2 Aralık 2013 Pazartesi

#blogfırtınası / 1. Gün Ödevi / Bir Varmış Bir Yokmuş

Yılmaz Özdil Etkinliği'nde tanıştığım ve sonrasında beğenerek izlediğim DurumBildirimi bloğunda gördüm #blogfirtinasi etkinliğini.. Çok da hoşuma gitti.  Bu etkinlikte, bir ay boyunca  her günün ödevi olan yazıyı yazacağız. Detaylarına ve günlük ödev çizelgenize  buradan tıklayarak ulaşabileceğiniz, bence keyifli olmasının ötesinde bir yazma pratiği de olan etkinliğe bütün blog yazarları davetli.. Etkinliğin sahibi tamamenatiyorum.blogspot.com'a teşekkür ediyorum.
Haydi o zaman, birinci gün ödevi olan “ Yazınıza bir varmış bir yokmuş ile başlayın” konusuna girelim birlikte..

masal bu ya..


Bir varmış bir yokmuş, adı bilinmeyen bir gezegende mutlu insanların yaşadığı bir ülke varmış. O ülkenin insanları o kadar mutluymuş ki, gezegenin geri kalanı o ülkeyi kıskanır, hasetlerinden ülkedeki huzuru bozmaya çalışırlar, sürekli ajanlarını göndererek aslı astarı olmayan dedikodular çıkarırlarmış. Ama o ülkenin insanları birbirlerine karşı o kadar güven duyuyorlarmış, birbirlerini o kadar çok seviyorlarmış ki, bu düşmanca dedikodulara hiç ama hiç kulak asmıyorlarmış.
Her şeyden önce o ülkede insanlara eşit davranılıyormuş. Esmer-sarışın, güzel-çirkin, zayıf-şişman, kuzeyli-güneyli, kadın-erkek-eşcinsel, engelli-engelsiz, dindar-dinsiz gibi ayrımlar asla söz konusu değilmiş. Ülkeyi ilgilendiren bütün kararlar birlikte alınıyor, içlerinden birisi bile alınan kararlardan memnun olmazsa, günlerce gecelerce o kararı tekrar tekrar sorguluyorlarmış. Ama kavga çıkmadan, kimse kimseyi baskı altına almaya kalkmadan ve kardeşçe.. Çoğunluğun azınlığa hükmetmesi asla söz konusu değilmiş. Çünkü düşünceye saygı varmış. 
Bu ülkede zengin-fakir kavramı olmadığı için herkesin yaşam kalitesi diğeriyle aynıymış. Herkesin çok güzel bahçeli bir evi varmış, herkes bahçesinde ihtiyacı olan sebzeleri, meyveleri kendisi yetiştirirmiş. Herkesin tavukları, inekleri, keçileri de varmış. Doğal ürünlerle beslendikleri için çok da sağlıklıymışlar. Herkesin evinde insanca yaşamın gerektirdiği bütün konfor varmış. Dolayısıyla kimse kimseyi kıskanmazmış.
Bu ülkede zengin-fakir ayrımı yokmuş dedik ya.. İnsanları kendine köle yapan “para” kavramını bilmedikleri gibi altın, elmas, gümüş gibi değerli madenleri de tanımazlarmış. Herkes yeteneğine göre bir işin ucundan tutar, kimse kimsenin sırtından geçinmezmiş. Mesela büyük pamuk tarlaları varmış. Orada ekilen pamuğu toplayanlar ayrı kişiler, eğirip iplik yapanlar ayrı kişiler, iplikleri dokuyanlar ayrı kişiler, dokunan kumaşları elbiseye çevirenler de ayrı kişilermiş.

 Ortaya çıkan elbiseleri ise herkes paylaşırmış ihtiyacına göre..

Kimin ne iş yapacağına ise tamamen gönüllülük temelinde karar verilirmiş. Eğitimini tamamlayıp 18 yaşına gelen her birey, halk konseyi karşısında yeteneğini anlatır, hangi işe talip olduğunu söylermiş. Ülkenin iş gücü envanterine de bakılarak, ergen kişinin istediği işe en uyumlu ihtiyaç neyse, mesleği o olurmuş. Yani örneğin ülkedeki bebek bakıcısı sayısı yeterli ise, bebek bakıcısı olmak isteyen ergen kişiden başka bir iş talep etmesi istenirmiş. Böylece kimse işsiz kalmadığı gibi, ülkenin ihtiyacı olan eleman sayısı da hep dengede tutulurmuş. Herkes yaptığı işi severmiş.
Bu ülkenin insanları öyle köle gibi günde 10 saat çalışmazlarmış. Günde en fazla 5 saat çalışıp sonra da eğlenirlermiş. Mutluluklarının en önemli sırlarından biri de buymuş aslında..
Sanata çok önem verirlermiş. Herkesin birincil işi yanında bir de uğraştığı sanat dalı varmış. Kimileri hikaye yazar, kimileri şarkı söyler, kimileri de resim yaparmış. Akşamları sırayla yeteneklerini sergiledikleri şenlik meydanında toplanırlar, ruhlarını eğlendirirken aynı zamanda zekalarını da açarlarmış.
Teknoloji hem varmış hayatlarında, hem de yokmuş. Çünkü yaşam felsefeleri, gezegenin kaynaklarını yok etmeye yönelik değil, akıllarını kullanmak üzerine kurguluymuş. Mesela ihtiyaçları olan enerjiyi üretecek güneş panellerinin, başka ülkelerin bilmediği son teknolojisini kullandıkları halde, termik santral gibi çevreye zarar veren teknolojilere hiç kafalarını yormazlarmış. Basit yaşıyorlarmış zaten, tüketim hırsları yokmuş. Dolayısıyla gezegende var oldukları süreyi en mutlu şekilde nasıl geçireceklerine kafa yormayı tercih ediyorlarmış.

Tahmin edeceğiniz gibi bu ülkede sistem o kadar güzel işliyormuş ki, bir yöneticiye, bir krala da ihtiyaç yokmuş. Sistemi denetleyen, verileri kontrol eden insanlar elbette varmış ama bunlar haftada bir değişirlermiş. Çünkü ülkede her şey o kadar anlaşılır ve şeffafmış ki, denetim işini yapmak hiç de zor değilmiş. Eşitliğin sürekliliğindeki en hassas nokta da buymuş zaten.
Peki doğalarından gelen kötülüğü açığa çıkaran insanlar yok muymuş? Varmış elbette tek tük ama, zaman içinde genetik kodları da iyiliğe doğru evrildiği için bu insanların sayısı her geçen gün daha da azalıyormuş. Kötü niyetli, işini savsaklayan insanlar halk konseyinin karşısına çıkarılır, ortak kararlarla ruhlarının nasıl terbiye edileceği belirlenirmiş. Çünkü herkesin içinde iyilik olduğuna inanılırmış. Mesela komşusunun tavuğuna kötü davranan birine, 3 gün boyunca kendini sorgulaması için süre verilir, bu süre içinde toplumdan uzak bir köyde tek başına yaşarken, yaptığı kötülüğün nedenlerini düşünmesi istenirmiş.. Cezası bitince köye dönen kişi yine halk meclisi karşısında kendini savunur ve komşusunun tavuğuna 10 gün
 bakarak aslında ceza da denmeyecek bir sürece girermiş. Yani komşusuyla  hemhâl olmayı öğrenirmiş.. 
Ülkede öyle bir disiplin varmış ki, nüfus kontrol altındaymış. Gezegenin kaynaklarını yok edecek kadar çoğalmayı kimse düşünmezmiş bu nedenle.. Bencillik yokmuş.  Sürü halinde kalabalıklaşmaktansa, az sayıda ve kaliteli bir yaşam sürmeyi ilke edinmişler kendilerine..

Peki bu ülkeye ne olmuş? Merak etmeyin, masalımız mutsuz sonla bitmeyecek!

 Bu ülkede yaşayan insanların uzun ömürlü mutluluğu zaman içinde tüm gezegene yayılmış. İnsanları köleleştiren bütün sistemler yok olup gitmiş, mutluluk, gezegenin de ötesinde tüm evrene  hızla bulaşmaya başlamış bile..

Hala bu adsız gezegende insanlar barış, kardeşlik, mutluluk içinde yaşıyorlarmış.. 
Masalın sonunda bir soru var:

Biz dünyalılar, bu mutluluk gezegeninden ilham almaya ne zaman başlayacağız?

12 yorum :

  1. Merhaba
    Etkinliği çok sevdim, keşke her gün yazabilecek kadar vaktim olsa da ben de yazsam ben de katılsam. Yazın da ayrı güzel tabiki :) Umut verici...
    Bu arada perşembe günü Bumerang iyi içerik atölyesine davetli misin? Ben bumerang'ın instagram yarışmasından davetiye kazandım. Eğer senin de davetiyen varsa birlikte gitmeyi öneriyorum. Ne dersin?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Etkinlikte her gün yazma zorunluluğu yok, mesela 5. gün yazamadıysan, 6. gün ödevinden devam edebiliyorsun. Konu başlıkları geçekten de harika, bence katıl:)
      Bu arada Bumerang'dan mailime davetli olduğumu bildiren bir yazı geldi ama ücretli mi ücretsiz mi anlayamadığım için kayıt yaptırmadım. Birlikte gitmek çok güzel olur, ama acaba bu davet maili herkese mi geliyor?

      Sil
    2. hayır herkese gelmiyor. hemen ara kaydını yaptır bence ve birlikte gidelim :)

      Sil
    3. Bunu söylediğin iyi oldu, ben daveti açıkçası dikkate almamıştım, hem de tek başıma gitmek istememiştim. Biraz önce maile yanıt verdim bakalım ne olacak, umarım geç kalmamışımdır.
      Birlikte gitmek süper olacak, haberleşiriz:)

      Sil
  2. Marx da acaba sizin gibi mi düşünüyordu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de öyleydi, keşke insanlar bunun kıymetini bilebilselerdi..

      Sil
  3. Ben de ödevimi yaptım! :) Farkında olmadan benzer yazılar yazmışız, siz farklı gezegen yaratmışsınız bense paralel evren üzerinden gitmişim.. Elinize sağlık! :)

    YanıtlaSil
  4. Bir varmış bir yokmuş;
    http://www.youtube.com/watch?v=oDVyNNWNsj8

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel resimler ve de müzik, teşekkürler..

      Sil
  5. Daha önce yazdığım yorumlar gitmemiş gözüküyor. Sanırım mobile sistemimde sorun var. Durumbildirimi.com

    YanıtlaSil