Başlarda
O'nunla olan ilişkim itiraf edeyim genel geçer bir gönül ilişkisi
gibiydi. Aramızda bir bağlılık yoktu anlayacağınız. Her ayın
ilk günlerinde bana misafir olurdu, birlikte güzel vakit
geçirirdik, bir kaç gün sonra da uçarı bir kadın edasıyla
sessizce yok olup giderdi...
Gittiğini,
bittiğini anlamazdım bile; ardından bakmazdım da itiraf edeyim.
Çok önemli değildi varlığı benim için o günlerde. Evet
değerliydi ama özel değildi, olsa da olurdu, olmasa da olurdu. Çok
gençtim çünkü, bitmez tükenmez bir enerji ile gece gündüz
çalışıyor ve iyi de kazanıyordum, kaygısız bakardım dünyaya
o zamanlar.
Arkadaşlarım
da benim gibiydi. Bir yemeğe gitsek- ki evde yemek yapmazdık pek,
dışarıda yerdik çoğunlukla- kendi aramızda “olmaz,
lütfen ben ısmarlayayım!”
diye tartışmaya girerdik her seferinde. Herkesin yediğini içtiğini
kendisi ödemesi ayıp karşılanırdı. Bu kötü bir şey değildi
evet ama, nereye kadar böyle gider düşünmezdik pek. Tek derdimiz
iyi vakit geçirmekti, o günü yaşayalım gerisi önemsizdi bizim
için. Bir “ânı
yaşama” lafı tutturmuş gidiyorduk kendi aramızda. Para
konusunda azıcık tutumlu olanlara yapıştırıverdik yaftayı hiç
düşünmeden:
“Ayy
Zeynep mi, bırak O'nu ya, cimrinin tekidir O! Bir kere bile yemek
ısmarladığını görmedim, maaşının çoğunu bankaya
yatırıyormuş, O'nunla konuşulmaz bile...!”
Şimdi
düşünüyorum da amma da gözü karaymışım o günlerde. Gözü
karalık da değil, tam anlamıyla cahil cesaretiymiş yaşadığım.
İnsan aldığını harcayıp kenara hiç koymazsa nasıl güvenir
ki geleceğe, bırakın geleceğe güvenmeyi geceleri nasıl rahat
uyuyabilir? Şu anda günlük yaşamak bir yana, öyle bir hayatı
hayal bile edemiyorum gerçekten de!
Çeyrek
al, kenara koy!
Ablam
çok söylerdi, çeyrek al kenara koy, zor günlerinde lazım olur
derdi, evet evet haklısın diye geçiştirirdim. Sonra sonra galiba
sanırım biraz da hayat öğrettiği için, mantığıma yatmaya
başladı para biriktirmenin gerekliliği. Zira kocaman İstanbul
ürkütücüydü, parasız kalırsan kiranı ödeyemezdin, kiranı
ödeyemezsen evden atılırdın. İşten çıkarsan aç kalırdın,
kimse sana yardım etmezdi!
İş yerinde altın,
dolar günleri!
Şimdilerde
hiç rastlamıyorum, hâlâ
yapanlar var mıdır onu da bilmiyorum. İş yerlerinde, yani
fabrikalarda kendi aramızda aylık altın veya dolar günleri
yapmışlığımız oldu. Çünkü çoğunluk benim gibiydi, kenarda
parası olmayan beyaz yakalı gençlerdik. Daha
doğrusu bir zorunluluk olmadan para biriktirmeyi bilmiyorduk, kimse
bize öğretmemişti aslında bunu. O altınlar dolarlar da bir
şekilde eriyordu gerçi ya, olsun ufak ufak başlamıştım birikim
yapmaya.
Hiç
unutmuyorum, uzun bir süre maaş alamadığımız bir dönemden
sonra acayip bir enflasyon olmuş ve döviz bir gecede fırlamıştı.
Aylarca alamadığımız maaşımızı deste deste tutuşturmuşlardı
elimize. Çünkü maaş anlaşmamız dolar üzerindendi, içeride
biriken dolar maaşımız Türk parası cinsinden acayip katlanmıştı.
Ben de daha önce bir arada görmediğim kadar çok olan o deste
deste paraları alıp evimizin yakınındaki İş Bankası'na gitmiş,
fon ve döviz hesabı açtırmıştım. Sonrasında her ay gidip
evimizin yakınındaki İş Bankası'na maaşımı olduğu gibi
yatırıp fon almaya, lazım olduğunda bozdurmaya devam ettim. Öyle
öyle alıştım para biriktirmeye. Kendime çeki düzen vermeye
başladım yavaş yavaş. Bankadaki miktar damlaya damlaya göl
olmaya başladığında, hayatımdaki gereksiz harcamalar da
kendiliğinden kesilmeye başladı. Asla cimri olmadım evet, ama
tutumlu olmanın tadına da varmıştım bir kez. Hayatımdaki ilk
araba, sevgili beyaz Uno'ya kavuşmuştum bu sayede...
Şimdiki
aklım olsaydı evet, çok daha önceleri ayağımı yorganıma göre
uzatıp daha tutumlu yaşardım. Özeleştiri yapmak gerekirse,
sanırım biraz bilinç eksikliği vardı. Ablamın “altın
al, koy kenara”
öğütleri muhtemelen asi kişiliğimde ters etki yapıyordu. Daha
kurumsal bir yardım alabilseydim, belki para konusunda çok daha
erken bilinçlenmiş olurdum.
Mesela burayı tıklayınca göreceğiniz platform o günlerde olsaydı, beni eğitselerdi, “hey
sen, gel bakalım şu senin bütçeni bir irdeleyelim”
deselerdi, düşünmekten bile kaçındığım maddi gerçeklerimle
yüzleştirselerdi beni iş hayatımın başlarındayken, belki
gerçekten de her şey çok daha farklı olabilirdi. Umarım bu
anlattıklarım sayesinde birileri erken uyanır ve hayatına genç
yaşlarda çeki düzen vermenin mutluluğunu yaşayabilir.
Eğitim sayfasına tıklarsanız, liseliler, üniversiteliler ve yetişkinler için
ayrı ayrı programlar oluşturduklarını göreceksiniz. Ben daha
önce hiç böyle bir proje duymamıştım, insanların sağlıklı
bir finansal gelecek oluşturmak için bilinçlendirilmeleri
hakikaten takdire şayan... Dedim ya, üniversitede iken, hatta
lisede iken böyle bir proje ile karşılaşıp bilinçlenmeyi çok
isterdim.
Altın
Örümcek, CSR Europe, Visa Europe Insights ve KSS Pazaryeri'nden
ödüller alan, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gibi önemli
kurumların ortak olduğu bu projeyi inceleyin, ya da
yakınlarınızdaki gençlere anlatın derim. Para sizi değil, siz
parayı yönettikçe inanın çok daha mutlu olacaksınız.
Sevgilerimle...