Ağaç Ev Sohbetleri 210. sayısında tekrar beraberiz. Görev insanı sevgili Deep’den geliyor haftanın konusu:
"Kendimize benzeyen arkadaş mı benzemeyen arkadaş mı seçmek daha keyifli?
Hadi bir mizansen yapalım, bakalım neler olacak, sonra soruya
döneriz.
Bir parti ortamı. Sanırım film galası.
Her tarafta yıldızlar. Yan masada Cem Yılmaz ile Zafer Algöz hem gülüyor hem de
içkilerinden yudumluyor. Az ilerisinde Müjdat Gezen ile Metin Akpınar söyleşiyor.
O’nun da ötesinde Gülse Birsel ve dizi arkadaşları kahkaha atmakta.
Ben gariban da bu kadar yıldızın
arasında kaldığım için hem heyecanlanıyor hem de elimi kolumu nereye koyacağımı
bilemiyorum. Şimdi kalkıp gitsem Cem’lerin masaya yaklaşsam, “N’aber bro”
diye mevzuya girsem, iki konuşsam falan… “Bu da kim?” demezler mi? “Canım, sen figüran mısın, yoksa yemek şirketinden mi geldin?” diye sormazlar mı?
Gülsegillerin masaya gitsem, muhabbete karışmaya çalışsam, kim bilir hangi
sivri dilli esprileriyle beni çemberin dışına atıverirler! Ha ben bu
insanlarla arkadaş olsam belki de hiçbirini sevmeyeceğim o ayrı mesele!
Bir yerde okumuştum. Avustralya’da iş
çıkışında bir genel müdür ve bir taşıma işçisi aynı barda içkilerini yudumlayıp
muhabbet edebiliyorlarmış. Barda iş çıkışı laflamak ve eğlenmek, benzer içkiler
içmek arkadaşlık mıdır? Arkadaşlık olmasa da “yârenlik etmek”tir. Peki dönelim
şimdi ülkemize. Sizce CEO ve taşıma işçisi aynı barda bırak yârenlik etmeyi
karşılaşabilir mi? Elbette Namümkün! Ya da Cem Yılmaz ile benim gibi sade
vatandaş aynı gala gecesinde yan yana olabilir mi? Olabilemez bence! Villa
komşusu olsaydık belki bahçe çitinin arkasından laflayarak arkadaş olabilirdik
Cem’le. Ben O’na yaptığım çilek reçelinden ikram ederdim, O da tabak boş
verilmez hesabı kabak tatlısı verirdi belki. Öyle öyle bir diyaloğumuz
olabilirdi. Ya da aynı havuzda denk gelirdik falan. Şimdi var olan
koşullarda biz hangi sosyal ortamda karşılaşacağız da arkadaş olacağız?
İkincisi de genel müdürün gittiği bardaki
içtiği bir bardak içki, taşıma işçisinin bir aylık maaşının en iyi ihtimalle
beşte biri falandır; ki bu durumda bu iki insan aynı barda denk gelebilemez. O
taşıma işçisine diyelim ki piyangodan para çıkmış olsun, yine bu karşılaşma İmpossible
olur. Nayn! Yani nasıl ki coğrafyada paralel çizgileri var, hayat ta da var onlardan.
Bizde resmi olarak tanımlanmamış ama iliklerimize kadar hissettiğimiz kast
sistemleri var. O yüzden hiç romantik eşitliklerden falan bahsetmeye gerek yok.
Elma elmayla arkadaş olur, ejder meyvesi ejder meyvesi ile arkadaş olur! Nokta!
Fabrika CEO’sunun çay bardağındaki rakıyı tokuşturup kavundan bir lokma alarak akıl
danıştığı bilge tamirciler Yeşilçam’da kaldı, yok öyle şeyler gerçek dünyada. Hayatta
denge diye bir şey var! Arkadaş olacaksan da ekonomin, büyüdüğün çevre,
eğitimin denk olacak. En azından bizim kültürde bu böyle. Aksi durum elbette vardır,
ama çok rastlanmaz. Şimdi diyelim bir şekilde çok zengin biriyle arkadaş oldum.
Arkadaş dediğin beraber yer içer. O’nun seviyesinde bir yere gitsek benim
cüzdan yetmez, hep O ödese arkadaşlık denkliği bozulur. Benim seviyemde yer de
O’nu bayar bir süre sonra. Ee bu arkadaşlık yürür mü?
alıntı:gratisography.com |
Hayata aynı pencereden
bakmıyorsak, yani ideolojilerimiz farklıysa bizden arkadaş markadaş olmaz! Sadece iş arkadaşı olur. İş arkadaşı dediğin şey de zaten sentetik, mesnetsiz,
saçma sapan bir ilişkidir. İş arkadaşları arasından gerçek arkadaş az çıkar,
kumda pırlanta bulmak gibi bir şeydir bu da. Bulduysanız sakın bırakmayın!
Çünkü genelde iş bitince o cuma buluşmaları, iş yeri dedikoduları, çıkar
örtüşmeleri de biteceği için, eğer kafalar uyumsuzsa iş arkadaşlığı da iki üç
buluşma sonrasında bitecektir.
Bir de “sosyal kelebek” olanları hiç anlamam. Herkesle arkadaş olan tipler yani. Her türlü ortama girip bir şekilde uyum sağlayan, çevresinde yüzlerce kişi olan tipler… Networking diyorlar ya buna. Bir gün lazım olur hesabı, kenarda tutulan yapmacık ve derinliksiz ilişkiler…Ben asla öyle biri değilim. Hatta kendi çapımda asosyallik çorbasının dibini bile ekmekle sıyırabilirim. Tabii ki bu grubu eleştirmiyorum, bu bir yapı meselesi. Öyle olmak ister miydim, hayır kendimle kalmayı tercih ederdim sanırım.
Bende arkadaş kriteri çok. Mesela “De”leri “da”ları ayıramayan biri
ağzıyla kuş tutsa bile buz gibi soğuyorum kendisinden, elimde değil. Gittiği
evde yapılan muhabbetten çok mobilyaların tozları ile ilgilenenler benden uzak
dursun bir zahmet. İçten pazarlıklıları, göründüğü gibi olmayanları zaten
saymıyorum bile…
Dostlar, Romalılar! Gördüğünüz
üzere bir Ağaç Ev sorusunu da doğru dürüst yanıtlayamadan bir sürü şey yazdım.
Ben de böyleyim işte; aranızdan beni arkadaş olarak kabul edecek birileri çıkarsa
ne mutlu bana.
Sevgiyle efenim, hem de en kalbî
hislerimle, çav bella!