Giriş
Geçen
hafta ablamı kaybettim ya, o gün bugündür biraz tuhafım. Yani
hayata bakıyorum, “giriş, gelişme, sonuç” bölümleri olan
öyküler görüyorum. Bazılarının hayat hikayelerinde giriş
bölümleri uzun. Onlar, çocukluğunu iyi geçiren şanslı kişiler.
Uzun uzun anlatırlar çocukluklarında gittikleri yaz tatillerini,
kalabalık ailelerinde yenilen bayram yemeklerini, çocukluk
arkadaşlarıyla nasıl oyunlar oynadıklarını, ilk
oyuncaklarını... Onların her yaş gününden foroğrafları da
vardır. Dantel örtülü bir masanın arkasında asılı balonlar,
masada pastalar ve türlü kurabiyeler... Aile efradı yanyana
dizilmiş, doğumgünü çocuğuyla birlikte objektife gülümsüyor.
Hikayelerindeki giriş bölümü en uzun olan çocukların doğumgünü
fotoğraflarında palyaçoların bile görüldüğü olur. Onlar,
yani hayat hikayelerinin giriş bölümünü uzatanlar, hep
çocukluklarına dönmek isterler. Şımartıldıkları, sevgiyle
sarmalandıkları, kavga gürültünün olmadığı, tatillere
gidilen o günler, hep pembedir onlar için...
Bazı
hayat hikayelerinde ise giriş bölümünü hiç anlatmak istemez baş
karakterler; bir satırla “şu tarihte doğdum” diyerek bir
şekilde gelişme bölümüne bağlantı yaparlar. Çünkü
anlatırken, hafızalarının en kuytu köşelerine atıp unutmak
istedikleri kötü anıların tekrar canlanmasını istemezler.
Çocukken fakir olanlar, bir oyuncak bebeği bile olmayanlar,
annesini küçük yaşta kaybedenler, hatta annesini hiç tanımamış
olanlar, çocukluklarını hastahanelerde geçirenler, çocukken
şiddet görenler ya da şiddet dolu bir ortamda yaşayanlar,
terkedilmiş çocuklar ve bir de çocukken kendilerini bir şekilde
dışlanmış hissedenlerin ayrıksı hayat hikayelerinde, işte bu
yüzden giriş bölümü çok kısadır....
Gelişme
Gelişme
bölümü de ayrı muamma... Hayatını güzel yaşayanlarda giriş
bölümünün tam tersine bu bölüm kısadır.
“Kolejde
okudu, güzel bir üniversiteyi kazandı, master yaptı, okurken aşık
olduğu meslektaşıyla peri masalı gibi bir düğünle evlendi,
ailesinden çok destek gördü, bir kız bir oğlan şahane çocukları
oldu, çok güzel dostları vardı, güzel bir evde yaşadı,
tatillerde dünyayı gezdi, hiç hasta olmadı, güzel yaşadı, güzeldi
hayatı.”
gibi
bir gelişmeyi nasıl detaylandırabilir ki insan... Bence
hikayelerde uzun uzun anlatılan kısımlar hüzünlerdir,
mücadelelerdir, üstesinden gelinen zorluklardır, biraz da
acılardır. Ki çoğumuzun hayatında gelişme bölümü uzundur; biraz da bu yüzdendir kendimizi yazmaya çizmeye verişimiz... Bu yazılar burada
yazılmadan önce, yazan kişi kimbilir hayatın hangi acılı
süzgeçlerinden geçmiştir, geçmektedir, ve umarım bir daha
geçmeyecektir...
Sonuç
Sonuç
herkes için kısa bir cümle... Boşluğu dolduracak bir iki sözcüğe
ihitiyaç var, gerisi belli ...
“......
nedeniyle hayatını kaybetti! “
Sonuç2:
Bu
hayatta dolu dolu ve olabildiğince mutlu yaşamak lazım; kalp
kırmadan, sevgiyle ve mümkünse olabildiğince sanata dair birşeyler bırakarak...
Kalp kırmadan ve sevgiyle. Ne güzel dileklerdir aslında. Ama büyük çoğunluk için sadece sözde kalması acı. Yazınızı çok beğendim. Kelimelerden çok içindeki anlam etkiledi sanırım. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Saygı ve selamlar...
YanıtlaSilİnsan ölüm gerçeğiyle yüzleşince bu dileklerin sözde kalmaması gerektiğini bir kez daha ve acı biçimde anlıyor.. Keşke sizin de dediğiniz gibi sözde kalmasa...
SilSevgi ve selamlar...
Başınız sağolsun.
YanıtlaSilEvdeki yazar, yazar olması münasebetiyle giriş-gelişme-sonuç bölümleri olan bir öyküye benzetmiş hayatı. Aşık Veysel, iki kapılı bir hana benzetmiş dünyadaki misafirliğini. Bana son durağı belli olan bir tren yolculuğunu çağrıştırıyor hayat. Yol boyunca güzel dostluklar, yol arkadaşları ediniyorsunuz, kompartımandakiler, aileniz ve yakın akrabalarınız, pencereden güzel tabiat manzaraları, akarsular, pınarlar, rengarenk çiçekler var. Tren bir ara karanlık bir tünele giriyor, korkuyorsunuz, içiniz daralıyor ve bir an önce çıkmak istiyorsunuz tünelden. Ama en sonunda sizin için belirlenmiş bir istasyonda inmek zorundasınız. Sevdiklerinizi geride bırakarak... Trende kalanlar sizin arkanızdan baka kalıyorlar, şaşkın ve de üzgün. Sonra teselli ediyorlar birbirlerini "Hayat bu işte" diyerek. Aynı trenin yolcularıyız biz, sadece binip indiğimiz istasyonlar farklı... Sonuçta belirttiğiniz gibi sanata dair iz bırakmalı bu hayatta. Sevgilerle...
YanıtlaSilÇok güzel anlatmışsınız, teşekkür ederim, sevgilerimle...
SilAllah sizlere sabır versin,mekanı cennet olsun.
YanıtlaSilİnsan öldüğünde değil unutulduğunda ölürmüş geride güzel izler bırakmak önemli olan.Bazen bir eser, bazen gülümseme kalanlarda iz bırakır.
Çok teşekkür ederim, amin.
SilÖldükten sonra gülümseyerek anılmak için belki de yaşarken daha çok dikkat etmeliyiz birşeylere... Ne bileyim çok karmaşık duygular içindeyim, sevgilerimle.
Maslow'u sevmem ama ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi'nde anlattığı gibi; Kendini gerçekleştiren insan asla unutulmaz.
YanıtlaSilMaslow'u bilmiyorum ama, "kendini gerçekleştirme" tanımı derin anlamlar barındırıyor...
SilTeşekkürler
aynen yaa. onca şey varken yaşadığımız en sonunda "öldü" diye 4 harflik bir kelimeye hapsoluyoruz. neden bunca uğraş madem?
YanıtlaSilUğraşlar olmadan hikayemizin "gelişme" bölümünü tamamlayamıyoruz çünkü, hayat böyle anlam buluyor belki de...
SilBaşınız sağolsun evde yazar.Nerede nasıl başlayacağımıza karar veremediğimiz hayat, seçimlerimiz ve seçemediklerimizle sürerken, umarım gelişme bölümünün -hiç değilse- diğer yarısı sevgi ve güzelliklerle bezeli olsun.Sonuca ulaştğımızda gülen gözlerle veda ederiz umarım.
YanıtlaSilÇeo teşekkür ederim bu güzel ve duygulu sözcükleriniz için, sevgilerimle...
SilArada gelip, yazdıklarını okuyorum. Biliyorum hiçbir anlamı yok ama yalnız olmadığını bilmeni istiyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, sevgilerimle.
SilBaşınız sağolsun. Allah sabırlar versin. Zor bir acı olmalı.
YanıtlaSilTeşekkür ederim...
SilYeni gördüm, başınız sağolsun.. Çok üzüldüm, mekanı cennet olsun...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, amin.
Silbaşın sağolsun,sözcüklere sığmayan bi durum,ne kadar çok kelime kullansam durumu anlatamaz.(
YanıtlaSilbu arada tanıştığımıza memnun oldum.
sevgiler
Çok teşekkür ederim, dostlar sağolsun...
SilBabamı kaybedeli 1 yıl olacak Ağustos'ta. O günden sonra anlam kalmadı bende sanki. Daha doğrusu her şeyi sorgular oldum. Yukarıda bahsedilen o karanlık tünelden çıkamıyorum sanki. Sizin de başınız sağolsun. Kayıplardan sonra nasıl bir mücadele içinde olduğumuzu sorguluyoruz değil mi?
YanıtlaSilEvet hayat daha farklı görünüyor insanın gözüne, nasıl da kayıp gidiyor her şey...
SilBaşınız sağolsun.
YanıtlaSilİnsan bir yakınını kaybettiğinde kalbi alevler içinde kalır resmen. Yıllarca o alev aynı şekilde yanmaz lakin tamamen de sönmez. Her daim bir kıvılcımla yaşar insan. Birini kaybetmenin acısına alışmak çok zordur. Umarım ablanız gittiği yerde çok mutludur. Tüm kaybettiklerimize selam olsun.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, çok doğru söylüyorsunuz.
SilTekrar başsağlığı dilerim. Yazını beğendin. Dünya böyle...
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBaşınız sağ olsun... İnsa canı acidikca buyuyor..insan huzunkeriyle büyüyor.gelişme bölümü acılarla doğru orantılı bence.çok acı, uzun gelişme.
YanıtlaSilYinede her şeye şükretmek lazım..
Teşekkür ederim, çok haklısınız.
Sil:(
YanıtlaSilgelişme kısmını neşeyle umutla iyiliklerle doldurmak gerek...
sabır diliyorum..
Evet olabildiğince öyle yapmak gerek, çünkü sonuç belli...
SilTeşekkür ederim, sevgilerimle...
Günaydın.Önce ablanızın vefatı nedeniyle tekrar başınız sağolsun diyorum.Yine yazınızdan çok etkilendiğimi belirtmeliyim.Düşünce yapısı ve az da olsa kaderleri benzeyen insanların birbirlerini daha sağlıklı anlayabildiklerini fark etmişimdir hep.Ne tavsiyelerde bulunup diğerini isyan duygularına iterler, ne de anlamsızca bakarlar yüzünüze.Hatta anladıklarını anlarsınız da, size yaklaşımları son derece yumuşak ve teselli edicidir. Zira laf olsun diye yapılan yorumlar üstümüze yük bindirmekte son derece başarılıdırlar.Canlı hayatımızda bu durumun örneklerini yaşarız.Dertleşme ihtiyacı hepimizde olur.Fakat çoğu zaman paylaştığımıza pişman oluruz, çünkü derdiniz bir fazlalaşır sanki anlayışsızlığın hüznünü yaşatır insanlar.
YanıtlaSilHayatlarımız ve giriş bölümleri.Aynı yazdığınız gibi.Çocuklularını layıkıyla yaşayanlar güvenle başlarlar hayata ve gelişme sürecinde genelde zorlanmazlar.Neden her çocuk layık olduğu halde yaşayamaz bu yazdığınız güzellikleri? Çok düşünmüşümdür. Bir cevap bulamadığım gibi, üstüne gelişme döneminin çırpınışlarını da ekleyince 'Haksızlık ama bu!'dediğim çok olmuştur.İsyanlarımın sadece beni yorduğunu farkedip çaresiz kaldığımda, bir oyun oynamaya karar verdim hayatla.İnsan sevgimi kaybetmemeye özen göstererek ama olayları lehime çevirmeye yarayacak, yapabileceğim her şeyi denedim.Ölümler haricinde beni hiç bir şeyin yıkmasına izin vermiyorum.Soluklarımı geniş tutmaya çalışıyorum.Zira ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ve sonuç bölümünün bana yine kötü bir sürprizle gelmesinden, ölmeyi dileyecek hale getirmesinden korkuyorum.Doğarken 'anne' diye bir meleğe açtık da gözümüzü , ölürken o şansımızın olmadığını düşünüyorum.Dilerim çocuklar hep mutlu olur.Sevgilerimle.
Evet, insan olayları en az etkilenebeceği şekilde yorumlamalı, ben de size katılıyorum bu konuda. Doğuştan gelen bazı kadersizlikler, belki bu bakış açısıyla yumuşayabilir, hayat daha yaşanılası bir yer olur bence de...
SilDeğerli katkınız için teşekkür ederim, baş sağlığı dileğiniz için ayrıca teşekkür ederim, sevgilerimle.
Sonuç 1 kısmı... çok doğru. Kısa ve net. Ama 2. sona da katılmamak elde değil. Başınız sağ olsun bu arada.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim...
SilBelki de haklısınız...
YanıtlaSilTeşekkürler, amin.
Kaybettiğiniz ablanıza Cenab-ı Hakk rahmetiyle, merhematiyle, mağfiretiyle ve de cennetiyle muamele eylesin inşAllah. Başınız sağolsun, Allah sabr-ı cemil ihsan eylesin.
YanıtlaSilHayat bir kereliktir...
Çok teşekkür ederim, çok sağ olun.
Sil