Cumhuriyet Bayramı 100. Yıl kutlamalarında
devletin televizyonundan daha “delikanlıca” yayın yapan FOX TV’de donanımıyla
ve birikimiyle, kendine özgü tarzıyla beğendiğim haberci Selçuk Tepeli, aklımda
kaldığı şekliyle şöyle bir şey söyledi:
“Devlet ve resmî
kurumlar Cumhuriyet Bayramı’nı yeterince önemsemediği için aslında kendilerine teşekkür
etmek lazım.”
Ne
güzel özetledi. Bu sayede halk sahip çıktı bayramına! Bu resmî kurumlara “mış
gibi yapan” muhalefet mensupları da dahil elbette. Kimse kusura bakmasın, CHP,
güya Atatürk’ün kurduğu parti, bütün yıl coşkuyla bayram etkinlikleri
düzenlemesi gerekirken; bırakın yıllık organizasyonu; kurumsal kimliğiyle bir
günlük de olsa hiçbir yerde yoktu! CHP’li olup da bireysel çaba gösteren bazı
belediye başkanlarını ayrı tutuyorum.
“Daha karpuz keseceğdik, yeni başladık coşmaya” demeye
kalmadan kutlama bitti gitti! Görevi tamamladılar. Madem coşkulu bir şey
yapıyorsunuz, onu da layıkıyla yapın değil mi! Koskoca belediyede bir akıllı
kişi de “Sokağı 15 dakikalığına trafiğe kapatalım, arabaları bir alt sokağa
yönlendiriverelim” dememiş. Arkadaş, un
çuvalı boşaltan kamyon için bile trafik farklı sokağa yönlendiriliyor, Cumhuriyet
Bayramı kutluyorsunuz!
Neyse efenim, ben bandoyu
beklerken, orada belediye hakkında konuşmalar oluyordu. Bir kişi “Kadıköy
Belediyesi hiç bu kadar kötü yönetilmemişti!” demeye kalmadı, hemen bir kadın
öne atıldı:
“Ne yapsın belediye, insanlar pis!”
İyi de “kötü yönetiliyor” diyen kişi
“sokaklar pis, belediye temizlemiyor” dememişti ki. Militan hanım abla, belediyenin
temizlik görevini bile layıkıyla yapmadığının farkında olacak ki, savunmaya
geçti. Ve ne dedi biliyor musunuz?
“Zaten Şerdil Dara başkanın adı
farklı olduğu için insanlar önyargılı davranıyor, sırf o nedenle…” Devamını
midem kaldırmadı, uzaklaştım oradan…
“Yahu militan hanım abla, bunu da nereden çıkarıyorsun? Neden insanların aklına ayrımcı nifaklar sokuyorsun! Kim başkanın ismine laf söyler ki? Ne kadar hin şeylere çalışıyor aklın! Al bak, Cumhuriyetin 100. Yılında mahalle arasında bir bando ile halkı coşturma işinde bile organize olamıyorlar, muhalif halk sıkıştı artık. Chp'den beklenti yüksek…” demek isterdim ama demedim. Ülkemizin kutuplaşmasına niye katkı sunayım ki!
Birçok şeyde geri kalmış olabiliriz ama, kutuplaşmada harbiden limitleri aştık toplum olarak. Herkes kafasının bir yerine kırmızı çizgi çekiyor, oraya biri bir şey demeye görsün, hoop saldırıya geçmeyi kendinde hak görüyor! Yahu insanlar neredeyse birbirini boğazlayacak böyle salak saçma konular yüzünden! Başkanın ismini öne atıp, bu anlamda mağduriyet yaratıp, vatandaşın belediyeyi eleştirme hakkını “saldırgan Küçük Emrah” edasıyla nasıl elinden alırsın be hanım abla! Bu nasıl bir partizanlıktır böyle? Futbol takımı mı tutuyorsun? Alt tarafı belediye ayol, alt tarafı siyasi parti! Bir sakin, azıcık geri çekil, nefes al ve bak bakalım, o çok savunduğun başkan, senin vergilerinle koltuk işgal ederken senin ilçene nasıl bir fayda sağlamış! İyi yaptığı şeyleri tebrik et, hep birlikte tebrik edelim. Ama kötü bir şey yapıyorsa da üslubunca eleştir, ya da eleştirenlere kulak ver. Kutsal mı bu başkan denilen şahıs, neden eleştirilemiyor? Hani nerede demokrasinin gereği olan ifade özgürlüğü? Bir laf söyledi diye neden insanlar birbirini mahkemeye verme yarışında?
Herkes bir mağduriyet yaratma ve
bu mağduriyet üzerinden yaptığı hataları örtbas etme derdinde!
13 sene genel başkanlığını yaptığı
partinin girdiği her seçimde yenilgi yaşatan sayın KK, kurultayda kendine karşı
olanlara:
“Kazansaydım yanımda olacaklardı,
şimdi karşımdalar. Çok acımasızca eleştiriliyorum” diyor. Şaka gibi! Evet, kaybediyorsun yıllardır, sana verilen kredi çoktan bitti ve artık değişmelisin, ne var bunda mağduriyet yaratacak! Kurultayda kendini
tekrar başkan seçtirdiğinde, bunalıma soktuğun muhalif halkın yüzüne nasıl
bakacaksın? Ya da doğru soru şu olmalı: “Gerçekten halk umurunda mı?” Belki de
gerçekten şöyle bir iyi niyetin vardır: “Benden başkası asla beceremez bu işleri,
gemiyi limana BEN götürmeliyim”. O sırada eko yankılanır dağlarda “Ben, ben,
ben...”
Hay bin kunduz! Evet, sen, sen,
sen!
Peki peki anladık, sen neymişsin
be abi, aaa, aaa,aaa!
“Biz dizayn edelim, siz de verilenle
idare edin” haline geldi ya Cumhuriyet!
“Biz” diyorlar mesela; “En iyi
muhalefet partisiyiz” Eleştiremiyorsun bile! Oradan bir hanım abla çıkıp bıdı bıdı
partizanlık yapıp seni susturmaya kalkıyor.
Konuşacak çok şey var da...
İnsan kaybedince anlıyormuş bazı
şeylerin değerini. O şeyler durmalı yerli yerinde işte, muhafaza etmeliyiz,
korumalıyız.
Misal... Bir zamanlar gereksiz görülen, “Sovyet
ülkelerinde gibi" diye eleştirilen stadyum bayramları yerinde kalsaymış da ihtiyacı olana bir doz milli gurur yaşatsaymış keşke! Dileyen stadyuma gidip izleseymiş,
dileyen de hiç oralı olmasaymış! Öyle kalsaymış eğer, insanlar bugünkü gibi sıkışmış
hissettiği için, muhalif belediyenin değiştirmeye bile tenezzül etmediği
eskimiş “play list” şarkıları eşliğinde yürümek zorunda kalmazmış! Bugün biri
diyordu Twitter’da (X yaptılar onu da yahu)
“En az on tane yeni yüzüncü yıl marşı
bestelendi; belediye bir tanesini bile çalmadı! Seçim şarkıları dinlemekten
bıktık!”
Niye çalsın ki yeni bir şeyler, ne
verirsen yiyor halk nasılsa!
Ben de ne diyorum biliyor musunuz?
Cumhuriyet Bayramları kutuplaşmış ülkemizde böyle gövde gösterisine dönüşmeseydi keşke!
Televizyonda Atatürk’ün
sevdiği şarkıları söyleseydi yine Safiye Ayla! “Atatürk, Safiye Ayla’yı
perdenin gerisinden dinlermiş!” şeklindeki retro magazin dedikoduları bile şimdi
kulağa ne hoş geliyor!
İşte ruh lazım. Yani bilmiyorum ne
lazım!
Neydi o mâni, çocukken söylerdik:
“Kazım’a ne lazım,
lazımlık lazım!”
Kalın sağlıcakla…