16 Haziran 2019 Pazar

Pendik Kadıköy Dolmuşunda Umuda Dair!


Mekan Pendik- Kadıköy dolmuşu. Akşam iş çıkışı saatleri, arabanın içi tıklım tıklım dolu. Şoför “Buyurun buraya oturabilirsiniz” diyor. Yanındaki motor merdivenine küçük bir minder koymuş, orayı gösteriyor. Oturuyorum; arkam dönük ama ne söylediğini duyacak kadar yakınındayım.

Fonda seksenlerin hit grubu Modern Talking’den “Chery Chery Lady” çalıyor.




Yaşlı bir kadın ve torunu gibi görünen genç kız durduruyor arabayı. Şoförümüz pozitif bir tonda yüksek sesle şöyle sesleniyor bizlere:
    - Ananemize bir yer veren olur mu?

Oturan bir kaç kişi hemen ayaklanıyor. Genç kız “Ananeciğim haydi böyle gel” diyor, özenle oturtuyor kadını. Gülümsüyorum. Nasıl da bildi kadının anane olduğunu! “Hanım teyzeye yer verin” diyebilirdi! “Yaşlı kadına yer verin!” diyebilirdi. “Ablaya yer veren yok mu beyler! " şeklinde kabadayıca bir salvo da atabilirdi. Böyle bir durumda  şoförün bir şey söylemesini beklemiyordum açıkçası. Çünkü alışmışız dolmuş şoförlerinin yolculara hoyrat davranmasına, insanın içini dışına çıkaracak şekilde hızlı araba kullanmalarına, çaldıkları  bayıltan arabesk müziklere ve hatta trafikte kavga çıkarmalarına! Dolayısıyla şaşırıyorum şoförün bu içten, bu samimi, bu sıcacık hitap şekline.

Ön koltukta oturan yüzünü görmediğim kişi de gülümsemiş olmalı ki kaptanımız ona dönerek “Anneanne babaanne fark etmez, saygı göstermek lazım!” diyor.

Haziranın kavurucu sıcağında sırtımdan ter aka aka oturuyorum dolmuşun motor üstü merdiveninde, ne gam! Bu müthiş sahnede günün bütün stresi sanki sırtımdaki terle birlikte akıp gidiyor.

Sonra şort giymiş modern görünümlü bir adamla on yaşlarında bir kız çocuğu biniyor dolmuşa. Adam kızı tam önümdeki boşalan koltuğa oturtuyor, kendisi ayakta. Alnına bir öpücük konduruyor sonra küçük kızın. Aralarında babacığım’lı, yavrucuğum’lu kısa ama sıcacık bir diyalog geçiyor. Nasıl güzel bütün bu insanlar, huzur doluyorum adeta!
Şarkı değişiyor, tema yine seksenler :

Self Control - Laura Branigan




Bir  kadın biniyor sonra . “Ne kadar? “diye soruyor. Şoför “İki buçuk lira” diyor, kadın bozukluk ararken “Bir buçuk da olur” diye ekliyor. Sanki Polyanna masallardan kaçmış da dolmuşa binmiş gibi! İçimdeki mutluluk dozu artıyor da artıyor. Kadın sonunda buluyor parayı, “Lütfen alın” diyor, “Peki madem, o zaman bu da paranızın üstü” diyor şoför. Bu arada küçük kızın yanı boşalıyor, modern görünümlü baba oturuyor oraya. Şofore müziklerin ne kadar güzel olduğunu söylüyor”  Şoför anlatıyor:


Bu şarkıları özellikle kaydettim, bunlar olmadan süremiyorum arabayı, huzur veriyor içime bunlar” 
 Baba, “Zaten çok sakin araba kullanıyorsunuz” diye yanıtlıyor, kaptan ekliyor “Bu benim en gergin halim!


Ayakta kimse kalmıyor bu arada. Ben de kapının yanındaki tekli koltuğa oturuyorum. Şoför anlatıyor, hepimiz dinliyoruz dikkatle ve de gülümseyerek. Pendik-Kadıköy dolmuşunda değil de turistik gezi arabasındaymışız gibi hissediyorum o an. Herkes halinden memnun ve müzikler sanki bütün yolcuları birbirine bağlamış gibi.


Merdivenaltında sürpriz çiçekler!

İnsan yaptığı işten zevk almalı” diyor sıradışı şoförümüz, arkadan “Kaptan harikasınız” diye yorumlar geliyor.

Anlatıyor kaptan,

-Bundan beş altı yıl önce bir gün, Diyarbakırlı olduğunu sonradan öğrendiğim bir yolcu bindi arabama. Ben yine bu şarkıları dinliyordum. Türkçesi iyi değildi, ama anlaşabildik. Eskiden bu şarkıları liste yapıp dinlermiş okul zamanında Diyarbakır’dayken.” Çıkardım verdim ben de kaseti. Israrla “Kaç para fiyatı?” diye sordu. Öylesine “100 Lira” dedim. Düşünebiliyor musunuz uzattı 100 lirayı, indi arabadan! Arkasından seslendim ama geri dönmedi. O gün bugündür bu şarkıları kopyalar kopyalar isteyenlere dağıtırım, hiç de para almam!”

Biz dolmuştakiler mest olmuş halde dinliyoruz şoförü. Bu arada en arkadan bir genç “Abi biz böyle güzel şeylere alışkın değiliz, başka dolmuşlarda da aynı şeyi arayacağız şimdi” diyor. Gülüşüyoruz.

Umuda açar bütün çiçekler

Dolmuş güzergahlarında bazı küçük çay ocakları olur görmüşsünüzdür. Genelde trafiğin sıkıştığı sokaklardadır bunlar. Şoförler  dururlar önlerinde, otomatik kapıyı açarlar. Seslenirler mesela “Bir çay bir de su” diye… Çay ocağının bitirim elemanı hızla gelir şoförün istediklerini verir. Para alışverişi ile zaman harcamazlar. Sonra hallederler belli ki alacak verecek işlerini. Bütün bu seremoni taş çatlasın bir dakikada olup biter. Kendi içinde mükemmel bir akışı vardır yani.

Kadıköy’e Söğütlüçeşme’den girişte dolmuşların sağa döndükleri sokakta da var böyle bir büfe. Kaptanımız duruyor önünde, “Bir su falanca abi! “ diye sesleniyor. Sonra bize dönerek “Var mı bir şey isteyen?” diye soruyor. Biz yolcular,  şaşkınlık içinde teşekkür ediyoruz kendisine. Sanki bir yerlerden gizli kamera çıkacakmış gibi alışılmışın dışında gelişiyor her şey. Ön sıralarda oturan yaşlıca kadına dönerek “Ablacığım istediğin bir şey var mı?” diye soruyor tekrar şoförümüz. “Haydi bir su alayım o zaman. Doktor sürekli su içmemi söyledi, şişem büyük olduğu için yanıma alamamıştım” diyor kadın ve cüzdanından para çıkarmaya çalışıyor.  Bu sefer de şoförün sezgisine şaşırıyorum. Nereden bildi kadının suya ihtiyacı olduğunu!

Davranıyor para vermeye kadın, “Hayatta olmaz!” diyor şoför ve sesleniyor falanca abiye :

Ablama bir su!, Ama sakın para alma!”

Almaz ki falanca abi” diye ekliyor; “Ben senelerdir yolculardan para kazanıyorum. Hep bana hep bana olmaz ki, biraz da vermek lazım!” 

Artık dayanamıyorum bu sıradışı hallere;

Hayatımda hiç bu kadar güzel bir dolmuşa binmemiştim, çok teşekkür ederim.” diyorum Arkadan beni destekleyen yorumlar geliyor.

Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ve istemeye istemeye iniyorum araçtan. Bu güzel gün, evrenden gelen bir mesaj olmalı! Yıllardır hoyrat davranılmaya alışmış ve mutsuz ve stresli ve kavgacı ve bencil bir toplum haline gelmişken, birisi hiç beklenmedik bir anda çıkıp ezberleri bozabiliyor işte!

Her ne kadar olumsuzla korkutulmaya alıştırılsak da, kendi içimizde bölünmeye zorlansak da, hayat böyle değil aslında!  Güzellikler, 80'ler şarkılarının birleştirici notaları gibi  basit şeylerde, unuttuğumuz değerlerimizde, içimizde, özümüzde gizli. Üstelik insanımıza dair umut hiç de tükenmemiş!. Ve biliyorum ki her şey çok güzel olacak bundan sonra!

Yeniden yeşeren umuda dair

Bu arada not almıştım o gün. 34 M 0538 plakalı Pendik - Kadıköy dolmuşuna denk gelirseniz, duyarsınız mutlaka 80’ler şarkılarını. Şoföre kısaca anlatırsınız belki  bu hikayeyi. Benden selam söylemeyi de sakın unutmayın olur mu...

Kalın sağlıcakla,

Sevgiyle ve umutla…





6 yorum :

  1. Ohh, ne iyi geldi bu yazı :)

    Ben de geçenlerde çok nazik bir minibüs şöförüne rastlamıştım ama sizinkisi hepten başkaymış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yazarken çok rahatlamıştım:) Öyle kutuplaştırdılar ki bizi, öyle önyargıyla bakmaya başladık ki birbirimize, güzel şeyleri bile göremez olduk.
      Bu yazıyı biraz da bunun için yazdım; yani "hala güzeliz, daha güzel olabiliriz" demek için :)

      Sil
  2. Toplum olarak hoşgörü ve sevgiye açız.

    YanıtlaSil
  3. Yani bu anlattıklarınız rüya değil mi?

    YanıtlaSil