İlkokuldaki
sınıf başkanı seçimlerini hatırladım şimdi. İki aday olurdu
genelde, ikisi de birbirinden kıl! Biri olur olmaz her şeyi
öğretmene gammazlayan yalaka Selim; diğeri de sınıfın uzun
boylu yaramazları tarafından ezik muamelesine layık görülen,
çalışkan ama pısırık Niyazi..
Bu
gibi durumlarda ne yapardım hiç anımsamıyorum, çoğunlukla
seçimi protesto edip boş oy mu verirdim, olabilir.. Çünkü benim
için Selim ya da Niyazi fark etmezdi, ikisini de sevmezdim. Yıl
bitince en çok da pısırık Niyazi'nin ya da yalaka Selim'in saçma
başkanlığından kurtulduğuma sevinirdim. Sonra yeni bir yıl
başlardı ve yine büyük olasılıkla sevmediğim biri başkan
olurdu.
“Madem başkan adaylarını sevmiyordun, sen niye aday
olmazdın ki?” diyenleriniz var biliyorum. Benim hiç başkan
olmak gibi bir arzum olmazdı ki, kültür ve edebiyat koluna seçilir
paşa paşa kitaplarımı okurdum, hem sonra başkan olmak bence
saçma bir şeydi. Sahte bir güçtü, sınıf başkanının
saltanatı “örtmen” gelinceye kadardı zira.. Başkanların,
öğretmen sınıfa girmeden önceki “Susun bak fena olur, susun
yoksa örtmene söylerim, tahtaya adını yazarım!” şeklindeki
efelikleri kapı açılınca pıs diye sönerdi. Sınıf başkanı
denilen şahsiyet, öğretmene kendini şirin göstermek için sınıf
arkadaşlarını ayak üstü satan kötü karakter değil miydi?
Yetki sarhoşluğu ile egosunu kısa süreliğine tatmin eden sınıf
başkanı, kendini aynada dev gören bir cüceden başka neydi ki?
Zira hepimiz cüceydik, küçüktük, ne farkı vardı ki O'nun
bizden?
Düşünürken
aklıma geldi şimdi, öğrencilik hayatım boyunca sınıf
başkanlarını ve başkan adaylarını hiç sevmeyişimin acaba bu
insanların ortak kişilik özellikleri ile alakası olabilir miydi?
Tabi ya, güce tapan, pozisyonu gereği insanlara rahatça eziyet
edebilen, şantaj yapabilen, kendi başarısızlığını ört bas
etmek için herkesi gözünü kırpmadan harcayabilme potansiyeli
olan, sanki kendisi de diğer arkadaşlarıyla aynı yaşta ve hormon
seviyesinde değilmiş gibi yüzüne sahte bir ciddiyet maskesi
takan, çıkarcı, bencil, üstüne üstlük sınıfın ajanı değil
miydi onlar? Düşünün, öğretmen sınıfa gelmeden önce, yani
daha ders başlamadan önce, insanın yanındaki arkadaşıyla konuşmasının suç sayılması kadar saçma bir şey olabilir miydi? Saçmaydı ama
otorite bunu istiyordu, zira bir saçma kural olmalıydı ki başkan
da bu saçma kurala karşı çıkanlara başkanlığını yapabilsin,
gücünü gösterebilsindi..
Hayat
da aynı bu ilkokul sınıfları gibi işte. Birileri gösterişle,
büyük ihtişamla başkan oluyor, otoritelerini göstermek için
de koydukları saçma kurallara koşulsuz şartsız riayet etmemizi
istiyorlar..
Açıkçası
ben sıkılıyorum bu otoriter şaklabanlıklardan.. Benim için A
kişisi, B kişisi gelse de hiç fark etmiyor kafası aynı veya
benzer zihniyette olduktan sonra.. İlkokulda ya da lisede sevmediğim
Selim ya da Niyazi başkan olduğunda onları yok sayıp nasıl ki
kitaplarıma gömülürdüm, yani onların eline koz vermezdim, yine
öyleyim.. Kaale almıyorum saraylarını da soytarılarını da..
Sadece çok sıkıldım bu yaşanan tiyatrodan. Artık senaryo ve
kahramanlar değişsin istiyorum, taze hikayelere ihtiyacım var,
daha doğrusu merak etmeyi bile özledim.. Çünkü yıllardır olan
biteni ezberledim artık..
Aslında
düşünüyorum da okul yıllarında sınıf başkanı diye bir şey
olmamalı. Öyle bir eğitim verilmeli ki çocuklara, elinde sopa
sallayan biri olmadan da efendi efendi durmayı, başkalarını
rahatsız etmeden yaşamayı bilebilsinler..
Bu
seçim saçmalığı ve de zulmü çekilir dert değil zira..
Çoğunluğun oyunu aldı diye yalaka Selim veya pısırık Niyazi'ye
katlanmak zorunda olmak cidden insanı çok ama çok yoruyor..
İstemiyorum
başkan maşkan kardeşim, yöneticiler olmadan hayat daha güzel...
Onların
ayrıcalıklı yaşamları, zenginlikleri, entrikaları, sadece güce
tapan içi boş yaşam felsefeleri, kendilerini üstün
insan gibi görme gafletinde bulunmaları, çevrelerine yağdırdıkları
emirler talimatlar, etrafındaki şemsiye tutucuları, kapı
açıcıları; çoğunluğun oyları ile bütün bunları elde
etmelerine rağmen çoğunluğu hiçe sayan yaklaşımları,
çoğunlukla muhatap olmayan ukala tavırları, dayatmaya
çalıştıkları saçma kuralları ile yani sistemlerinin bütün yozlukları ile birlikte benden uzak olsunlar...
Ömür dediğiniz hızlı geçer; 5 sene Selim'le, 5 sene Niyazi ile ömrümü çalmaya ne hakları var??
Son olaya ithafen yazdığını düşünüyorum ki haklısın. Yeter artık, yoruyor bu durumlar. Yok başkan kim olsun, acaba nasıl biri olacak... Anarşi en iyisidir. :)... ve sanırım artık bizi daha kötü bir gelecek bekliyor...
YanıtlaSilBeni anladınız siz :)
SilAnarşik düzenin olduğu bir toplum olmamış bu arada hiç, tutmamış yani, bilginize :)
YanıtlaSilOlsun, sıkıldım ben bu olan bitenden, hayalim öyle:)
Silİsim vermeden eleştiri yapmakta son derece iyi bir yazı olmuş bu konuda tebrik ediyorum ve söz konusu durum içinde umarım en kısa zamanda düşünebilen bireyler yetişir diye dua ediyorum. :)
YanıtlaSilAmiinn :)
Silgünümüzle o kadar güzel eşleştirmişsiniz ki ilkokuldaki mantıksızlıkları. Okurken hayran kaldığımı söylemeliyim.
YanıtlaSilBaşka türlü içi şişecekti, yazmam lazımdı..
SilTeşekkür ederim bu arada, beğenmeniz beni mutlu etti :)
Hayra alamet değil....
YanıtlaSilAma maalesef gelinen durum bu benim açımdan..
SilSınıf başkanları hiç olmasaydı durumlar daha kötü olmazdı herhalde. Aynı şekilde devletler, devlet yöneticileri hiç olmasaydı belki de dünya şimdikinden daha güzel olabilirdi..
YanıtlaSilKatılıyorum :)
Sil'Artık senaryo ve kahramanlar değişsin istiyorum.' Ne çok kişinin duygularının ifadesidir şu aralar. :/
YanıtlaSilUmarım bu dileğimiz bir an önce gerçekleşir:)
Sil