Son yıllarda bana sanki her yıl seçim oluyormuş
gibi geliyor. Ve bizler aşırı dozda seçime
maruz kalmaktan o kadar çok hipnotize ve
de politize oluyoruz ki, özel hayatımızda seçmemiz gereken şeyleri unutuyoruz ya da önemsemiyoruz.
Mesela birileri “Yine seçim geldi aman aman, Gel sen
beni seç yaman yaman!” şarkısını söylerken çilek mevsimi gelip geçiyor. Reçel
yapmak için çilek
seçmeyi unutuyoruz…
Şimdilerde herkes otorite, herkes köşe yazarı ve
de siyaset uzmanı. Önceden hiçbir yerde görmediğimiz tiplere bakıyoruz;
televizyondaki bütün tartışma(MA) programlarının gediklisi olmuşlar! Yüksek
sesle bağırarak “en haklının” kendi düşünceleri ve en “doğrunun” kendi
tuttukları parti olduğunu kanıtlamaya çalışan -çoğunlukla bıyıklı adamlar ve cırtlak sesli
kadınlardan oluşan sabit konuşma uzmanlarını- dinlerken sinirlerimiz def gibi
geriliyor. Peki sonra ne oluyor? Günlük hayatımızda iletişim kurarken naif ve zarif
sözcükler seçmeyi es geçiyoruz.
Bakıyoruz etrafımıza; fanatik futbol taraftarı
gibi parti tutuyor çoğunluk. Hal böyle olunca da bir yandan bu fanatizmi
yaratan parti başkanları, diğer yandan da fanatik parti taraftarları hep bir
ağızdan konuşarak kakafoni yaratıyor. İşte bu hengameye maruz kalan bizler
gürültüden o kadar bıkıyoruz ki, ruhumuzu okşayan güzel müzikleri bırakınız seçmeyi, müzik dinlemekten bile vazgeçer
hale geliyoruz.
Seçilmek için ortaya saçılan vaatler ise
sanallığın sınırlarını zorluyor! Gerçeklerle yalanları ve de palavraları birbirinden ayırt edip
kendimize en uygun adayı seçmekte başarısız
olmamız da işte bu yüzden sıradan hale geliyor!
O kadar çok şeyi etkiliyor ki bu seçme- seçilme-
seçememe halleri! Mesela anne babalar bu seçim hengamesinde çocuklarına en uygun okulu seçemiyor. Zaten seçim vaatleri
sıralanırken sınav sistemi de araya kaynayıp
metamorfoza uğradığı için bu konuda ailelerin seçme şansı pek de mümkün
olmuyor.
Mesela politik seçimler yüzünden yüzümüzü
güldüren gerçek yarışmaları takip edemez hale geliyoruz. Örneğin bu sene Eurovision’da kimin seçildiğini artık
kimse bilmiyor! Ya da Afife Jale
Ödülü’nü kim almış kimse ilgilenmiyor. Zaten böyle şeyler medyada gündeme bile
gelmiyor. Gelse de günümüzün moda deyimiyle seçimlerden “metal yorgunu” haline
gelen zihinlerde sanat sepet işleri boş
sepetlere atılarak bir köşede unutuluyor.
Hayır manavda ayşe kadın fasulyesi seçmeye
kalksak; ona bile müdahaleye ses çıkaramaz hallerdeyiz!
“Elle seçme abla, kiloya ne girerse alacan artık
bahtına ne çıkarsa!” diyor yılların
esnafı Manav Yavuz… Bu durumda
bazılarımız el mahkum torbaya doldurulan fasulyelerden lezzetli yemek yapmak
için basıyor yağı tencereye… Sonrasında duygu obezi hantal insanlar haline
gelmek an meselesi… Hayır hatırşinas manav Yavuz bu cüreti nereden alıyor!
Ya Fikriye’nin cakasına ne demeli! Kocası Galip,
seçimlerde galip gelen partinin ilçe meclisi üyesi diye mahallenin altın gününde
kurum kurum caka satan Fikriye’yi gören herkes yolunu çeviriyor!
Korkarım yakında “Kavun mu ki koklaya koklaya
seçesin!” sözü de tedavülden kalkacak ve hep beraber peynirin yanında keleğe
talim eder hale geleceğiz!!
Demem o ki, bir an önce normalleşsek artık!
Cumbaba
seçimleri 5 senede bir olsa, vekil seçimleri dört senede bir olsa, biz de kendi
küçük dünyalarımızda “Bu bluzun mavisini mi seçsem yoksa pembesini mi”
ikileminin sıradan ve sade mutluluğunun keyfini sürsek fena mı olur…