Okumaya karar verenlere ön bilgi:
Benden okumaya alıştığınız mizah yazılarından değildir. Öylesine
bir karalamadır. Bu yazıyı üzerinde önceden hiç düşünmeden ve başladıktan sonra
hiç ara vermeden ve bittikten sonra üzerinde hiçbir kelime düzenlemesi
yapmadan yazdım ve bitirip yayınladım. Bakalım ne diyeceksiniz, öptüm byee
Normal bir
sabah gibi uyandı herkes. Ben de en normal sabahlar gibi uyandım. İnsan
uyanınca ne yaparsa hepsini yaptım. Yorganı üzerimden attım, iki kolumu yana
açarak şöyle bir gerindim. Ağzımdan garip sesler çıktı. Kalktım sonra. En
normal sabahlar gibi perdeleri açmaya gittim. Çok basit bir ritüeldi bu. Önce
perdeleri açacak, sonra pencereyi açacak, içeriye dolan taze havayı içime
çektikten sonra mutfağa gidip çay koyacaktım. Elbette ki yumurta kaynatma
cezveme de bir adet beyaz yumurta atacaktım, tabii ki yumurtayı yıkadıktan
sonra. Neden? Çünkü son zamanlarda dışı kahverengi olan yumurtaların tadının
kötü olduğu gibi bir sonuç çıkarmıştım kendimce. Yumurtayı yıkama ihtiyacımın
yumurtanın rengiyle bir alakası yoktu. Evet bütün bunları yapacaktım.
Ayağıma sarı
plastik terliklerimi geçirdim. Çok seviyorum kendilerini. Bazılarının tuvalet
terliği dediği cinstenler, ama başka terlik olmuyor bana. İşte o çok sevdiğim,
aslında çok da eskidiği için altının kayganlaşmaya başladığı sarı terliklerimi
giydim. Salondaki pencereye yöneldim. Pencerenin sol tarafına yaklaştım. Çünkü
perdeleri açmaya hep soldan başlardım. Perdeyi tuttum. Çekmek istedim sağa
doğru. Perde gelmedi. Bir sıkışıklık olmuştur diye düşündüm. Tekrar çektim.
Perde yine gelmedi. Herkesin yapacağı ilk hamleyi yaptım sonra. Pencerenin sağ
tarafına yöneldim. Bunun için pencerenin önünde duran koltuğa biraz yapışmam
gerekiyordu. Kollarım yeterince uzun olmadığı için kanepeye yapışmadan perdeye
ulaşamazdım. Perdenin en sağ ucuna geldim. Sağ elimle perdeyi sola doğru
çekmeye çalıştım. Perde hareket etmedi. Hem soldaki hem de sağdaki perde
parçalarının hareket etmemesi, günlük rutine tersti. Olmaması gereken bir
şeyler olmuştu demek. Ne yapacağımı bilemedim. Tuttum çekmeye çalıştım. Hayır,
perdeler açılmıyordu. Madem perdeler açılmıyor, o zaman ben de kafamı perdenin
altından sokar, pencereyi açar ve temiz havamı öyle alırım dedim. Kafamı
perdenin altından sokmaya çalıştım. Hayır kafam da girmedi. Bu sorunu çözmek
için herkes gibi internete başvurmaya karar verdim. Benim gibi başkalarının da
perdeleri sıkışmış olabilirdi ve illa ki iyi niyetli birileri yardımcı olmak
için bu sorunun çözümünü internete yazmış olabilirdi. İnternette ara motorunu
açtım. O da nesi? Ben daha sorumu yazmadan kendiliğinden ana sayfada alt alta
satırlar sıralanmıştı:
“Sabah
kalktığınızda perdenizi açamadıysanız ne yapmalısınız?”
“Sıkışan
perdeler nasıl açılır?”
Tam önüme
çıkan ilk sayfayı açıp çözümü okuyacaktım ki kapı çaldı. Gittim açtım, bizim
üst kattaki komşu gelmiş. Daha merhaba dememiştim ki şöyle konuştu:
“Perdelerim
sıkıştı, bir türlü açamıyorum”
“Ne tesadüf,
benim de” dedim. Niye bu tesadüfe şaşırmadım bilmiyorum. “Tam da şimdi
internetten çözüm arıyordum, istersen gel beraber bakalım” dedim. Sarı
terliklerim ayağımdaydı. Plastik. Komşumun ayağında ise kösele terlikler vardı.
Birlikte açtık önümüze çıkan ilk sayfayı, şöyle yazıyordu:
“Sıkışan
perdelerinizi açmanın tek yolu var, o da perdenin rengini değiştirmek. Çünkü
perdeleriniz yıllardır aynı renkte olmaktan o kadar sıkılmışlar ki, çözümü
sıkışmakta bulmuşlar. Belki siz de perdeler gibi sıkıştınız bu hayata.
Renginizi değiştirin. Kremleri turuncuya dönüştürün, yeşiller mavi olsun.
Göreceksiniz nasıl da düzelecek her şey”
Komşumla
birbirimize baktık ve güldük. Bu yapay zekâ çözümleri bizimle dalga mı
geçiyordu. Sessizce kaldık biraz. Sonra aniden komşum “Denemekten ne çıkar?”
dedi. Bir an düşündüm, evet denemekten ne çıkardı. Aceleyle yatak
odasına gittim. Ayağımda sarı terlikler. Makyaj masama yöneldim. Kartonu güzel
diye ojelerimi dizdiğim iç çamaşırı kutusundan yeşil olanını seçtim. Ayağımda
sarı terliklerimle salona geri döndüm.
Oje şişesini
şöyle bir çalkaladım. Katılaşan ojeler için sallamak iyi gelir çünkü. Kadim bir
yöntemdir. Şöyle bir salladığım oje şişesinin fırçayı tutan sapını saat
ibrelerinin tersi yönünde çevirerek açtım. Etrafa o çok sevdiğim koku yayıldı.
Fırçayı iyice ojeye buladım. Sonra perdenin ve dolayısıyla odanın da en soluna
gidip yaklaştım. Perdeye savurdum elimdeki fırçayı. Krem renginin üzerinde
yeşil bir leke oluştu. İlk darbede sıçrayan yeşil lekeden damlacıklar aktı
aşağıya doğru ve nefis bir şekil oluşmaya başladı kendiliğinden. Fırçayı şişeye
daldırıp tekrar sıçrattım perdeye. Tekrar sıçrattım, sonra tekrar sıçrattım ve
sonra tekrar sıçrattım! Komşum da ben de transa geçmiş gibiydik. Hayretler
içinde izliyorduk. Perdede oluşan şekil gittikçe anlam kazanıyordu. Biz
büyülenmiştik. Ayağımda sarı plastik terlikler… Sanki görünmeyen bir el vardı
ve benim gelişigüzel fırlattığım oje sıvısını bir ressam gibi işliyordu. Böyle
ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Perdede sevimli, insana benzeyen ama tam da
insan olmayan bir şekil oluşmuştu. Komşumla aynı anda birbirimize baktık, sonra
tekrar perdeye baktık. Evet, perde üzerinde yeşil renkli bir yaratık oluşmuştu.
Sevimliydi de. Önce kaşları hareket etti. Ben sarı terliklerime baktım. Sonra
göz kapağı oynadı. Sarı terliğim ayağımda biraz döner gibi oldu. Sonra
dudakları oynadı. Komşumun kösele terliği ayağından fırladı. Sonra bir ses
duydum:
“Merhaba demek
yok mu?”
Komşuma
döndüm. Sağ tarafımdaydı ve sesi çıkmıyordu. Sonra bir ses daha duydum:
“Siz
demezseniz ben derim, Merhabaaa!”
Ses çok
neşeliydi ve o kadar güzeldi ki, insanın o sesi kucaklayıp sarılası geliyordu.
Sarı terliklerimden soldaki, ayağımda döner gibi oldu; düzelterek perdeye
baktım.
“Sizi
kurtarmaya geldim” dedi perdedeki o Şey. “Sakın telaşlanmayın, akışa bırakın”
dedi. Ve sonra yavaşça perdeden sıyrılarak öne doğru bir adım attı.
“Şimdi
açabilirsin” dedi.
“Neyi? “diye
sordum.
“Perdelerini
tabii ki, şapşal” dedi.
Evet, sorunum
perdelerin sıkışması değil miydi? Yeşil arkadaşından ayrılan perdenin sol
tarafına yöneldim, sağ elimle perde kanadını sağa doğru çektim, perde
açılıyordu. Sonra camı açtım, sonra dışarıdan gelen taze havayı içime çektim.
Sarı terliklerim yerli yerindeydi.
“Sen de git
kendi perdelerini açabilirsin artık” dedi komşuma Yeşil Şey. Komşum dili
tutulmuş gibi “Hıhı” deyip başını salladı ve kapıya yöneldi. Ayağında kösele
terlikler.
Baş başa
kalmıştık bu arkadaşla. Tatlı bir macera mı başlıyordu; yoksa başım derde mi
girmişti diye düşünürken lafı ağzımdan aldı:
“Merak etme”
dedi. “Bu sorunu herkes yaşıyor senin ülkende. Şu muhalefetin rengini
değiştirirseniz bütün sorunlarınız aynı bu perdenin açılması gibi çözülecek”
dedi. Afalladım. Terliklerime baktım telaşla. Kaygımı anlamış gibi devam
etti:
“Ayağındaki
terliklerin rengini değiştirmene gerek yok, sadece muhalefete oje sıçrat
yeter!” dedi.
Rahatladım,
derin bir nefes aldım. Sarı terliklerim değişmeyecekti. Perdedeki Yeşil Şey'in
dile gelmesine hiç de takılmadım. İşte o gün ne oldu biliyor musunuz?
Ülkenin dört bir yanında muhalefete oje fırlatma eylemleri başladı. Herkes;
kadın erkek, çoluk çocuk demeden eline aldığı gibi ojeleri sokaklara
döküldü! En yakınlarındaki muhalefet parti binasına, muhalif görünen
medyaya, sosyal medya fenomenlerine, bağımsızmış gibi görünen gazetecilere ve
Gandi denilen o adama, o yerinden kalkmayan dinozorlara ve o ablaymış gibi
davranan gaddar kadına ve o gözlüklü derinlik stratejistine ve her yere, ve her
yere ojeler ojeler ojeler ojeler sıçratıldı! Karnaval ortamına döndü tüm ülke.
Ben mi,
elbette ayağımda sarı plastik terlikler ve yanımda bana gülümseyen "Yeşil
Şey" arkadaşla birlikte en önlerdeydim…
Sonrası,
sonrası şairin dediği gibi;
"İyilik güzellik"