19 Eylül 2019 Perşembe

Ben buradayım, terketmedim blogumu!

En son doğum günümde gelmişim buraya, ne acı...

Uzun uzun yazmayı çok özledim oysa. Ne çok hikaye birikti, ne çok şey var anlatılacak. Şurdan burdan bahsederek kısa da olsa bir girizgah yapayım affınıza sığınarak.

Ne mi yapıyorum bunca zamandır! İşe gidiyorum! Anlayacağınız, daldım gittim yine. Yok bu kumaşın gramajı yanlış oldu, yok bu ürünler eksik kesildi, yok bu svet'ler yetişmeyecek mevzuları ana gündemim! Özetle hayatım kumaş tozu solumakla geçip gidiyor son iki senedir.  Oysa neler  neler var anlatılacak!
Tiyatro sezonu açılıyor mesela, aldım 3 tane bilet Ekim ayına. Heyecanla bekliyorum izlemeyi. Bir Baba Hamlet var önce. Sonrasında Şehir Tiyatrolar'ından Hastalık Hastası ve Ay Carmela.

Yol hikayeleri var bir de anlatacağım. Otobüste küstah küstah sesli video izleyenlere söylediğim laflar var mesela! Seksenli yılları anımsatan kadife koltuklu, nazar boncuklu dolmuşlarda arabesk müzik eşliğinde yaptığım yolculuklar var.

Çocuğuna "Annecim" diye hitap eden kadınlara hissettiğim "gıcık olma" duygusu var mesela. İçimde sıkıştı kaldı, anlatmak istiyorum uzun uzun bu konuyu.

Siyasi rüzgarlara göre dönenler var bir de; uzun uzun geyik çevirmek istiyorum haklarında.

Farkında olmalıyım ki "Hayat tişörtlerden ibaret değil, hayat tekstil değil, yani, hayat "İŞ" değil!"


İki arada bir derede iç dökme gibi kısacık yazdım bunları bir çırpıda. Özensiz ve geçiştirmek gibi olduğu için gerçekten özür dilerim. Ama bir yerden başlamak lazımdı. Çünkü yazmayı, blogumu ve bu satırları okuyan isimsiz arkadaşlarımı gerçekten de çok özledim. O yüzden bir çırpıda bunları yazıvermek geldi içimden. Zaten burası iç dökme yeri değil mi ki!

İşte sloganım:


Bu daha başlangıç,  yazma sevdasına devam!
Devamını Oku