Mekan, Kadıköy’ün merkezi mahallelerinden birindeki 3 harfli malum marketlerden biri... Bu market senelerdir buradadır, ama pek de rağbet gördüğü söylenemez. Bayram seyran gibi alışverişin yoğun olduğu zamanlarda bile sakindir. Çok mecbur kalmazsam ben de girmem pek. Ne yalan söyleyeyim sevmem; hem de oldum olası sevmem bu üç harfli sonradan çıkma marketleri. Köhnedirler, ne bileyim derme çatmadırlar. Alkol satmazlar, gazete satmazlar, kitap satmazlar… Tabii ki Kadıköy’de yaşayınca alternatif çok. Oysa mesela Sultanbeyli’ye git; 4 harfli market bulamazsın! Adeta bunlara mecburdur orada yaşayanlar.
Neyse efendim, bunlar derin mevzular. Olaya dönersek, O gün
giresim tuttu bu 3 harflilerden birine. Günlerden 18 Aralık Cumartesi. Yani 1 Euro’nun
18,50 TL, 1 Dolar’ın ise 16,33 TL olduğu günün ertesi. İyi ki de girmişim, birazdan okuyacağınız kocaman
yazı çıktı o on dakikalık ziyaretten! Gözlem gücüme kuvvet!
Adeta film izlemiş gibi oluyor
insan. Şöyle ki;
Kapıdan girince sol tarafta
solmuş, deyim yerindeyse pörsümüş sebzeler. Sağ tarafta ise güya poşetlenmiş,
ama bende nedense kirli izlenimi uyandıran bazlamalar gözlemeler falan var. Maviye
boyalı raflar sanki yirmi yıl öncesine ait gibi.
İki adım atıyorum, arkamdan bir kadın
sesi yükseliyor:
- "Ne alacağımı
unuttum, neden unutuyorum ki ne alacağımı. İhtiyacım olmayan şeyleri almamam
lazım oysa!"
Gayrı ihtiyarı arkama dönüp bakıyorum. Belki altmış belki de yetmiş yaşlarında bir kadın. Saçları açık ve yarı boyalı; grili sarılı beyazlı ve dağınık. Kendi kendine konuşuyor. Psikolojik olarak hasta mı değil mi anlayamıyorum. Kadın söylene söylene bütün raflara bakıyor
- " Ne alacaktım
ben ya? Yok tuvalet kağıdı değil, bisküvi de değil, ama ne?
Duymamış gibi yaparak marketin dar ve çirkin koridorunda
ilerliyorum. Plastikten yapılmış saçma ve de son derece estetik yoksunu mutfak eşyaları
rafını hızla geçiyorum. Arkamdaki genç kadın, hızlı adımlarla önüme geçiyor,
dondurucuya yaklaşıyor. Eğilip bakıyor
ve
“Tavuk burada da 60 TL. Allah kahretsin bunları!”
diye söylenerek hızla kapıya doğru ilerliyor. Evet bu kadın da kendi kendine ve
yüksek sesle konuşuyor. Ve bence kesinlikle psikolojik bir rahatsızlığı yok. Atmosferin kendisinde var bir enayilik. Yok kesin öyle!
Bir paket çekirdek alıp kasaya yöneliyorum. Bu market hiç bu kadar kalabalık olmazdı! Sanki olağanüstü hal olmuş diyeceğim ama, zaten öyle değil mi!
Tam çıkış
kapısının ağzında iki kasa var. Soldakinde kuyruk uzuyor. Sağdaki boş. Bu arada
bir yaşlı adam beliriyor giriş kapısında;
“Oğlum maske var mı, benimki evde
kalmış” diye yüksek sesle soruyor. Hepimiz bakıyoruz ister istemez. Kasadaki maskesiz kasiyer cevap veriyor:
“Biraz ilerleyin, sağ tarafta var”
“Satılık mı?” diye soruyor yaşlı
adam.
“Evet, kullanmak için yok” diyor
kasiyer. Adam “Evde otuz tane var” diye söylenerek çıkıyor marketten. Devir hesap
devri, ne diye para versin şimdi maskeye…
Bu arada kasa kuyruğundaki bilinçli kadın, kasiyere itiraz ediyor:
“Siz neden maske takmıyorsunuz?”
“Birazdan takacağım” diye yanıtlıyor pişkin kasiyer ve hiçbir şey olmamış gibi işine devam ediyor. Kemal Sunal sanki distopik film çekmiş, ben de market sahnesinde figüranmışım gibi hissediyorum o an. Bu filmde virüsle yaşamak normal, maske takmak normal, doların füze halini izlemek normal; ama Kemal Sunal'ın kırk sene önce serbest olan kelimeleriyle tepki vermek RTük'e takılıyor! Böyle bir hikayeyi George Orwel bile kurgulayamazdı, helal olsun bize!
Kuyruk sıkıştıkça sıkışıyor. Bu
arada sağdaki kasaya bu tip marketlerde görmeye alışık olduğumuz tipte kasiyer kadın
geliyor. Adeta işportacı ağzıyla, makineli tüfek gibi başlıyor konuşmaya:
“Evet, bu tarafa gelin, sadece kredi kartı ödemesi olanları alabiliyorum maalesef” Ve devam ediyor:
“Bu dünyada böyle sıkışık dar
alanlarda yaşıyoruz, Allah geniş kabirler nasip eylesin!”
Neye uğradığımı şaşırıyorum! Böyle bir dua hiç duymadım, kırk yıl düşünsem de sanırım aklıma gelmezdi! Kaosa alışmış, başka türlü yaşamaktan adeta umudunu kesmiş; mezarı geniş olsun diye dua eden genç bir kadın var karşımda! Hayır mezarı geniş olsa eline ne geçecek? Rahat rahat nefes mi alabilecek sanki?
Devam ediyor işportacı ağzıyla:
“Şu arkamda gördüğünüz tuvalet
kağıtları 10 liralık alışverişte yarı yarıya iniyor, ister misiniz?”
Ödeme yapan kadın gayet mantıklı
bir soru yöneltiyor:
“İyi de kaç liradan kaç liraya
düşüyor, yazmıyor ki üstünde bir şey?”
Geniş kabir hayali kuran işporta
ağızlı kasiyer kadın cevap veriyor:
“Onu maalesef bilemiyoruz
hanımefendi” "Yarıya inmiş işte daha ne soruyorsun" der gibi bir hali var, ama demiyor o kadarını. En azından yüksek sesle!
E kendi çapında o da haklı tabii
ki! Fiyatlar günlük olarak değişiyor. Nasıl aklında tutsun onca sayıyı!
Sıra bana geliyor. Aldığım çekirdeği
geçiriyor işportacı kasiyer ve makineli tüfek gibi konuşmaya devam ediyor.
“Efendim izninizle şu çikolatayı
da ekliyorum.”
“Hayır” diyorum. “Ne münasebet! Niye alayım sen prim alasın diye o saçma markasız
şeyi!” diye de geçiriyorum içimden.
“Poşet ister misiniz?” sorusuna
jet hızıyla olumsuz yanıt veriyor ve mavi kapıya doğru kendimi zor atıyorum.
En sevdiğim renk mavi, bu kadar mı uzaklaşır mavilikten!
Görsel kaynak: https://www.wallpaperbetter.com/en/hd-wallpaper-zcney
Uff, okurken ruhum sıkıldı. O kadar güzel canlandırmışsınız ki. Fakat geçen hafta diğer bütün marketlerde 1 lt dayanıklı süt 15-16 TL iken bahsettiğiniz üç harflilerden birinde % 3 yağlı olanı 5,25 TL idi. Unu, şekeri vs. iki adetten fazla vermiyorlardı. Elimde 12 lik koliyi gören kasiyer kız bir yere telefon etti, muhtemelen "süte de uyguluyoruz bu iki adet sınırlamasını değil mi?" diye soracaktı. Neyse ki telefona cevap veren olmadı ve biz 12'lik kutumuzu kucağımıza alıp geçtik. Marketin kendi markasıydı ama süt bu kadar fark eder mi? Bunu açıklayamadım, bir açıklaması olmalı. Neticede iki sütün kaynağı da inek. Üç kat fark olması garip:)
YanıtlaSilRuhunuzu sıktığım için özür dilerim. Ne yazık ki bu anlattıklarımın hepsi gerçek, içinde bir kelime bile kurgu yok.
SilDaha neler göreceğiz bakalım.
Gerçekten enteresan bu kadar fiyat farkı olması. Dediğiniz gibi kaynak inek neticede. Ekonomi artık o kadar çetrefilli hale geldi ki, bazen akılla mantıkla bir şeyleri açıklamak mümkün olamayabiliyor.
Bu arada güzel haber ise sizin sütleri kapmış olmanız :)
Bizim burada da en çok işleyen market o mavi olan.Girmeyi sevmiyorum, sayılıdır. Herşeyin ucuzu var mı var orda. Ama neden kalitelisini yiyemesin ki insanlar? Evet sebzeleri genelde pörsümüş, 60 tl dediği tavuklarda yani işte öylesi. Paraya göre muamele. Buna razı olan insanlar olduğu sürece, aynen bu muamele ve mala talim edilecek.
YanıtlaSilNe kadar güzel özetlemişsiniz benim yazıda söylemediklerimi. Oraya girdiğimde kendimi fakir bir ülkeye gitmiş, ve "öğrenilmiş çaresizlik" duygusuna alışmış insanlarla karşılaşmış gibi hissediyorum.
SilÜlkemiz Norveç standartlarında olmalıydı, biz pörsümüş marulları hak etmiyoruz... Umarım artık düzelir, umarım, umarım...
O rengi nedense mavi gibi algılamıyorum ben artık.
YanıtlaSilOrdan çıktığımda hep gökyüzüne baktığımı farkettim :)
Harika aktarmışsınız durumu.
Demek ki siz de benim gibi maviyi aklıyormuşsunuz:)
SilTeşekkürler yorum için, bu arada Spotify okuması için hafta sonu teşekkür yazısı yazamadım, modum yükselince yazacağım aklımda :)
Sevgiler
Artık marketlerde ürünler sayılı. Ne olacak bu halimiz. Beğenmediğimiz yerler girmek istemediğimiz yerleri bile arayıp zor bulucağız. Pandemi yetmedi. Ekonomik savaş. Galiba 3 dünya savaşı bu. Sabır. Iyi yıllar. Sevgiler.
YanıtlaSilBir dönem filminin içinde gibiyiz. Filmlerin süreleri vardır; bence bu şekilde sürmeyecek, elbette beyaz perdede jenerik akacak...
SilSevgiler
Böyle bir zorunluluk yok, rica ederim rahat olunuz. Biz zaten birbirimize teşekkürlerimizi ettik. :)
YanıtlaSilSevgiler,
Blog dünyasında yazılı olmayan nezaket kuralları var, zaten böyle olduğu için blog dünyası güzel :)
SilBenden de sevgiler :)
Güleriz ağlanacak halimize durumu. Kasiyerin dileğini okuduğumda istemsizce kahkaha attım:)
YanıtlaSilO kasiyeri görmek için hafta sonu kendimi feda edip tekrar gideceğim 3 harfliye :)
SilÇok güzel anlatmışsınız, renklerden bile soğutabiliyor bazı şeyler, duayı da ilginç buldum, açıkçası, uzak durulması gereken üç harflilerden :) Kadıköy için zorlama bir seçenek tabii, ama her yerdeler :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, inşallah daha güzel anları da anlatacağım bu blogda :)
SilO genç kadın gerçekten de bir prototip :)
ha haaaa ben de ayçiçeği içi alıyom ordan dizi izlerken yimek için :)
YanıtlaSil:)) Ayçiçeğinin kabuğunu çıtlatmayı seviyorum ben.
SilHaftasonlarında film ritüelim :)
Eskiden market ve de kasiyer sorunlarımız yoktu. Veresiye yazan bakkal amcalarımız vardı. Kıymetlerini bilememişiz.
YanıtlaSilDurduk yere sinir geldi! :) Kapısı mavi olan 3 harfli marketten hiç haz etmiyorum...
YanıtlaSilMarketin izbe yerinde anlattıklarınıza canlı kanlı tanık oldum :))
Elinize ve aklınıza sağlık.
Sinirlendirmek istemezdim, ama durum bu.
SilDaha güzel anlar yakalayıp paylaşırım, sinirlenmek yerine güleriz :)
Teşekkürler
Eski Dogu Bloku Tanzim Satis magazalari estetigi zaten o ucuzlugun nedenlerinden.Oradaki insanlar da bilirdi paralari yetseydi diger marketlerden alisveris yapmayi.Guzeli ve kaliteliyi herkes bilir.Ama cocuklarin karnini doyurmak icin kuruslarin bile onemli oldugunu dusununce standartlara,renklere kafa yormak luks oluyor.NB Destek olmak icin arada alisveris yaptigim mahalle marketinde 1 kilo pirince 35 TL verdim.Varin gerisini dusunun.
YanıtlaSilEvet bu anlattıklarınız doğru. Ama neden ülkemiz bu koşullara mahkum bırakılıyor? Neden bize sunulan örneğin İsveç'in, Avusturya'nın şıkır şıkır marketleri değil de sizin de söylediğiniz gibi eski doğu bloku ülkelerinin ucuzluğu...
SilBizde oldugu gibi orada da hem sikir sikir marketler , hem de alt gelir grubunun kulllandigi marketler var.Inanin dekor ayni.Turistik gezilerdeki tur guzerahlari oralardan gecmiyor olabilir.Uzun sure kalmayinca gorulmeyebilir.
YanıtlaSilBiz 80 lerden sonra neoliberalizm reklamlarina inanarak "birakiniz yapsinlar birakiniz gecsinler" dedik, Devletin elindeki her turlu politika ve destek aracini saglayan kamu kurumlarini dagittik, kendi aklimizla degil rahmetli Haldun Taner in dedigi gibi koyma akillarla ( sozde uzman AB li ABD li yabancilarin sozune uyup) ve haklarini yemeyelim ex solcu yeni hizli liberallerin destekleri ile politikasizligi politika sayarak ulkeyi piyasanin ellerine teslim ettik.Sonunda kimileri gecemedi ve o gecemeyenlerle birlikte ceremesini cekiyoruz simdi. AB, ABD kendi ulkelerinde bize onerdigi "politikalar"i mi izliyor ne yapiyor diye merak etmedi bu ulkenin "okumuslari", sorgulamadi.
Haklısınız, bu kadar doğal kaynak varken, iklim müsaitken, genç nüfus ve insan kaynağı varken nasıl bu hale gelindi? Bizim Belçika'dan, Hollanda'dan neyimiz eksik? diye sorguluyor insan. Eğitimsizlik, cehalet, bakış açısındaki gerilik, öncelikler, suni gündemler, yaratılan terörler, falanlar filanlar...
Sil