Evet
nihayet yıllar sonra şeytanın bacağını kırdım ve kitap
fuarına gittim geçen cumartesi günü, yani fuarın açılış
günü. İstanbul'a ilk geldiğim zamanlarda kitap fuarı Taksim'de
Tepebaşı'ndaydı, dolayısıyla fuar boyunca akşamları iş
çıkışında giderdim, söyleşilere katılır, imza kuyruklarına
girerdim kaygısızca. Yani dolu dolu yaşardım kitap fuarını.
Tüyap'a taşındıktan sonra ise hiç gitmedim, kaç yıl oldu
hatırlamıyorum bile! Sadece söyleniyordum her sene; kitap fuarı
şehirden bu kadar uzak olur mu, kültür sanattan soğumamızı
istiyorlar, zaten AKM'yi kapattılar, zaten özel tiyatrolardan
desteği çekti devlet, biletler çok pahalandı! Sonra bu söylenme
devam ediyordu, iyi güzel korsan kitap almayalım tamam da, neden
pırlantadan vergi almayan devlet kitaptan vergi alır... vs. vs.
Sanki bu söylenmelerim muhataplarının kulağına gidiyormuş gibi,
hoş gitse de sanki umurlarında olacakmış gibi!
Bu
sene, aslında tam olarak 1 kasım seçimlerinin ertesi sabahı, bu
hali tavrı bırakmaya karar verdim. Zira sadece bana zararı olan
bir yaklaşım bu; atı alansa Üsküdar,'ı çoktan geçiyor ve
anlaşılan o ki, dört nala gidiyor o at! Madem öyle, madem hayat
benim gibiler için zorlaştırılıyor; o halde yakınmayı,
söylenmeyi, eleştirmeyi, sinir olmayı, kendime zarar vermeyi
bırakıp yeni duruma adapte olmalıyım dedim. Yani bıraktığım
yerden hayatıma devam etmeye, hatta eskisinden daha dolu dolu
yaşamaya karar verdim. Netekim 7 kasım cumartesi sabahı niyet
ettim fuara gitmeye ve gittim...
 |
Kitap Fuarında |
9:30'da
bindim metrobüs denen ucubik araca (pardon söylenme yoktu),
Allahtan oturabildim ve yol boyunca kitap okudum. Yani yolculuğum
fena geçmedi; tam bir buçuk saat sonra Tüyap'ın da olduğu
Beylikdüzü son duraktaydım. Bir buçuk saat nedir ki, iki
tane imza kuyruğuna girmeyiverirdim! Birbuçuk saatte insanlar şehir
değiştiriyorlar ama olsun, burası İstanbul, ultra mega kent!
Gökdelenler, rezidanslar, avemeler şehrine doğru hızla evrilen, öte yandan nostaljisini yaşatmaya çalıştığımız...
Neyse
efendim, gittim fuara, içim kıpır kıpır! Açılalı henüz bir
saat olmasına rağmen oldukça kalabalıktı ortalık; ama rahat
rahat gezebildim yine de. İndirim pek yoktu, %20-25 civarındaydı
genel olarak. En güzeli ise bazı yayınevleri fuara özel 5-10
TL'lik kitaplar basmışlardı, bulabildiklerimi kaçırmadım. Size
bir tüyo, Kırmızı Kedi yayınlarına uğrayın bence. Baba Evinde
Bana Yer Yok- Asiya Cabbar -5 TL, Kendi Gecesinde- İnci Aral – 10
TL ve Bir Yalnız Adam- Tuna Serim – 5 TL, benim Kırmızı
Kedi'den çantama sığdırabildiklerim oldu. Keşke tekrar
gidebilsem ve tekrar bakınsam hiç uğrayamadığım stantlara!
 |
Fuardan aldığım kitaplardan.. |
Girişte
verdikleri, rehber niteliğindeki kitapçık bence hikaye! Zira
labirent gibi bir yer inşa etmişler. 3 numaralı salonda gezinirken
karşınıza alakasız bir şey, örneğin 10 numaralı salon
çıkıyor, oradan geçiyorsunuz hoop yine misal 8 numaralı salona!
Bir ara bir labirentin ortasındaymışım ve çıkamıyormuşum gibi
hissettim kendimi. Koysanıza ey tasarımcılar salonlara “şimdi
buradasınız, sonrasında şurası var!..” gibi ışıklı
panolar! Eleştirmek ne haddimize, olsun yapmışlar ya o kadar,
sağolsunlar, var olsunlar!
Ha bir de yürürken yere bakmazsanız,
tökezleme hatta düşme tehlikesi yaşayabilirsiniz, demedi demeyin!
Zira tümseklerle karşılaşıyorsunuz adım atarken, sarı
işaretler koymuşlar oralara iyi güzel de, insan o kalabalıkta
önüne nasıl baksın, ya da ya göremiyorsa!
Yani çok övdükleri
Tüyap binasını hiç ama hiç beğenmedim. Ama dediğim gibi önemli
değildi bütün bunlar, ben mutluydum yine de... Belki
şaşıracaksınız ama ülkemi, şehrimi 31 ekim gecesi öncesinden
daha çok seviyorum artık! Her türlü engellenmeye ve zorlamaya
inat, dolu dolu yaşamaya kararlıyım, özellikle de kültürel ve
sanatsal faaliyetler anlamında. Zira ruhumun yorgunluğunu atıp
nefes almaya, enerji toplamaya ihtiyacım var...
Yeterince
yönlendirme ve bilgilendirme olmadığı için bilinçsizce fuar
koridorlarında gezerken uluslararası bir salona dek geldim.
Çinliler, Koreliler, Azerbaycan, İran ve fuarın onur konuğu olan
Romanya vardı. Romanya standı eğlenceliydi, orkestraya denk geldim
ve güzel bir şarkı dinledim, yemeklerini ve içkilerini de
sergiliyorlardı ama ben hiçbir şeyin tadına bakamadım, ama siz
deneyebilirsiniz.
 |
Fuarın onur konuğu-Romanya |
Saatler
13 olduğunda kalabalık artmaya başladı. Aşk romanları yazdığını
tahmin ettiğim Sarah Jio'nun imza kuyruğu tıklım tıklımdı.
Adlarını bilmediğim bestseller kitapların önünde yığınlar
oluşmuştu. Genç wattpad yazarlarının televizyonlarda gördüğüm
izdihamına denk gelmedim Allahtan! Bir şekilde öyle ya da böyle
insanlar okuyor, bu güzel bir şey dedim kendi kendime...
Sonrasında
sahafların ve derneklerin küçük küçük standlarının olduğu
bir koridora denk geldim. Çok güzeldi o koridor. İnsanlar
birşeylerle meşgul oluyorlar, var oluyorlar, kendi sığınaklarını
inşa etmişler. Adına mücadele dedikleri, ama aslında bence
ruhlarını arındırdıkları uğraşlar bunlar. Köy Enstitüleri
Derneği, Çağdaş Yaşam Derneği, Çevre Gönüllüleri Vakfı,
Kadın Yazarlar Derneği...
Bütün
bu dernekler içime su serpti, var işe bir şeyler dedim, nefes
alınacak bir yerler var yine de...
Aslında
fuara giderken, aklımda en sevdiğim yazarlardan Vedat Türkali
söyleşisine katılmak ve olabilirse kendisine kitap imzalatmak
vardı. Hatta bende olmayan sanırım tek kitabı “Tek Kişilik
Ölüm”ü ilk gördüğümde hemen almıştım da.. Söyleşi
16:45'de idi ve ben sırt çantam kitap dolduğu için çok
yorulmuştum, dinlenme noktalarına gitmek bile gözümde büyümeye
başlamıştı. Karanlıkta metrobüs eziyeti çekmeyi gözüm
yememişti. Yani gidemedim söyleşiye, umarım bir etkinlikte denk
gelirim Vedat Türkali çınarıyla...
Tam
da böyle bocalama anında iken inanmayacaksınız ama bir mucize
oldu, Çevre Gönülleri Platformu'nda soluklanırken derneğin
gülen yüzü Ayşe Hanım'la sohbet ettik biraz ayak üstü.
Kadıköy'e gideceğimi söyledim laf arasında.. Biliyor musunuz o
güzel insanlar, “ seni bırakalım” dediler! İnanamadım! İstanbul'a ilk geldiğim yıllarda, en yakın arkadaşlarımdan
birinin işi olduğu için beni köprünün ayağında arabasından
nazikçe atması, aradan geçen yıllara rağmen dün gibi aklımdadır
zira...
Bence
bu fuarı anlamlı kılan en önemli an, o güzel insanların beni,
yani hiç tanımadıkları birini arabalarına davet ettikleri
andı... İyi insanlar vardı, o iyi insanlar özel arabaları ile
yollarını değiştirerek bir insanı evine kadar
bırakabiliyorlardı...
Yani
demem o ki bahaneleri bir kenara atıp 15 Kasım'a kadar kendinize
vakit yaratarak gidin Kitap Fuarı'na, belki okuyan güzel insanlarla
sizler de değişik mucizeler yaşarsınız!
Hayatınızdan
kitap sözcükleri ve onların mucizeleri eksilmesin...