30 Ocak 2013 Çarşamba

makale yazarak para kazanma maceralarım-1


İnternette dolaşırken “makale yazarak para kazanmak” başlığında bir çok yazıya rastladım. Açıkçası bu beni çok heyecanlandırdı. Düşünsenize, en sevdiğim işi yaparak para kazanacaktım. Onlarca yazı okudum bu konuda. Herkes kendince yorum yapmış ama nerede yazılıyor bu makaleler, nasıl ulaşılıyor taleplere, doğru dürüst bilgi yok maalesef.

Günlerce aradım, taradım. Forumlara girdim, bir şey bulamadım. En sonunda klasik yöntemle, yani kariyer siteleri aracılığıyla araştırmaya başladım. Bir yerden cevap geldi, heyecanlandım da. Bu işlerin nasıl yapıldığını da bilmiyorum üstelik..Örnek makale istiyorlar benden ve konu da medyumlar.. İlk talep olduğu için bu tuhaf konuyu geri de çevirmek istemedim. Çünkü kendimi denemek istiyordum.

 “medyumların gizemli dünyası” adlı makaleyi yazıp gönderdim. Aradan bir hafta geçti, ses seda yok. Mail atıp sordum. Aldığım cevap:

“.. Yazınızı yayınlayacağız, Google'daki okunma oranına göre size geri dönüş yapacağız” oldu. O anda zaten anladım adamların zihniyetini. İstediğiniz kadar iş hayatında tecrübeli olun, bir sürü dolandırıcı, emek hırsızı tanıyın; internet ortamının sanal insanları gerçekten de sizi yine de tufaya düşürebiliyor. Neyse bir kaç gün sonra Google'da aratınca yazımı buldum. Bu garip konu zaten medyumlarla ilgili tuhaf ve bana yakışmayan bir sitede yayınlanmış.. Ne olduğunu artık anlamış olmama rağmen bir iki hafta sonra tekrar mail yazdım adamlara: “Sonuç hakkında geri dönmediniz.” dedim. “Biz başka bir arkadaşla çalışmaya karar verdik, başka siteler açınca size yine geri döneceğiz” dediler.. Evet onların sitesinin konseptinin çok dışında bir yazı yazmıştım gerçekten de. Ama aradan aylar geçmesine rağmen yazı hâla orada duruyor. Madem yayınlamaya uygun buldular, neden para ödemediler ?

İnternette makale yazarken düşülecek en büyük tuzak !

Yukarıda anlattıklarım bana çok büyük bir ders oldu. Bu işin üçkağıt yöntemi buymuş meğer.. Yaşamadan bilemezdim elbet. Sizden “demo, deneme..vb” adlarında bedava yazı alıyorlar, sonrasında da çeşitli bahanelerle ödeme yapmayarak işlerine bakıyorlar.. Tabii ki dürüstçe ve hatta çok profesyonelce çalışanlar da var. Ben onlara bir-iki ay sonra ulaşabildim, sırası gelince anlatacağım.

Bu arada size benden tavsiye; eğer internette makale yazdıracak kişiler sizden deneme yazısı diye bedelsiz bir şey isterlerse onlara pek güvenmeyin. Gerçi eğer referans göstereceğiniz bir yazınız yoksa, tarzınızı öğrenmek isteyebilirler ama bu yazı bence en fazla 100 kelime olmalı.. Deneme yazısı diye 300-500 kelime isteyenler, muhtemelen bu yazıyı yayınlıyorlar ve bir anlamda emek hırsızlığı yapıyorlar. Çünkü “medyum dolandırıcılığı” hadisesinden iki ay sonra, hem de bu işlerde artık deneyimli olmama rağmen ben aynı tuzağa bir kez daha düştüm. Bu iki tecrübem sonunda diyorum ki, bu işi düzgün yapanlar, sizden demo olarak en fazla 100 kelimelik yazı istiyorlar, ya da hiç istemiyorlar. Başvuru mailinizdeki yazı tarzınız bile bir referans olabiliyor çünkü..

Tecrübe, yenilen kazıkların toplamıymış ya.. Bu toplama hiç bitmeyecek sanırım. Özellikle internet dünyasında çalışmak, benim gibi bu işe yeni girenler için gerçekten de bilinmezlerle dolu. Örneğin insanları yüzünden anlardım eskiden, şimdiyse yazı tarzlarından ve kullandıkları sözcüklerden neredeyse kişilik analizi yapacak kadar uzmanlaştım diyebilirim. Çünkü mecburum; insanları görmeden, seslerini duymadan onlarla bir şekilde iş ilişkisine girmeden önce güven oluşturmanın başka yolu yok maalesef..Aslında başlangıçtaki bu gizem ve sonrasında oluşmaya başlayan sanal da olsa netlik de ayrı bir tat veriyor buralarda çalışmaya..

Maceralarım devam ediyor sayın okuyucu, devamını bir sonraki yazıya saklayalım..Ev Yazarı sükünete çekilsin artık..

Devamını Oku

29 Ocak 2013 Salı

İŞSİZLİĞİN EVRELERİ-2 / İŞ BAŞVURULARI


İşsiz arkadaşımız aylar sonra iş ilanlarına bakacak cesareti bulur kendinde. Başvurular yapar. Derken birileri görüşmeye çağırır. Kendisini birilerine beğendirecek olmanın verdiği sıkıntıyla bizim arkadaş giyinip süslenir dökülür yollara.. Yılların verdiği tecrübeyle anlar karşı tarafın niyetini zaten ilk merhabada. Görüşme iyi gider, bizim işsiz umutlanır. Derken bir mail :
” Davetimize istinaden görüşmeye geldiğiniz için çok teşekkür ederiz, ama size olumlu yanıt veremiyoruz..”
Haydii, bu ne biçim lahana çorbası ne biçim Bahama kuşkusu şimdi ? Mükemmeldi görüşme, iki saate yakın konuşmuşlardı. Ne oldu , ne için böyle bir karar aldılar diye kendi kendine sinirlenir işsiz arkadaşımız. Devam eder umutları biraz kırılmış halde iş aramaya.. Tekrar gider iş görüşmesine. Yine güzel gider görüşme , ama bu sefer aradan geçen haftalara rağmen birisi de iki dakikasını ayırıp sonucu iletmeye tenezzül bile etmez. Yurdumun insan kaynakları anlayışı böyledir çünkü.. Empati yoksunu insan kaynağı bulucusu, Facebook'ta yazışmaya fırsat bulur ama onaylamadığı insana “ kaynak” gözüyle bakmadığı için bilgi vermeye gerek bile görmez.
İşsiz arkadaşımız yılmadan çeşit çeşit insan kaynağı sitelerinde özgeçmişler oluşturur, günde en az iki saatini buralardan iş bakmakla geçirir. Yurdumun trajikomik işsizlik gerçeğinin tüm çıplaklığıyla ortalara serildiği bu sitelerde ne ilanlar yoktur ki..Kimilerini yazsak fıkra diye güler insanlar.. Örneğin bizim işsiz arkadaşın hiç anlamadığı konulardan biri şu yabancı dil meselesidir. İlan yazıyor:
“...Tercihen İngilizce bilen..” Yahu bir iş pozisyonunda yabancı dil ya gereklidir, ya da değildir. Tercihen diye bir şey olabilir mi? O pozisyonun yurt dışıyla ilişkisi olacaksa yabancı dil gereklidir. Yazarsınız ilana“ ... İngilizce ana dil gibi olacak” diye.. Eğer ilan örneğin tekstil firmasının planlama yöneticiliği ise ve o tekstil firması iç piyasada çalışıyorsa “ İngilizce gerekmez” dersiniz. Ya da “ mesleki İngilizce lazım” dersiniz değil mi ? Hayır “ tercihen “ yazacaklar illa ki.. Çünkü işverenin mantığı şu:
“Bu pozisyonda İngilizce hiç gerekmiyor, ama işe alacağım kişi biliyorsa daha iyi. Çocuğumun ödevlerine yardım eder, madem o kadar para veriyorum; etinden sütünden de değil mi ama..” Başka bir mantık olabilir mi sayın okuyucu ?
Neyse bizim işsiz arkadaş, onlarca madde halinde yayınladıkları görev kapsamlarını “ bir yerlerine roket takılmış mühendis” şeklinde özetlemeyi bile beceremeyen işverenlerin abuksal ve de sabuksal sabun köpüğü gibi şişirilmiş ilanlarını okumaya her gün devam eder. İlana bakınca sanırsın ki Microsoft eleman arıyor! Öyle bir böbürlenme, kibir ifadeleriyle ilan yayınlayan şirketlerin çoğu da aslında“ merdivenaltı” tabiriyle özetlenebilecek bakkal dizaynlı aile şirketleridir. Artık nasıl bir tatminse yaşadıkları ; kendilerini dünyanın en iyi şirketi sanırlar..Tabii ki iş para konuşmaya gelene dek sürer bu böbürlenmeleri.. İşsiz arkadaşın istediği parayı duyunca birden mütevazi aile şirketi kimlikleri öne çıkıverir nedense..
Bizim işsizin maceraları çok, gerisi de bir sonraki yazıya kalsın sevgili okuyucu.. Sürç-i lisan etmediğinden emin, koşar adımlarla gider ev yazarı..


Devamını Oku

27 Ocak 2013 Pazar

Aniden sigarayı bırakıvermek

Sevgili Okur,
Bazen planlarınız aksar. Evet bloğumu 3 gündür aksatıyorum ben de.. Çünkü planlamadığım bir sürecin içinde buluverdim kendimi. Diş doktorum, eğer sigarayı bırakmazsam tedaviyi keseceğini ve dişlerimin de döküleceğini söyledi. Bir de yazar adı tutuşturdu elime : Allen Carr .
Hastahaneden hipnoz olmuş şekilde çıkıp soluğu kitapçıda aldım. Kitabı aldıktan sonra bir lokantaya girdim. Dışarıda sigara içilen yerde oturmayıp içeriye geçtiğimi neden sonra fark ettim. Demek ki diş etlerimin taa içlerinden çıkan taşları adeta gözüme sokan doktor beni çok etkilemişti. Eve gidip okumaya başladım kitabı, ertesi gün de bitti. Kitapla birlikte hediye edilen hipnoterapi cd'sini tam anlamıyla dinleyemedim, ama 30 saat kadar sigara içmemeyi başardım. Aslında kitapta anlatıldığı üzere  bunun bir alışkanlık değil, nikotin bağımlılığı olduğunu ayrımsadım da diyebilirim. 30 saatin sonunda yarım yamalak içtiğim sigarayı gerçekten de bağımlının eroin ritüeline benzer bir şekilde hiç de zevk almadan içtiğimi fark ettim. Sonra vicdan azabı duymadım. Bir kriz anında yenildim diye bu işten vazgeçecek değilim çünkü.. Dişlerim dökülsün istemiyorum. Evet tatlı bir uyuşukluk var kafamda, kitapta söz edilen" küçük nikotin canavarını beslemek istemiyorum" diye kendime telkinde bulunmaya çalışıyorum.
Bilemiyorum, bu işi başarabilecek miyim? Bunca yılın bağımlısı olarak çok kolay olmayacağını biliyorum. Mesela şu an yine beynim "nikotin al, yak bir tane" oyunlarına başladı bile..Dişlerim dökülsün istemiyorum, bu bağımlılıktan kurtularak özgürleşmek taraftarı olduğumu kendime tekrar ediyorum.
Bu kitap sayesinde nikotinin nasıl bağımlılık yarattığını ve bunu nasıl da göz ardı ettiğimizi iyi ayrımsadım. Yoksunluk fiziksel değil, zihinsel diyor..İrade kullanmana gerek yok, çünkü fedakarlık yapmıyorsun ki diyor..Peki öyle olsun bakalım, bir bardak daha su içip krizin geçmesini sağlamaya çalışacağım yine..Bu gidişle su masraflarımız sigara masraflarına eş olacak neredeyse..İşin esprisi bir yana Allen Carr abinin söylediği kadar da basit değilmiş bu ilk günler.. Hadi bakalım , bu blogda yalan yazmak yok, beceremediğimde dürüstçe yazacağım. Hem bunun irade gücü ya da güçsüzlüğü ile ilgisi de yokmuş ki.. Haydi bakalım , zihne kuvvet diyelim ve görelim neler oluyormuş..En azından deniyorum; şu son 3 günde normalde 60 tane sigara içerdim , toplam içtiğim 2,5 ..Bir tanesi mecburen Allen abinin kitabı okurken içirttiği son sigara, öncesinde 1 tane daha var; ki zaten Allen abi izin vermişti kitabı okurken içmeye..Kriz anında yarım yamalak içtiğim yarımı da sayarsak 2,5 işte..Sevgili okur, bu işi başarmayı çok istiyorum; çünkü dişlerimi erken yaşta kaybetmek istemiyorum..Durum budur, bakalım neler oluyor göreceğiz birlikte..
Devamını Oku

24 Ocak 2013 Perşembe

İŞSİZLİĞİN EVRELERİ - 1


Uzun yıllar ara vermeden çalışan insanın işsiz kalmasının çeşitli evreleri vardır. Süreleri ve yansımaları kişiden kişiye değişse de genel olarak evrelerin kapsamı değişmez. Gelin birlikte ve cesurca bu evrelere bir göz atalım:

İşsiz insanın birinci evresi:

Yılların alışkanlığıyla sabahın erken saatinde kalkar, yeni işsiz kalan arkadaşımız. Hızlı hareketlerle yine yılların alışkanlığıyla duşunu alır; hatta giyinir, süslenir. Çıkıp taze ekmeğiyle gazetesini alarak evine döner. Açar keyifli bir müzik:

“Oh be”, der; “özgürlük ne güzel şeymiş! “

Yayıla yayıla kahvaltısını ederken bir taraftan gazetesini okur keyifle; bir taraftan da haberleri izler televizyonda. İnternette o güne kadar hiç ilgilenmediği salak saçma oyunlara dalar sonra da. Derken saat 12.00 civarında yine yılların robotik edasıyla midesinden sinyal gelir, acıkmıştır! Çalışırken söylene söylene bile olsa yine de ucundan köşesinden yediği üç çeşit tabldot yoktur maalesef! Ayrıca servis yapan Ayşe Teyze de işyerinde kalmıştır artık... Kendi yemeğini kendisi hazırlamak zorundadır işsiz arkadaşımız...Açar dolabı, şanslıysa dünden kalan yemeği ısıtır, eğer yemek yoksa da henüz kaldırmadığı kahvaltıdan tırtıklanır biraz daha..Daha saat 14.00 bile olmamıştır! Ne yapsa ne yapsa diye düşünürken film seyretmek gelir aklına. Öyle ya, işi bırakmasındaki en büyük sebeplerden birisi, kültürel faaliyetlere yeterince zaman ayıramayıp bunalmak değil miydi? Açar filmi izler, sonra bir tane daha izler..Derken saat 17.00 olmuştur. Akşam için şöyle mükellef bir yemek hazırlamayı düşünür eşine ya da sevgilisine sürpriz yapmak için. Çalışırken zamansızlıktan uzun süredir yapmadığı en zor yemeği müzik eşliğinde keyifle yapmaya koyulur. Akşam olup da alışık olmadığı biçimde masada üç çeşit yemeği gören eş ya da sevgili “ Bu işsizlik ne güzel bir şeymiş, ohh mükemmel yemek!” diyerek işsiz arkadaşımızı yeni hayatına motive edici iltifatlar eder.

Ertesi gün, değişiklik olsun diye bütün ütüleri yapan işsiz arkadaşımız, oyun, tv,yemek rutinine devam eder.

Ertesi gün internet, oyun, tv, yemek rutinine yarım kalan kitabını da ekler değişiklik olsun diye..

Ertesi gün, temizliğe girişir ekstradan. Çünkü hâla enerjisi tükenmemiştir. Temizlik iki saatte bitince de kendi kendine söylenir:

“ Bu ev kadınları neden işlerini bitirememekten yakınır ki, al bitti işte “ der.

Oysa yıllarca az zamanda çok iş yapmanın bilinçaltına programlandığının farkında bile değildir. Ev kadınları ise tam tersine kahve, sohbet molaları ile günü doldurmaya programlamışlardır bilinçaltlarını.. Bizim saftirik işsiz arkadaşımız ise farkında değildir bunun.

Ertesi gün artık canı sıkılır, bir arkadaşını arar konuşmak için; ama arkadaşı meşgul olduğunu söyleyip “ ben seni sonra arayayım mı canım? “ şeklindeki “ işteyim, beni meşgul etme”anlamına gelen kibar yanıtı verince kızar kendi kendine işsiz arkadaşımız..Öyle ya milletin işi gücü var, onunla mı uğraşacak insanlar ..

Ertesi gün, dışarıya çıkıp gezmek ister. “ Ne kadar çok insan var, benim gibi işsiz bu saatte dışarılarda “ diyerek kendini avuturken, mağzalara şöyle bir girer çıkar. Her şey birdenbire pahalı gözükür gözüne işsiz arkadaşımızın.

“Artık çalışmıyorum, artık bir üretici değil tüketiciyim” cümlesi kafasından geçerken öyle bir afallar ki, hemen oralardan uzaklaşıp eve atar kendisini. Evi mabedidir; artık zorunlu haller dışında çıkmayacaktır dışarıya..

Ertesi gün, iğneli laflarıyla kendisini sinir eden şirret iş arkadaşıyla yüksek sesle kavga ederken bulur kendini. Silkinerek “hoop n'oluyoruz, geçti artık; kurtuldun o şirret kadından” diye kendini teselli edip günlük rutinine devam eder.

Aradan bir ay geçer böylece..Bizim işsiz arkadaş, yeni bir iş aramayı bilinçaltında hep erteler. Benzer şirret kadınları, haksızlık yapacağı muhtemel yeni patronları, hırslı ve kıskanç mecburi iş arkadaşlarına yenilerinin ekleneceğini düşündükçe de erteleyecektir zaten yeni bir işte çalışmayı. Çünkü bilir ki kendisini işten ayrılma noktasına getiren o iğrenç koşulların daha da beterleriyle karşılaşma olasılığı çok yüksektir yeni işlerde de.

İşte böyle geçer gider işsiz insanın birinci evresi. Mümkünse insanları görmeden, inzivaya çekilmiş bir halde kimi işsizler bir ay, kimileriyse bir kaç ay yaşar birinci evreyi..

İşsiz insanın ikinci evresi ise bir başka yazının konusu olsun..Kalın sağlıcakla sevgili okurlarım..
Devamını Oku

23 Ocak 2013 Çarşamba

İlk Merhaba'm Ve Hayallere Dair

          Merhaba,
          Bu bloğu  yaşama dair ne varsa paylaşmak amaçlı oluşturdum. Bazen gündemdeki konulara dair içime attıklarımı yazıya dökmeyi düşünüyorum, bazen de deneyimlerimi aktarmak istiyorum. Kim bilir, belki de ileride birilerinin ilgisini çekerse yazdıklarım;  tartışabiliriz de bir takım şeyleri.
          Aslında ne kadar çok şey var paylaşılacak değil mi ?
          Bazen kızgınlıklar, bazen sitemler, bazen eleştiriler, yani beynimizi sarsan derin konular..
          Bazen de derin olmayan konular; gündemdeki filmler, kitaplar, diziler..Hatta yaptığım yemeklerin öyküleri bile olabilir. Bilemiyorum bu blogger serüvenim nasıl ilerleyecek, umarım benimle kafası uyuşan bir sürü yeni insanla paylaşabilirim yazdıklarımı..
          23 Ocak 2013 bugün. Belki de çocukluktan bu yana zaman zaman hayalini kurduğum yazar olma yolunda attığım ilk adımdır. Hayal kurmaya pek bir meyilli olan beynim, yine aldı götürdü beni..Bir yerde röportaj yapıyorlar yazılarım hakkında .. " Nasıl başladınız?" sorusuna " Güneşli bir kış günüydü, tarihler 23 Ocak 2013 'ü gösteriyordu.." diye başlıyorum anlatmaya..Neden olmasın ki ? Her başarılı öykünün başlangıcında hayal kurmak yok mudur? Ben o kadar inanırım ki hayal kurmanın gücüne.. Belki bir gün anlatırım size örnekleriyle bunu. Aslında belki de bir gün çok okuyucum olursa tartışma konusu bile yapabiliriz ..Başlık belli : " Hayaller gerçekleşir, işte canlı örnekleri"..
          Hayallerin gücüne her ne kadar inansam da, gerçekler de bir o kadar bırakmaz yakamı.. Bu nedenle gündemi takip ederim ister istemez. Gazete okurum, haber dinlerim, gazeteyi üstelik internetten okumaktan hoşlanmam, bayiden alırım. Takip ettiğim köşe yazarları vardır. İlerleyen zamanlarda muhtemelen yazılarımda bahsedeceğim için sizler de öğreneceksiniz kim olduklarını.
          Hayalimde  her yaştan, her cinsten,her sosyal seviyeden insanla bu blog ortamında buluşmak var. Onlarla tartışabilmek var. Hatta zaman zaman kimselere anlatamadıkları şeyleri bana anlatsınlar arkadaş gibi..Ne kadar güzel olurdu. Yüzünü görmediğim bir sürü insanın oluşturduğu bir zincirde halka olabilmek..Neden olmasın ki? Hayaller gerçekleşebilir bir gün..
          Herkesin hayali gerçek olsun bir an önce diyorum bu günlük..Sürç-i lisan ettikse affola..




        


Devamını Oku