Sabah sabah çok şaşırdım. Nasıl şaşırmayayım ki! Zaten eğlence, şarkı türkü sesleri nedeniyle zıplayarak kalkmışım yataktan. Daha gözlerimi ovuşturmaya bile zaman bulamamışım. Neler olduğunu anlamak için hemen salonun camından bakıyorum. Orijinali İngilizce olan bir filmin Türkçeye çevrilmesi sonucu tam da anlamını bulamayan o meşhur replik çıkıveriyor ağzımdan o an.
"Vay canına!" diyorum.
Gördüklerime inanmak için derin derin soluk alıyorum.
Karşı komşu, meraklı çok bilmiş,
nam-ı diğer adını “Arzu’nun Annesi” olarak kafama kodladığım Şükûfe Hanım bile yarı
beline kadar sarktığı camdan alkışlarla eşlik ediyor karnaval havasına. Ne
oldu, bir şey mi oldu demeye kalmadan, düzenin adamı olması sebebiyle zaman
zaman tatlı tatlı atıştığım ve fakat insan olarak da sevmekten geri durmadığım
Laz Bakkal Ali Abi sesleniyor kafasını yukarıya kaldırarak:
“Yahu insene aşağıya, büyük kutlama
var!” diyor.
“Ne kutlaması Ali Abi, bayram değil seyran
değil” dememe fırsat da vermiyor ve bitemeden ağzımda patlıyor cümlem. Noktalama
işaretimi yutmak zorunda kalıyorum, hem de susuz.
Evet uzaktan bize doğru gelen bir insan seli
görüyorum. Fener alayları mı dersiniz, mehter takımları mı dersiniz, aklınıza
gelebilecek her türlü kutlama mevcut. Hatta Kızıl Ordu Bandosu bile sıraya
dizilmiş. Sesler birbirine karışıyor ama nasıl bir ahenk içinde, anlatamam
size. Keşke hepiniz burada olsaydınız da görseydiniz o coşkuyu.
Mahallenin kedileri bile iki
ayaklarının üzerine kalkmışlar dans ediyorlar! Allah sizi inandırsın, hiç de
abartmıyorum. Anlattıklarımın eksiği var, fazlası yok!
Kırmızı uçuşan elbiseleriyle tango yaparak ilerleyen çiftler, onların ardında parmak uçlarında dans eden Kafkas Ekibi. Hemen sonra Çayda Çıracılar, Ege’nin Efeleri, Güney’in Halaycıları… Laz Horoncularının ardında Erik Dalı Gevrektirciler olmazsa olmaz tabii ki! Pamuk helvacılar sonra, tahta uzun ayaklarının üzerinde yürüyen akrobatlar ve politikacılar gibi lafları değil de portakalları atıp tutan jonglörler… Bir cümbüş bir cümbüş ki, sarıp sarmalıyor herkesi bu coşku. Ve ben de kendimi kaptırıyorum akışa. Cesaret gibi mutluluk da bulaşıcı çünkü!
Hem eğleniyorum, hem de hâlâ neler
olup bittiğini anlayamaya çalışıyorum. Kafamda deli sorular... "Bir gecede ne değişebilir ki?" diye düşünüyorum. Bu sabah neden coşuyoruz böyle? Yoksa bu anlatmaya çalıştığım şeylerin ardından
“1 Nisan Şakası” mı çıkacak? İnsan hiç kendi kendine 1 Nisan şakası mı yapar canım?
Yok artık daha neler!
Sonunda gençlerin yaşlılarla birlikte attıkları sloganlardan gerçeği öğreniyorum.
Meğer bütün bu cümbüş eğlence 1 Nisan Şakası değilmiş. İçimden şükrediyorum, iyi ki kendi kendime böyle umut dolu, insanda soğuk duş etkisi yapmayan, sahici olması muhtemel olup da insanı heyecanlandıran 1 Nisan Şakası yapmamışım!
Evet, çok da merakta bırakmayayım sizleri. Meğer bizim memlekete bir gecede demokrasi
gelmiş de ondanmış bu karnaval havası!
Vay be, hayat gerçekten de basit
ve güzelmiş…
Anladınız siz!
Benden bu kadar sevgili dostlar. Gerisi
size, birlikten doğacak gücünüze ve hayallerinize ne kadar bağlı olduğunuza kalmış.
Mutlu Nisanlar efendim; esenlikle,
şenlikle…
not: Görseller www.shutterstock.com'dan alıntıdır.
ha haaaaa çok kandırdın biziiiii :)
YanıtlaSilBennn aslaa kandırmammm:))
SilAmin amin ;)
YanıtlaSil:)
Sil:)) bayıldım... resimlerle beraber harika bir yazı olmuş... ben de benzer bir hareketlilikle uyandım bugün, meğer karpuzcu geçiyormuş:)))
YanıtlaSilTeşekkürler :) Karpuzcu hem de bu mevsimde:) Şahane bir uyanış :)
Silçok güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler, hemen hemen her sene 1 Nisan için özel yazı hazırlıyorum blogda, bu sefer biraz kafaları da karıştırmış olabilirim :)
SilAy hadi inşallah :D Şakaydı gerçek oldu diyelim.
YanıtlaSilEvet, neden olmasın, olur mu olur :) Hadi inşallah :)
SilŞahane! Yüzümde gülümsemeyle okuduğum gibi içimden neler neler diledim:)
YanıtlaSilO zaman güzel bütün dilekler hemen gerçekleşsin:)
Sil