16 Mayıs 2016 Pazartesi

Yaşam tarzı enflasyonunuz ne alemde?

İş hayatınızın başlarında az maaş alırken neler yaptığınızı bir düşünün. Muhtemelen bütçenize uygun bir muhitte, mütevazı, küçük bir ev kiralamıştınız. Sonra maaşınıza zam gelince hiç farkında olmadan kendinizi daha pahalı, ama daha güzel bir ev ararken buldunuz. Aslında bu yeni, kocaman eve ihtiyacınız yoktu, ama geliriniz artmıştı, daha pahalı bir evde oturabilirdiniz. Böyle davranırken birçoğumuz gibiydiniz. Çünkü bu şekilde yaşamak, çok normal geliyor kulağa. Biliyoruz ki, daha doğrusu kabul etmişiz ki; “gelir artınca yaşam standartları yükselir, bu durumda masraflar da artar! Kısacası, “çok kazanan, çok harcar” mantığı. İşte buna ekonomistler “yaşam tarzı enflasyonu” diyorlarmış, ben de yeni öğrendim bu terimi, çok da hoşuma gitti. Devam edeyim örneklere...


Yeni bir işe girdiniz, herkes öğle yemeğini sizin daha önce pahalı bulduğunuz restauranttan söylüyor. Siz önceleri evden zeytinyağlı yemek getirmeye devam ettiniz, baktınız iş arkadaşlarınız size burun kıvırıyor, ya da kendiniz bu durumdan rahatsız olmaya başladınız; mecburen kendinize yeni bir masraf kalemi açıp, siz de o pahalı restauranttan yemeye başlarsınız. İşte bu da yaşam tarzı enfasyonuna başka bir örnek. Yani farkına bile varmadan daha çok para harcamak!


İşyerindeki alışveriş çılgını arkadaşlarınız, sizi pahalı markalardan giyinmeye zorlar, ortama uymak için gider maaşınızın yarısını o cekete yatırırsınız. Bunun sonu yok, mesela metroyla işe gelip gitmenizi, ”alsana taksitle bir araba kendine, ne diye eziyet çekiyorsun!” diye eleştirirler, hoop kendinizi 5 senelik araba kredisi çekerken bulursunuz. “Ne için çalışıyoruz, elbette biraz lüksümüz olsun!” mantığının etkisiyle haftada iki kere dışarıda eğlenmeye başlarsınız. Bunun sonu gerçekten yok; çevrenizdeki herkes çocuğunu koleje gönderir, siz de göndermek zorunda hissedersiniz. Çevrenizdekiler en iyi tatillere giderken, siz de gitmek istersiniz.


 Evet bütün bunlara elbette insan olarak hakkımız var, ama nereye kadar? Bu döngüye bir kaptırdınız mı kendinizi, yaşam kaliteniz artar ama, kendinizi asla maddi güvencede hissedemezsiniz. Çünkü geliriniz arttıkça, siz farkında olmadan giderleriniz de arttıkça artar, buna rağmen, kenarda yeterince paranız yoktur. Ama bir şeyi unutursunız; iş hayatı her zaman dalgalıdır, birgün işinizden olursanız, bu kadar maddi bağımlılıkla ayakta kalmanız zorlaşabilir, Allah korusun çok kötü örneklerini duyuyoruz, okuyoruz.



Yaşam tarzı enflasyonundan kendimizi nasıl koruyacağız?

Uzmanlar, yaşam tarzı enflasyonundan korunmak için her zaman “oranlara bakın” diyor. Mesela gelirinizin en az %10'unu tasarruf olarak ayırın kenara, ev kira ya da taksit ödemeniz gelirinizin %25'ini geçmesin diyorlar. Bu konuda benim de bir önerim var; çevreye kulakları tıkamak.! “Saçını boya” diyene, “ucuz kazak alma” diyene, “sen hiç dışarıda yemek yemiyor musun?” diyene kulak asmamak. Bu tabii ki biraz da özgüvenle alakalı.



Ben son yıllarda “tüketmeme” bilincindeyim. Biliyorum ki ne kadar az tüketirsem, kafam o kadar rahat olur. Dünyanın kaynaklarına o kadar az zarar veririm. Elbette kendimi kısıtlamıyorum, ama gereksiz şeylere harcama yapmıyorum. Böyle olunca, çok para kazanacağım diye hırslanmam da gerekmiyor, ve iç huzurumu koruyorum. Mesela ayakkabım eskimeden yenisini almıyorum, ihtiyacım olmayan giysileri sırf güzel diye, sırf moda diye satın almıyorum. Kendi yemeğimi kendim yapıyorum, en son pizza yiyip zehirlendikten sonra bu konuda mümkün olduğunca taviz vermiyorum. Tivibu aboneliğimi kaldırdım, uydu kanalları bana yetiyor, boşuna ekstra fatura ödemiyorum. Her yeni modelle telefonunu değiştirenlerden değilim. 
Resim yazısı ekle

Şehir merkezinde oturduğum için toplu taşıma araçlarını kullanıyorum, arabam yok, almayı da düşünmüyorum. Benzinsiz, çevre dostu arabalar yaygınlaşırsa belki... Eve temizlik için yardımcı çağırmıyorum, senede bir ya da iki kere büyük temizlik hariç!. Kendi işimi kendim yapabiliyorum çok şükür, ne gerek var! Bunun haricinde kuaför bağımlılığım yok, saçlarım için senede en fazla iki kere kuaföre giderim. Bütün bunları yaparken kendimi daha da zenginleşmiş hissetmemse müthiş bir mutluluk veriyor. Elbette ben de senede bir kere güzel bir tesiste tatil yapıyorum, elbette ben de kaliteli sanatsal faaliyetlere katılıyorum, elbette ben de kendimi istediğim şeylerden mahrum bırakmıyorum. Ama bütün bunları başkalarının baskısıyla değil, kendi içimden geldiği gibi ve abartmadan, bütçe oranlarımı sarsmadan yapıyorum.
Şunu fark ettim; insan kendini kontrol edip ne kadar az tüketirse, o kadar mutlu oluyor. Bütün reklamlara, bütün kuşatılmışlıklara rağmen hem de...



Enflasyonsuz günler dilerim...



36 yorum :

  1. çok doğru ifade etmişsiniz. Bunun sonu yok. Bende uzun süredir bahsettiklerinizi uygulamaya çalışıyorum

    YanıtlaSil
  2. Harikasınız.. kesinlikle gaza gelmemek lazım..hele kalabalık plaza tarzı yerde çalışıyorsan tahrik çok oluyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Home-office çalışmak en güzeli:) Tabii ki abartıp bütün gün pijamayla oturmamak şartıyla, yalıtık, huzurlu, mis :)

      İşin şakası bir yana, dört bir yanımız reklam ve "tüket" baskısıyla doluyken kendimizi koruyabilmemiz, sizin de dediğiniz gibi kolay değil.

      Sil
  3. Genç yaşlarda her istediğimize ulaşma imkanımız yoktu. Arzu ettiklerimiz gelir durumumuzla sınırlıydı. Gelirimiz arttıkça daha fazla harcar olduk. Artık küçük şeyler bizi mutlu etmez oldu. Büyük evler, lüks arabalar, markalar... Sınır tanımayan talepleri insanoğlunun işte. Ama çoğu zaman bu hırs mutsuz eder. Tek göz odalı evde yanan sobanın çıtırtıları eşliğinde çoluk çocuk içilen çorbanın verdiği mutluluk bazen süper lüks yatta havyar eşliğinde içilen şampanyadan çok daha fazladır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben o kadar da tek göz odada yaşayalım mantığında değilim. Elbette kazanmışsak, güzel bir evde oturmalıyız. Ama dediğim gibi bunun sınırını iyi belirlemek lazım. Tüketirken ne kadar tükendiğini de bilmeli insan. Yani daha minimal olmayı hedefliyorum ben. Mesela güzel bir evi varsa insanın, onun değerini bilerek, aşırı hırslara kapılmadan yaşamını sürdürebilmeli. Yeni model araba almaktansa, yıllarını birlikte geçirdiği emektar arabasıyla idare edebilmeli insan. Emeğin değerini bilerek, doğaya saygı duyarak, elimizdekilere şükrederek yaşayabilirsek daha huzurlu oluruz diye düşünüyorum.

      Sil
    2. Ben de onu demek istemedim zaten. Sadece yüksek yaşam tarzının her zaman mutluluk getirmediğini, bazen küçük şeylerle mutluluğu yakalamanın mümkün olabileceğine dikkat çekmek istedim. Teşekkürler.

      Sil
    3. Kesinlikle haklısınız, o konuda ben de sizinle aynı fikirdeyim. Mutluluk maddiyata endekslendiğinde hep daha iyisini istemekten elindekinin farkına varamaz ki insan. Küçük şeylerle mutlu olmaya, gerçekten de paha biçilemez.
      Ben teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil
  4. Alman bir arkadaşımız misafir olarak gelmişti. Türk misafirperverliğiyle gezdirdik kendisini ve giderken bir hediye alalım dedik. Güzel bir kahve takımı beğendik ve almak istedik. Verdiği cevap bizi kendimize getirdi. "Ben tek yaşıyorum ve 6 fincana ihtiyacım yok. Kusura bakmazsanız sadece 2 tane yeterli" Sürekli tüketmeye güdülmüş bizler için bir uyanış olmuştur bu durum. Çok önemli bir konuyu ele almışsınız yine. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar doğru söylemiş misafiriniz. Keşke herkes aynı bilinçte olabilse, teşekkürler.

      Sil
  5. özellikle çeyiz döneminde çılgınca bir israf söz konusu . Hiç yapmadım o furyaya kendimi kaptırmadım . Arkadaşlarımıd a sık sık uyarıyorum sırf rengi uysun şusu uysun güzel cici diye diye 6 takım çatal bıçak takımı falan alıyorlar. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşin o boyutu gerçekten korkunç durumda. Hayatları boyunca kullanmayacakları şeyleri satın alan insanlara ben şahsen acıyorum :)

      Sil
  6. Arkadaş, eş, dost, çevrenin yanısıra televizyon, tüketim çılgınlığının baş enstrümanı. Mümkün olduğunca televizyondan uzak bir dünyada yaşamaya çalışıyorum. Hayattan zevk almanın tüketmeden de mümkün olduğunu bilmeyen kalabalıklar içerisinde yaşıyoruz. Oysa insan küçük şeylerle de mutlu olabilmeli. Çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle bir dünyadayız ki, sanki maddi olmayan şeylerle mutlu olunamazmış gibi bir imaj çiziliyor. Dediğiniz gibi, başta televizyonlar olmak üzere her yerde böyle mesajlar var. Ama mesela bu yazıyı yazmak, ve gelen güzel yorumları okumak nasıl da mutlu ediyor beni, var mı maddi karşılığı? Yok :)
      Teşekkürler yorum için.

      Sil
  7. Sürüye her zaman uymamak gerekiyor.Çünkü;tüketim çağında yaşıyoruz.İnsanlar tükettikçe mutlu oluyor.Ayrıca biz günlük yaşıyoruz.Geleceği düşünmüyoruz.Sanıyoruz ki hep zevk sefa içinde yaşayacağız ama bir gün biz de öleceğiz.Güzel yazı olmuş.İnsanları bir şeyin farkında sağlıyor : )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel özetlemişsiniz, tüketim toplumu insanları günlük ve borçlu yaşamaya teşvik ediyor. Sistem bundan besleniyor. Eğer tüketmeme konusunda birlik olabilsek, belki de çok şeyi değiştirebileceğiz :)

      Sil
  8. Yüksek gelir dilimine geçince gerçekten her şey farklılaşıyor. Arkadaşlar vsvs.. Her şeyin başı bu kapitalizm :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mesela Küba'da yaşasaydık, kafamız rahat olacaktı, kapitalist hırslardan törpülenerek kendimizi sanata verecektik :)

      Sil
  9. Sade yaşamak, kargaşadan uzak olmak demek. Kuaför kısmında çok haklısınız. Oralara el uzatılınca kol çoktan kaptırılmış oluyor. Yani zaman.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kargaşadan uzak olmaksa zaten başlıbaşına huzur :)

      Sil
  10. insan ihtiyaçları sınırsızdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben sizinle aynı fikirde değilim. Sınırsız olan şey ihtiyaçlar değil, arzular diye düşünüyorum. Onu da yaşam tarzı belirliyor. Yani her şey görece...

      Sil
    2. Pekala bu şekilde düşünelim. Arzular sınırsızdır.
      1. İhtiyaçlar kendi kendimi oluşur yoksa arzular mı tetikler?
      2. Eğer arzular tetikliyorsa sınırsız bir arzudan bahsedip sınırlı bir ihtiyaç olduğunu söylemek ne kadar doğrudur?
      3. Eğer ihtiyaçlar arzulardan bağımsız kendiliğinden oluşuyorsa bunun nasıl olduğunu açıklar mısınız?

      Sınırlı bir arzu yoksa ihtiyaç da olamaz.

      Aynı odaya açılan iki ayrı kapıdan bahsediyoruz aslında ama siz kapıların ayrı olduğunu söyleyip farklı odalara açıldığını söylüyorsunuz.

      Ben de bu durumda size katılamıyorum.

      Sil
  11. https://youtu.be/nvuCmNWAhSI

    Hayranım bu adama. O kadar güzel söylemiş ki :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Jose Mujika müthiş.. Ne diyor, satın aldığınız şeyleri para ile değil, o parayı kazanmak için harcadığınız zamanla ödersiniz. Oysa hayat geri gelmez!

      Teşekkürler, harikaydı :)

      Sil
  12. Kredi kartlarımın, işe giderken giyeceğim afilli aldığım elbiseler için tıka basa dolduğunu,
    Yemek kartlarımın arkadaşlarıma ayak uydurmak için gittiğim ciks cafeler/restoranlar yüzünden ay ortasında bittiğini,
    Çalışmaktan, mesailerden, nöbetlerden sosyal hayatımın bittiğini,
    Günde en az sekiz saat koltuk üzerinde bilgisayara bakarak edindiğin (skolyoz, göz kuruluğu,boyun kireçlenmesi vs) hastalıkların FARKINA ancak ve maalesef iflas ettiğinde varabiliyorsun. Yazını görünce ruh eşi bulmuş kadar sevindim:)
    Bende tam bu nedenlerden ''gökdelenli'' işimden ayrıldım ve büyük tutkum yazmaya verdim kendimi. Cüzdanımıda egomuda bu yolla tatmin ediyorum. Radikal bir kararla işten ayrıldıktan sonra hiçbir birikimim olmamasına rağmen zorluk çekmedim ve en önemlisi hiç borcum yok, kredi kartım yok. Para saçmadan ama kendini kısmadan da yaşamak gayet mümkün.
    Sınırsız olan kesinlikle istekler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim değerli katkınız için, sevgiler :)

      Sil
  13. Merhabalar
    buna benzer bir konuda bende yazmak istiyordum ki sizin yazınızla karşılaştım. Sanırım ev ekonomisini yönetmek şirket yönetmekten daha zor bir hal aldı. Şirket ekonomisine uyguladığımız disiplini bence ev ekonomisinde de geçerli olmalı. yani gelir gider dengesi borçlanma vs. konuları evde de geçerli gerçekten uygulanabilse bu kadar batık kredi kartı ve kredi mağduru olmazdı düşüncesindeyim. iyi yayınlar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bakış açılarımızı değiştirmeliyiz sanırm harcama yaparken, teşekkürler yorum için.

      Sil
  14. Uzmanlardan ziyade sizin öneriniz daha mantıklı. Ben de aynı kafada olduğum için hiiç kulak asmam çevremdekilerin dediklerine. Verdikleri aklı kendilerine iade eder 'siz alın o halde' deyiveririm. Neticede tüketimin sonu yok.. Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet en kestirme çözüm bu sanırım, önemli olan bilinçli davrnamak, sevgiler :)

      Sil
  15. Harika yazmışsınız. Yüreğinize saglik. Duygularıma tercüman olmuş.
    Kendini bu tüketim çılgınlığına kaptırmayan güzel insanlara selam olsun.
    Selamlar. Sevgiler. .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar uzak kalırsak bu dünyadan, o kadar mutlu oluruz, her ne kadar bize garip garip baksalar da, sevgiler :)

      Sil
  16. Çok güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık:) Tam benim düşüncelerimi anlatmışsınız. Ne yazık ki ben de genelde etraftan eleştiriliyorum. Özellikle en yakınlarımız (anne, abi, kardeş vs.) Bununla birlikte eşim de benimle aynı düşüncede olduğundan bu şekilde yaşamayı uygun görüyoruz. Bir şey alacağımız zaman ilk sorduğumuz soru ihtiyaç mı, istek mi oluyor:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanın o etraftan para isteseniz, çoğu sağa sola kaçışır :) Dolayısıyla kendi ihtiyaçlarımızı ancak biz biliriz:)
      Sevgiler

      Sil
  17. Bence biraz rahat olmak lazım mesela beni bir şeyleri saniye saniye takip etmek mutlu ediyor. Buyrun bence sizde takip edin:
    http://www.kacgun.com/okullar-ne-zaman-acilacak-okullarin-acilmasina-kac-gun-kaldi/

    YanıtlaSil