İki sene boyunca maskesiz afedersiniz wc’ye bile gitmeyen ben bile artık işyerinde çıplak yüzle dolaşmaya başladım. Sadece hastaneye postaneye gidersem takıyorum maskeyi. Muhtemelen akıllı bir Türk girişimcinin çıkardığı plastikten pıt diye açılan maske kutum hep çantamda.
Tedbiri asla elden bırakmam. Yani hayatımın hiçbir döneminde “Polis görecek diye arabada emniyet kemeri takangillerden” olmadım. Emniyetse sonuna kadar emniyet yanlısıyım ben! (emniyet güçlerinin bu aşamada konumuzla gerçekten hiçbir ilgisi yok) Geçmişte “Göstermelik kemer takanları” nasıl anlamadıysam, Covid döneminde de maskeyi burnunun altında gezdiren “göstermelik takıcılardan” olmadım. Aslına bakarsanız kitabımda “Göstermelik” yazmadığı için böyleyim biraz da. Göstermelik yöneticilerden haz etmem mesela. Ne bileyim, göstermelik gazetecileri hiiç okumam. Ne o öyle kuru fasulyenin içine göstermelik iki dilim pastırma koymaklar falan…
Kuru dediğin ya kallavisinden bol pastırmalı olacak, ya da “göstermelik ucundan çemen koklatmalı” olmayacak.Bak işte
konu nasıl da konuyu açıyor. Bizim genlerimizde yok mu bu “göstermelik olma
halleri?”
Mesela demokrasimiz? Hadi geçelim ülkeyi, aile içi
demokrasiye bakalım. Eve dışarıdan bir misafir gelmişse, kendi fikrini söyleyen
kızına annesi asla terlik atmaz mesela. Çünkü kol kırılır, yen içinde kalır. Misafirliğe gelen
Melahat dış güçtür. Dış güçlere karşı ailemiz son derece modern ve anlayışlı görünmelidir.
Melahat gidince hapse atabiliriz, pardon terliğin istikametine doğru fırlatabiliriz
evin küçük Ayşesini…
“Sana sorduk
mu, otur oturduğun yerde!” diye bağıran koca da kaynanasının yanında şeker mi
şeker bir damat oluverir zaten. Zira dışarıdan gelen kaynana Semahat da bir
nevi dış güç sayılır. Dış güçlere karşı evin babası son derece Hulusi Kentmen
olmalıdır. Semahat gidince başlar müzik yasakları ve bir bakmışız tonton babamız
oluvermiş Erol Taş!!
“Eroolll,
o çoraplarını kirliye atsanaaa!” diye seslenmeyegörsün evin hanımı Nebahat! Eve “kayyum
hanım” atamaya dünden meraklı olan Erol durur mu? Hemen eski mahalleden Suzan’ı
getirir kuma… Sıkıysa Nebahat konuşsun bakalım…
Peki niye
böyle?
Çünkü
genetik kodlarımız böyle…
“Böyle
gelmiş, böyle giderciyiz” biz. Azıcık da dönerciyiz. Yağlarını akıta akıta pişen
döner gibi değil mi mesela oycağızlarımızı verip meclise gönderdiklerimiz?
Sahi meclis
lokantasında döner kaç lira bu ara? Bizim mahallede domates 30 lira da!! Off böyle
giderse kendimi yadsıyacağım ve “göstermelik” bir yazı olacak bu! Eyvah ki ne
eyvah….
Farkındaysanız,
otosansür yapacağım diye kasa kasa bir hal oldum. Neden? Çünkü pazardan kasa kasa domates alan Fahriye, sadece film ablası artık.
Ama neden böyle
oluyor mirim…
Off içim
şişmiş ayol yazmamaktan… Güzel şeyler olsa, ince çoraplar kaçmasa… Hayat
bayram olsa, kuşlar uçuşsa,
Sa sa sa…
Se se se…
Deneme bir ki,
ses kontrol, ses kont.., ses.. se.. s….