim hiç kedi kovalamayan Rakı, sırf Bonny’ye hava atmak için O’nunla birlikte kedi bile kovalıyor... Bir ara öyle gürültü yaptılar ki, artık birbirlerinden ayrı tutulmaları gerekti resmen. Balkonun dışına gönderildi Rakı. İnanır mısınız, balkon kapısına yattı, melül melül gözlerle Bonny’yi bekledi. Normalde ortadan kaybolur o saatlerde; ama gitmedi. Öylece Bonny’nin kapısında yattı. Ne aşk ama! Bonny’nin ise pek de umurunda değildi. Kız evi naz evi dememişler boşuna! Zavallı Rakı kapıda beklerken resmen arkasını döndü oturdu Bonny kız. Gecenin ilerleyen saatlerinde artık Bonny evine gidecekti. İster inanın ister inanmayın; bizim efe Rakı, Bonny ve sahibine taksiye gidene kadar eşlik etti. Hafızaları nasıldır bilemem, sonradan akıllarına gelir mi bu romantik gece ama hoştu hikaye..

Demem o ki öyle bir Eylül’dü işte.

 Bir de Minnak ve Kara vardı.

Kara Hanım ve Minnak Bey
Kedi kardeş olurlar kendileri… Anneleri bunlara bir tokat atıp yeni uzaklaştırmıştı. Gözümle gördüm o sahneyi. Hayvan dünyasından anlayan arkadaşlara göre bu Minnak’ın içine adeta köpek kaçmış! Kendini yerlere atıyordu bir insan O’nu sevsin diye. Normalde kediler böyle değilmiş. Yani öyle her zaman kendilerini sevdirmezlermiş, ama Minnak resmen sevgi açıydı… Kardeşi Kara ile takılıyorlardı hep. Kara her bulduğunu yiyen, tamamen hayatta kalmaya odaklı bir karakterken Minnak Bey ise hayat gurmesi gibi bir şeydi. 



Kuru mama değil, yaş mama; yaş mamada tavuk değil somon tercih ediyordu beyefendi. Yaş mamayı tabağa koyunca önce suyunu yalıyor, sonra da kalan etlerin tadına bakıyordu yavaş yavaş… Kara ise önüne ne verilirse yiyen cinstendi, hatta şehriye çorbasını bile lüplettiğini gördüm. Yemeğini yiyince arkasını dönüp başka evlere gidiyordu başka yemekler yemek için. Öyle sevgiyle falan işi yoktu anlayacağınız. Minnak ise öylece balkon kapısında bekler, birisi kapıyı açsa da O’nu sevse de diye incecik sesiyle miyavlardı.

Bütün bu anlattıklarım aslında olmamış da olabilir, belki de uydurmuşumdur sağdan soldan fotoğraflar alıp...

Çünkü biliyorsunuz ne sahte, ne gerçek hiç belli olmuyor, sevdiyseniz yine yazarım...

Kalın sağlıcakla...

 

Devamını Oku