Çok
sevdim ben bu kitabı. O kadar sahici, o kadar akışkan, o kadar
yumuşak, o kadar samimi ve o kadar duygulu ki satırlar... Kitabı
bitirdiğimde Ferzan Özpetek'in daha önce gördüğüm bütün
filmlerini tekrar izleme isteği oluştu içimde. Çünkü bu
kitaptan sonra filmlerdeki karakterlere daha yakından bakabileceğimi
biliyordum, çünkü çoğu ile satır aralarında tanıştım, çünkü çoğunu çok
sevdim.
Sevgilisine
yazıyor kitabı Özpetek; mektup gibi, anılarından
bahsediyor. Anılarında yer alan tüm dostları da konuk oluyor
yazdıklarına. Bütün sahicilikleriyle, oldukları gibi, aslında
film gibi. Evet, tam da öyle. Bir sinemacının gözünden
anlatılanlar, sahiden de film gibi. Bakın ne diyor kitap hakkındaki
söyleşisinde;
“Uzun
bir mektup aslında. İçimde öyle bir duygu vardı. Sevgilim
uçakta yanımda uyurken yazdım, evde yazdım, yollarda yazdım, 18
ay boyunca her yerde yazdım. Bir sürü bölümünü de ağlayarak
yazdım. Çünkü hafızamın şeridini, en ufak ayrıntıyı
yeniden görebilmek için geri sardım. Her kareye dikkatlice
yeniden baktım. Tıpkı boş bir sinemada, çocukken bin kere
izlediğimiz ve büyülendiğimiz filmlerin sırrını iyice
yakalamaya çalışır gibi… Ve şunu fark ettim: Hafızamız
dijital değil. Eski bir film şeridi gibi dönüyor ve yıpranıyor.
En çok sevilen görüntüler de yanıyor!” ***
Roma'da
geçen 39 yılını anlatıyor yazar. Roma'da eski bir apartmanda
yaşarken “ailem” dediği insanların sıcacık hikayelerini
anlatıyor. Toplum normlarına göre “aykırı” sayılan
tiplerin, aslında nasıl da “insan” olduklarına şahit
oluyorsunuz kitabı okurken. Ailenin kan bağıyla değil, sevgi
bağıyla kurulduğuna tanık oluyorsunuz bir kez daha. Önyargılardan
arınmış, masalsı bir dünyaya götürüyor Ferzan Özpetek. Hangi
apartmanın teras katında bütün komşular her pazar yemek yer ki
zaten... Ancak birbirlerini çok sevmeleri lazım, ya da belki de
birbirlerine tutunabilmeleri lazım.
Sanki
Ferzan Özpetek kitap yazmamış da eline kamerayı alıp birilerinin
hayatını kaydetmiş gibi, çoğunlukla da kendi içine, kendi
aynasına tutmuş o kamerayı. Bence daha fazla anlatmayayım, siz de
okuyun. Bambaşka yaşamların bambaşka insani boyutlarına tanık
olurken, yazarın naifliği sizleri de sarmalasın.
Ve
son olarak Ferzan Özpetek'in şahane filmi “Bir Ömür Yetmez”in
şahane şarkılarını söyleyen Gabrielle Ferre ile başbaşa bırakıyorum sizleri...