Son zamanlarda neyi fark ediyorum
biliyor musunuz, her yerde kapaklı kutular var, içleri kutuya özel insanlarla veya duygularla dolu...
Mesela eski adıyla Twitter, yeni adıyla X! Bir türlü vazgeçemediğim tek sosyal medya platformu. Her sabah uyanır uyanmaz açtığım, gündemi takip ettiğim ve evet sanırım bağımlısı olduğum gürültü kutusu!
Evet, geçenlerde Twitter’ın bir gürültü kutusu olduğu geldi aklıma aniden; hatta gözümün önünde de canlandırdım. Bir kutu var, koli gibi düşünün… İçinde her kafadan bir ses çıkıyor! Kimi kendi kendine boşluğa konuşuyor, kimi aynadaki kendine bakarmış gibi kendini tatmin edercesine konuşuyor, kimi kutudaki diğer gürültücü kitleye hitap ederek konuşuyor… Kiminin önünde diz çökmüş yatıyor birileri, konuşsa da duysam diye…
Bazıları başkalarının söylediklerini tekrar ediyor sadece… Yankılar birbirine karışıyor. Kimileri de birbiriyle kavga ediyor. Ben ve benim gibileri; yani ne diyeyim bilemedim- Allah ıslah edesiceler grubu olarak bizler- bu gürültü kutusuna pek bi meraklıyız. İnsan böyle saçma bir gürültü kutusunun bağımlısı olabilir mi? Bin tane zararını bildiğimiz nelere bağımlı olmuyoruz gerçi… Netekim, Twitter benim gözümde bakkal kolisi gibi gösterişsiz bir kutu, içinde bir dünya gürültücü minik insan var.
Bir de allı pullu kutular var. Mesela Instagram gibi… O kutunun dışı yanarlı dönerli, ışıltılı pırıltılı… İçinde milyonlarca minik sahne kurulmuş. Herkes en güzel, en zengin, en gezgin, en sosyal haliyle o sahnelerde. Kimisi şahane sofralarda kadeh kaldırıyor; kimi “kocişinden” gelen pırlanta yüzüğü gösteriyor… Her yer ışıl ışıl pırıl pırıl… Ama neticede orası da bir kutu, gösteriş kutusu…
Yanlış anlaşılmasın; o
paylaşımları yadırgamıyorum. İnsan bir şeyleri göstermek, paylaşmak istiyor neticede,
ruhumuzun ona da ihtiyacı var demek ki… Hiç Instagram kullanmıyorum diyen ben
bile, çiçeklerimin fotoğraflarını, gittiğim tiyatroların alkış videolarını
paylaşıyorum orada, bir nevi arşiv gibi… Ama sonuçta orası da bir kutu; kapağını
açmadan içine giremiyorsun…
Bu kutu metaforunu çok sevdim
sonra… Ben değilim ki bu metaforu icat eden. Yıllardır apartman daireleri için “kutu
gibi evler” demiyor muyuz? Şahane benzetme, bulanın düşüncesine sağlık. O kutu
evlerin hepsinde bir hayat var ve kapağını, kapısını açmadan içeride neler
oluyor bilemiyoruz. Peki ya insanlar? Hepsi birer kapalı kutu değil mi?
Kapağını açıyorsun, kutu içinde kutu çıkıyor bazılarında!
İşte bütüün bu kutular arasındaki
yaşamda insanın kendini en güçlü hissettiği an kapaklara bağlı… Yani kutuların
kapaklarını canın istediğinde kapatıp canın isteyince açabiliyor musun, senden
iyisi yok… Kendi kutunun kapağı da dahil elbette…