Bugün 8 Nisan 2019, Lviv'de dördüncü günümüz. Sabah kahvaltısını mis gibi evde yapıyoruz.
Menüde kiraz domates, zeytin, peynir, bal, portakal, Rize sallama çayı ve meyveli
aktivya yoğurt var. Müze manzaralı mutfakta kahvaltı keyfi ayrı
bir zevk.
Hava
yirmi dereceyi gösteriyor, inanılır gibi değil! Tam bir bahar var
dışarıda. İstanbul'da ise yağmur. Bu bir mucize olmalı! Kalın
montları evde bırakıp svitşört ile çıkıyoruz. Günün ilk
programı mezarlık gezisi! Doğrusu yabancı bir ülkeye gidip de
mezarlık gezeceğim hiç aklıma gelmezdi. Ama bu muhteşem açık hava müzesini görmeden dönmek de olmazdı!
7 Numaralı tramvaydan Lviv Manzarası |
7
Numaralı tramvaya biniyoruz. Şehrin estetiğini izleyerek
katettiğimiz on dakikalık yol çabucak bitiyor. Evet, artık Lychakiv
Mezarlığı’ndayız. Aslında kapıda bilet gişesi var.
Turistlere 40 Grivna (8 TL), yerlilere 20 Grivna yazıyor. Ama
görünürde kimse olmadığı için biz bedava giriyoruz.
Burada
yanılmıyorsam 400 binden fazla mezar bulunuyor. Gerçekten de
devasa bir alan. Büyükçe bir meydandan sonra dar yollardan birine
sapıyoruz. Burası mezardan çok bir açık hava müzesi. Zaten
1991’de müze statüsüne almışlar. Tarihlerini korumakla
kalmayıp mezarlarını bile müze yaparak ekstra özen
gösteriyorlar. Yine kıskanıyorum sanırım. Hatırlasanıza; bizde
metro inşaatı sırasında çıkan tarihi eserler için “Üç beş
çanak çömlek için inşaatı mı durduralım!” diyen yöneticiler
vardı. Sahi ne oldu o çanak çömlek acaba?
Bazı mezarlar tek başına, bazıları ise aile kabristanı. Aileler için taşlardan küçük binalar inşa etmişler. Bu binaların altında çekmece gibi bir bölme bulunuyor. Sanırım aileye ait tabutları bu çekmecelerden itiyorlar içeriye. Mezarların üzerinde sadece insanların yaşadıkları tarih değil, genellikle fotoğrafları da yer alıyor. Sepya suretlere dalıp gidiyorum. Her bir mezarda yağ ya da mum kandiller gözüme çarpıyor; çoğu yanıyor hafif hafif. Manevi bir anlamı olmalı bu ritüelin.
4 kişilik aile mezarı, her birinin fotoğrafı... |
Çok
güzel ağaçlar ve kuş sesleri arasında yürüyoruz. İleride bir
cenaze töreni var. Kilise korosu, kulağıma hoş gelen bir ilahi
söylüyor. Kadınlar, ellerinde taze çiçek demetleriyle gelmişler; öyle hepsi siyah da giyinmemiş. Gayet bakımlı ve hoş
görünüyorlar. Saygılı kıyafetleri ve abartısız makyajlarıyla
katılmışlar törene. Erkekler takım elbiseli. Bir iki büyük
çocuk haricinde ağlayan kimse görmedim törende.
Mezarlarda
yapma çiçekler ve yapma çiçeklerden çelenkler var. Taze çiçek
ekmemişler nedense.
Bir
saat kadar bu muhteşem mezarlıkta kaldıktan sonra genelde
üniversitelerin yer aldığı yemyeşil yoldan yürüyerek şehir
merkezine dönüyoruz. Bu sayede on sekiz binin üzerinde adım
atarak kendi yürüyüş rekorumu da kırmış oluyorum. Şehir
merkezinden epey uzakta olmamıza rağmen caddeler hala çok temiz.
Binalar hala tarihi ve insanlar hala sessiz. Çevreye hayran hayran
bakıyor, arada fotoğraf çekiyorum.
Bizdeki
Gratis gibi burada da “Eva “ mağazası var. Kharkov’da da
görmüştüm. Şampuan almak için bu mağazaya giriyoruz. Loreal
gibi uluslararası markaların çoğu bizdekinden daha pahalı. Ama
ilginç bir şekilde Parodontax diş macunu bizdeki fiyatın tam
yarısı. Gelmişken bir kaç tane alıyoruz. Hatta kendime yerel
markalardan bir ruj bile alıyorum. Kozmetik alışverişi de
yaptığımıza göre artık iyice Lviv’li gibi olduk diyebiliriz.
Hatırlarsanız evi anlatırken girişteki inşaat pisliğinden bahsetmiştim. O pislik meğer evin altına yeni açılan market nedeniyleymiş. Ertesi gün giriş pırıl pırıl olduğu gibi market de içindeki ürünlerle birlikte açılıvermişti “pıt” diye. Ne büyük lüks! Bu şehirde evlerin altlarında bizdeki bakkallara benzeyen küçük marketler var. Ve o kadar sevimliler ki.
Masal gibi |
Yorucu
mezarlık gezisinden dönüşte evimizin altındaki marketten tanesi
2,5 TL’ye satılan biralardan alıyoruz. Gerçekten de lezzetliler.
Bizdeki laz bakkallarda bulunmuyor böyle şeyler ne yazık ki. Evde
bira içerek dinleniyoruz biraz.
Akşama
Ortaçağ Restoranı'na gideceğiz.
Macera
devam ediyor,
To
be continued...
Arkeoloji müzesini gezip eski mezar taşlarını gördüğümde çocuklara ben ağaç altına uzanmış kitap okuyan kadın kabartması istiyorum mezar taşıma demiştim. Ço seviyorum bu güzel mezar taşlarını.
YanıtlaSilİyi fikir :) Toprağın altında yatan insana dair ölümsüz bir eser bırakmak çok güzel bir düşünce.
SilÇok estetik, mezarlığın soğuk havasını yumuşatıp insana derin duygular hissettiriyor.
Sanatın ölümsüzlüğü...
heey saol yaa bu ayrıntılar lazım oluuur :) türk kahvaltısı gibimiş desenee :)
YanıtlaSilZaten marketten alışveriş yapıp Türk kahvatısı yaptım :)
SilSizin Lviv anılarınızı da keyifle okuyacağız :)
market ha haa doğru tabii evde ya haklısın :)
YanıtlaSil:))
SilYurt dışındaki mezarlıkların bazıları müze gibi, haklısınız. Resim ve heykele İslami inanç çerçevesinde put muamelesi yapılmış olmasının kilise ve yabancı mezarlıklara ilişkin hafiften bir kıskançlık hissetmemize yol açtığı doğrudur:)
YanıtlaSilHeykele put muamelesi yapılıyor ama lider put yerine konulup tapılıyor; buna ne diyeceğiz:)
SilEstetik şart:)
Mezarlıkları bile değerlendirip tertemiz tutan bir kültür. Bizim ülkemize de gelir mi ki böyle alışkanlıklar?...
YanıtlaSilBiraz zor, bende pek umut yok. Eğitim ve kültür zor gelişir bu ülkede :(
Sil