3 Haziran 2019 Pazartesi

Lviv Gezi Hikayem -11 / Lychakiv Mezarlığı ve şehre yürüyüş


Bugün 8 Nisan 2019, Lviv'de dördüncü günümüz. Sabah kahvaltısını mis gibi evde yapıyoruz. Menüde kiraz domates, zeytin, peynir, bal, portakal, Rize sallama çayı ve meyveli aktivya yoğurt var. Müze manzaralı mutfakta kahvaltı keyfi ayrı bir zevk.

Hava yirmi dereceyi gösteriyor, inanılır gibi değil! Tam bir bahar var dışarıda. İstanbul'da ise yağmur. Bu bir mucize olmalı! Kalın montları evde bırakıp svitşört ile çıkıyoruz. Günün ilk programı mezarlık gezisi! Doğrusu yabancı bir ülkeye gidip de mezarlık gezeceğim hiç aklıma gelmezdi. Ama bu muhteşem açık hava müzesini görmeden dönmek de olmazdı!

7 Numaralı tramvaydan Lviv Manzarası
7 Numaralı tramvaya biniyoruz. Şehrin estetiğini izleyerek katettiğimiz on dakikalık yol çabucak bitiyor. Evet, artık Lychakiv Mezarlığı’ndayız. Aslında kapıda bilet gişesi var. Turistlere 40 Grivna (8 TL), yerlilere 20 Grivna yazıyor. Ama görünürde kimse olmadığı için biz bedava giriyoruz.

Burada yanılmıyorsam 400 binden fazla mezar bulunuyor. Gerçekten de devasa bir alan. Büyükçe bir meydandan sonra dar yollardan birine sapıyoruz. Burası mezardan çok bir açık hava müzesi. Zaten 1991’de müze statüsüne almışlar. Tarihlerini korumakla kalmayıp mezarlarını bile müze yaparak ekstra özen gösteriyorlar. Yine kıskanıyorum sanırım. Hatırlasanıza; bizde metro inşaatı sırasında çıkan tarihi eserler için “Üç beş çanak çömlek için inşaatı mı durduralım!” diyen yöneticiler vardı. Sahi ne oldu o çanak çömlek acaba?


Bu mezarda şehrin ileri gelen sanatçıları, ünlü isimleri de yer alıyormuş. 1600’lü yıllardan kalma mezar taşları bile var. Nefis heykelleri izlerken hayran olmamak elde değil. 

Bazı mezarlar tek başına, bazıları ise aile kabristanı. Aileler için taşlardan küçük binalar inşa etmişler. Bu binaların altında çekmece gibi bir bölme bulunuyor. Sanırım aileye ait tabutları bu çekmecelerden itiyorlar içeriye. Mezarların üzerinde sadece insanların yaşadıkları tarih değil, genellikle fotoğrafları da yer alıyor. Sepya suretlere dalıp gidiyorum. Her bir mezarda yağ ya da mum kandiller gözüme çarpıyor; çoğu yanıyor hafif hafif. Manevi bir anlamı olmalı bu ritüelin.
4 kişilik aile mezarı, her birinin fotoğrafı...



Çok güzel ağaçlar ve kuş sesleri arasında yürüyoruz. İleride bir cenaze töreni var. Kilise korosu, kulağıma hoş gelen bir ilahi söylüyor. Kadınlar, ellerinde taze çiçek demetleriyle gelmişler; öyle hepsi siyah da giyinmemiş. Gayet bakımlı ve hoş görünüyorlar. Saygılı kıyafetleri ve abartısız makyajlarıyla katılmışlar törene. Erkekler takım elbiseli. Bir iki büyük çocuk haricinde ağlayan kimse görmedim törende.



Mezarlarda yapma çiçekler ve yapma çiçeklerden çelenkler var. Taze çiçek ekmemişler nedense.

Bir saat kadar bu muhteşem mezarlıkta kaldıktan sonra genelde üniversitelerin yer aldığı yemyeşil yoldan yürüyerek şehir merkezine dönüyoruz. Bu sayede on sekiz binin üzerinde adım atarak kendi yürüyüş rekorumu da kırmış oluyorum. Şehir merkezinden epey uzakta olmamıza rağmen caddeler hala çok temiz. Binalar hala tarihi ve insanlar hala sessiz. Çevreye hayran hayran bakıyor, arada fotoğraf çekiyorum.

Bizdeki Gratis gibi burada da “Eva “ mağazası var. Kharkov’da da görmüştüm. Şampuan almak için bu mağazaya giriyoruz. Loreal gibi uluslararası markaların çoğu bizdekinden daha pahalı. Ama ilginç bir şekilde Parodontax diş macunu bizdeki fiyatın tam yarısı. Gelmişken bir kaç tane alıyoruz. Hatta kendime yerel markalardan bir ruj bile alıyorum. Kozmetik alışverişi de yaptığımıza göre artık iyice Lviv’li gibi olduk diyebiliriz.

Hatırlarsanız evi anlatırken girişteki inşaat pisliğinden bahsetmiştim. O pislik meğer evin altına yeni açılan market nedeniyleymiş. Ertesi gün giriş pırıl pırıl olduğu gibi market de içindeki ürünlerle birlikte açılıvermişti “pıt” diye. Ne büyük lüks! Bu şehirde evlerin altlarında bizdeki bakkallara benzeyen küçük marketler var. Ve o kadar sevimliler ki.

Masal gibi
Yorucu mezarlık gezisinden dönüşte evimizin altındaki marketten tanesi 2,5 TL’ye satılan biralardan alıyoruz. Gerçekten de lezzetliler. Bizdeki laz bakkallarda bulunmuyor böyle şeyler ne yazık ki. Evde bira içerek dinleniyoruz biraz.

Akşama Ortaçağ Restoranı'na gideceğiz.

Macera devam ediyor,
To be continued...





10 yorum :

  1. Arkeoloji müzesini gezip eski mezar taşlarını gördüğümde çocuklara ben ağaç altına uzanmış kitap okuyan kadın kabartması istiyorum mezar taşıma demiştim. Ço seviyorum bu güzel mezar taşlarını.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi fikir :) Toprağın altında yatan insana dair ölümsüz bir eser bırakmak çok güzel bir düşünce.
      Çok estetik, mezarlığın soğuk havasını yumuşatıp insana derin duygular hissettiriyor.
      Sanatın ölümsüzlüğü...

      Sil
  2. heey saol yaa bu ayrıntılar lazım oluuur :) türk kahvaltısı gibimiş desenee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten marketten alışveriş yapıp Türk kahvatısı yaptım :)

      Sizin Lviv anılarınızı da keyifle okuyacağız :)

      Sil
  3. market ha haa doğru tabii evde ya haklısın :)

    YanıtlaSil
  4. Yurt dışındaki mezarlıkların bazıları müze gibi, haklısınız. Resim ve heykele İslami inanç çerçevesinde put muamelesi yapılmış olmasının kilise ve yabancı mezarlıklara ilişkin hafiften bir kıskançlık hissetmemize yol açtığı doğrudur:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Heykele put muamelesi yapılıyor ama lider put yerine konulup tapılıyor; buna ne diyeceğiz:)
      Estetik şart:)

      Sil
  5. Mezarlıkları bile değerlendirip tertemiz tutan bir kültür. Bizim ülkemize de gelir mi ki böyle alışkanlıklar?...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz zor, bende pek umut yok. Eğitim ve kültür zor gelişir bu ülkede :(

      Sil