Dün
akşam üzeri, tam da işten eve dönmeme 10 dakika kalmışken
Facebook sayfama bir başlık düştü, “Can Dündar ve Erdem Gül
adliyedeler!” Tam da bu haberin altında başka bir gönderi daha
vardı, “cennet hurmalarından reçel yapımı!”
Her
zamanki gibi bilgisayarımı topladım, iş arkadaşlarıma iyi
akşamlar diledim, merdivenlerden inerken aklımda tek bir düşünce
vardı; evet ben cennet hurmalarından reçel yapacaktım!
Her
zaman sokağın köşesinde, kaldırıma oturup kendi bahçesinden
getirdiği meyveleri satan kadından alırım hurmaları diye
düşündüm, ama gelmemişti, tabi ya yağmur yağıyordu. Oysa ben
cennet hurmalarından reçel yapmalıydım. Hani diyorlar ya
özellikle futbol fanatikleri; “totem yapmak” diye... Sanki bu
akşam o hurmaları bulup reçel yapmasaydım daha çok gazeteci
mahkemeye gidecek ve hepsi tutuklanacaktı...
Ama
kalbim temizdi, "demek ki güzel günler yakında" diye pozitif
pozitif düşünceler geçti beynimden; zira komşu kafede tam da o
adını bilmediğim kadının sattıklarından – O'nun adını
öğrenmeliyim, ne ayıp! - evet tam da o isimsiz kadının
sattıklarından, olgunlaşmamış, reçellik hurmalar vardı.
Kafedekiler sever beni, para bile almadılar, 4 tane hurma ile geldim
eve..
Açtım
televizyonu, haberlerde Rusya'nın düşürülen uçağından ve bu
durumun yarattığı krizden bahsediliyordu, sanki gazetecilere bir
şey olmamış gibi... Aklıma Fikret Kızılok'un o meşhur şarkısı
geldi: “Süleyman hep başbakan, başbakan hep Süleyman..." Ne alakaysa artık!
Hatta
size de dinletebilirim eğer isterseniz...
Gittim
mutfağa, aldığım dört cennet hurmasını soydum, küp küp
doğradım, üzerine 2 bardak şeker döktüm, öylece bıraktım
sulanmaları için. Açtım Twitter'ı.. #Candündaryalnızdeğildir
etiketi ile yazılanlara şöyle bir göz attım. Kendisini hiç
sevmem, bugünlere gelmemizdeki rolünü hiç yadsıyamayacağım,
tartışma programlarının gediklisi Aslı Aydıntaşbaş şöyle
demiş:
Ne
günlere kaldık değil mi... Akşam hiçbir haber izlemedim, açtım
inadına Star Tv'yi, yakında yayından kaldırılacağını tahmin
ettiğim Kösem Sultan dizisinde 13 yaşındaki padişah, kocaman
sakallı adamlara “kullarım!” diye buyuruyordu, haremde dünyanın
dört bir köşesinden getirilen küçücük kızlardan birinin
isyanı vardı, uyuyakalmışım...
Sabah
oldu, kahvaltıyı hazırlarken âdetim
olduğu üzere haberleri açtım, evet Can Dündar ve Erdem Gül
tutuklanmıştı.. Fox tv ve Kanal D'nin spikerleri bu haberi uzun
uzun anlatıyorlardı.
İyi ki varlar deyip, yakında onlar da olmayabilir düşüncesiyle açtım cennet hurmalarının altını, azıcık da sıcak su döktüm üzerlerine. İki karanfil, birazcık da zerdeçal ilave ettim reçele...
Can Dündar ve eşi adliyede... |
İyi ki varlar deyip, yakında onlar da olmayabilir düşüncesiyle açtım cennet hurmalarının altını, azıcık da sıcak su döktüm üzerlerine. İki karanfil, birazcık da zerdeçal ilave ettim reçele...
Ben
mutfaktayken içeriden televizyonun sesi geliyordu, cumhurbaşkanı
“Yanına bırakmam O'nun, bedelini ağır ödeyecek!“ diyordu Can Dündar için taa mayıs ayında yaptığı bir söyleşide...
“Yanına bırakmam O'nun, bedelini ağır ödeyecek!“ diyordu Can Dündar için taa mayıs ayında yaptığı bir söyleşide...
Cennet
hurmaları kaynadı kısık ateşte, reçel oldular. Can Dündar ve
Erdem Gül Silivri Cezaevi'ne gitmişti çoktan.. Hani bir dönem giden diğer
gazeteciler gibi, hani yıllar sonra “pardon, suçunuz
yokmuş!” dedikleri yüzlerce insan gibi...
Tadına
baktım cennet hurması reçelinin. Reçel gibiydi de değil gibiydi
de, belki inanmayacaksınız ama tadı gerçekten buruk olmuştu
reçelin, kekremsiydi, tanımsızdı, eh böyle bir gecede yapılan
reçelden ne beklenirdi ki zaten!
Elbet
bir gün, size tatlı mı tatlı çilek reçeli yaptığım sabahları da
anlatacağım...
Sevgiyle ve sabırla...
Sevgiyle ve sabırla...
yaptığım cennet hurması reçeli, tadı kekremsi olan.. |