3 sene önce bugün sıcacık bir yazı yazmışım. Facebook hatırlattı, ben de yeniden paylaşayım dedim. Hazır okullar da açılıyorken nostalji olsun ...
Haydi bugün ilkokul nostaljisi yapalım. Herkes aklına gelen anıları anlatsın, biraz kafa dağıtalım, eğlenelim azıcık, ben başlıyorum önce.
Haydi bugün ilkokul nostaljisi yapalım. Herkes aklına gelen anıları anlatsın, biraz kafa dağıtalım, eğlenelim azıcık, ben başlıyorum önce.
Biz
siyah önlük giyerdik, beyaz ve sert diye hatırladığım
yakalarımız vardı. O yaka boynumu ne acıtırdı ne acıtırdı
hatırlıyorum. Sanırım kola ile sertleştiriyordu annelerimiz, iyi
ama neden öyle yaparlardı ki? Yani o yaka azıcık yumuşak olsaydı
da rahat etseydik olmuyor muydu, yok demek olmuyordu. İp gibi düzgün
ve bembeyaz olmalıydı yakalar, “yakası buruşuk ve kirli çocuğun
annesi!” ezikliğini yaşamak istemiyordu anlaşılan o dönemin
kadınları. İyi de ben sınıftaki bazı kızların dantelden
yakalarına hayran hayran baktığımı da çok net hatırlıyorum.
Onların annesi ne güzel örme yakalar yapıyordu yumuşak
yumuşak, bizim annelerimiz, yani çoğunluğun anneleri niye
yapmazdı ki? O dönem bu sorunun yanıtını bilmiyordum, ama şu an
bu konuyla ilgili sayfalarca yazı yazabilirim...
Sınıflar arası yaka sorunsalı |
Toplumsal
sınıfların ayrışmasının küçük belirtilerinden biriymiş bu yaka meselesi, ve
nasıl da kazınmış belleğime. Sınıflar arası fark ne acı bir
şeyse artık, küçücük çocukken gördüklerini yıllarca
unutamıyorsun, ne büyük travma!
Aslında
şimdinin gözlüğünden bakıldığında ne kadar masum görünüyor
değil mi, alt tarafı örme yaka, pahalı bir şey değil, sadece el
emeği. Ama o gün için öyle değildi işte, okulda herşeyin tek
tip olduğu dönemde o dantel yakalı kızlar, diğerlerinden
ayrıcalıklı olduğunu gösterirlerdi sanki, bildiğin “biz
üst sınıfız, daha zenginiz, daha aristokratız” tavrının
küçük bir emaresiydi bu yaka mevzuu.
Sadece yaka mı, kokulu
silgiler, değişik kurşun kalemler ve ille de keçeli kalemler!
Bazı çocukların çantalarında 12'li, hatta 24'lü keçeli
kalemler olurdu, ben ne kadar da özenirdim! Oysa ki keçeli kalem
dediğin şey saçmadır, deftere yazarsın, sayfanın arkasına
geçer, resim boyamaya kalksan boyayamazsın kalem biter hemen, ama
işte her çocukta yoktu ya, gözümüzde büyüyordu o rengarenk
keçeli kalemler.
Belki de bu yaşımda hâlâ kırtasiye dükkanlarını
gezmeyi sevmem, evde çeşit çeşit, renk renk kalem bulundurmam,
güzel kırtasiye malzemesi görünce işime yaramasa da dayanamayıp
almam o günlerin etkisidir, kimbilir!
Evdeki kalemlerim |
Benim
öyle renkli kalemlerim hiç olmadı çocukken, bir tane kurşun bir tane de
kırmızı kalemim vardı o kadar. O kalemleri kaybetmek söz konusu
bile olamazdı, yedekleri zaten yoktu, bittikçe alınırlardı,
kalemlere özenle bakılır, küçülüp ele sığmazlarsa eğer, uçlarına tükenmez kalem kapağı geçirilip kullanılırdı, hatta
bazı çocukların küçülen kalemlerin arkasına permatik sapı
takıp uzattıklarını da hatırlıyorum, kimse de ayıplamazdı.
Tutumlu olmak kabul gören bir değerdi çünkü, varlıkla hava
atmak ayıptı, ne güzel insani değerlerdi bunlar.
Kurşun kaleme tükenmez kalem kapağı takmak |
Bir
de çanta konusu vardı, öyle yok barbili çanta, yok süpermen
çantası, yok çekçekli çanta, yok sırt çantası.. Bizde çanta
denilen şey abladan kardeşe geçen siyah kilitli, bildiğiniz evrak
çantası gibi bir şeydi, ben lisedeyken ancak omza takılan çantam olmuştu. Senelerce kullanılır, yırtılmadan da
atılmazlardı, zaten sağlam çantalardı, yırtılmazlardı ki, özenle kullanmamız da cabası!
Dedim ya abladan kardeşe geçerdi önlükler de çantalar da! O zamanlar Türkiye tarımda ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülkeydi, bununla gurur duyulurdu, şimdiki gibi ineklerin yiyeceği samanın ithal edilebilme ihtimali hayal bile edilmezdi, iyi ki de öyleydi!
Dedim ya abladan kardeşe geçerdi önlükler de çantalar da! O zamanlar Türkiye tarımda ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülkeydi, bununla gurur duyulurdu, şimdiki gibi ineklerin yiyeceği samanın ithal edilebilme ihtimali hayal bile edilmezdi, iyi ki de öyleydi!
Günler bir "sarmal yay" gibi geçti gitti...
Biz
büyüdük ve globalleşti dünya!
Bana sorarsanız, doğanın
hunharca katledildiği, her yere betondan leş gibi iğrenç binaların yapıldığı, her şeyin ama her şeyin iki dakikada tüketildiği
şu modern(!) zamanlarda yaşamaktansa, keçeli kalemin
olmayıverdiği, sert kolalı yakalarla dolaşılan o günleri
elbette tercih ederim.
Söyleyecek laf bitmez, artık susma vaktidir!
Benden bu günlük bu kadar, anlatın bakalım sizin çocukluğunuzdan neler kalmış geriye, merakla bekliyorum.
Söyleyecek laf bitmez, artık susma vaktidir!
Benden bu günlük bu kadar, anlatın bakalım sizin çocukluğunuzdan neler kalmış geriye, merakla bekliyorum.
Sevgiyle
kalın efendim, insanlıkla kalın, özünüzle kalın...
Söyledikelerin o kadar hoş ki yüzümdeki hafif tebessümle okudum yazını, birazcıkta üzüldüm kıskandım doğrusu çünkü ben o barbie'li çantaların döneminin çocuğuydum.
YanıtlaSilÖnemli olan yürek.. Hissetmişsiniz ya, yaşamış kadar oldunuz merak etmeyin, sevgiler :)
Silişte ben :) okul yıllarımda da yapardım,şimdi iş hayatımda da yapıyorum :)
YanıtlaSilbiraz nostalji iyidir... yazı çok hoş,gülümseyerek ve eski günlere giderek okudum
sevgiler
Ama olmadı ki, bir kuple çocukluk anısı anlatsaydınız keşke :)
SilSevgiler benden :)
Annem okula veli toplantısından veli topantısına gelirdi. Benim ve şimdiki annelerin yaptığı gibi okulun bahçesine çadır kurmazlardı o zamanki veliler. İlk günden bırakırlardı okula sonrası kendin git gel olurdu. Büyüklerin yanına katıverirlerdi küçükleri. 1,5 km yol yürürdük tren yolunun kenarına paralel yoldan. Hiç bir çocuk tren yoluna raylara inmezdi. Öğretmenlerin de aynı yolu kullandığı bir gidiş gelişti. Araba yolu değil ancak at arabası geçerdi. Neresi mi? İst. K.çekmece İÖO. tam istasyonun karşısındaydı. 70 li yıllar. Kafamda annemin yaptığı kocaman gül beyaz kurdele. Ne nefret ederdim ondan. Her sabah özenle tarar takardı annem. Çıkışa kadar tüm tel tokalar saçlardan düşmüş, kocaman gül kurdele yana kaykılmış olurdu. Yakam dantelliydi ama hiç hava atmak aklımıza gelmezdi. Çünkü çoğunluk kızların dantelliydi. Anneler ev hanımı olunca bol dantelli günler geçirirlerdi evlerde. Ancak çalışan annelerin kızlarının yakaları kolalı düz yaka olurdu. Kolalı olması öğretmenin ilk günden talimatı. Çünkü benim kafamdaki koca kurdele de onun sonucu özenle takılırdı. Aynen kalemler, silgiler son anına kadar kullanılırdı. Asla muz sınıfa gelmezdi. Heheheee güzel günlerdi be ya :D
YanıtlaSilÇok güzel anlatmışsınız, kaleminize sağlık :) Evet "yerli malı" günlerinde muz getirmek yasaktı, ne büyük incelikmiş! Şimdi herkes sosyal medyada yediğini içtiğini teşhir etme derdinde!
SilSizin yaka mevzusu enteresanmış, bizim sınıfta da çoğu anne ev hanımıydı ama dediğim gibi "dantel yaka takanlar daha zengindir" imajı kalmış benim aklımda, hatta kıskanmışım :)
Selamlar, hepimizde aşağı yukarı aynı hikayeler..
YanıtlaSil80 sonu 90 başı ilkokul zamanımdı benimde. Bizde mavi önlük vardı. Danteldi yakam, ama biz normalin altındaydı bizde ekonomik durum..
Sınıf karışıktı bir kere, Kadıköy Moda'nın en zengin çocukları da vardı, apartman görevlisi çocukları da.. Açıkçası, pek güzeldi benim açımdan. Herkes karışık.
Muz ahh o muz... Muz pahalıydı ya, gerçekten çoğu zaman alınamazdı! Nasıl kokardı o muz, Allahım hele benim gibi iştahlıysan :))
Kırtasiye hala hala halaaaa en büyük tutkum! O pastel boyalar, keçeli kalemler, kırmızısı moru kurşunlar, hatta son dönemde yarısı lacivert yarısı kırmızı kurşun kalemler çıkmıştı, hatırlayan var mı?
İlkokul tak diye yapışıktır beynime..
Defter kaplamalar, ödev yapmalar, ben çok zevk alırdım okuldan..
Yani..
Ne güzeldi, çok güzeldi!
Öncelikle kaleminize yüreğinize sağlık diyeyim. Belki Moda'da herkes dantel yaka takıyordu, benim anılarımda ise cidden kasabanın en ünlü ve de zengin kızı Sibel'in, mahallede kimselere pas vermeyen, annesi İstanbullu Gamze'nin filan dantel yakaları vardı, belki de o yakaların sahiplerini o dönem sevmediğim için "dantel yaka" imajı kötü kalmış benim hafızamda.
SilKırtasiye tutkumuz sayesinde belki de bugün blog okur yazarı olmuşuzdur kimbilir :)
Sevgiler :)
Ahh duygulandim yakami evde unuttugum gunler ari mayali silgiler. Tahta tahta tebesir tozu ahh
YanıtlaSil:)
SilBuna benzer ekşisözlük ve itüsözlük'te çok güzel bir konu başlığı vardı "ilkokulda statü farkı yaratan nesneler" benzeri bir başlığı vardı hatta, onu anımsadım:) 90'lı yıllara dair benim de söyleyeceklerim var;) Basınca renkli ışıklar yanan spor ayakkabılar mesela. Sonra, yurtdışından gelen kalem kutular (içinde kalem setleri olurdu) Dediğiniz örgü yakalar, daha çok annesi çalışmayan çocuklarda oluyordu benim dönemimde. Anneleri el emeği göz nuru örebiliyordu. Çalışan annelerin çocukları hazır yakaları takarlardı. Beslenme saatinde yada tenefüste muzu ulu orta yemek ayıptı. Yerli malı haftasında dut pestili yenirdi. Kitaplar bir üst sınıftan alınırdı yahut yaşları yakınsa kardeşler birbirlerinin kitabını kullanırdı. Kırtasiyelerde okulun açıldığı ilk gün izdiham olur, herkes eksik/gedik tamamlamakla meşgul olurdu. El ayak biraz çekilip sokaklar boşalmaya başlayınca kırtasiyeye gitmek akıl göstergesiydi, o izdihamda ezilmeye gerek yoktu. Defterler, kitaplar güzelce kaplanır, iletgi ve göye her sene alınır ama her sene illa ki kaybolurlardı. Kokulu silgi, kalem derken kokulu not defterleri de çıktı sonra. Kızlar ip atlar, erkeler oyunu bozardı. Kızlı erkekli taştan taşa oynanır, zil çalınca herkes sınıfa koşardı. Öğretmenin sözü dinlenir, müdürden çekinilirdi. Dönem ödevleri elle yazılır, yazısı güzel bir arkadaşa itina ile kapak sayfası yaptırılırdı. Yazsam çok şey çıkar daha. Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler. Güzel günlerdi vesselam. Anıyoruz ve arıyoruz o günleri (şahsım adına öyle en azından).
YanıtlaSilDoksanlardan bahsediyorsunuz, bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar değişti her şey, düşününce hayret ediyor insan.
Sil*Önlük yaka olayı bitti, serbest kıyafet denilen kötü uygulama başladı.
*Muz ucuzladı belki ama herkes artık görgüsüz, parasıyla, varlığıyla hava atar hale geldi insanlar!
*İthalat teşvik edildiği için yerli malı kalmadı pek, haftasının bir anlamı da kalmadı dolayısıyla!
* Kitapları devlet veriyor artık, belki de tek olumlu değişiklik bu diyeceğim ama kitap içerikleri maalesef tırpanlandı!
*Kırtasiye mi kalmadı, sağımız solumuz AVM!
*Kızlar artık ip atlıyor mu bilmiyorum, bidiğim tek şey bahçeli okulların yerine apartmandan bozma ucubik okulların yaygınlaştığı, zaten kız erkek karışık eğitim yakında tarihe karışacak!
*Öğretmenin sözü dinlenmiyor artık, çünkü o meslek ayaklar altında!
*Dönem ödevi yok, proje var, internetten çıktı alıyor öğrenci, hiç okumadan öğretmene veriyor, dostlar alışverişte görsün hesabı!
Uf ya, keşke karşılaştırmasaydım, ne kötü şeyler olmuş, daha yarısını bile yazmadım oysa :(
Yazılardan etkilenmemek için yorumları kendi yorumumu yazdıktan sonra okudum ve anladım ki o muzmuş her şeyin turnusolü!
YanıtlaSil:))
Herkesin de (muz ortalıkta yenmez!) anısı var :)
SilÜzüldüm böylesi bir nostajiye dahil olmadığım için. Aslında seksenlerin ortasında doğmuş doksanların çocuğuydum. Lakin ne önlüğüm oldu ne de yakam, armalı gömlekli üniformayı daha ilkokulda giymeye başladım. Beslenme saatimiz yerine yemekhanede topluca yemek yiyorduk. Plaza hayatına daha o günlerden hazırlamışlar bizi. İlk okula dair tek hatırladığım mandalina kokulu sınıflardır.
YanıtlaSilNe kadar farklı değil mi, sanki başka iki ülkeden bahsediyoruz ...
SilBenim yazacaklarım daha farklı olacak.Ben Almanya'dan Türkiye'ye göç eden bir ailenin çocuğuyum.1984 yılında dönüş yaptık.İlkokulu orada okudum.İlkokul 4 yıl .Ortaokul 5.sınfı bitirdiğim yıl döndük.Hala dönmez olaydık diyorum ve hala alışamadım diyorum ve hala Almanya'yı özlüyorum.Ben tamamen travma yaşadım diyebilirim.Çünkü Modern Çağdan Eski Çağa düştüm.Siyah önlüklerin içine sokulduk ince çorapla tanıştım ki külotlu çorap Türkiye'de yoktu.Jartiyer gibi iki siyah ince çorap tutturdular elime ve sürekli yuvarlanıp dizden aşağı düşerdi. Yukarı çeksen olmaz tutsan olmaz.Ayakkabıların su çekebileceğini açılabileceğini topuklarının çıkabileceğini öğrendim mesela.Sınıfta sana Türkçe doğru konuşamıyorsun diye gülebileceklerini öğrendim mesela.El yazısı yazarken öğretmenininin bile okuyamadığını ve mecburen düz yazıya dönmek zorunda olup kolunun ilkokul çocukları gibi ağrıyabileceğini öğrendim.Dolmakalemle hatasız yazarken kurşun kaleme geçmek zorunda kaldım.Modern matematikten klasik matematiğe dönmek zorunda kaldım.Klarnet ve piyanodan flüte geçtim mesela.Yaşım 41 ve malesef hala Eğitim Öğretim sistemimiz bir FİYASKO ha azıcık kafası çalışan kendini bir şekilde kurtarıyor veya ailesi zengin olan Özel Okullarda iyi eğitim alıyor.Ben Almanın memleketin yabancı olduğum halde çok iyi bir eğitim aldığıma inanıyorum.Ne öğrendiysem orada öğrendim .Türkiye'ye geldikten sonra sadece merakım ve ilgi alanlarım beni daha ileriye götürdü.Çocuklarım bile bu sistemden okuma ve yazma dışında bir şey öğrendiklerini söyliyemiyeceğim.Çünkü sistem tamamen ezberci tamamen yoyo.Sevgili Evde Yazar kusura bakma baya bir doldurdum burayı ve yazacak daha çok şey var.Onu da bloguma yazayım olur mu? Fikir sizden çıktı kabul azıcık çalacağım.Sizden de söz edeceğim tabii :)) Ben Okul yıllarımı böyle hatırlıyorum.Almanya kısmı da var Anasınıfı (Kindergarten) nı bile hatırlıyorum.Benim ki oldukça farklı.Neyse eskiye döndürdüğünüz için ayrıca teşekkür ederim ve fikir içinde.Sevgiler :))))
YanıtlaSilBir solukta okudum yazdıklarınızı, teşekkür ederim paylaşımınız için, devamını da sizde okuruz artık, ben de uzun uzun yorum yaparım belki belli mi olur:)))
SilSevgiler benden :)
Okurken abim vardı yanımda, o sırıttı benden çok. Ama bahsettiğin o modern (!) zamanın, barbie li çantalı kızıyız. Ama yazılarınızı hep takip ediyorum. Mükemmeller.:)) ^^
YanıtlaSilAbinize selamlar, size de çok sevgiler diyeyim öncelikle :)
SilSuçlu sadece modern zamanlar, barbi çantanız oldu diye size kim ne diyebilir ki :)
İlkokul yıllarına nasıl da bir gittim geldim anlatamam.
YanıtlaSilHemen söze başlayayım. Bizde dantel yakalıklar (biz onlara yakalık derdik) alım gücü daha düşük ailelerin kızlarında olurdu. Biraz daha rahat olanların "yakalıkları" hazır dikim olurdu. Önlükler... Ah o siyah önlükler onlar da mutlaka diktirilirdi. Terlen siyah kumaş alınır, içine kalın kalın kazaklar ve içlikler giyileceği için neredeyse iki beden büyük diktirilirdi. Hazır önlükler naylon kumaştan olur, bir de parlardı ne yazık ki.
Çantam dediğiniz gibi evrak çantasına benzerdi. Biz sıralarda üç kişi oturduğumuz için üçümüzün de çantası sığmazdı sıranın çanta gözüne benim çantam ayakta duruyor diye hep benim çantam yana konurdu. Ve ben o çantanın üzerinde yapardım ödevlerimi dizime koyup. :)
Okul açıldığında kitapçılardan hemen kitaplarımızı almak isterdik çünkü ya çok az sayıda basılırdı, ya da yılın ortası olmasına rağmen ‘daha gelmedi ’ sözüyle çok karşılaşırdık.
Benim ablamla 4, abimle 13 yaş fark olduğu için birbirimizin kitapları pek o kadar işimize yaramadı. Ama abimden kalan kalın kapaklı dünya atlası sayesinde sınıfta baya sükse yapardım. O sadece atlas değil dünya ülkeleri hakkında kısa kısa; bayrakları, para birimi, kullanılan dil gibi bilgiler veren küçük çaplı bir ansiklopediydi de ayrıca.
Kitaplarımız ve defterlerimiz özenle kaplanır, etiketlenir, defterlerin kenarlarına düzgün düzgün kenar süsleri yapılırdı.
Birinci sınıfta fasulyelerim gerçekten fasulyeydi.
Ay ay ay ay… Daha neler neler geldi aklıma da şimdilik burada kesmeliyim zira bölümüne hevesle başlayan kuzucuum aç bi-ilaç eve geliyor. :) Hem devamını bloguma yazayım. Burayı çok fazla işgal ettim. :))
O günlere döndürdüğünüz için teşekkürler. Sevgilerimle…
Keyifle okudum teşekkür ederim, devamını merakla bekliyorum, sevgilerimle :)
SilEski günler güzel günlerdi diye düşünüyorum. O hep kıskandığın :) dantel yakalardan benimde vardı. Hemde 2-3 model :) ama inan zenginlikten değil, evhanımlarının kendi aralarında kapışmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Tükenmez kalem arkası takmadım ama permatiklerin saplarını kesip taktığımızı hatırlıyorum. İyi ki de öyle olmuş, tutumlu olmaya teşvik bu aslında çocukları. Kokulu pembe silgiler hatırlıyorum senden farklı. Rahmetli İngilizce öğretmenimiz Mahmut Gürbüz çok kızardı, görünce camdan fırlatıp atardı. Daha bir çok şey.
YanıtlaSilsevgiler
Mahmut Gürbüz hocama saygılarımı sunuyorum ve toprağı bol olsun diyorum. Ne doğru yapıyormuş, hem kanserojenden koruyormuş, hem de hava atanların havasını söndürüyormuş:)
SilPermatik hatırlayan biri nihayet çıktı, ne dahiyane buluştu o:)
Sevgiler benden efenim :)
Eğitim sisteminde pek çok şeyin içi boşaltıldı ne yazık ki.
YanıtlaSilŞimdiki çocuklar bizim gibi zevk almıyor sanki okula gitmekten, ödev yapmaktan.
Çünkü biz öğretmenin verdiği soruları elle yazıp, ansiklopediden, diğer kitaplardan arayan öğrencilerdik.
Bir görselle mi desteklenecek bu ödev, ya kendimiz çizer ya gazetelerden/dergilerden resimler keserdik.
El emeğiydi, düşünceydi o ödevler.
İnternete, teknolojiye karşı değilim.
Ama her şeyin ondan ibaret olmasına, ona endekslenmesine karşıyım.
Size katılıyorum, teknoloji değişse de ezbercilikten bir türlü kurtulamıyoruz, dünyanın neresinde internet çıktısını ödev diye kabul ederler, biz ediyoruz, ne trajikomik bir durum..
SilBaşlığınıza paralel içerikte bir konu başlığı açtım bloğumda ve sizden de bahsettim evdeyazar. Göz atma şansınız olursa sevinirim;)
YanıtlaSilTabii ki zevkle :)
SilUzun zamandır okuduğum en keyifli yazı olmuş. Ben de 90 lar da ilk okul sıralarındaydım. O dönemin en acımasız sınıf ayrımlarını ve eğitimcilerimizin cahilliklerine bir çok kez şahit oldum. Sizinle ve okuyucularınızla paylaşmak isterim.
YanıtlaSilMaddi durumu çok zayıf olan öğrencilere Sümer Bank dan yardım gelirdi. Giyim falan. Kurban Bayramına 3-5 gün kala Öğretmenimiz 3. sınıfa giderken koca sınıf da adımı okuyarak beni çağırmış, 15 dakika sonra da yepyeni kıyafetlerle sınıfa girmiştim. Fakirlik İnsanın içine işlediği zaman yeni bu kadar mı yakışmaz bir insana? İşte böyle... Büyüdük, kendi paramızı kazanır olduk. İşe girdiğim ilk yıllarda bile yeni bir pantolon aldığımda sıkıntıdan patlardım. Hüzünlendim bak şimdi :(
Bu mükemmel yazı için teşekkür ederim sevgili Evde Yazar.
Gerçekten çok üzücü, çok yaralayıcı bir anı bu.. Benim de vardır okul yıllarından kalan ve yıllarca unutamadığım, derinden etkileyen, bilinçaltımda yer alan kötü hikayeler!
SilÖğretmenler keşke yaptıkları işin tam anlamıyla bilincinde olabilseler!
Paylaşımınız için çok teşekkür ederim..
Merhaba. Harika bir yazı olmuş ellerinize sağlık. Beni o yıllara aldı götürdü. Baktım yazacaklarım buraya sığmayacak, ben de blogumda bahsettim ilkokul yıllarımdan. Teşekkür ederim, sevgilerimle...
YanıtlaSilNe güzel olmuş, hemen bakıyorum, sevgiler :)
Silyine gülümsettin. :) çok teşekkürler.. eskilere götürdün...çok benzer şeyler yaşamışız. bu arada yaşını da ele veriyorsun. :)
YanıtlaSilkırtasiye gezme kısmında yazdıklarına ayrıca bi güldüm. hiç düşünmemiştim valla. bende de var o. :) demek sebebi o eski mahrumiyetlerden kaynaklı olabilir.. :)
liseye geçtiğimizde çantayı atmak artık büyüme sembolü idi. kitapları defterleri öylece elimizde taşırdık. şimdi düşünüyorumda nasıl taşıyoduk elimizde onca kitabı defteri. :)
varlığını zenginliğini insanların gözüne sokma sevdasındaki kültürsüz sonradan görmeler pek yoktu ya da çok azdı eskiden.
doğayı vahşice katleden aptalların yüzünden gelecek kuşaklar daha kötü bir dünyada yaşayacaklar ne yazık ki....
Çok hızla değişiyor her şey gerçekten de, hele son yıllarda her şeyin tepe taklak oluş hızını izlemeye bile yetişemiyorum, bakalım senarist ne zaman değişecek, bekliyorum :)
SilYok yahu, dantelli yakalar statü simgesi değildi, modeli bir yerde görüp beğenen valide sultan örüverirdi bir gecede, bize de takmak düşerdi :)
YanıtlaSilBir kaç yorumda aynı şey söylendi, galiba örme dantel modası büyük şehir anneleri için geçerliydi, bizim kasabada gerçekten de zengin çocukları takıyordu, anılarım böyle, hafızamda böyle kalmış :))
Silişte okur: ben de kırtasiye dükkanlarına ve renkli kalemlere niye düşkünüm diyordum? anladım şimdi:) bir de o günlerde imrendiğim şey çizgi filmlerdeki gibi birbirine bağlı, asılı duran ve eve pek giremeyen sosislerdi. Uzak durmaya o kadar alışmışız ki kızım iki yaşlarındayken amcasının evinde sosisli makarna vardı. "amca koy koy bana sosisinden çok koy" diye atlayınca eşimle bakışıp "artık alabiliriz, paramız var biz neden almıyoruz ki" dediğimizi hatırlıyorum. hoş aldık ama tadı kaçmıştı bir kere
YanıtlaSilEnteresan bir detaymış:) Kasabalı olunca insanın sosis anısı da olmuyor doğal olarak. Hala bizim oralarda normal evlerde sosis yemezler diye biliyorum. Sanırım Anadolu kasabalarında sucuk ve pastırmanın yerini sosis ve salam hiç almadı, iyi ki de öyle olmuş:)
Silne güzel bir blog burası iyiki rastlamışım gülümsettiniz beni :) ben en çok kopan önlük kemerimi hatırlıyorum çok koştururduk kemerimizden yakalanırdık :) annem kızardı yine kemeri elinde geliyo diye:))
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilBizim önlüklerde kemer var mıydı hiç hatırlamıyorum:)
İki tür beslenme çantası vardı, kapalı minik olanlara birşey sığmazdı, biraz daha büyük olanlar da delikliydi. Sınıfa beslenmede salam sucuk muz falan getirilmezdi, alamayanların canı çeker diye koyulmazdı öyle şeyler çantaya. Küpe de yasaktı. Sadece minik altın halka küpelere izin çıkardı, kulaklar kapanmasın diye. Yakam sert yakaydı, hiç dantelli yakaya özendiğimi hatırlamam gerçi, memnundum ben halimden. Çok severdim okula gitmeyi :)
YanıtlaSilBenim hiç beslenme çantam olmadı. Biz okul kantininden simit alırdık:) Küpeye izin verildiğini de hatırlamıyorum, belki de alerji yüzünden hala küpe takamayışımdandır.
SilSiyah önlüğüm beyaz dantel yakam ve ütülenmiş cepteki mendilim...
YanıtlaSilah o günler...
Yüzünde gülümsemeyle okudum :) Evet o zamanlarda vardı ekonomik sınıflar; ama şimdiye kıyasla çok daha masumdu :) O kadar acımasız olmuyordu :)
YanıtlaSilBence de bu kadar acımasız değildi hiç bir şey, sevgiler :)
SilMerhaba...Yazı harika, ellerinize sağlık! Bu yazınızı nedense duygu yüklü bir şekilde okudum...Şuan gözümün önünde kendi ilkokul anılarımı canlandırdım... Bizim zamanımızda mavi önlük vardı; ama benim de "halk tipi" yakam vardı :) ( o tabir pek bir hoşuma gitti açıkçası) O yakamı çok severdim, dümdüz ve özenli gelirdi. Üstünde alı gülü yoktu... 24'lü 36'lı 48'li pastel boyalar vardı resim derslerinde. Pek bir severdim (36'lı benim de vardı ne yalan söyleyeyim :) İlkokul ögretmenimiz hep el yazısı yazdırdı; bizim dönemden sonra el yazısı dersi kalkmıştı zaten... Hep kurşun kalem kullanırdık; ortaokula kadar hiç uçlu kalemim olmamıştır... Anlattığınız şeyler; annemin bana anlattıklarını andırdı... O zamanlarda olmayı öyle isterdim ki... Sınıf arkadaşlarının dışlanmadığı, yerli malı kutlamalarının olduğu, 12'li kurşun kalem ve 12'li kırmızı kalemlerin (yani toptan alma anlamında söyledim) bittikçe yenilendiği, sizin tabirinizdeki çantaların olduğu, öğretmenlerimize saygının sonsuz olduğu... Kesinlikle o dönemlerdeki şeylerin lezzeti hiçbir şekilde yok artık... Belki var; ama çok nadir... Yazı için tekrar teşekkür ederim kendi adıma... Kocaman sevgilerimi sunuyorum. (B)
YanıtlaSilBen de katkınız için teşekkür ederim, sevgiler
SilCanım, öyle anlamlı bir konu seçmişsin ki. 'Biz büyüdük, çok değişti dünya' diye bir melodi mi vardı ne? Ben ilkokulda siyah önlük ve beyaz yaka takanlardandım. Ama önlüğümün ütüsünü, yakamın kolasını hep ben yapardım. Üstelik kardeşleriminkileri de de. Zira beş kardeştik ve annemin her işe yetişmesi imkânsızdı.
YanıtlaSilBaşımdaki beyaz kurdeleden hiç hoşlanmazdım, çok çocukça gelirdi, zira ben çabuk gelişmiştim ve saçlarım çok kıvırcık olduğu için, bonus kafa ve kurdele hiç gitmiyordu. Kalem, kitap defter mevzusunu çok hatırlamasam da, bir tarafı kırmızı, yarısı mavi kalemle ne amaçlanmıştı hatırlamıyorum. Belki ödevlerde numaralamaları değişik renkle yapmak gerekiyordu. Çantam yoktu, üst yorumlarda bir arkadaşımızın anlattığı gibi klasörümsü bir şeyin içinde zorlukla taşırdım.
Öğretmenler otoriterdi ve ben bazılarından resmen korkardım. Bir gün Fizik öğretmenimizdi sanırım, bizi bütün sınıf olarak el ele tutuşturdu. Akımı öğretmeye çalışıyordu. Korktum çok ve sık sık elimi çekmeye çalıştım arkadaşlarımdan. Küçük akım veriyordu resmen. Bana kızdı, ısrar etti ama her akım verişinde çığlıklarım sınıfı inletti. Bir tokat yedim, haksızlıktı. Çok ağlamıştım, sınıfta hiç mi yoktu benim gibi korkan anlamamıştım.
Ama 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramında şortlarımızı giyer, hareketlerimizi rahatlıkla yapardık. Sanırım biz o zamanlar medenî bir ülkeymişiz. Şu hâlimize bakıyorum da, şimdiki öğrenciler için resmen yastayım. Allah sonumuzu hayır etsin.
Geçmişe ve o devre gitmek çok iyi geldi inan. Ne güzel bir yazıydı.
Not:Bizde de dantel yakalar takan kızlar vardı ama ben süslü diye sevmezdim.
Kalemine sağlık. Sevgilerimle :)
Çok teşekkür ederim. Evet "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" Yeni Türkü'nün eski ama eskimeyen güzel bir şarkısı. Katkınız için teşekkür ederim, sevgiler :)
SilMesela dönem ödevi verirdi ortaokulda öğretmenlerimiz ve biz A4 kağıdı sayıyla 3-5 tane alırdık kırtasiyeden. Dolma kalemle yazardık ve yanlış yazdığımızda kâğıt boşa gitmesin diye pamuğun ucuna damlattığımız klorakla silmeye çabalardık daksil felan hak getiriyordu tabisi ;-) Kitaplarımızın üstünü karalamaz, teksir kâğıdı geçerse elimize orada çalışırdık. Şimdi çocuklara anlattığımda anlayamıyorlar bile ;-) Ne hoş olmuş yazdıklarınız, takiptesiniz...Selamlar...
YanıtlaSilEvet, tutumlu çocuklardık biz. O zamanlar kapitalizm bu kadar vahşileşmemişti. Ne masum günlermiş :)
SilSevgiler
Çocukluğuma gittim,anılarım canlandı..Teşekkürler 😊 💕
YanıtlaSilNe demek, zevkti benim için :)
SilSayfalar dolusu yazmak isterdim ancak malum zamansızlık. O beyaz yaka ve siyah önlüklü tek tip elbiseler ilkokul dönemimizin unutulmazlarındandı. Ben ve kardeşlerimin yakasını annem dikerdi. Hatta herkes birilerine diktirirdi annesi anlamıyorsa işten. O zaman hazır giyim yoktu hatırladığım kadarıyla. Benim yakam belki de diğerlerinin arasında en geniş olanıydı. Bu farklı durum biraz beni diğerlerinden farklı kılıp utandırmış olsa da bunu anneme nedense hiç söylemedim. Kolalı yakalar bazen çocuk boynumu acıtır ama şikayet etmezdim. Dantel yakalı kız öğrenciler vardı ama sayıları fazla değildi. Her pazartesi günü sırayla okul binasına girerken müdür yardımcısı erkeklerin saç tıraşına, kızların saçlarının örgülü olup olmayışına, hepsinin tırnaklarının kesilip kesilmediğine bakardı. Güzel günlerdi...
YanıtlaSilÖncelikle çok özür dilerim. Detaylı yanıt yazabilmek için yorumunuzu geç yayınladım. Malum zamansızlık :)
SilNe güzel anlatmışsınız, bir ara blogda uzun uzun yazsanız ne hoş olur :)
Sevgiler, selamlar.