Bunu
ne zamandır yazmak istiyordum. Çarşamba akşamlarının
müptelasıyım, çünkü “Poyraz'ım Karayel” var o akşamlar.
Şimdi diyeceksiniz ki memleket kan revan içinde sen dizilerden mi
bahsediyorsun? Evet dizilerden bahsediyorum; çünkü kaliteli bir
şeyler izlemezse bu toplum; sanattan, hayal gücünden uzak kalırsa,
kimbilir daha neler yaşayacak...
Evet
Poyraz Karayel'i ilk bölümünden beri izliyorum, hatta çekildiği
eve gidip duvar mesajlarını her hafta fotoğraflamak gibi bir de
hobi edindim, ve bundan çok mutluyum. Çünkü onca kan revan içinde
gayet insana özgü, belki bir o kadar da tuhaf bir şey benim bu
yaptığım. Tuhaflık değil mi zaten bizi birbirimize bağlayan! O
eve gidip duvardaki yeni mesajı görünce mutlu olmak bedava,
duygusuna ve hayal gücünün uçarılığına ise paha biçilemez...
Şu
andaki hayallerin ne diye sorsalar, “Poyraz Karayel senaryo
ekibinde yer almak” gelir ilk on arasında! Bu derece yani, hem
neden olmasın, öyle değil mi albayım...
Poyraz
Karayel sevdamın nedenlerini madde madde anlatmam lazım, yoksa
içimde kalacak...
1-
Bu senaryoda edebiyat var.
Dizimizin
kahramanı Poyraz Karayel, bir zamanlar benim de tabiri caizse sanki
yutarcasına okuduğum Oğuz Atay hayranı, ve hatta bence
Tutunamayanlar kitabını ezberlemiş. Çünkü attığı tiratların
çoğu bu kitaptan alıntı. Nasıl ki Oğuz Atay'ın kahramanları
burjuva düzenin değer yargılarına, beğenilerine, yaşam biçimine
ayak uyduramıyor, Poyraz da öyle; hem de yansımaları müthiş! Bunun
ironik bir biçimde gerçekleşmesi ise sarsıcı; çünkü bu düzeni
koruma işini yapmaya çalışıyor, o bir polis! Benim bildiğim bir
kere görevden alındı, bu aralar da kendisi istifa etti, Bahri
Baba'yla (mafya ama seviyoruz kendisini) birlikte çalışmaya
başladı.
Tutunamayanlar'da
Turgut Özben vardı, öteki ben'i “Olric”le konuşan:
“Ben
anlatmak, filan falan demek istemiyorum. Sonum geldi Olric.. Kendime
yeni bir önsöz yazmak istiyorum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum.
Beni kendime anlatacak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan
ne denediklerini bilmiyorum, Olric. Hiçbir geleneğin mirasçısı
değilim. Olmaz diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülkenin
fakir bir kültür mirası olurmuş. Bu mirası reddediyorum Olric.
Ben Karagöz filan değilim. Herkes birikmiş bizi seyrediyor.
Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son kapıya geldik.
İnsaf sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric
sizleri sarsmaya geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir
duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve
sankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden
olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. Dilenciler krallığının
en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza
dayıyoruz. Dinden imandan çıktık. Deli dervişler gibi
saldırıyoruz. Açın kapıyı! Biz geldik! Korkudan dudağınız
uçuklamasın.” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar, İletişim Yayınları,
16. Baskı, s. 550-51)
Senarist
ne düşünüyor bilmiyorum ama Poyraz Karayel ile Albay'ım'ın
hayali'nin konuşmasını ben Olric'le konuşan Turgut Özben'e
benzetiyorum. Kitaptaki zeki ironinin etkilerine kahkahalarla
gülüyorum diziyi izlerken. Ve en güzeli de ne biliyor musunuz?
Poyraz
Karayel sayesinde Oğuz Atay'ın kitapları korsana düştü! Bu
ne demek? İnsanlar Oğuz Atay okumaya başladılar, kitap çok
satmasa korsana düşer mi? Senarist Ethem Özışık ve Ertan
Kurtulan'a minnettarım gerçekten de... Dizüstü edebiyatın çerez kitapları yanında gerçek bir şaheserin çok satanlar listesine girmesine katkıları olduğu için...
2-
Bu senaryoda karakterler çok boyutlu
İşte
tam da bu noktada sarsılıyorum ben. Mesela Bahri Baba bir mafya
adamı aslında. Musa Uzunlar'ın şahane yorumuyla dizideki en
sevdiğim karakterlerden kendisi. Adamları diri diri yaktığına
şahit olduk, yeri geldi canlı canlı mezara gömdüğü de oldu
düşmanlarını. O anlarda kendisinden nefret ettim ama, öte yandan
Despina Hanım'a olan aşkının naifliği karşısında şapka
çıkardım. Mafya adamı ama içinde bir güzellik var, bir zarif
tarafı var. Yani kötü karakter değil, iyisiyle kötüsüyle
bildiğimiz insan! Poyraz Karayel dersen, dışarıdan bakılınca
bir deli, ama değil, o bir tutunamayan! Dolayısıyla ne yapacağı
belli değil; bazen sınırları zorlayan romantik bir aşık,
Ayşegül'ü için yapmayacağı şey yok; öte yandan intikam için
öldürmeyeceği adam yok! Hayattaki bütün sorunların kaynağı
olarak kapitalizmi gören, “küresel” diye bir düşman bellemiş
zarif tetikçi Zülfikar mesela, aşık olduğu hacker Meltem'in
yanında süt dökmüş kedi adeta. Meltem'se Poyraz'ın tuhaf
kızkardeşi. Zehir gibi bir kız; “gökkuşağının bittiği
yer” de yaşıyor... Daha nasıl anlatsam, Sadrettin'den nefret
ederdim bir zamanlar. Bahri Baba'nın az gelişmiş oğlu olur
kendisi. Ama bir aşık oldu ki; oy oy oy, dönüştü, dönüşüyor
gözümün önünde... Diziye yeni katılan Tolga Güleç, Neşet
karakterine kimbilir hangi boyutları kazandıracak, ki psikopatlığı
yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı bile...
3-
Birbirine boş boş bakan insanlar yok bu dizide
Çünkü
gerçek bir senaryo var; dakika doldurmak için birbirinin gözüne
boş boş bakan, evin içinde gece elbisesiyle gezen saçma salak
karakterler yok bu dizide. Mesela hemen hemen her bölümde, üst
katında yaşayan küçük çocuk İsa'nın ödevlerine yardım
ederken Poyraz, kendinden geçiyor ve müthiş sözler dökülüyor
ağzından:
“Kışlar
yalnız ve gözü yaşlı geçer” diyo mevsimleri
anlatırken. Odada herkes gözleri faltaşı gibi açılmış
Poyraz'ı dinlerken, ben de kaçırmamaya çalışıyorum hayranlıkla
bütün konuşmaları.
4-
Çocuklar çocuk gibi bu dizide.
Parlatmadılar
Poyraz'ın dünya tatlısı çocuğu Sinan karakterindeki “Ata Berk
Mutlu”yu. Yani senaryoyu O'nun üzerine kurgulamadılar;
doğallıyla, çocuk haliyle sevdik Sinan'ı ve hala da çok
seviyoruz. İsmi lazım değil bir diğer çocuk karakteri parlata
parlata en son rahmetli Zeki Alasya'yı bile çıldırtacak
şımarıklığa getirmişlerdi. Ata Berk'e bunu yapmadılar, işte
bu yüzden de çok seviyorum bu diziyi.
5-
Star dizisi değil bu!
Bir
star üzerine kurgulanıp sonra da çıkmaza giren dizilerden değil
Poyraz Karayel. Çünkü dizideki herkes star! Rol dağılımı eşit,
Bahri Baba da star, Poyraz da star, çocuk İsa da star, Ayşegül de
star, Meltem de, Sadrettin de, Taş Kafa da, Songül de, Zülfikar da, Sinan da star. İşte bu nedenle de seviyorum ben bu diziyi. Oyuncuların
hepsine eşit davranılmış, ve senaristler bence bu zor işi
başarmakla bir kez daha alkışı hak ediyorlar.
Not:
Bu haftaki kapı mesajında ne var, bu yazıya yetişmedi gerçi ama, en geç yarın mutlaka Facebook sayfamda yayınlarım Poyraz'ın kapı
mesajını...
Son
söz olarak Poyraz gibi bir cümle kurmayı deniyorum:
“Gidiyorum
albayım şimdilik; bütün gidişlerde istikamet, insanın kendisine
doğru değil midir zaten...”