23 Nisan 2014 Çarşamba

#derizaileblogla yarışmasında bu yazı birinci olmalı, desteklersiniz değil mi..

Böyle bir başlık atınca biliyorum ki sadık takipçilerim bu yazının devamını mutlaka okuyacaktır, aramızda böyle bir bağ olduğuna yürekten inanıyorum çünkü. E bunca aydır az çok tanıdınız da beni, sizleri sıkacak yazı yazar mıyım hiç?

Aslında sizin destekleyeceğiniz bir durum da yok ortada, yani sms falan gerekmiyor. Yazıları firmanın jürisi değerlendirecekmiş. Sizler eğer bu yazıya çok çok yorum yazarsanız, belki jüri de etkilenir diye düşündüm açıkçası.. Beni bilirsiniz, bende her şey açık seçik ve yalansız dolansız.. Amacım bu yazıyı çok okutarak jüriyi etkilemek ne yalan söyleyeyim.. Eğer yarışmanın birincisi olursam keyifleneceğim, bu sayede daha güzel yazılar yazacağım, bu da sizin kazanımınız olacak. Hep söylüyorsunuz ya bana, “sen hep yaz” diyorsunuz ya, o halde desteklerinizi de esirgemeyiniz efendim, alınız çayınızı kahvenizi, yapınız yorumlarınızı sonrasında güzel güzel..

(Çok değerli jüri üyeleri, sizleri ve halkımızı yarışma konusunda asla baskı altına almıyorum, sakın yanlış anlaşılma olmasın! Ödüllerde de gözüm yok; bu bendeki sadece kazanma hırsı, çocukluktan kalma bir şey. Girilen yarışma kazanılmalı mantığı, hele ki söz konusu olan yarışma yazma eylemi ile ilgili ise, bir çeşit arıza diyelim☺)

BlogHocam'dagördüm bu yarışmayı, sözkonusu BlogHocam olunca katılmamak olmazdı elbette.. Aslında tanıtım yazısı yazdırmanın rekabetçi, zekice ve hoş bir versiyonu olmuş yarışma fikri. Ne yalan söyleyeyim, firmayı bu yaratıcılığından ötürü tebrik ediyorum. Yaklaşık 15 aydır blog dünyasındayım, böyle bir kampanyayla ilk kez karşılaşıyorum .. (Firmayı da övdüğüme göre jürinin kararı pozitif yönde ilerliyor, hissediyorum; heyecan dorukta bende, ne yazacağımı bilemez hallerdeyim! Oh My God!)

Aranızda bu yarışmayı hâla duymayan blog yazarları varsa, 29 nisana kadar vakitleri olduğunu da belirteyim yeri gelmişken. Bence katılın; heyecan olsun, tatlı tatlı edelim rekabetimizi ama iddialıyım onu baştan söyleyeyim.☺ Yarışmaya katılmanın zevki de burada zaten, kaybedersem nasılsa bir kulp bulurum..

Deriza.com sitesinden bir ürün tanıtacağız hepi topu ve de büyük ödül tablet olacak, ikinciye üçüncüye de güzel ödüller var. Katılan her blog yazarına 50 liralık indirim de uygulayacaklarmış. Aslında ödül bahane, yazmak şahane, öyle değil mi dostlar..

Biz blogger'lar zaten yazmayı seven insanlarız, tanıtırız bir ürün ne olacak ki yani ..

Ben daha önce de tanıtım yazısı yazarken alışılmışın dışında denemeler yapmıştım, bu sefer de öyle keyifli bir şeyler olsun istiyorum. (Okumaktan sıkılmadınız umarım, daha ürünü tanıtacağım, sakın ayrılmayın bir yere)

Bu sefer biraz espriyle yaklaşmak istiyorum olaya.


Konumuz kadın çantaları..

Kadın çantası deyip geçmemek, olayı basite indirgememek lazım. Kadınların hayatı sığar o çantalara.. Dışarıdan küçücük görünse bile içine bunca şeyin nasıl sığdığını bir türlü anlamayan erkeklerin bile kanıksadığı makyaj malzemesi, parfüm, tarak, ayna, ağrı kesici ilaç falan klasik kalıyor, lafını bile etmiyoruz. Son yıllarda bir sağlıklı yaşam, bir ara öğün modası çıktı ki artık kadın çantalarına fındık-fıstık, ceviz, su şişesi, hatta probiyotik yoğurt bile girmeye başladı.. Nedir bu kadınların çektiği mirim, yakında üreticiler kadın çantalarına “beslenme gözü” de koymak zorunda kalacaklar.( Bu da firmaya yaratıcı ürün tavsiyem olsun, daha ne yapayım?)

Açtım siteyi baktım, yarışmaya katılıyorum diye söylemiyorum, gerçekten de çok hoş ürünler var. Zor oldu seçim yapmak ve en sonunda  yeşil çantayı çok beğendim.


canta
sermina çapraz çanta


Bu çantayı niye sevdim?

Bu çanta 24 cm genişliğinde ve 20 cm boyunda, o la la.. Benim gibi küçük çanta seven, ama içine 7 inch'lik tabletim de sığsın, 19 cm'lik kitabım da sığsın diyen okur yazar, hadi diyelim azıcık da entel-dantel olanlar için ideal.. Kitapsız çıkmak istemiyorum sokağa, evimdeki küçük çantalara hem kitap hem de tableti sığdıramayınca da sinir oluyorum. Zira benim hâla akıllı telefonum yok, tablete muhtacım.. Çanta azıcık büyük olacak o yüzden. Ama öyle bavul gibi çantaları da sevmiyorum; zaten boy en az 178 cm olacak ki bavul çanta şık dursun.. Yani sözün özü bu çanta tam benlik..
Bu çanta çapraz takılıyormuş, harika! Gördüğünüz üzere uzayabilen bir sapı var. Bana göre çanta denilen nesne insanın elini kolunu meşgul etmemeli, yani omuza takılmalı geniş geniş. Manavda domates seçerken çantanın varlığı insanı rahatsız etmemeli. Pazar gezmesine çıkarken takın bileğinize çantayı iyi güzel de, işe giderken, hele ki metrobüse falan binmek zorundaysanız çantayı omuza çapraz asmak şart! 1950'li yıllarda Pera'ya gezmeye inen kadınlardan olsaydık elbette tüllü şapkalarımıza kısa saplı çantalar yakıştırmayı biz de bilirdik değil mi ama..
Bu çantanın bir sürü gözü var, yihuu!.. Sigarayı bırakalı dört ayı geçti söylemesi ayıp, içinizde sigara içenleriniz varsa öndeki fermuarlı göz ideal.. Ben sigara içerken çantama illaki tütünler dökülürdü, bazen üşenirdim temizlemeye, o tütünler bulaşırdı başka şeylere sarı sarı!! Sahi sigarayı bırakmanın bu güzelliğini hiç fark etmemiştim daha önce, çantam daha temiz artık..

Bu, tam yaz renginde bir çanta! Fıstık yeşili ne de yakışır bahara, yaza.. Kotla olur, keten pantolonla olur, beyaz ayakkabı ile olur, bence herşeyle uyabilecek harika bir renk. Ayakkabı çanta ile takım olmak zorunda klişesinden sıkılmadınız mı? Alın size cıvıl cıvıl bir yenilik..



Peşin fiyatına 6 taksit de varmış, üstelik hakiki deri.. Kendinize bir güzellik yapmak istiyorsanız, daha ne düşünüyorsunuz alın derim..



İşte bu kadardı tanıtım, okuma sabrı gösterdiğiniz için teşekkürler efendim.



Not: Yarışma hakkında detaylı bilgi almak ve yarışmaya katılmak için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.

http://deristyle.com/blog/deriza-sponsorlugunda-blogculara-ozel-odullu-yarisma-derizaileblogla/









Devamını Oku

20 Nisan 2014 Pazar

Freelance işlerde piyasayı kimler kırıyor?


Evde çalışan insanlara “ucuz iş gücü” muamelesi yapılması, freelancer çalışmanın bir tercih değil de bir mecburiyet olarak algılanıp “iş bulamadığı için evde çalışıyor, demek ki paraya ihtiyacı çok; ne versem kabul eder” mantığı ile yaklaşılması, home-office çalışma biçiminin ülkemizde henüz yeterince kabul görmediğinin bir göstergesi diye düşünüyorum.

Aslında bu konuda söylenecek o kadar çok şey var ki..

İşsiz insan çok olunca freelance  işlerin fiyatları dipte elbette!

Tüik tarafından açıklanan Aralık 2013 işsizlik rakamlarına baktım, yine %10 civarında. Şahsen ben buna inanmıyorum. Üniversitedeyken iş hukuku hocam istatistikler bikini gibidir, her şeyi gösterir ama asıl merak edilen yerler gizlenir” demişti. Bu cümleye çok gülmüştük o zamanlar ama beynimizde de bir şekilde yer etmiş işte..
Yani demem o ki, %10 diye bir işsizlik rakamı bana asla ve asla inandırıcı gelmiyor. Çıkın mesai saatinde mesela Bahariye Caddesi'ne ve bir bakın etrafınıza, kalabalıktan adım atamazsınız! Üniversiteden yeni mezun olmuş yakınlarınızı bir düşünün, kpss sınavı için dershane kapılarını aşındıran çoğunluğa bir bakın.. Yani yok öyle %10 filan, insanın gözü inanmalı her şeyden önce..
Konuyu dağıtmayalım, bu işsiz arkadaşların çoğu, iş aramaktan bunaldıklarında evden para kazanma derdine düşüyor. Neyse yetenekleri, mesela çeviri, mesela içerik yazma, mesela veri tabanı yönetme gibi konularda iş kapmaya uğraşıyorlar çeşitli platformlarda. “İşi ben almalıyım” mücadelesi başlıyor sonrasında. Aslında iş dünyasında temel var olma içgüdüsü de diyebiliriz buna. 
Nasılsa işsizim, bu  geçici sürede  ne kazansam kârdır” mantığı ile yaklaşıyorlar olaya. Böyle yaparak, tercihlerini evde çalışmaktan yana kullananlara karşı haksız bir rekabeti de körüklüyorlar maalesef. Zaten “ucuza iş kapatıcılar” hep tetikte olduğu için emek sömürüsü korkunç boyutlara ulaşıyor. Kıran kırana pazarlıklar yapılmıyor bile.. İş yaptırıcılar, ucuz alternatiflerin farkında oldukları için zaten çoğu zaman isteseniz de pazarlık yapamıyorsunuz, sonrasında ise doğal olarak bu rezillikten kaçıp kurtulmak istiyorsunuz. Ben mesela üç kuruşun hesabını yapanlardan çok sıkıldım. 
Eskiden amele pazarları olurmuş ya, belki halâ da vardır. Şimdilerde ise nitelikli elemanların emeklerinin alınıp satıldığı internet ortamları var. Sömürü aynı sömürü, mantalite aynı mantalite, değişen bir şey pek yok aslında; sadece kapitalizm daha da vahşileşti!

emege saygi


Şark kurnazları yine devrede!

Bilirsiniz Kemal Sunal'lı, Şener Şen'li seksenli yılların filmlerini. Şark kurnazı tabir ettiğimiz şahısların hedef kitlesi o dönemlerde ünlü bir türkücü olmak isteyen saftirik vatandaşlardı. Onlara hitaben uyduruk ilanlarla “şarkı yarışması” düzenlerler,  yarışmaya katılım paralarını toplayıp insanların umudunu çalarak bir süre sonra ortadan kaybolurlardı.

İşte eski filmlerdeki şark kurnazları çağa uyum sağladılar. Baktılar ki internetten herkes para kazanıyor, onlar niye kazanmasındı değil mi ama! Hemen pratik zekâları(!) çalışmaya başladı. Birilerinin sırtından internet ortamında nasıl para kazanılırın hesabını yapmaya başladılar. 

Ev hanımları, öğrenciler günde iki saat makale yazarak ayda 3000 TL kazanabilirsiniz”

gibi gerçek dışı sloganlarla girdiler işe. Önce bir web sitesi kurdular, kendilerini nasıl lanse ettilerse artık, Seo firmalarıyla anlaştılar. Mesela 10 liraya aldıkları makale işini evde para kazanmak isteyen kişilere 1 TL ya pas etmeye başladılar. Kan ter içinde yazı yazan kişi 1 lira kazanacağı için sevinirken bu kurnazlar 10 liranın tamamını  cebe indirme derdine düştüler.
"Ödeme talep etmek için 50 liralık yazı yazın” gibi kurallar koydular akıllarınca. E tahmin edeceğiniz üzere ödeme yapmadılar, sudan sebeplerle ya yazıyı geri çevirdiler, ya da site bir iki ay sonra ortadan kayboldu ve benzer bir adla yeni site açarak dolandırıcılığa devam ettiler. Ben de bu işe ilk başladığımda onlara para kaptıran saftiriklerdendim itiraf edeyim. Birisi deneme diye benden aldığı yazıyı yayınlamıştı ödeme yapmadan, bir diğeri ise cidden profesyonel görünen bir siteydi; çok olmasa da biraz alacağım birikmişti içeride, baktım ki bir sabah site yok olmuş! Sonrasında hepsinden uzaklaştım. Tecrübe gerçekten de yenilen kazıkların toplamıymış, ben en fazla 50-100 lira zararla bu cümlenin anlamını bir kez daha kavrayan şanslılardan sayıyorum kendimi..
O kadar çok ki bu dolandırıcı siteler, yazın Google'a “evde yazarak para kazanmak” diye onlarcasını görürsünüz. İçlerinde UzmanKirala gibi bu işi cidden profesyonelce yapıp, sizi doğru işverenle buluşturma karşılığında küçük komisyonlar alanları, ücretinizi garanti ederek aldıkları komisyonu hak edenleri  elbette ayrı tutuyorum. 
"Diğer düzgün siteler hangileri?" derseniz ise verecek cevabım gerçekten yok.  Deneme yanılma yöntemi ile kendiniz bulacaksınız!
Bu hep böyledir ya, birileri yaratıcıdır, emek verir; diğerleri o emeğin üzerinden alavere dalavere ile 10 kat daha fazla  kazanır, korsan kitapçılar da böyledir mesela..



evde calismak



Herkes uzman oldu!


İnsanın biraz haddini bilmesi, yeteneklerinin sınırlarını görmesi lazım. Diplomayla olmuyor elbette bu, öz eğitim şart..
Kıytırık 1 aylık kursa gidip bilgisi teoriden ibaret olan herkes kendini "fotoşop uzmanı" diye lanse ederse, yazdığı bir sayfalık yazıda 10 tane yazım hatası olmasına rağmen kişi kendini "makale yazarı" olarak lanse ederse, html temel bilgiyi aldıktan sonra kişi kendini "kodlamacı" olarak lanse ederse ortalık ne olur bir düşünün?

İyiyle kötü asla ayırt edilemez, edilemeyince de fiyat pazarlıkları lafta kalır..



Sonuç olarak evden para kazanılmaz demiyorum ben. 
“Evden para kazanmak çok kolay, herkes yapabilir” diyenlere ise “kazın ayağı hiç de öyle değil” demek istiyorum hepsi bu!

Ekmek her yerde aslanın ağzında; kolay para kazanma hayalleri kurmayın boşu boşuna diyor ve çekiliyorum şimdilik..






















Devamını Oku

17 Nisan 2014 Perşembe

Sosyal medyada nasıl var olunur?


Dün yeni işim gereği en az 5-6 saat Facebook'da takıldım. Şimdi içinizden “hahaha ne diyor 
yine bu cins kişi?” şeklinde söyleniyor, hatta gülüyor olabilirsiniz. Amacım saatlerce kalmak değildi gerçekten, rakip firmaların Facebook paylaşımlarına bakıp çıkacaktım, çıkamadım takıldım resmen.
Oradan oraya, o paylaşımdan bu paylaşıma derken kendimi sosyal medya ajanslarının Facebook sayfalarında buldum.

Ayinesi iştir kişinin” demiş atalarımız ya, vardır bir bildikleri dedim, en doğru paylaşımları sosyal medya ajanslarında görürüm diye düşündüm. Belki doğru adresleri bulamadım bilmiyorum ama resmen hayal kırıklığı yaşadım. Web sitelerinde “şöyle harika ekibiz, şöyle ROI hesaplarız, firmanızın Swot analizini şak diye çıkarırız, sizi uçururuz..vs” şeklinde kendilerini lanse eden sosyal medya ajanslarının çoğu (hepsi değil elbette, baktıklarımın çoğu diyeyim, durduk yerde sosyal medyacıları kendime düşman etmek istemem) öncelikle güncellemede benim gözümde sınıfta kaldılar. Günde bir kere bile paylaşım yapmamış olanlar bir yana, Facebook sayfalarında en son yeni yıl mesajı yazanlar bile vardı!

social media


Ben mi tuhafım, beklentilerim mi yüksek? Bir şirket kendini sosyal medya ajansı olarak tanıtıyorsa, kendi hesaplarını mükemmel şekilde yönetmesi gerekmez mi?

 Söylemesem içimde kalacak, her başarısızlığa kulp takmada üstümüze yoktur ya, belki de en yaratıcı yanımız burasıdır bile diyebiliriz milletçe.. Hemen sizin de aklınıza gelen o cümleyle cevap verilir değil mi, efendim neymiş “terzi kendi söküğünü dikemezmiş”!

Kabul etmiyorum ben, dikecek kardeşim, o terzi kendi söküğünü dikecek, nokta ☺

Dedim ya kıvırtma uzmanıyız hepimiz, “terzi o kadar başarılı ki, işler kuyrukta bekliyor, o nedenle kendi söküğünü dikemiyor” diyenleriniz olacaktır. Yine yemiyorum, çırak alsın kendine diyorum, başarısızlığa kulp çok, maksat katıksız başarı oysa ki.. En azından benim gözümde böyle.

O halde işini iyi yapan sosyal medya uzmanı arkadaşlaradır sorum:


Nedir sosyal medya işlerinde optimum paylaşım sıklığı? Mesela Facebook'ta günde 2'dir de Twitter'da 5'dir gibi net bir şey söyleyebilir miyiz?

"Kedi videosu/ fotoğrafı olmadan bu işin altından kalkılmıyor  mu?" gibi ikinci sorum var bir de; laf aramızda kedilerle aram pek iyi değildir de☺

Hadi o zaman, kesiyorum lafı yine balla, kalın sağlıcakla..





Devamını Oku

15 Nisan 2014 Salı

Yeni işin ilk günü nasıl geçer?

İsterse 20 yıllık iş hayatı deneyiminiz olsun, yeni bir işteki ilk gününüz yine de acemicedir, ilkokula başlayan bir çocuk kadar olmasa da elinizi ayağınızı nereye koyacağınızı bilemezsiniz.

Sabah erkenden kalkar, bütün gardrobu yatağın üzerine serer, yine de giyecek bir şey bulamazsınız mesela.. Bu sendromu bildiğim için iş görüşmesine gittiğimde – işe başlama olasılığını düşünerek- etrafı kolaçan ederim ben; bakarım insanlar ne giymiş diye. Kotla gidilen bir iş yerine döpiyesle gitmek ne kadar abesse, formal giyinilen bir iş yerine kısa pantolonla gitmek de o kadar abes olur çünkü.. Çok dert değil aslında, uygun giyinmezseniz sadece ilk gün sıkıntısını katlamış olursunuz..
 İlişkilerin bırakın ciddiyeti, laçkalık ötesi olduğunu ilk bir hafta içinde keşfettiğim, orta kalitede bir araba parası kadar tazminatımı ödemeyen tekstil firmasına başladığım ilk gün ceket-pantolon giyme gafletinde bulunduğuma hem güler, hem de değmezmiş derim aklıma geldikçe.. Yani demem o ki, kıyafet konusunda çok da kasmaya gerek yok, kendinizi iyi hissedeceğiniz bir şey seçin yeter..

geri dönüş yok


Diyelim ki kıyafet konusunu hallettiniz, zamanında gitme telaşı alır bu sefer.. Erken gitseniz olmaz, gecikirseniz “bak bak, daha ilk günden geç kalmış” dedikodusu yapacak meraklı bir iş arkadaşınıza yakalanma riskiniz vardır. Zamanlama tam olmalı bu nedenle, ben hep erken gidip binanın yanında yöresinde 5-10 dakika beklemeyi tercih etmişimdir, bu da size vereceğim ikinci taktik.

İş yerine girdiğinizde gördüğünüz ilk kişi sizi güler yüzle karşılıyorsa doğru tercih yapmış olma olasılığınız yüksek. Sabah sabah nemrut suratlı tiplerle karşılaşmak hiç de hoş olmaz zira. Yani ben eğer bir iş yerinde eski çalışan olarak mutluysam, yeni gelen birini tanımıyor olsam da gülümseyerek günaydın'la karşılarım. İlk karşılaştığınız kişi sizi görmezden geldi diyelim, ikinci kişi başını çevirdi diyelim, eğer üçüncü kişi de masasında oflayıp pufluyorsa o iş yerinden fazla bir şey beklemezseniz ileride hayal kırıklığı yaşamamış olursunuz.

Çekine çekine tuvaletin, mutfağın yerini sorarsınız. Eğer insana değer veren bir iş yerine gitmişseniz, önceden masanız belirlenmiş olur. İşe başladığınız gün, masanızın yerinin belli olmadığı ortaya çıkarsa, üstüne üstlük sabır testine sokar gibi sizi saatlerce sekreterin önünde bekletirlerse bence yol yakınken bir kez daha düşünün derim. İş hayatında yeterince deneyimli biri olarak söylemeliyim ki o iş yeri son derece düzensiz, insana değer vermeyen, plansız, kaotik bir yerdir muhtemelen..

Neyse efendim, bütün bu badireleri atlattıktan sonra öğle yemeği zamanı gelir. Ya herkes çil yavrusu gibi bir yerlere dağılır ve siz şaşkın ördek gibi nerede yemek yiyeceğinizi düşünürsünüz. Ya da birileri size son derece basit bir insani yaklaşımla “hadi yemeğe çıkıyoruz” der.. Birinci tavırla karşılaştıysanız o iş yerine fazla dayanamazsınız. İnsanlar gruplaşmıştır, sizi aralarına almaları için epey bir çaba sarfetmeniz gerekir, ki bu süreç de tabiri caizse mangal gibi yürek ister.. Hep o tekstil firmasını örnek veriyorum ama, o son çalıştığım tekstil firmasında ilk 6 ay resmen çetelere karşı silahsız mücadeleye girişmiştim, düşman başına diyeyim..


Öğle yemeğinden sonra iş yerine alışmaya başladıysanız ilk gün sendromunuz bitmiş sayılır.
Ben dün yeni işe başladım biliyorsunuz, merak edenleriniz için söyleyeyim; her şey yolundaydı, detaylar ileriki günlerde gelecek.

Bu yazıyı burada hızla kesiyorum, zira işe gitme vakti geldi. İkinci gün geç kalmak yakışık almaz öyle değil mi, kalın sağlıcakla..





Devamını Oku

13 Nisan 2014 Pazar

Bu aralar çok şanslıyım..


Bu günlerde hep güzel haberler veriyorum, ne hoş değil mi..  Şans mutluluğu, mutluluk da şansı getiriyor beraberinde; zincirleme reaksiyon gibi..
Bakın  bu sefer ne oldu?

Blog çekilişi kazandım ☺

Daha önce de kazanmıştım ve hatta bir arkadaş edinmiştim bu sayede. Bakın, nasıl da sevinerek yazmıştım şu yazımda.

 Aslında ne zaman pozitif enerjiler hissetsem hayatımda güzellikler ard arda geliyor, bunu defalarca deneyimlediğime göre çıkarım da yapabilirim rahatlıkla.

Demek ki neymiş, kendimizi negatif enerjilerden uzak tutacakmışız..

Mesela son bir haftadır sevmediğim politikacılar televizyonda çıktığında direkt zap yapıyorum, böylece onların o kötü enerjilerinden kendimi korumuş oluyorum. Basit ve etkili bir yöntem, şiddetle tavsiye ederim.
 Seçim sürecinde 'maç delileri' gibi tartışma programlarını izleyip def gibi gerilirdim, artık izlemiyorum ve de gerilmiyorum; bakın ne güzel şeyler oluyor hayatımda..

İnsanın şansı bir dönmeye görsün, gerisi de zincirin halkası gibi geliyor gerçekten de. Geçen hafta cuma günü keyifle takip ettiğim sevgili Whiteglaze'den “sürprizli haberlerim var” diye bir yorum almıştım, hemen gitmiş bakmış ve çekilişi kazandığımı öğrenmiştim.

İşte bakın, bu yazı da kanıt.. İnsan çekiliş sonuçlarında ismini görünce cidden acayip seviniyor..

kazandım..


TuruncuKasa adını sıkça görüyorum bloglarda, bu çekilişin de sponsoru onlardı. Kendileri sağolsunlar gayet ilgili davrandılar; aradılar, mesajla bilgilendirme yaptılar ve özenle paketledikleri hediyem kısa sürede elime ulaştı.

Teşekkürler sevgili  White Glaze / Beyaz Sır ve Turuncu Kasa

Koşulları zor olmayan blog çekilişlerine genelde katılıyorum. Hem böylece sosyalleşmiş oluyorum, yeni bloglarla karşılaşmış oluyorum, hem de “ya çıkarsa” heyecanı ile mutlu oluyorum.

Mutlu olmak için hayatımızda çok önemli şeyler olmasına gerek yok ki, var mı?
Bakın çekiliş kazandım, mis gibi kremlerim oldu, bir blog yazarıyla sıcak bir bağ kurdum bu sayede..
 Daha ne olsun ki, mutlu olmak için bundan  güzel bahane olabilir mi..

"Mutluluk mavi çocuk", mutluluk o kadar zor değil..

Hazır Youtube bu aralar açıkken gelin nostaljik bir mutluluk şarkısıyla şenlendirelim bu pazar gününü, içimiz aydınlansın ☺


Devamını Oku

11 Nisan 2014 Cuma

Beni tebrik edebilirsiniz, çünkü..

Evet tebrikleri büyük bir zevkle kabul ediyorum.. 

Neden mi?

Çünkü, pazartesiden itibaren güzel bir reklam ajansında metin yazarı ve sosyal medya sorumlusu olarak işe başlıyorum.

ise başliyorum..
 Hem de bizim mahallede, cadde bile geçmeden evden 10 -15 dakika yürüme mesafesinde, tahtadan yapılmış o eski İstanbul evlerinden birinde.
 Sağlığımı tehdit edecek uzun çalışma saatleri olmayan, hafta sonu tatili iki gün olan, adı kulağa çok hoş gelen bir ajansta.. Yani ne diyeyim, öyle güzel ve detaylı istemişim ki; evren de sesimi duyup beni ödüllendirmiş..


Heyecanlandınız siz de biliyorum,  en az benim kadar sevindiğinize de hiç kuşkum yok..  


Olayın bu noktaya gelmesi hikayesi  her zamanki gibi şahane, anlatmasam içimde kalırdı..

İsterseniz baştan alayım.

Bir buçuk senedir evden yaptığım işleri özgeçmişime yeni bir deneyim olarak eklemekle başladım bu serüvene.. Referans olarak da tahmin ettiğiniz üzere sevgili bloğumu gösterdim. Hani diyorlar ya “yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır” diye; ondan daha canlı, ondan daha heyecanlı, ondan daha güzel referans olur mu! Evdeyazar benim kimliğim olmuş artık, aramızdaki duygusal bağı düşünüyorum da şimdi, ağlayasım geliyor inanın.. O ki en kötü günlerimde benim yanımdaydı, en yalnız zamanlarımda beni onlarca yüzlerce güzel insana yaklaştırdı, üç-beş para kazanmaya başladı, yetmedi bana iş buldu..

Yine saptım konudan, duygusallık böyle bir şey..

hayal kurmak ne güzeldir
Ne diyordum, evet hayal kurmayı, yazmayı seviyorum; bu artık benim ikinci mesleğim olmalı diye düşünüyordum uzunca süredir. Hadi itiraf edeyim, roman taslağı üzerinde bile çalışmaya başlamıştım bir iki haftadır. Takıntılıyım yazma konusunda, o derece..
 İşte böyle düşünerek kariyer sitelerinde “metin yazarı, sosyal medya sorumlusu” gibi işlere başvurular yapmaya başlamıştım. İş ilanlarının çoğunda ya home-office çalışan isteniyor, ya da Avrupa Yakası'nda oturan. Koskocaman şehir burası, elbette bana da uygun olan bir iş olur düşüncesiyle pes etmedim. Bir iki yerden arayan oldu, içime sinmediler, kabul etmedim. Benim aradığım sadece iş değil, huzurlu bir işti..

Neden mi böyle bir karar aldım; çünkü evde çalışmaktan, hareketsizlikten sıkıldım, sağlığım bozulmaya başladı. Bir de evden çalışan insanlara ucuz iş gücü gözüyle bakanlarla karşılaşmak beni çok yordu.. "Bir Avrupa ülkesi değiliz"i bu anlamda da görmüş oldum maalesef.. Hafta sonları fırsat buldukça ve iyi projeler gelirse elbette evden bir şeyler yapmaya devam ederim, ama dediğim gibi seçici olmak şart!
 Sonuç olarak, evde deneyimlediğim yazma-çizme işlerine kurumsal bir yapıda devam etmek istedim. Bu işin gideceği yeri merak ediyorum doğrusu. Belki de içimdeki reklam yazarı açığa çıkacak, çok başarılı işlere imza atıp kısa süre sonra kreatif direktör gibi bir şey olacağım. Bir mühendisin başarılı bir yazara dönüşmesi sürecine girdim belki de, bu işlerden çok para kazanma zamanım da gelmiş olabilir, belli mi olur.. 
 Hayatın o kadar güzel sürprizleri var ki,  kaçırmamak için fırsatlara açık olmak lazım..  Bir sene önce şu yazdıklarımı hayal bile etme noktasında değildim, düşünsenize..

Gelelim hikayenin beni en çok sevindiren masalsı kısmına..

ozgurluk

Geçen hafta cuma günü akşam saat 17:00 sıralarında cep telefonum çaldı. Açtım, güler yüzlü bir ses, “ben .... reklam ajansından Lale, bize başvuru yapmışsınız, sizinle bugün görüşme yapabilir miyiz? “ dedi. Önce anlamadım, geçenlerde bloğuma reklam vermek isteyen bir ajansla yazışmıştım, onlar zannettim. Neredeyse akşam olmak üzereyken İstanbul gibi trafik kaoslu bir şehirde nasıl gidecektim ki görüşmeye! Sesimdeki tereddütü anlamış olacak ki Lale Hanım, devam etti konuşmaya..
Bizim yerimiz .... sokakta, bakkalın yanındaki arada soldan ikinci eski tahta ev” deyince duyduğuma inanamadım. Gözümde canlandı söylediği adres, benim evden yürüyerek 10 bilemedin 15 dakikalık bir mesafe. Şaşkınlıkla toparlandım ve 18-18:30 gibi görüşmek üzere sözleştik.
Telaşla saçımı yıkadım, giyindim, hazır olduğumda hala vaktim vardı. Açtım interneti, gideceğim ajansın web sitelesini inceledim ve görüşmeye gittim.

Ben insanlarla karşılaştığım anda içimde oluşan enerjiye inanırım. Karşımda son derece iyi eğitimli, son derece nazik, son derece pozitif enerji yayan biri vardı; çok olumlu bir yansıma uyandırdı bende, ki kendisi artık patronum oldu. (Bu yazıyı okuyacağını sanmıyorum, rahat rahat yazışım ondandır ☺)

Ne mi yapacağım, öncelikle şirketin bloğunu açıp yöneteceğim, sonrasında sosyal medya hesaplarını yöneteceğim. İşin en heyecan verici kısmı ise ileride kreatif ekibe katılıp reklam sloganları yazma olasılığı.. Bir sonraki aşamada ise dijital bir dergi projesi var..

Yani demem o ki yazacak çok şey var☺

Hem biliyor musunuz, 3 katlı ahşap ev olan ofisimizin( hemen benimsedim görüyorsunuz) kedileri eksik olmayan küçük de bir bahçesi varmış, orada da yazabilirmişim canım isterse..

Ben mutlu olmayayım da kim olsun değil mi ama.. 

mutluyum

Biraz heyecan bastı şimdiden, uzunca bir süredir evde keyfe keder çalıştıktan sonra tekrar dışarıda çalışmaya başlamanın, hem de bıktığım tekstil sektöründe değil de tazelik hissettiğim, çok sevdiğim yazı çizi işlerinde başlamanın tatlı telaşı sardı her tarafımı..

Bana şans dileyin, başlangıcı harika olan bu iş mutuluk ve başarı getirsin beraberinde..

Haa bu arada sosyal medya yönetimi ile ilgili bol bol kaynak araştırması yapıyorum bugünlerde, varsa önereceğiniz siteler, memnun olurum..

Herkesin şansı bol olsun diyor ve bugünlük ayrılıyorum aranızdan ♥








Devamını Oku

7 Nisan 2014 Pazartesi

Adı ŞEBBOY'muş...

Mahallemizde  trafiğe kapalı güzel bir cadde vardır, o caddede hep aynı sarı evin merdivenlerinde çiçek satan güler yüzlü karı kocadır onlar.. Çok değil birkaç kez nergis almışlığım vardır kendilerinden. Haa bir de bu sene ilk kez gidip kokinamı (yılbaşı çiçeği) onlardan aldım. Âdetmiş ya, uğur getireceğine inandığınız,  sevdiğiniz  bir kişi size yılbaşı gelmeden önce kokina alırsa bütün seneniz uğurlu geçermiş. İş yerinde yapardık bu ritüeli, işten ayrıldım, evde çalışıyorum diye bozmadım bu sene de geleneği. Mahallemizdeki en sevdiğim arkadaşımı tuttuğum gibi kolundan, götürdüm bizim çiçekçiye yılbaşına bir gün kala.. Birbirimize kokina aldık, âdet de yerini bulmuş oldu. O gün nasıl da gülmüştü halimize çiçekçi, çocuklar gibi şendik...-

Neyse işte bugün yine geçiyordum önlerinden, daha önce hiç görmediğim harika çiçeklerle  karşılaştım. Saat de öğleden sonra 3'e geliyordu.

Abla al bir çiçek de siftah yapalım” dedi, adını bilmediğim ama hep gülümseyip selamlaştığım çiçekçi..
Bunlar harikaymış, adları ne?” dedim.
Şebboy” dedi, kokladım, şebboylar adı gibi güzel kokuyordu. Eve gelince araştırdım biraz; Farsça şeb (gece) ve buy (koku) sözcüklerinin birleşimi, yani gece kokan  demekmiş şebboy... Geceler böyle koksa ne savaş kalırdı ne de cinayet diye düşündüm kendi kendime.


icki sisesinde sebboylar


 “Ama bunlar çok uzunmuş” dediğimde, “keserim abla” dedi. O arada sordum fiyatını,
12 TL ama sana 10 TL olur abla “ dedi bizim çiçekçi..
Ben de “Ooo çok pahalıymış, ben 5 TL falandır diye düşünmüştüm, vazgeçtim” dedim, cimriliğim tuttu nedense.. 
Abla gitme dur, 8 TL olur” dedi güler yüzlü çiçekçi. Gerçekten de pazarlık yapmak gibi bir derdim yoktu; şebboylar harika görünüyorlardı ama ucuz olsunlar istiyordum. Domates 5 lira, ananas 9 lira, herşey pahalı pahalı.. Mesela bugün Kabalcı Kitabevi'ndeki fırsat köşesinden daha önce okumadığım, Stendhal'ın meşhur Parma Manastırı adlı 560 sayfalık, kullanılmamış kitabı 3 liraya aldığımda nasıl da mutlu olmuştum.

 Güzelliklerin sembolik paralara satılması beni hep mutlu etmiştir. 

Para denilen nesnenin olmadığı bir dünyada, herkesin eşitlendiği bir dünyada, şebboyların bedava olduğu bir dünyada yaşamalıydım ben..

Hayallere ve Thomas Moore Ütopya'sına kadar gitmeden konumuza döneyim..

Başka sefere artık “ dedim ve tam uzaklaşmaya başlamıştım ki bizim çiçekçi yetişti arkamdan: “Kiminin parası, kiminin duası. Hadi abla siftah yapalım, tamam, sana 5 lira bu şebboylar, kısaltıyorum boylarını bak istediğin gibi” dedi.
 Nasıl sevindim, nasıl sevindim sormayın. İşte bu küçük mutluluklar, tanıdık yüzlerdir şehrin göbeğinde, sade bir apartmanda oturuşumun neden. İşte bu yüzdendir hiç sevmem çok katlı sitelerde robot gibi yaşamayı..

 “Ayağım uğurludur, aman helal edin” diyordum ki, elimdeki harika şebboylara sevgiyle bakan bir kadın yaklaştı yanımıza.. 
Bakın ne kadar şahane kokuyorlar"  diye uzattım kadına buketimi. İtiraf edeyim, her ne kadar ütopyalara inansam da  biraz utanmıştım çiçekçinin yaptığı indirimden.  Kadın “tamam" dedi, "verin 2 demet,” sonra da sordu, “kaç lira?
 Benim çiçekçi beni göstererek  “Ablaya da 10 TL dan verdim, size de 10 TL  olur" dedi, gözüme kaçamakça bakarken, yüzü aydınlanmıştı. 
Eh gördüğünüz gibi ayağımı da sürüdüğüme göre artık gidebilirim” dedim çiçekçiye ve içim mutlulukla dolarak geldim evime.

Bende uzun çiçeklere uygun vazo ne gezer, dolapta meğerse bugünler için beklettiğim boş "Baileys" şişeleri ve bir de arjantin bira bardağı buldum..

Uyduruk vazoda da olsalar baksanıza ne kadar güzeller..

Bu şebboylar ki, mahallemizin güler yüzlü çiçekçileri gibi azla yetinmeyi bilenlerin elbette bir gün yüzlerinin güleceğini, bazen esnek olmanın çok daha kazançlı olduğunu hatırlattılar bana..

Bu şebboylar ki gönülden isteyince bir şeylerin olabileceğini kanıtladılar; ki çok istemiştim benden sonra birilerinin çiçek almasını ve bizimkilerin kazanmasını..

Bu şebboylar ki, 5 lira ile gelen mutluluğun paha biçilemez olduğunu bir kez daha gösterdiler...

Bu şebboylar ki, vazo çirkin olsa da çiçeğin özündeki güzelliğin ön planda olduğuna gözlerimle şahitlik ettirdiler bana..

Bu şebboylar ki, yaşadığım  mahalleyi ne kadar sevdiğimi bir kez daha duyumsattılar..
....................................

Ne kadar da özlemişim pozitif olma günlerini kaç zamandır yaşanan gerginliklerden sonra,  nasıl da mutlu oldum böyle..

Paylaşayım dedim sizinle de, belki size de bulaşır mutluluğumun enerjisi ☺

Günleriniz ve geceleriniz hep güzel koksun..


Şebboylu yaşamlarınız olsun, sevgilerimle..
Devamını Oku

3 Nisan 2014 Perşembe

LINE Ayarlar Menüsü Kılavuzu

Son dönemin önemli konularından biri olan kullanıcı gizliliği konusunda sahip olduğu standartlar ve iç denetim yönetimi alanındaki üç uluslararası sertifikasıyla (SOC2, SOC3 ve SysTrust) öne çıkan LINE uygulaması, ayarlarıyla da kolaylıkla kişiye özel hale getirilebilen bir mobil deneyim sunuyor.
LINE’ın tüm ayarlarına “Diğer/Daha Fazlası > Ayarlar” menüsünden ulaşabilirsiniz.
LINE’da “Profil” düzenleme
Description: C:\Users\sbayram\Desktop\BOOGORSEL\LINE_Profil_Ayarlari.jpg Profil Fotoğrafı: Bu menüyü kullanarak profilinize fotoğraf yükleyebilir, yaptığınız değişikliklerin       Timeline’ınızda paylaşılıp paylaşılmayacağını ayarlayabilirsiniz.
 İsim & Not: Görünen adınızı belirleyebilir ve profilinizde görünmesi için sizi ifade eden kısa bir not oluşturabilirsiniz.
 Peki LINE’da telefon numaranız ve ID’niz diğer kullanıcılar tarafından görüntülenmeden konuşabildiğinizi biliyor muydunuz?
 Kullanıcı ID’si: Kendinize özel bir LINE ID’si belirleyerek arkadaşlarınızın sizi kolayca eklemesini sağlayabilirsiniz. Ayrıca samimi olmadığınız kişilere de bu LINE ID’sini vererek telefon numaranızı vermeden iletişim kurabilirsiniz.
 Not: LINE ID’si sadece size özel ve asla değiştirilemeyen bir kimlik numarası gibiyken, görünen adınızı istediğiniz zaman değiştirebilirsiniz ve aynı profil adını farklı kişiler kullanabilir.     
QR Kodu:Telefonunuzun menü tuşuna tıklayarak size özel oluşturulan QR kodunuzu mobil cihazınızın fotoğraf galerisine kaydedebilir,  e-posta ya da sosyal medya araçlarını kullanarak paylaşabilirsiniz.
LINE’da “Temalar” ayarlarının düzenlenmesi
Description: C:\Users\sbayram\Desktop\BOOGORSEL\LINE_Tema_Ayari.jpg
 “Temalar”a tıklayarak ücretli ya da ücretsiz temalardan size hitap eden eğlenceli bir tema seçerek, sohbetlerinizi daha keyifli hale getirebilirsiniz.
Satın aldığınız ya da size hediye edilen temalarla ilgili detaylı bilgilere “Satın Alma Geçmişi” ve “Hediye Kutusu”ndan ulaşabilirsiniz.
LINE’da “Bildirimler” ayarlarının düzenlenmesi
Description: C:\Users\sbayram\Desktop\BOOGORSEL\LINE_Bildirim_Ayarlari.jpg
Tüm bildirim ayarlarınızı tek tıkla buradan kolayca düzenleyebilirsiniz.Bildirimlerinizin sesini ve tonunu ayarlayabilir, 
beliren bildirimleri (Pop-up) kapatabilir ve sadece almak istediğiniz bildirimleri açık bırakabilirsiniz.





LINE’da  “Sohbet Odası” ayarlarının düzenlenmesi
Description: C:\Users\sbayram\Desktop\BOOGORSEL\LINE_Sohbet_Odasi_Ayarlari_Duvar_Kagidi_Ekleme.jpg
 Sohbet Duvar Kağıdı: Sohbetlerinizde sıradan bir duvar kağıdı yerine size özel, keyifli bir ekran görmek  istiyorsanız, bu menüyü kullanarak sohbet odalarının arka planını değiştirebiliyorsunuz.
LINE’ın sunduğu birçok renkli ve sevimli duvar kâğıdının yanı sıra, ister galerinizden sevgilinizle çekindiğiniz bir resmi, ister arkadaşlarınızla sevdiğiniz bir fotoğrafı duvar kağıdı olarak kullanabilirsiniz.
Duvar kağıdınızı sohbet ekranınızdan sadece o kişiye özel ayarlayabilir ya da buradan “Şimdiki temanın arka planını uygula” seçeneği ile bütün sohbet odalarına aynı duvar kağıdını uygulatabilirsiniz.
LINE sohbetlerinizi tamamen silmek için “Sohbet Geçmişini Sil” seçeneğini kullanabilir ya da sadece sohbetlerinizdeki dosyaları silmek için “Sohbet Odası Dosyalarını Sil” seçeneğini tercih edebilirsiniz.
“Fotoğraf kalitesi (gönderilen)” seçeneğinden gönderdiğiniz fotoğrafların sıkıştırılıp sıkıştırılmayacağını ayarlayabilirsiniz.
LINE’da “Gizlilik” ayarları
Description: C:\Users\sbayram\Desktop\BOOGORSEL\LINE_Gizlilik_Ayarlari_Sifre_Kilidi_Olusturma.jpg LINE uygulaması size platformun her alanına özel “gizlilik” seçenekleri sunuyor. Bu nedenle istemediğiniz herhangi bir mesaj almıyorsunuz ve istemediğiniz kişiler sizinle iletişim kuramıyor.
 Kullanıcı ID’si: Bu seçeneği kapatarak diğer LINE kullanıcılarının ID araması seçeneğiyle sizi bulmalarını engelleyebilirsiniz.
Şifre Kilidi: Bu seçenek ile sadece mesajlarınızı için değil tamamen LINE uygulamanızı şifreleyerek meraklı gözlerden uzak tutabilirsiniz. Şifrenizi unutursanız LINE’ı silip tekrar kurmanız gerekiyor. Tekrar kurduğunuzda ise LINE bilgilerinizi saklı tutmadığı için sohbet geçmişini göremiyorsunuz.
Ve son olarak; arkadaş olmadığınız kişilerin size mesaj atmasını istemiyorsanız “Mesajları Reddet” seçeneğini açmanız yeterli!

Bir boomads advertorial içeriğidir.
Devamını Oku

1 Nisan 2014 Salı

Flaş Flaş Flaş! İnanamayacaksınız şok haber!

Az önce CNN'de flaş alt yazı olarak geçti, önce gözlerime inanamadım, sonra internetten de kontrol ettim. Duyduğum cidden doğruymuş.

Seçimler iptal olmuş! Hem de ilginç bir gerekçeyle..

Enerji bakanına “seçim gecesi elektrikler neden kesildi?” diye sorulmuş, o da “trafoya kedi kaçtığı için elektrikler kesildi” cevabını vermiş. Bunun üzerine ülkemize leke sürmeye çalışan o menfur, o dış mihrakların casusu kediyi aramak için özel timler harekete geçmiş. Yapılan aramalarda  bir kamyon dolusu kedinin ele geçirildiği söyleniyor. Kedileri sorguya almışlar, evet yanlış duymadınız, cidden sorguya almışlar. Tibet'ten gelen kedi dilleri uzmanı hepsinin teker teker ifadelerini alıyormuş.
1st of april


Madem bir kedi yüzünden elektrikler kesilmiş ve seçimlere gölge düşmüş, bunu onuruma yediremem” diyen yüksek seçim kurulu başkanı istifa etmiş. Ardından i.m.gökçek de seçimlere şaibe karıştırılmasını onuruna yediremeyeceğini bildirmiş ve oylamanın yeniden yapılması gerektiğini, sayımların ise yabancı ve bağımsız gözlemciler eşliğinde olması gerektiğini ifade etmiş.

Şaka gibi geliyor size ama inanın gerçek bütün bunlar. Sözün kısası, 30 mart seçimleri iptal edilmiş ve önümüzdeki pazar günü oylama tekrarlanacakmış.

Hadi hayırlısı bakalım, seneye bugün yeni bir haberde beraber olmak dileğiyle...

keske saka olmasa:)





Devamını Oku