Hiç
kenardan dolaşıp ima ederek kapalı kapalı yazmayacağım. Konu
belli, dün akşam Şirin Payzın'ın Muharrem İnce'yi konuk
etmesidir bugün beni böyle dellendirip yazdıran şey..
Baştan
söyleyeyim, Muharrem İnce'nin fan grubundan falan değilim. Sadece
muhalif seslerin daha çok konuşmasını isteyen sıradan bir
televizyon izleyicisiyim.
Dün
akşam beni ve de Twitter camiasını dellendiren olay şöyleydi,
izleyenler biliyor:
Şirin
Hanım her zaman olduğu gibi provokasyona oldukça müsait bir konu
ve konuk seçmişti. CHP'de kaynayan kazan olur da üzerine hangi
gazeteci atlamaz ki, o kazanı azıcık da kendileri
karıştırabilirlerse eğer, değmeyin bu gazetecilerin keyfine!
Şirin Hanım'ın da gayesi zaten belliydi, ortada bir kaynayan kazan
var, azıcık da O karıştıracak, kazanın ne rezil bir şey
olduğunu cümle aleme gösterecek, zaten bunlardan bir cacık olmaz
hesabı ile sallayacaktı bol keseden. Tuzak soru sormaya kalıyordu
iş, ki bu işte de ustaydı nasılsa hanımefendi..
“Kurultayı 15
günde toplayalım ki muhalif sesler kendilerini anlatamasınlar”
temelinde bir entrika döndüğü için ortada, ne yapsın İnce,
Şirin Hanım'ın sivri yaklaşımlarını da göze alıp programa
katılmak zorunda kalmış bence.
Konuyu
dağıtmayalım, Şirin Payzın hanımefendi her zaman olduğu gibi
gayet heyecanlı, yerinde duramaz hallerde, eli kolu sürekli
hareketli ve yine her zaman olduğu gibi “Şimdi
bu konuğu öyle bir ters köşeye yatıracağım ki, nasıl yürekli
ve de zeki bir gazeteci olduğumu dünya alem görecek”
ana fikri neredeyse okunabilir açıklıkta göz parlamalarıyla açtı
programını. Bakışlarından “ben” akıyordu hiç kusura
bakmasın. Küstah bir samimiyet bu, hem gülüyor, hem dişlerini
gösteriyor, rakibini alt etmeye yemin etmiş bir gladyatör edasıyla
sanki arenaya çıkmış gibi.. Bu nasıl bir yenme içgüdüsü, bu
nasıl bir tavan yapmış ego ki, başımızı kaldırıyoruz
kaldırıyoruz bir türlü yetişemiyoruz kendisine..
Şirin
Hanım lütfen kusura bakmayınız, ama bana böyle
hissettiriyorsunuz. Zaman içinde siz ve sizin gibi ekran karşısında
olma sorumluluğunu, daha doğrusu “tarafsızlık” kurallarını yerine getiremeyen gazetecilerin tavırları bende nefret
uyandırıyor. Mesela aynı duyguları Enver Aysever'e karşı da
hissediyorum. Artık O'nun değil programını izlemek, yüzünü
görmeye bile tahammülüm yok. Nasıl bir ukalalık, karşısındaki
konuğu ezme çabaları.. Siz gerçi O'nun kadar değilsiniz; zira O
kimi çağırırsa çağırsın konuşturtmuyor, siz en azından
fikirlerini beğendiğiniz- muhalif olmayan- konuklarınız
karşısında süt dökmüş kedi gibi oturabiliyorsunuz. İktidardan
bir konuk çağırınca olanca hanımefendiliğinizi takınıp
konuğunuza saygı gösteriyorsunuz. Sizin derdiniz muhalefetle,
onlardan birini çağırınca siz artık dişi bir savaşçıya
dönüşüyorsunuz. Sizi de görünce kanal değiştirmek istiyorum
evet, ama maalesef muhalefeti o kadar az yerde görebiliyoruz ki
bazen mecburiyetten size katlanmak zorunda kalıyorum, dün akşam da
öyleydi. Size rağmen izledim programı.. Ama yakında sizi de görür
görmez zap yapacağımdan hiç kuşkunuz olmasın. Çünkü
ukalalığa ve saygısızlığa tahammül edemiyorum kusura
bakmayınız.
Bir
gazeteci kendini neden bu kadar sever, kafası uyuşmuyorsa karşısındaki konuğuna yaklaşımında saygı sınırlarını zorlar, neden konuğunu
ters köşeye yatırma hırsı ile dolup taşar, konuğunun moralini
bozmak için elinden geleni neden yapar ve bütün bunlar nasıl bir
tatmin sağlar o kişiye hiç bilmem. Doğrusu böylesi bir ego
patlaması yaşamayı bilmek de istemem, kendilerine sadece acıyorum.
Zira binlerce insanın nefretini kazanıyorlar, binlerce insan onlar
adına evrene negatif enerji fırlatıyor. Dün akşam Twitter'da
#inceyesorumvar hashtag'i TT olmuştu, açın bakın göreceksiniz ki
sorudan çok herkes Şirin Hanım'a eleştiri yapmakla meşguldü.
Ben kendisinin yerine olsam o yazılanlardan sonra gerçekten uyku
uyuyamazdım, mesleğimi sorgulardım. Nasıl bunca eleştiriyi yok
sayıyorlar onu da gerçekten anlamıyorum.
Neresini
anlatsam ki, Şirin Hanım “arkanızda Baykal mı var?”diyor
mesela, bunu sorarken “Evet Baykal var” cevabı almak istiyor
belli ki.. İnce böyle olmadığını söylese de aradan 5 dakika
geçince Şirin Hanım benzer bir soruyu yine soruyor.
“Arkanızda
Baykal mı var?”
İnce gerçekten de sabırlı insanmış, bu
çapraz ateş karşısında sükunetini iyi korudu, kendisini
gerçekten de bu anlamda tebrik etmek lazım.
Bir
ara İnce, “Siz beni benden daha mı iyi biliyorsunuz?”
dedi. Şirin Hanım konuğu adına yorum yapmaya ve ısrarlarına devam etti yine de!
İnce'yi sinirlendirecek soruları birbiri ardına sordukça kadının
gözlerindeki vahşi pırıltılar öyle belirgin hale geliyordu ki!
Avını parçalamaya hazır vahşi bir kuş gibiydi Şirin Hanım.
Dediğim gibi İnce fanı değilim, beğenirim beğenmem o ayrı. Ama
işte üzerine ölü toprağı serpilmiş bir muhalefet partisinde
bir enerji açığa çıkıyor, bu en azından umut verici bir şey öyle değil mi? Bırakın da kendilerini ifade etsinler, bırakın da partideki ölü
toprağı dağılsın.. Ama Şirin Hanım, “CHP oyunu %10'dan
26'ya çıkardı, niye başarısız diyorsunuz ki?” gibi bu
enerjiyi yok edecek öyle saçma sorular sordu ki, ben gerçekten
izlerken yoruldum ve inanın o saçma sorular yüzünden Şirin Hanım
benim gözümde değil şirin bir hanımefendi, korkunç bir büyücü
kılığındaydı.. Muhalefet hep muhalefette kalsın, onları
ezelim, köşeye sıkıştıralım mantığı ile hareket eden bu
gazeteciler acaba yastığa başlarını koyduklarında hiç vicdan
muhasebesi yapmazlar mı, susturdukları o insanlar kabus olup
geceleri uykularını kaçırmaz mı?
Bir
de herkesin merak ettiği şu soru var:
Şirin
Hanım ve O'nun familyasından olanlar, atak gazeteci geçinenler,
acaba iktidardan bırakın genel başkanı, herhangi sıradan bir
vekile de aynı soruları aynı tavırla, aynı bakışlarla
sorabilirler mi? Cevapları "Evet" se yazdığım her sözcük "yok" hükmündedir!
Yok cevap veremeyip kem de küm edeceklerse eğer, böyle programlarla gazetecilik yapmaya devam etme niyetindeyseler; ben her akşam
belgesel izlemeye razıyım, penguenler çok daha Şirin değil mi
zaten!