Şimdi saat 09:19. Günlerden cumartesi. Sokağa çıkma yasağının bitmesine 41 dakika kaldı. Yasaklar bildiğim kadarıyla akşam 8 ve sabah 10 arası. Sadece cumartesi gecesi var bu uygulama. Ya da ben yanlış biliyorum. Neyse ne artık, sorgulayacak güç mü kaldı! Çık çalış diyorlar çıkıp çalışıyoruz, hafta sonu çıkma evde otur diyorlar, tamam peki diyoruz. Avemeler açık, marketler açık, arap turistler Taksim’de fink atıyor. Onlara hep serbest. Ama hesapta cumartesi gecesinden pazar sabahı 10’a kadar sokağa çıkma yasağı var. Bu yasak üretimde çalışanlara, şunlara bunlara geçerli değil..65 yaş üstü bahtsız vatandaşlara gündüz belirli saatlerde çıkmak yasak ama cuma namazı saati özel izinli sayılıyorlar! Çocuklar belli saatlerde çıkamıyor ama ebeveynleri yanlarında olunca falan filan. Çok yorucu, çok bıktırıcı, çok şey... Ne bileyim, tarifi zor. Bir çay daha koymak lazım belki de. İnsan bu kadar saçmalığı nasıl kaldırabilir başka türlü!
Virüs tabii ki alınan bu cılız önlemler yüzünden
yayıldıkça yayılıyor. Artık herkesin en az bir tanıdığı Korona oldu. Artık herkesin
çevresinde en az bir kişi bu virüs yüzünden hayatını kaybetti.
Türk Tabibler Birliği dün Corona’ya
yakalanan sayıyı 47 bin 629 olarak açıkladı, Sağlık Bakanlığı verileri ise 5 Bin
103’ü gösteriyor.
Aklımda yine üniversite birinci
sınıfta aldığım istatistik dersinden kalan cümle var:
“İstatistikler
bikini gibidir, asıl merak edilen yerler hep kapalı kalır” diyen hocamız, meğer ne büyük bir hayat dersi vermiş bizlere…
Kahvehaneler, lokantalar kapatılsın diyorlar, kapanıyor mecbur. Peki o işlerden evlerine ekmek parası götürenler ne olacak? Ne yiyecekler, ne içecekler, nasıl ısınacaklar! Yedek akçesi olan ülkeler de bu tip işyerlerini kapatıyor, ama vatandaşlarına karşılıksız maddi destek sağladıkları için kimse en azından aç kalmıyor. İngiltere’de yaşayan bir arkadaşım yazmış. Geçen yılki cirosunun %70’ini karşılıksız veriyormuş devlet esnafa. Bizde ise virüsün ilk dalgasında biraz kredi verdiler, tabii ki geri ödemeli. Sonrası ise meçhul.
Coğrafya kader, coğrafya acımasız, coğrafya cahil bırakılmış...
Arka fona acılı bir kaval ezgisi ne de yakışır şimdi.
Dürü dürüüüü dürü dürüüüü...
Şu an bu kelimeleri sıcak evimde, kesilmeyen internetimle, arka planda çalan “Free as a bird” albümünün huzur veren ezgileri eşliğinde yazıyorum. Ve ne kadar şanslı olduğumun bilinciyle...
Bir Amerikan Doları 7,5922, bir Euro 9,0112, bir İngiliz
Sterlini ise 10,0920 TL olmuş. Kafamı kaldırıp yağmur sonrası açan güneşe doğru
bakıyorum. Kızamıyorum bile. Ne acı değil mi; insan “kızamaz” noktaya da geliyormuş, bunu da öğreniyoruz yavaş yavaş...
Çok değil geçen sene bu zamanlar
Prag’a ve görmediğim ülkelere gezi hayalleri kuruyordum. Şimdi ise ülkemin her
geçen gün daha da fakirleşmesine tanık oluyor gözlerim.
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Akşam yastığa başını koyunca hayal kuramıyor ya insan!
Ben eskiden güzel
hayallerle uyurdum, oysa şimdi... Oysa şimdi az delikli uykuya bin şükür noktasındayım.
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket…
Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil.
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün!
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar...
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri…”
görsel:
https://www.etsy.com/listing/656140418/vintage-handkerchief-bleeding-hearts..