Soma'da
yaşanan dramlara, olayın duygusal boyutuna hiç girmek istemiyorum.
Hem yüreğim dayanmıyor, hem de zaten televizyonlarda yeterince
gördük insanın içini yakan manzaraları. Ben bu yazımda
mühendis kimliğimle iş güvenliği, işçilerin çalışma
koşulları konusuna değinmek, azıcık bu konuda içimi dökmek
istiyorum.
“Yapılan
denetlemelerden geçer not almış bu maden, eksik tespit edilmemiş”
diyor çalışma ve sosyal güvenlik bakanı.. Çok güzel “bakan”
insanlar bunlar, bakma koltuğunu da bu nedenle işgal ediyorlar.
Diğer
taraftan işini kaybetme riskini göze alan işçi dayanamayıp
konuşuyor, arkadaşları gözünün önünde yaşamını yitirmiş
çünkü..
“Müfettiş
gelmeden on gün önce haberi gelir madene. Her yer boyanır,
temizlenir, işçilerin yemek yiyeceği yerler düzenlenir. Sonra
müfettişler gelir, işverenle mangala giderler. Bir kadın müfettiş
vardı, o çok iyi denetlemişti ama bir daha o kadını
göndermediler”
Şimdi
birbirinden taban tabana zıt olan bu iki ifadeden hangisine
inanacaksınız? Tam da bu noktada yıllarca fabrikalarda çalışmış mühendis kimliğimle işçilere inandığımı söylemek istiyorum.
Neden mi anlatayım..
Tekstil
sektörünün konfeksiyon ayağında çalıştım yıllarca. İki
çeşit denetleme olurdu fabrikalarda, birincisi müşteri
denetlemesi, ikincisi de SGK görevlilerinin denetlemesi. Her zaman
için SGK denetlemesi çok daha kolay geçerdi. Çünkü nasıl oluyorsa
artık, aynen o maden işçisinin söylediği gibi denetleme olacağı
bilgisi bazen günler öncesinden, bazen aynı gün ama saatler
öncesinden mutlaka gelirdi fabrikaya. Gerekli düzenlemeler yapılır,
sigortasız işçiler karşıdaki pastahaneye gönderilir, yani yok
sayılırdı. Hani bakan diyor ya, “kayıtlara
baktırdım, 15 yaşında işçi yok bu madende” diye.
Olmaz tabii ki sayın bakan, çünkü onlar zaten kayıt dışı,
yani bir yerde yazılı çizili adları geçmiyor ki! Bunu iş
dünyasındaki herkes biliyor da bir siz mi bilmiyorsunuz? Siz sadece
asgari ücretliden keseceğiniz vergiye bakarsınız, işletmelerdeki
kayıt dışı olayını adam gibi denetleyebilseniz zaten SGK'nın
kasası dolacak..
Müşteri
denetlemesi dediğim şey ise, yurt dışı müşterisinin
denetlemesi. Adamlar ani baskın yaparlardı. Bir tane çocuk işçi
çalıştığını tespit ederlerse binlerce dolarlık sipariş o
anda iptal olurdu. Kesimhanede hızar kullanan işçilerin çelik
eldiven takmadığını görürlerse
çok
ciddi uyarı yapıp siparişleri geri çekmekle tehdit ederlerdi.
Oysa ki kesimhane işçisi çoğunlukla “bu eldiven yüzünden
rahat kesim yapamıyorum” der ve denetleme bitince eldiveni
atardı bir köşeye.. İşveren de hızı kesen bir eldivende ısrar
etmezdi elbette, aslolan verimlilikti çünkü.. Müşteri gidince eldivenler de rafa kalkardı.. Bu yüzden kiminin
parmağı kopar, kimi ise parmağındaki dikişleri sanki kahramanlık
yapmışçasına gösteririrdi. Cem Yılmaz'a hayranım ben, iki
kelimeyle o kadar güzel özetledi ki yurdumun hallerini, evet ne
demişti: EĞİTİM ŞART!
Müşteri
denetlemesi yapılacağı zamanlarda sıkı disipline gelemeyen okumuş
etmiş sözüm ona yöneticiler “Allah'ın
gavuru gelmiş bizi denetliyor, aşağılıyorlar bunlar bizi. Yok
fabrikada doktor var mı, yok yemeğin kalorisi kaç, yok tuvalet
kağıdı var mı? Onlara ne ki?” şeklinde söylenirken
nedense milli duyguları kabarıp gurur yapıyorlardı. Kardeşim
adam sana güvenmiyor işte, markasının üretildiği fabrikada
işçilere insan gibi muamele yapılmasını istiyor, hem haksız
mı? İşçinin tuvaletine pahalı diye tuvalet kağıdı
koydurtmayan işletme müdürü değil mi? İşçileri gece
yarılarına kadar mesaiye bırakıp masraf olmasın diye ekmek arası
domates hazırlatan imalat müdürü değil mi? Doktor her gün değil
haftada birgün gelsin diyen personel müdürü değil mi? Bazen
işverenleri suçlamıyorum, yanlarında çalışanlar kraldan çok
kralcı geçinirler çünkü!
Benim
bahsettiğim, risk puanı oldukça düşük olan konfeksiyon sektörü,
siz bir de maden ortamını düşünün. İşçi anlatıyor, madene
girdikten sonra 45 dakika yürüyüp öyle ulaşıyorlarmış
kazdıkları yere. Düşünün, bir kaza anında 45 dakika zaten
yürüme mesafesi var, kendilerine verilen koruyucu hava maskesinin
süresi de 45 dakika! El insaf, el merhamet; çıkışa yakın
değilsen zaten maskenin süresi yetmeyecek, sonra da buna “kader”
diyecek birileri..
Bir
başka işçi anlatıyor, yer altında kepçe çalıştırmak
normalde yasak diyor, ama bu madende kepçe de çalıştırılıyormuş.
Zehirli gazlar yetmiyormuş gibi bir de kepçenin egzoz dumanını
soluyoruz diyor işçi... Pardon işveren elbette biran önce daha
çok kömür çıksın isteyecek, egzoz dumanını mı takacak!
Devletin
maden işletmelerini birer birer özelleştirdiler, neymiş efendim
verimlilik düşükmüş, devlet zarar ediyormuş. Pardon denetleme
mekanizmasını çalıştırmaktan aciz mi bu devlet? Bakanın
kolundaki yediyüzbin liralık saatin hesabı sorulmazsa elbette ki
rüşvet yiyen müfettişin de hesabı sorulmaz. Balık baştan kokar
hesabı.. Öyle iğrenç bir hale gelmiş ki devlet mekanızması,
söyleyecek laf yok.. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz”
lafı ne zamandan beri söyleniyor bileniniz var mı? Böyle bir
atasözü olan ülkeden ne beklenir ki zaten?
Devlet
çökmüş, biz hala maden niye çöktü diye soruşturmaya
çalışıyoruz..
“Eğitim
şart” demiştik ya, soruyor gazeteci bir madenciye, “işe
girdikten sonra ne kadar süre eğitim alıyor bir işçi?”
İşçi cevap veriyor : “İki saat!”
Bir
araştırma yaptım, yasa “Ağır
ve tehlikeli işlerde çalıştırılacak işçilerin, işe alınmadan
önce, mesleki eğitime tabi tutulmaları zorunludur.”
diyor. Madenci eğitimi ise haftada 3 saatten en az 20 gün verilmek
zorundaymış. Elbette eğitim süresince işçinin yevmiyesi
verilecek.. Pardon, işvereni “RÖDÖVANS” denilen
sistemle çalıştırıyor devlet. Kulağa hoş geldiğine bakmayın
bu sözcüğün; özetle şu demek rödövans.
Diyor
ki maden işvereni devlete “Senin 140
dolara yaptığın işi ben 20 dolara yaparım, sana da 30 dolara
satarım, ama sen işime karışma!” Devlet de diyor ki,
“Peki, ben de senin çıkardığın bütün
kömürü aynı sabit fiyattan satın alırım, tek müşterin benim”
İşte
budur rödövans, yani alan razı veren razı olayı, arada olan
işçiye oluyor elbette.. “Soma'da
maliyetleri 7'de 1'e indirdim, bütün dünya bana hayran”
demiş geçenlerde patron.. Yahu bir madende maliyet nasıl bu kadar
düşer? Madendeki gider kalemleri ne olabilir ki? En büyük gider
işçilik! Sen işçinin güvenlik malzemesinden kısarsan, eğitim
giderlerinden kısarsan, işçiyi 45 dakika yürütürsen karanlık
dehlizlerde, asgari ücrete çalıştırırsan, maliyetin elbette
düşer!
Bir
de şu imzalamadığımız meşhur ILO (Uluslar arası çalışma
örgütü) sözleşmesi var. Dünyada 28 ülke imzalamış, biz
imzalamamakta direniyoruz nedense! İşimize gelince Avrupalıyız, işimize gelmeyince üçüncü dünya ülkesi olmaya hiçbir itirazımız olmuyor. Dünyada işçi ölümlerinde ikinci sıradaymışız, kimin umurunda?
Bu
sözleşmeye göre yerin altındaki işçilerin isimleri ve konumları
yer üstünde anlık olarak bilinecek ve bunun için sistem
kurulacak, maden ortamı güvenli ve sağlıklı olacak, yer üstüne
iki farklı çıkış noktası olacak, çalışma ortamı sürekli
denetlenecek, yeterli havalandırma yapılacak, yangın önlemleri
alınacak, tehdit olduğunda operasyonun durdurulup işçilerin
güvenli bir noktaya tahliyesi garantiye alınacak, işverenin acil
müdahale planı olacak, işçi eğitimleri sürekli kılınacak,
kaza sonrasındaki sağlık ve kurtarma etkinliklerinden işveren
sorumlu olacak, hükümetler etkin denetimlerden ve kazaların
detaylı soruşturulmasından sorumlu olacak, “Rescue Chamber”
yani kaçış odaları olacak. Bu odalar sadece Pakistan, Afganistan
ve Türkiye'deki madenlerde zorunlu değil şu anda!
Deveye
sormuşlar neren eğri, nerem doğru ki demiş.. "Bu yasayı niye imzalamıyorsun ey devlet, çekincen niye?" diye sorası geliyor insanın cevabı her ne kadar bilse de!
Neresinden
tutsak elimizde kalıyor. Şu İş Güvenliği uzmanı meselesi var
bir de.. Hani diyorlar ya kanun çıktı, artık işletmelerde iş
güvenliği uzmanı olmak zorunda..
Maaşını
patrondan alan iş güvenliği uzmanı olsa ne olur, olmasa ne olur?
Kargalar gülüyor yapılanlara.. Bir mühendis iş güvenliğinden
sorumlu diye işe alınacak, güya patronu adam edecek öyle mi? Hem
de yeni yasayla oluşan kazalarda birinci derecede sorumluluk bu
mühendisin olacak, gerektiğinde patronun reddettiği önlemler
alınmadığı için hapse de o girecek!
Son
zamanlarda o kadar çok işsiz mühendis iş güvenliği uzmanı
olmak için kursa gidiyor ki! Çünkü iş yok.. Patron onlara “Bak
bu işlere fazla burnunu sokma, her şey normal diye at imzanı otur,
yoksa seni işten atarım”
diyecek, onlar da kelle koltukta denetleme yapacaklar öyle mi? Yine
bir Türkiye klasiği bu, yani dostlar alışverişte görsün
mantığı..
Sendikalar var bir de sahi.. İşveren, maden sendikasının yönetiminde zaten söz sahibi olmuş, hangi sendikadan bahsedelim? Türkiye'de işçi haklarını düşünen sendika kaldı mı ki? Zam zamanı görev yapmış olmak için ortaya çıkarlar, patronla anlaşırlar, görevleri tamamlanır. Bir de her sene Taksim'de yürüyüş yapmak için sesleri çıkar.. İşçi hayatıymış, güvenliğiymiş, işçilerin insanca yaşaması mıymış? Hangi sendikanın sesini duyuyorsunuz bu konularda, ben şahsen hiç duymuyorum. Sendikalar da bu ülkedeki kokuşmuş diğer kurumlardan farksız benim gözümde, hiçbirini samimi bulmuyorum kusura bakmasınlar, 1 mayısta da "temaşa" için ortaya çıkmasınlar bence!
Fıtrat
lafı geçiyor son zamanlarda basında. Doğuştan gelen özellik,
yaradılış özelliği demekmiş kelime anlamı, ben de yeni
öğrendim.
Diyorum
ki bu ülkenin işçilerinin fıtratında yok bu muameleler, birileri
öyle uygun görüyor diye dayatılıyor..
İyi
de nereye kadar???
Belki de soylenecek binlerce sey daha var ama ne yazik ki yuregimiz artik el vemiyor. Dunyada komur uretiminde ilk sirada Almanya var ama ne hikmetse son 30 yilda olen insan sayisi kac biliyor musunuz ''0" Bu bile bircok seyi anlatmiyor mu zaten
YanıtlaSilSilide bakan kurtarilan isciyi gorunce sarilip sevinirken biz de elbisem kirlenmesin mantigina sahipler
Ha neden boyle ornekler veriyorum ki. Cunku bizde cikip su yillarda su ulkede su kadar olen insan var diyen olmamisti degil mi. Siradan meseleler dusuncusinde olan kimse yoktu degil mi ? Karsilastirma yapmam cok yersiz ne yazik ki
Her işimizi biz, Akla ' a emanet eder. Ardından kader, kaza ve tevekkül ne güzel söyleriz. Her şeyin önlemini aldıktan sonrası, tevekkül.
YanıtlaSilBir yarımızda ortaçağ kalma feodalite, diğer yarïmızda anlattığın durumlar. Hepimiz, bir şekilde kelle koltukta çalışıyoruz.
Allah sistem kurmuş dünyada. İnsanlara irade ve aksiyon kabiliyeti vermiş. Dünya imtihan yeri olduğu için iyilik, kötülük, kaza, bela var. Soma gibi facialarda ihmali olanlar katil statüsündedir. Allah katilleri asla affetmiyor. Onların yeri sonsuza kadar cehennem.
Silİslam terminolojisindeki kaza, trafik kazası, iş kazası, ev kazası vs. değil. Takdir olunan bir şeyin gerçekleşmesidir.
SilYüreğine sağlık. .
YanıtlaSilBu ülkedeki durumu o kadar güzel ve sade yazmış sınızki. ..
Sendika lar sadece bu yazı da anlatılan ları insanlara anlatma zahmetinde bulunsaydi özelleştirme politikalarının, vahşi kapitalizmin çirkin yüzünü çok daha fazla insan görmüş olacaktı. Ama yılda bir gün taksim savaşı vermek , yıllar yılı ezberlenegelen slogan ları bağırmak her halde daha yüce bir görev demek ki..
Hepsi emanet fikir. Bir tane özgün düşünce yok yazıda. Bizim insanımızda bedavacılık zihniyeti çok. Bu bakımdan özelleştirmeler iyi oluyor.Özel sektörde çalışırsa çalışkan oluyor, devlette çalışırsa hımbıl.
YanıtlaSilÇok güzel yerlere değinmişsin. Ne yazık ki bizim ülkede her bir şey eksik. Bir gün düzelmesi dileğiyle. Emeğine sağlık.
YanıtlaSil