Sevgili Günlük,
Her gün sana yazmak istiyorum ama
hep erteliyorum. Çünkü içimde biriken sözcüklerin tonu belli değil. Çok karmaşığım
be! İnsan kendi kendisiyle bile konuşamayacak kadar karmaşık olursa başkalarıyla
bu durumu nasıl paylaşır? Sen de bana hak veresin, son zamanların en iğrenç
dizilerinden biri olan Yalı Çapkını’ndaki Kazım Ağa gibi diyeyim istersen:
“Sen de bunu böyle bilesinnnn haa!”
Baksana etrafa, yine toz duman her
yer. Hangi birini anlatsam...
Mesela her gün birileri çıkıp sosyal
medyada video çekiyor ve senin benim cebimden nasıl çaldığını anlatıyor. Milyon
dolarlar havada uçuyor. Bir duysan, sen bile şaşarsın bu harflerden oluşan kopya
aklınla!
Adam mesela devletten işi metresini beş yüz
liraya almış, alt taşerona vermiş, o başkasına vermiş, öbürü de başkasına
derken ne olmuş sonunda? İş gerçekte yirmi beş liraya mâl olmuş! Aradaki
onlarca alt taşeron katlana katlana para kazanmış. Üstelik bu şirketlerin hepsi
de tek kişiye aitmiş. Kişi de kişi ha, bana mısın dememiş! Kafan mı karıştı günlükçüm, bir de tersten anlatayım,
senin canın sağ olsun.
Şöyle oluyor:
İşi bir fasoncu yirmi beş liraya
mâl ediyor, bir üst akrabasına otuz beşten fatura ediyor, o başkası yok mu, o
da öbür akrabasına yüz liraya faturaya ediyor. O başkası da iki yüz liraya
teyzesinin oğluna derken, “Yerçekimli Karanfil” şiiri geliyor aklıma Edip Cansever’in.
“…Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce…”
Ne kadar ironik değil mi! Adamların kurdukları soygun düzeninden şiire sıçrıyor aklım. Bizi de kirletmeye çalışıyorlar be günlük! Şu şiiri ezbere bilen aklımızı nasıl koruyalım söylesene!
Çalıştığım tekstil firmalarındaki küçük adamlar geliyor aklıma. O adamlar fasona yirmi liraya diktirdikleri tişörtü şirkete otuz liraya fatura ettirip on lirasını cebe atıyorlardı, ya da kilosu yüz lira olan kumaşı şirkete yüz yirmi liraya fatura ettirip yirmisini indiragandi yapıyorlardı. Çünkü çapları bu kadardı! İşte bu adamların büyük abilerini anlatıyorlar bugün sosyal medyada. Aradaki fark sadece paranın miktarı. Tekstil firmasındaki komisyon on lirayken, çap büyüdükçe işin boyutu birkaç milyon dolara çıkabiliyor. Nasıl tatlı geliyordur o paralar! Üstelik eğitim falan da gerekmiyor bu işler için. İçten gelen yetenekleri, iletişim dilleri, ne bileyim bir bakış açıları (!) var adamların. Birbirlerini nasıl bulduklarına şaşırıyorum. Ayrı bir frekansları mı var acaba?
Amann be günlük, pis bunlar ya, valla içim şişiyor!
Bizler kiii,
şiirlerle ruhunu inceltmiişşş, haksız kazancın her türüne karşııı çıkaaannn,
gerekirse bunun için yalnız kalannnn bir ecdadınnn evlâdııı…
Breh breh breh!
Ya bırak allasen
be günlükçüm, her türlü hamasete karabiber döküp hapşırtırım haa bilesinnn…
Annemin şiiri geldi aklıma :)
YanıtlaSilTemiz Toplum
"Temiz toplum, temiz toplum!"
Diyorlar ya;
O biziz...
Gelen yüzünü sürüyor,
Giden elini siliyor;
Havlu gibiyiz...
Gerçekten tam isabet, şairin üzerine söylenecek söz yok, yüreğine sağlık :)
SilNe yaparlarsa yapsınlar o baharlar bugün olmasa da yarın gelecek; üstelik -hep altını çizdiğim gibi- kadınlar sayesinde!
YanıtlaSilTarihe not düşüyorum:)
İtiraf edeyim, kadın hemcinslerime çok güvendiğimi söyleyemem:) O yüzden feminist olmadım hiç :) Aslolan bahar ve güzel insanlar diyorum :)
SilMarifet gibi anlatılır olmuş he bunca rezillik. Yapmayan enayi misali gibi.
YanıtlaSilNerden tutsan elir kalır, sürreal bir ortamdayız :/
Silbizim gibi ülkelerin kaderi işte :)
YanıtlaSilYiyecek tırnak bırakmadılar :)
Sil