Epeydir buralara gelmek için
konsantrasyonum eksikti. Dedim bir bakayım artık. Değişik bir konuyla geldim
üstelik.
Konumuz Donanımlı Dijital
Köleler; havalı olması için kısaltabiliriz de bu tanımlamayı: DDK!
Yaklaşık iki aydır internette böyle işlerle uğraşıyorum. Resmen sanal ve paralel bir dünyada çalışıp geldim desem yeridir. Çok şey öğrendim; deneyim
kazandım, çok da şaşırdım bu süreçte. Neresinden başlayacağımı tam da bilmiyorum ama haydi
anlatayım olabildiğince. Bu sayede ülke
gündeminin gıpgri havasından da uzaklaşmış oluruz biraz.
Nasıl
İşler Bu DDK İşleri?
Bu aralar internet ortamında “moda
olan” pek çok iş var. Tıpkı 2013 yılında o dönemin modası olan “makale yazma
işleri, içerik üretme işleri” ne nasıl balıklama atladıysam; bu dönem “moda”
olan yapay zeka işlerine de bir yerlerden girişmek istedim. Meraklıyım efenim; TikTok trendlerine değil ama internette yapılan işlere pek bi meraklıyım.
Evet, öncelikle “arama motoru kalite
uzmanlığı” işine başladım. Aynı anda “Yapay Zeka Türkçe Eğitmenliği” işine de
giriştim. Bir de “veri etiketleme- protator” işi var, ona da el atmak üzereyim.
“Search Engine Evaluator- Arama Motoru Değerlendiricisi” işinde ise eğitim aşamasındayım.
Ne hoş geliyor değil mi kulağa… Serbest
çalışıyorsunuz, yani evden… Ve pek havalı isimleri var yaptığınız işlerin.
Aynı anda isterseniz böyle bir
sürü firmada çalışabilirsiniz. Firmaların biri Çin’de, biri Rusya’da, diğeri Amerika’da
olabilir.
Elbette profesyonel bir mesleği icra
etmekten bahsetmiyorum. Bu bahsettiğim işler; eğitim notlarını, mailleri
anlayacak kadar İngilizcesi olan; bilgisayarla haşır neşir olmayı seven;
araştırmaya ve öğrenmeye meraklı; yeterince zamanı olan, Türkçesi iyi olan;
algısı yüksek olan; dikkatli ve odaklanabilen herkesin yapabileceği türden
işler.
Bazı firmalar canlı toplantılarla eğitimler veriyor; bazıları sayfalarca dosya gönderip okumanızı istiyor. Sonraki aşamada sizi sınava tabi tutuyorlar. Sınavdan geçerseniz parça başı ya da saat ücreti karşılığı size verilen görevi belirtilen zaman içinde bitiriyor ve paranızı alıyorsunuz. Bazı işler için bankada özel hesap açılması gerekiyor, Türk vergi kanununa göre %15 stopaj kesilerek ödeme alıyorsunuz. Yani bin lira kazansanız 150 lirasını, yüz lira da kazansanız 15 lirasını devlet sizden kesiyor! Bu tür işlerden küçük gelirler elde edenlerle milyonlar kazanan fenomenler maalesef devletin gözünde aynı kefede!
Bazı firmalar Türk Bankası tanımadığı için Airtm, Payoneer gibi farklı ve yeni nesil ödeme araçları devreye girebiliyor. Ülkemizde nedenini hiç anlamadığım bir şekilde PayPal yasaklandığı için bilgisayarda işler yapan pek çok kişi maalesef bu Payoneer gibi aracılara yüksek komisyonlar ödemek zorunda kalabiliyor.
Ücretler elbette çok yüksek değil bu işlerde ama; teorik olarak görevleri kaliteli
bir şekilde sonuçlandırırsanız ve yeterince görev üstlenebilirseniz ortalama maaşa
yakın para kazabiliyorsunuz.
Tam da bu noktada bu tür işlere neden
Donanımlı Dijital Kölelik adını verdiğimi anlatmam gerekiyor sanırım.
Tabiri caizse "Amele
Pazarı Gibi" Platformlar!
Çok insan çalışıyor bu işlerde. Yapay
Zeka’ya Türkçe öğreten bir projede 10 binin üzerinde benim gibi katılımcı var
örneğin. Bu durumda size düşen görev sayısı da fazla olamıyor haliyle. Şirketin
umurunda mı? Salıyor örneğin 2500 görevi bir gece havuza, hopp anında bitiyor
iş. Şirket mutlu, görevi kapan 2500 kişi mutlu; peki geriye kalan 7500 kişi?
Kimin umurunda? Şirket yetkililerine “Neden bir haftadır görev alamıyorum” diye
sorduğunuzda alacağınız yanıt üç aşağı beş yukarı şöyle:
“Bu ana iş değil, bir ek iş…
Dolayısıyla düzenli bir gelir beklemeyin…”
Siz de uzaktan çalışan bir
katılımcı olarak el mahkûm bekliyorsunuz iş gelsin diye… Bu yüzden birden fazla
işverenle çalışmak avantajlı…
Beni asıl şaşırtan ve üzen şey ise birkaç dil
bilen, bilgisayarda hızlı, yeni teknolojilere yüzde yüz adapte olmuş pek çok 30
yaş civarındaki genç insanın bu tip projelere “ANA İŞ” olarak bakmaları!
Forumlardan mesajlardan anladığım kadarıyla pek çoğu buralardan kazandıkları
paraları kripto gibi araçlarla değerlendirip çoğaltarak hayatlarını sürdürüyor. Bu
işlerin bazıları çalışanı Bağkur’lu yapmaya zorluyor, bazıları ise sigorta
konusuna hiç girmiyor. İşte Dijital Donanımlı Köleler’in ikinci sorunu da burada
başlıyor: Çoğunun sosyal güvencesi yok!
Ya bir işe girmekten umudu kesmişler,
ya KPSS mülakat gibi engellere takılmışlar… Evet içlerinde bu işleri ek iş
olarak yapanlar da var (Kim bilir kaç işveren bu şekilde kandırılıyor; çalışırmış gibi görünüp iş
saatinde bu işleri yapanlar tarafından) Burası da ayrı bir konu başlığı… İçlerinde “Zaten
bir işe girsem ancak bu kadar kazanacağım, ne gerek var başkasının derdini ve
yol eziyetini çekmeye…” diyenler olduğuna da çokça şahit oluyorum.
Bu ortamlarda dillendirilmese de kıyasıya rekabet olduğunu anlamak zor değil. Mesela adı güya “dayanışma forumu” olan platformda yeni gelen biri işle ilgili soru sorduğunda bilerek yanlış yanıt verenler olabiliyor; ya da soruyu görmezden gelip hiç yanıt vermeyebiliyorlar. Aynı normal işlerdeki gibi burada da yeni gelene “çırak muamelesi” yapılıyor. Çok görev yapıp çok kazananlar hava atabiliyor ve haliyle kıskançlıklar da oluşabiliyor.
Genellikle işler bir havuza
düşüyor ve ne kadar çok insan görev üstlenirse havuzdaki işler o kadar çabuk tükeniyor.
Ve düşünün, binlerce insan çalışıyor
bu projelerde, dünyanın dört bir yanından hem de…
Benim mesajlaşma kanallarından gördüğüm kadarıyla, çalışanlar gerçekten gece gündüz kavramını da yitiriyor. Hayretle izliyorum kendilerini! Sabaha kadar görev yapanlar oluyor mesela. Ya da gece yarısına kadar görev bekleyenler… Zaman farkından örneğin gece 2’de havuza görev atıyor firma; bizim modern dijital köleler de bu işleri kapmak için bilgisayar başında sabahlıyor, hem de hiç zorlarına gitmiyor bu durum...
Yapay
Zekâyı Bizi Yönetsin Diye Eğitiyoruz!
Çok enteresan gerçekten de… Normal
insan döngüsünün dışında yaşanıyor her şey. Güya serbest çalışansın, güya çalışma
zamanını kendine göre belirliyorsun! Bu söylem sadece bir illüzyondan ibaret.
8-6 çalışanlarda en azından mesai kavramı var; bu tür işlerde ise – eğer kendini
kaptırırsa- gündelik yaşamın ritmi dışında başka bir boyuta kolaylıkla
geçebiliyor kişi… Zombilik boyutu desek abartmış olmayız...
Yeni bir iş ilanı varsa mesela, insanlar birbirlerine pek de bahsetmiyor. Herkes birbirine rakip!
Ortam sanal güya ama gerçek iş ortamından farksız. Sadece mesajlaşma kanalındaki yazışmalarından kendisine gıcık olduğum tipler oldu örneğin. Ayakkabılarının topuk sesleri haricinde entrikalarını, sivri dillerini, kıskançlıklarını direkt sergileyen kadınlar mı dersiniz, egolu erkekler mi… Bu işlerin mesajlaşma platformlarında her ne kadar saygı kuralları yazılsa da kavga eden tipler de olabiliyor.
Çok ama çok enteresan bir deneyim oluyor bu işler benim için. Resmen modern zamanların distopyası diyebilirim… Çoğu işi algoritmalar yönetiyor, maillere robotlar yanıt veriyor. İnsan köleler her an işten atılabiliyor ve robot amirleri onlara neden atıldıklarını söyleme gereğini asla duymuyor.
Yapay zekâyı eğitmiyoruz aslında bu işleri yaparak; yapay zekânın insana olan egemenliğini hızlandırmada küçük görevler alıyoruz!
Plaza
Diline Alışmak
Komik şeyler de oluyor elbette. Evde
çalışıyorum güya ama sanırsınız 28 katlı holdingdeyim! Biz tekstilciler,
fabrikalarda çalışırken, plaza işleri ile kıyaslanınca “ilkel” kalıyorduk. Hiç
öyle avokado ve karides soslu salatalar falan yemedik iş hayatında. Fabrikalarda “abicim
sen yaparsın, aslansın kaplansın” gibi bir dil kullanıyorduk iletişim kurmak
için.
Bu sanal işler sayesinde salatama karides girmese de eskiden burun kıvırdığım plaza diline ben bile alışmış oldum ister istemez. Demek ki neymiş; “plaza dili konuşan tipler” diye bahane vermemek gerekiyormuş! İşin garip tarafı; insan buna çok da kolay alışabiliyormuş! Bu da kendime yaptığım öz eleştiri olarak burada kayda geçsin hakim bey!
Mesela “Image Rel’e annot task’ı
yapıyorum” demek çok normal gelmeye başlayabiliyor çok değil bir hafta içinde. Enteresan
değil mi? Benim gibi dile önem veren, kelimelerin doğru yazılışları ve anlamları
için sözlüğe sık sık bakan birine hiç yakışıyor mu bu durum?
Maalesef ortam ve gerçekler böyle…
Bir şey daha söyleyeyim;
”PQ Task’ındaki annot yanlışsa
Irrel mi vereceğiz?” cümlesinde PQ yerine Türkçe “sayfa kalitesi” demeye; “annot”
kısaltmasını “annotation” olarak uzatmaya, bunu da “açıklama” olarak Türkçeye çevirmeye de
üşeniyormuş insan bir süre sonra! Yaşayarak öğrenmiş oldum ben de! Çünkü herkes böyle konuşuyor ve hayat hızlı
akıyor bu işlerde. Ve enteresan olan şu ki; plaza dilini hiç bilmeyen, İngilizcesi
hiç de iyi olmayan ben bile çok kısa bir sürede adapte olabildim bu duruma…
İyi bir hayat dersi var bence tam da bu noktada:
Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil, gerçekten de öyle!
“İyi de insan evde çalışırken
neden böyle bir dil kapar ki tek başına?” diyor olabilirsiniz. Öyle bir
iletişim ağı var ki çalışanlar arasında, plazada kahve makinesi önü sohbetlerini
dörde katlar beş ile çarpar, o derece yoğun! Evde sakin sakin çalışırken birden
yüzlerce binlerce iş arkadaşı arasında buluyorsun kendini. Özel mesajlaşma
kanalında bir çok konu başlığında yardımlaşabiliyor, “konu dışı” başlığında ise
farklı konularda iletişim kurabiliyorsunuz.
Bu tür sistemlerin kendilerine
özel portalları var. O portallarda forumlar var, mesajlaşma yerleri var; hatta
oyunlar, yapay zekanın son versiyonları bile var. Yani normal bir işte çalışmaktan
farksız her şey. İşten canın mı sıkıldı; gir uygun mesaj kanalına “kripto sohbeti yap birileriyle, ya da git yapay zeka ile vakit geçir…
Pat
Diye İşten Atılabilirsin
Bu tür platformların bazılarında görevsiz
kalmanın en önemli nedeni, görev kalitesinin düşmesi oluyor. Mesela on gün görevsiz
kaldığınızda mail atıyorsunuz, bir robot size cevap veriyor:
“Görev kalitenizdeki düşüklük
nedeniyle bu durumu yaşıyorsunuz.”
“İyi de hangi hatayı yapmışım?” diye
soramıyorsunuz. Çünkü algoritmanın kalitenizi nasıl değerlendirdiği sır gibi
saklanıyor. “Görev kaliteniz düştüğü için 7 gün içinde göreviniz sonlandırılacaktır!”
mesajı da alabiliyorsunuz her an. Ya da böyle bir mesaja gerek bile duymadan portala giriş şifrenizi bloke ettiklerinde anlıyorsunuz işten atıldığınızı! Ben bu durumu meşhur Squid Game dizisine
benzetiyorum. Orada görev yapamayanı öldürüyorlar ya, bu işlerde de görev kaliteniz
düşükse sizi pat diye işten atıveriyorlar!
Mesajlarda görüyorum, insanlar
işten atılma korkusuyla anksiyete yaşıyor resmen.
İnanılır gibi değil…
Yeni
Dünya Düzeni
Tabii ben bu tarz işlerin hepsi böyledir demiyorum, benim gördüklerim böyle. Sonuçta elbette evde boş boş oturan binlerce insan için iyi kötü bir uğraş ve ekmek kapısı buralar. Bakmayın pek çok şey de öğreniyorsunuz dijital dünyaya dair.
Gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor bence. Yeni dünya düzeninin işte böyle bir yere doğru evrildiği ile yüzleşmek lazım bir an önce. Kim bilir yapay zeka yeterince eğitildiğinde daha neler göreceğiz!
Eskiden; yetmişli yıllarda nasıl ki bizim yoksul köylülerimiz Almanya’ya fabrika işçisi olarak
gidiyordu; ucuz işgücü
kaynağıydı ülkemiz; iki bin yirmi’li yıllarda da internetin ucuz işgücü kaynağı
oldu gençlerimiz! Aradaki fark, bu gençlerin donanımlı olmaları ve köle düzenine evlerinden katılmaları…
“E bu kadar kötü madem, neden oralardasın?”
diye sorabilirsiniz haklı olarak.
Meraktan, e zamanım da var… İyi kötü,
hiç yoktan iyi, para kazanmak hoşuma gidiyor; yapay zekânın eğitim sürecinde yer
almak heyecan veriyor. İnsan bütün bu defoların farkında olarak projelerde yer aldığında, zaten beklentisini ayarlayabiliyor ve olan bitenden etkilenmiyor da…
Bir de ister beğenelim ister beğenmeyelim; devir böyle bir devir. Yapay zekâ bütün bu işleri bu hızla öğrenmeye
devam ettiği sürece bizim gibilere yapacak pek bir iş de kalmayacak yakında…
O yüzden treni kaçırmamakta fayda
var. Ne demişler:
“Değişmeyen tek şey değişimin
kendisidir…”
Kalın sağlıcakla…