Yılmaz
Özdil Etkinliği'nde tanıştığım ve sonrasında beğenerek
izlediğim DurumBildirimi bloğunda gördüm #blogfirtinasi
etkinliğini.. Çok da hoşuma gitti. Bu etkinlikte, bir ay boyunca her günün ödevi olan yazıyı yazacağız. Detaylarına ve günlük ödev çizelgenize buradan tıklayarak ulaşabileceğiniz, bence keyifli olmasının ötesinde bir yazma pratiği de olan etkinliğe bütün blog yazarları davetli.. Etkinliğin sahibi tamamenatiyorum.blogspot.com'a teşekkür ediyorum.
Haydi
o zaman, birinci gün ödevi olan “ Yazınıza bir varmış bir
yokmuş ile başlayın” konusuna girelim birlikte..
Bir
varmış bir yokmuş, adı bilinmeyen bir gezegende mutlu insanların yaşadığı bir ülke
varmış. O ülkenin insanları o kadar mutluymuş ki, gezegenin geri
kalanı o ülkeyi kıskanır, hasetlerinden ülkedeki huzuru bozmaya çalışırlar, sürekli ajanlarını göndererek aslı astarı olmayan dedikodular çıkarırlarmış. Ama o ülkenin insanları
birbirlerine karşı o kadar güven duyuyorlarmış, birbirlerini o
kadar çok seviyorlarmış ki, bu düşmanca dedikodulara hiç ama
hiç kulak asmıyorlarmış.
Her
şeyden önce o ülkede insanlara eşit davranılıyormuş.
Esmer-sarışın, güzel-çirkin, zayıf-şişman, kuzeyli-güneyli,
kadın-erkek-eşcinsel, engelli-engelsiz, dindar-dinsiz gibi ayrımlar asla söz
konusu değilmiş. Ülkeyi ilgilendiren bütün kararlar birlikte
alınıyor, içlerinden birisi bile alınan kararlardan memnun
olmazsa, günlerce gecelerce o kararı tekrar tekrar sorguluyorlarmış.
Ama kavga çıkmadan, kimse kimseyi baskı altına almaya kalkmadan
ve kardeşçe.. Çoğunluğun azınlığa hükmetmesi asla söz konusu değilmiş. Çünkü düşünceye saygı varmış.
Bu
ülkede zengin-fakir kavramı olmadığı için herkesin yaşam
kalitesi diğeriyle aynıymış. Herkesin çok güzel bahçeli bir
evi varmış, herkes bahçesinde ihtiyacı olan sebzeleri, meyveleri
kendisi yetiştirirmiş. Herkesin tavukları, inekleri, keçileri de
varmış. Doğal ürünlerle beslendikleri için çok da
sağlıklıymışlar. Herkesin evinde insanca yaşamın gerektirdiği bütün konfor varmış. Dolayısıyla kimse kimseyi
kıskanmazmış.
Bu
ülkede zengin-fakir ayrımı yokmuş dedik ya.. İnsanları kendine
köle yapan “para” kavramını bilmedikleri gibi altın, elmas,
gümüş gibi değerli madenleri de tanımazlarmış. Herkes
yeteneğine göre bir işin ucundan tutar, kimse kimsenin sırtından
geçinmezmiş. Mesela büyük pamuk tarlaları varmış. Orada ekilen
pamuğu toplayanlar ayrı kişiler, eğirip iplik yapanlar ayrı
kişiler, iplikleri dokuyanlar ayrı kişiler, dokunan kumaşları
elbiseye çevirenler de ayrı kişilermiş.
Ortaya çıkan elbiseleri
ise herkes paylaşırmış ihtiyacına göre..
Kimin
ne iş yapacağına ise tamamen gönüllülük temelinde karar
verilirmiş. Eğitimini tamamlayıp 18 yaşına gelen her birey, halk
konseyi karşısında yeteneğini anlatır, hangi işe talip olduğunu
söylermiş. Ülkenin iş gücü envanterine de bakılarak, ergen
kişinin istediği işe en uyumlu ihtiyaç neyse, mesleği o olurmuş.
Yani örneğin ülkedeki bebek bakıcısı sayısı yeterli ise, bebek bakıcısı olmak isteyen ergen
kişiden başka bir iş talep etmesi istenirmiş. Böylece kimse
işsiz kalmadığı gibi, ülkenin ihtiyacı olan eleman sayısı da hep dengede tutulurmuş. Herkes yaptığı işi severmiş.
Bu
ülkenin insanları öyle köle gibi günde 10 saat çalışmazlarmış.
Günde en fazla 5 saat çalışıp sonra da eğlenirlermiş.
Mutluluklarının en önemli sırlarından biri de buymuş aslında..
Sanata
çok önem verirlermiş. Herkesin birincil işi yanında bir de
uğraştığı sanat dalı varmış. Kimileri hikaye yazar, kimileri
şarkı söyler, kimileri de resim yaparmış. Akşamları sırayla
yeteneklerini sergiledikleri şenlik meydanında toplanırlar,
ruhlarını eğlendirirken aynı zamanda zekalarını da açarlarmış.
Teknoloji
hem varmış hayatlarında, hem de yokmuş. Çünkü yaşam
felsefeleri, gezegenin kaynaklarını yok etmeye yönelik değil,
akıllarını kullanmak üzerine kurguluymuş. Mesela ihtiyaçları
olan enerjiyi üretecek güneş panellerinin, başka
ülkelerin bilmediği son teknolojisini kullandıkları halde, termik
santral gibi çevreye zarar veren teknolojilere hiç kafalarını
yormazlarmış. Basit yaşıyorlarmış zaten, tüketim hırsları
yokmuş. Dolayısıyla gezegende var oldukları süreyi en mutlu
şekilde nasıl geçireceklerine kafa yormayı tercih ediyorlarmış.
Tahmin
edeceğiniz gibi bu ülkede sistem o kadar güzel işliyormuş ki,
bir yöneticiye, bir krala da ihtiyaç yokmuş. Sistemi denetleyen,
verileri kontrol eden insanlar elbette varmış ama bunlar haftada
bir değişirlermiş. Çünkü ülkede her şey o kadar anlaşılır
ve şeffafmış ki, denetim işini yapmak hiç de zor değilmiş.
Eşitliğin sürekliliğindeki en hassas nokta da buymuş zaten.
Peki
doğalarından gelen kötülüğü açığa çıkaran insanlar yok
muymuş? Varmış elbette tek tük ama, zaman içinde genetik kodları
da iyiliğe doğru evrildiği için bu insanların sayısı her geçen
gün daha da azalıyormuş. Kötü niyetli, işini savsaklayan
insanlar halk konseyinin karşısına çıkarılır, ortak kararlarla
ruhlarının nasıl terbiye edileceği belirlenirmiş. Çünkü
herkesin içinde iyilik olduğuna inanılırmış. Mesela komşusunun
tavuğuna kötü davranan birine, 3 gün boyunca kendini sorgulaması
için süre verilir, bu süre içinde toplumdan uzak bir köyde tek
başına yaşarken, yaptığı kötülüğün nedenlerini düşünmesi
istenirmiş.. Cezası bitince köye dönen kişi yine halk meclisi
karşısında kendini savunur ve komşusunun tavuğuna 10 gün
bakarak aslında ceza da denmeyecek bir sürece girermiş. Yani komşusuyla hemhâl olmayı öğrenirmiş..
Ülkede öyle bir disiplin varmış ki, nüfus kontrol altındaymış. Gezegenin kaynaklarını yok edecek kadar çoğalmayı kimse düşünmezmiş bu nedenle.. Bencillik yokmuş. Sürü halinde kalabalıklaşmaktansa, az sayıda ve kaliteli bir yaşam sürmeyi ilke edinmişler kendilerine..
Peki
bu ülkeye ne olmuş? Merak etmeyin, masalımız mutsuz sonla bitmeyecek!
Bu ülkede yaşayan insanların uzun ömürlü
mutluluğu zaman içinde tüm gezegene yayılmış. İnsanları
köleleştiren bütün sistemler yok olup gitmiş,
mutluluk, gezegenin de ötesinde tüm evrene hızla bulaşmaya başlamış bile..
Hala
bu adsız gezegende insanlar barış, kardeşlik, mutluluk içinde
yaşıyorlarmış..
Masalın sonunda bir soru var:
Biz dünyalılar, bu mutluluk gezegeninden ilham almaya ne zaman başlayacağız?
Merhaba
YanıtlaSilEtkinliği çok sevdim, keşke her gün yazabilecek kadar vaktim olsa da ben de yazsam ben de katılsam. Yazın da ayrı güzel tabiki :) Umut verici...
Bu arada perşembe günü Bumerang iyi içerik atölyesine davetli misin? Ben bumerang'ın instagram yarışmasından davetiye kazandım. Eğer senin de davetiyen varsa birlikte gitmeyi öneriyorum. Ne dersin?
Etkinlikte her gün yazma zorunluluğu yok, mesela 5. gün yazamadıysan, 6. gün ödevinden devam edebiliyorsun. Konu başlıkları geçekten de harika, bence katıl:)
SilBu arada Bumerang'dan mailime davetli olduğumu bildiren bir yazı geldi ama ücretli mi ücretsiz mi anlayamadığım için kayıt yaptırmadım. Birlikte gitmek çok güzel olur, ama acaba bu davet maili herkese mi geliyor?
hayır herkese gelmiyor. hemen ara kaydını yaptır bence ve birlikte gidelim :)
SilBunu söylediğin iyi oldu, ben daveti açıkçası dikkate almamıştım, hem de tek başıma gitmek istememiştim. Biraz önce maile yanıt verdim bakalım ne olacak, umarım geç kalmamışımdır.
SilBirlikte gitmek süper olacak, haberleşiriz:)
Marx da acaba sizin gibi mi düşünüyordu?
YanıtlaSilBelki de öyleydi, keşke insanlar bunun kıymetini bilebilselerdi..
SilBen de ödevimi yaptım! :) Farkında olmadan benzer yazılar yazmışız, siz farklı gezegen yaratmışsınız bense paralel evren üzerinden gitmişim.. Elinize sağlık! :)
YanıtlaSilHarika, hemen yazınızı okuyorum:)
SilBir varmış bir yokmuş;
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=oDVyNNWNsj8
Çok güzel resimler ve de müzik, teşekkürler..
SilDaha önce yazdığım yorumlar gitmemiş gözüküyor. Sanırım mobile sistemimde sorun var. Durumbildirimi.com
YanıtlaSilOlsun, niyet önemli, sevgiler:)
Sil