Haydi
gelin biraz beyin fırtınası yapalım. Soru basit:
İnsanlar
hangi durumlarda başarılı olurlar, başarmak nedir, daha doğrusu
başarı nasıl bir şeydir?
Başarı
deyince genel olarak hedef konulan bir şeyi çeşitli mücadeleler
sonunda kazanmak akla geliyor. “Başarmak” sözcüğünün
karşılığında TDK
“bir
işi istenilen bir biçimde bitirmek” demiş.
Ben buradan ne anlıyorum; salt başarı kavramının içinde demek ki
etik değerler, duygusal süzgeçler, toplum beklentileri falan yok!
Eğer istenilen biçimin nitelikleri arasında bu saydıklarım
belirtilmediyse tabii ki! Hedefe odaklanıyorsun, mücadele
ediyorsun, istediğini aldın mı olay bitiyor. Neden mi, basit
örneklerle gidelim.
(görsel, wix.com'dan alıntıdır) |
Örnek
1:
Adamdan
istenen şey, etrafa kanların sıçraması. Adamımız başarı
odaklı, hani derler ya, tuttuğunu koparan bir yiğit(!) Tam da
kendinden istenildiği gibi silahı büyük bir soğukkanlılıkla
doğrultmuş ve tam da olması gerektiği gibi kurbanının sağ
kalp kapakçığına gelecek şekilde ateş alarak etrafa kanların
sıçramasını sağlamış. İstenilen neydi, etrafa kanların
sıçramasıydı! Bu durumda adam, görevini başarıyla yerine
getirmiş oluyor. Buna itirazınız var mı? Yok. Demek ki adam
başarılı. Peki bu çok uç noktada örnek oldu, iş hayatından gidelim
diyenleri kırmıyorum. İşte size yeni örnek.
Örnek2:
Hedef,
ne yapıp edip o müşteriyi elde etmek ve siparişi kapmak. Adamımız
piyasanın en başarılı, iş bitirici tiplerinden olmakla ün
yapmış. Bu iş O'nun için çocuk oyuncağı. Rakip firmanın genel
müdürünü tehdit ediyor, müşteriye verdikleri gizli olması
gereken ihale dosyasını “cebren ve hile ile”ele geçiriyor.
Rakip firmanın aylarca çalışarak hazırladığı raporlar
temelinde yeni ve daha cazip bir teklif hazırlayarak müşteriye
sunuyor. Sonuç, tahmin edeceğiniz üzere bingo! Müşteriyi kolayca
avucunun içine alıyor. Hedef müşteriyi elde etmek ve siparişi
kapmaktı. Ne oldu, adam başardı! Adama “yılın en başarılı
insanı” ödülünü verseler ne diyebilirsiniz?
Bu
örnek de mi yeterli gelmedi size, pekala devam edelim, biraz özele
girelim.
Örnek3:
Hedef,
ne yapıp edip o kadını elde etmek. Adamımız kadına yaklaşıyor,
kadın tersliyor.Adamımız araya birilerini sokuyor, sonuç yine
olumsuz. Adamımız, kadına hediyeler gönderiyor olmuyor, çiçekler
alıyor olmuyor. Baktı güzellikle olmuyor, adamımız bir akşam
vakti iş çıkışında bekliyor kadının ofisinin önünde.
Tuttuğu gibi kolundan, kapatıyor ağzını, atıyor arabaya kadını!
Sonrasını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim... Adam sonuç olarak
hedefine ulaşıyor, adam başardı!
Burada
iki çeşit durum var bence. Birincisi, hedef alınan, başarmak
istenilen şey ahlaki midir, doğru mudur, insanlık yararına mıdır?
İkincisi ise hedef doğru bile olsa, izlenilen yöntem etik midir?
Birinci
ve üçüncü örnekte başarmak istenilen şey yanlış. Adam “etrafa
kanlar sıçrasın” hedefine odaklanıp başarmış, öbüründe de
kendisini sevmeyen kadını zorla elde ederek başarmış. Açıkçası dünyada böyle abuk ve sabuk hedefler görüyor ve ürküyorum.
Haber dinleyemiyorum, köşe yazısı okuyamıyorum. Birileri başarı
odaklı yaşıyor,
ve hedeflerine ulaşıyorlar da!
İkinci
örnekte ise dönüp dolaşıp yine aynı kavrama geliyoruz. İtalyan
politikacı Niccolò
Machiavelli'nin meşhur tezine yani:
“Amaca
ulaşmak için her yol mubahtır”
demiş zamanında. Şimdi siz bana kalkıp başarıyı, hangi
süreçlerden geçilerek o noktaya gelindiğini sorgulamadan
savunabilir misiniz? Makyavelistler, amacın kendisinin, kullanılan bütün
araçları meşru kıldığını düşünüyorlar. Bu ne demektir,
başarmak için gerekirse her şeyi ezip geçebilirsin! Bunun sonu
yok ki, yani çıkan savaşları düşünün, ölen insanları,
bozulan düzenleri, önemsenmeyen yasaları...
Bence
dünyada kötü giden ne varsa, iddia ediyorum birilerinin bir
şeyleri başarma isteklerinden ve hırslarından kaynaklanıyor!
Örnek
çok, adamın birisi bir başka ırkı yok etmeyi hedefledi, binlerce
insanı fırınlarda yakıp sabun yaptı; neredeyse başarıyordu!
Sabah sabah devamını getirmeyeceğim bu hikayelerin.
Peki,
başarmayalım mı yani, bunu mu demek istiyorum? Hayır, tabii ki
hayır. Başarma azmiyle dolup taşan biriyim ben. Öğrencilik
hayatım boyunca ve iş hayatımda hep başarılara imza atmaya
çalıştım. Başarılı insanları takdir ettim. Ama bir seri
katilin 20 sene boyunca saklanarak kendine göre özgür kalmayı
başarmasını desteklemedim; tıpkı gereksiz savaşlarda
kendilerini “başarılı-zafer kazanmış” ilan eden ülkeleri
desteklemediğim gibi! Hedef her ne kadar masum olursa olsun,
başarıya giden yolda eğer birileri feda edilmişse, birilerinin
sırtına basılmışsa, birilerinin kuyusu kazılmışsa, benim
gözümde yine değersizdir onca yapılan şey.
Demem
o ki, “başarı odaklı” yaşayanlara pek de güvenmemek lazım.
Buz dağının görünmeyen yerleridir asıl mesele... Bir dönüp
bakmak lazım “bu insan bu şeyleri acaba nasıl başarıyor?" diye... Mesela politikacılar, devletleri yönetenler, dünyayı
yönetmeye soyunanlar, güç denizinde yüzenler, büyük şirketlerin
büyük adamları, küçük dünyalarında başarmak için en yakın
arkadaşını satanlar...
Evet
farkındayım, pek iç açıcı olmadı bu yazım. Bu da kendi
çapında bir başarı değil midir?
Sevgiyle
yazıyı bitirme zamanı geldi belki de, dozunda ve kararında...