|
iletişim dehasıyız hepimiz.. |
Karşımızdaki
insanlara derdimizi anlatabilmemiz için, soru sorabilmemiz için,
genel anlamda sosyalleşebilmemiz için çeşitli iletişim
yöntemlerini kullanıyoruz. Peki nasıl kullanıyoruz?
Vikipedi'de
iletişimin tanımı aşağıdaki şekilde yapılıyor..
"
Belirli mesajların kodlanarak bir kanal aracılığıyla bir
kaynaktan bir hedefe/alıcıya aktarılması süreci. Örneğin bir
konuşmacı (kaynak) ortak bir dil aracılığıyla (örn. Türkçe)
kodladığı belirli kelimeleri (mesaj/ileti) ses dalgaları ve hava
yoluyla (kanal) dinleyiciye/alımlayıcı (hedef) aktarır."
Bu
tanıma bakarsak ortak bir kodlama mantığımız olması gerekir
değil mi? Üzgünüm, özellikle internet ortamında dilimizin iyice
bozulmasına her geçen gün daha fazla tanık oluyorum çünkü. Sadece dilimizin bozulması değil takıldığım nokta, iletişim
kurmayı da bilmiyoruz maalesef. Çok özensiz davranışlarla
mutlaka sizler de karşılaşıyorsunuzdur. Bence televizyonlarda
yaygın hale gelen "televole kültürü"(!) internetteki
yansımalarını çoktan oluşturmaya başladı. Daha da kötü
kopyalar her geçen gün çoğalıyor üstelik. "N'aber
cicişler" şeklinde yazılar yazanların binlerce takipçisi
var! Ben gerçekten tahammül edemiyorum bütün bu olan bitene.
"Özgürlük var, herkes özgürce yazabilir" diyenleriniz
olacaktır. Zaten toplumdaki
köklü yanlışlıklar özgürlük adını kullanarak yapılmamış
mıdır? Özgürlük, kuralları hiçe saymak mıdır? Bireysel
özgürlükler, başkalarına saygılı olmak ile sınırlı değil
midir? Her istediğimizi her zaman yapabiliyor muyuz? "Sesli
harfleri kullanmama özgürlüğümü kullanıyorum" diyerek,
örneğin iş hayatında patronunuza kendinizce yaptığınız
kısaltmalarla dolu bir e-posta yazabilir misiniz? Peki o zaman neden
internette böyle davranışlar sergiliyor insanlar? Dil bilgisi
kurallarını hiçe sayan bir kitabın basıldığını gördünüz
mü? İnternet de kitap gibi uzun yıllar kalıcı metinlerin olduğu
bir dünya değil mi? O halde neden bu özensizlik?..vb. Uzar
gider savunmalarım kendimce...
Örneğin
geçenlerde blog yazarlarının olduğu bir Facebook grubuna
katılayım derken grup kurucusu hanım arkadaşın direkt "Sen
ne yazıyorsun?" gibi bir yaklaşımla bana mesaj atmasını
ürkünç buldum... Bir grup oluşturmuş, yazarlar var bünyesinde
ve yaklaşıma bakar mısınız? Bünyesinde 350 tane blog yazarı
olan bir grubun yöneticisi yaptı bunu! Amerikan tarzı "hey
man, what's up" kültürüne çoktan geçmişiz, ben galiba
dinazor kalmışım. Tanımadığım birine "sen" diye
hitap edilmesini algılayamıyorum bu yüzden.
Olay
sadece bununla da sınırlı değil elbette. İnsanlar internetten
para kazanmaya çalışıyor, bir çoğu da yazarak kazanmanın en
kolay yöntem olduğunu sanıyor. Öyle ya "sermaye yok, ne var
ki yaz gitsin." mantığındalar. Yazmak
için sermaye gerekiyor arkadaşlar, hem de çok değerli bir sermaye
gerekiyor. Yıllarca okuduğunuz kitaplar, gazeteler
sizin sermayeniz. Üstelik para ile satın alınamayacak kadar
değerli bir birikim bu. Bu nedenle izin verirseniz düşüncemi
haykırmak istiyorum buradan:
Herkes
yazı yazamaz, okumayı sevmeyenler hiç yazamaz! Türkçeyi
bilmeyenler boşuna yazarak kazanma hayalleri kurmasın. Önce
kendilerini geliştirsinler; ya da ne bileyim entelektüel birikim
istemeyen başka seçenekler düşünsünler para kazanmak için.
Nereden
geldim bu konuya, neden öfkeliyim bu kadar? Anlatınca eminim sizler
de hak vereceksiniz bana. Makale yazarak para kazanmak isteyen bir
çok kişi Google aramalarında blogumu buluyor. Ben sadece
yaşadığım deneyimleri paylaşmıştım bir iki yazıda ama
nedense Evdeyazar böyle bir noktaya geldi. Elimden geldiğince, -bu
konuda otorite olmadığımın altını çizerek- yardımcı olmaya
çalışıyorum herkese. Bir çok kişi, bu konuda ekstra
bilgiler sormak için bana e-postalar yazıyor. Konu hakkında
deneyimlerimi elimden geldiğince aktarırken bazen öylesine
e-postalarla karşılaşıyorum ki inanın üzülüyorum. Düşünün
üniversite mezunu bir insan, bir blog yazarına "makale yazarak
para kazanmak istiyorum. Bana önereceğiniz siteler var mı?"
şeklinde özetleyebileceğim e-posta yazıyor. Bu e-postada hiç
büyük harf yok! Sesli harflerin yarısı kaybolmuş! E-postanın
başlığı da "merabaaaa" şeklinde! Gerçekten
abartmıyorum, tam da böyle. Şimdi siz değerlendirin lütfen, bu
insan makale yazarak para kazanacağını düşünebiliyor! Bu işte
eksikleri olduğunun asla farkında değil. Öz güveni tam. Ben yine
nezaket kuralları çerçevesinde bir yanıt veriyorum kendisine ve:
"-Sizce
de yazarak kazanmak isteyen birinin bu şekilde özensiz bir Türkçe
ile referans istemesi biraz garip değil mi?"
diyorum.
Gelen yanıt:
"-Yazılarımın
anlaşılır olması benim için yeterli, sizin gibi kurallara
takıntılı değilim" şeklinde olabiliyor!
Tanımadığı
birine, üstelik yardım isteme amaçlı bir e-posta yazarken asgari
nezaket kurallarını hiçe sayıyor veya farkında bile değil! Acele acele yazıyor, basıyor "gönder" tuşuna olay
bitiyor. Tanımadığı birine e-posta yazarken dil bilgisi
kurallarına dikkat etmemenin ayıp karşılanacağını düşünemiyor
bile. Tüketim toplumunun kendi dinamikleri gereği iletişim
kurmayı da böyle öğrendi muhtemelen. Kısa, amaca yönelik,
detaylardan arındırılmış, akılda kalıcı olmayan, hemen
tüketilen... Aslında suçu da yok, kimse kendisine "E-posta
yazılırken nelere dikkat edilir?" konusunu öğretmedi çünkü! İnternetle tanıştı, kendi kendine bir şeyler yapmaya başladı.
Belki çok da iyi html kodları yazıyor. Bütün bunlar olup
biterken, yaşamın gerçek kodları para etmediği için hep geri
planda kaldı O'nun için muhtemelen. "Amaç para kazanmak,
gerisi detay" diye düşündüğünü tahmin ediyorum. Girin
bakın webmaster forumlarına, mühendislik düzeyinde kodlama bilen
insanlar görürsünüz. Bir de hitap şekillerine bakın;
karşısındaki insanı aşağılayan saygısız yaklaşımların
genel iletişim şekli olduğunu, yadırganmadığını farkedersiniz. Çünkü oradakilerin çoğu (hepsi değil, içinizde
alınganlık yapan olmasın lütfen) "what's up"
kültürünü benimsemiştir. Onların bir çoğunun sözlüğünde
"siz " kelimesi yoktur, herkes "hey body'" diye
hitap edilecek kategoridedir. Çünkü İngilizce'de "sen"
de "you" olarak söylenir, siz de "you"
olarak söylenir. Egemen kültür de Amerikan Kültürü'yse
zaten, benim gibiler kendi kendilerine sinir olmakla kalırlar!
..........
Yorumu
size bırakıyorum,
Çünkü
ben, bu noktada artık sözün bittiği yerdeyim...