Sabah
saat sekiz buçuğa gelmeden alelacele giyinip hızla semtimizin
Şehir Tiyatroları sahnesine gittim. Henüz tiyatronun kafe'si bile
açılmamıştı ama, kapının önünde dört beş kişi beklemeye
başlamıştı bile. Şubat biletleri satılacaktı bugün. Gişe
11'de açılsa da erken gitmek lazımdı. Usul böyleydi, ben de yeni
öğrendim... En erken gelen, beyaz bir kağıda isim listesi yapmaya
başlıyor. Her gelen bu listeye adını yazdırıyor. Saat 11'e
kadar liste gittikçe kalabalıklaşıyor. İlk gelen kişi, gişe açılmadan 15
dakika kadar önce listedeki isimleri yüksek sesle çağırıyor ve
soruyor tek tek:
- Kredi
kartı mı nakit mi?
- Kredi
kartı
-O
zaman sol tarafa!
-Nakit
-O
zaman sağ tarafa...
Üç dört metrelik alanda çift sıra oluyor tiyatro sevdalıları. Zamanda
yolculuk gibi, hani hastahanelerde ışıklı panolar olmadan önce
bir deftere hastaların ismi yazılırdı da sonra bir odacı yüksek
sesle sırası geleni çağırırdı ya... Tabii ki, odacının
avucuna üç beş bir şey sıkıştıranlar çaktırmadan öne
geçerdi; ya da odacının tanıdıkları, tanıdıklarının
tanıdıkları hep torpilli olurdu. Şehir tiyatrolarında ayda bir
kez yaşanan bilet kuyruğu böyle değil işte. Herkes birbirine
karşı saygılı, herkes birbirine karşı son derece nazik.
Sanatsever olmak böyle bir şey çünkü...
Sanatsever olmak böyle bir şey çünkü...
Daracık
bir yer gişenin önü, Darülbedayi'den kalma eski resimler, eski
bir dekorasyon. İyi ki böyle, iyi ki modernize (!) olmamış... Elbette kapıdan girişte herkesin göreceği şekilde
konuşlanmış ayaklı panoda, ortama kesinlikle uymayan çirkin bir
çerçevede, koskocaman ve tepeden bakan resminin üzerinde “daha
yapacak çok şeyimiz var!” yazan belediye başkanını
saymazsak... Sanki Darülbedayi 100 yaşına girmemiş de, sanki
belediye başkanının projesiymiş gibi... Politika, propaganda...
Yalan Dünya'daki Çağatay gibi bağırası geliyor insanın:
-Diyafraaaammm!
Bilet almaya erkenden gelenler
genelde yaşlılar ve öğrenciler... Birkaç aydır ben de gidiyorum
ve görüyorum ki müdavimler değişmiyor. İçlerinde gerçekten
çok yaşlı olanlar var. Zarif hanımefendiler, nazik
beyefendiler... Açıkçası sırf onların çevreye yaydıkları
medeniyet enerjisini solumak için bile, o bilet kuyruğunda bir saat
bekleyebilir insan... Eski Türkiye'nin gün görmüş eğitimli
insanları...
Geçen
ay sarışın uzun boylu, yeşil gözlü, seksen yaş civarlarında
olduğunu tahmin ettiğim bir hanımefendi kuyrukta sıra beklerken
anlatıyordu:
-Eskiden
gişede bir hanımefendi vardı, 30 sene burada bilet sattı. Sonra
emekli olmuştur herhalde. Nasıl güzel bir diksiyonu vardı,
nasıl kibardı, sanırsınız tiyatro sanatçısı...
O sırada gişedeki günümüz görevlisi bayan, yavaş hareket eden yaşlı beyefendiye;
O sırada gişedeki günümüz görevlisi bayan, yavaş hareket eden yaşlı beyefendiye;
-Ama
biraz çabuk olun, böyle bu işi bitiremeyiz!
şeklinde
anlamsız, kaba saba ve nedensiz ve biraz hoyratça sesleniyordu!
Sanki dünyanın bütün işini o yapıyormuş gibi... Altı üstü
ayda bir kez yoğunluk yaşanan bir iş... O anda sarışın uzun
boylu, yeşil gözlü, seksen yaş civarlarında olduğunu tahmin
ettiğim hanımefendiye “Sizin döneminizde eğitim önemliymiş,
kültür önemliymiş, medeniyet önemliymiş, cumhuriyet baloları
varmış...” demek isterdim; diyemedim, sustum...
Bu
ay bilet kuyruğunda çok şaşırtıcı bir şekilde çay
dağıtıyordıu görevliler, ne kadar hoşuma gitti. Oysa geçen ay,
gişelerden biri bozuktu, insanları saatlerce bekletmişlerdi.
Tiyatro sevdalıları ses çıkarmamışlardı fazla. “Zaten
özelleştirmek için bahane arıyorlar, gelmeyelim istiyorlar”
diye üzgün ve yorgun konuşmalar geçiyordu arada. Tam da o sırada
İkinci Dünya Savaşı sırasında sanata sığınan insanların görüntüleri geldi gözümün önüne... Sanki hiçbir şey yokmuş
gibi hayatlarını devam ettirmeye çalışan, sanata sığınan bir
avuç insan görüntüsü... Ürktüm, bir an kendime gelemedim.
Biletleri alıp dışarıya çıktığımda polisler vardı, ürktüm;
tarihe not düşmek için fotoğraflarını çektim...
Duvarın içinde tiyatro sevdalıları, duvarın dışında bir tiyatro...
Duvarın içinde tiyatro sevdalıları, duvarın dışında bir tiyatro...
Şimdi
diyeceksiniz ki “neden internetten almıyorsun biletini?” Çünkü gişeler
internet satışından 1 saat önce açılıyor ve tiyatro sevdalısı
bir avuç insan, zaten bir avuç olan biletleri hemen gişede
bitiriyor. Ama ben şikayetçi değilim bu durumdan. Bilet alma
ritüelini, verdiğim emeği, orada gördüğüm insanları
seviyorum...
Demem
o ki; sanata sığınıyorum, ruhumu iyileştiriyor...
Sanat
güzel şey, tiyatro çok güzel bir şey....
çok özendim ya, tiyatroya pek gitmiyorum ama bu durumdan da rahatsızım aslında gitmek istemekle kalıyorum hep.
YanıtlaSilhangi oyuna gidiyorsunuz? :)
Ben bu sene Şehir Tiyatroları'nın Haldun Taner Sahnesi'ndeki tüm oyunlarına gitme kararındayım:)
SilSezon başından bu yana 6 oyuna gittim, bir biletim de çom kar yağdığı için yandı, haftaya 1 tane, şubat ayına 1 tane daha biletim var şimdilik.
Bu sezon henüz özel tiyatrolara gitmedim, gerek duymadım.
Tiyatro... Öykünün adı :)
YanıtlaSilPeki öyle olsun :)
SilTiyatroyu özlediğimi fark ettim. Tiyatroya sevdalı olmak, o havayı teneffüs etmek ne güzel. Eskiden oyunlar daha büyük kadrolarla oynanırdı. Giderek oyuncular azaldı.
YanıtlaSilBen oyundan iki gün önce heyecanlanmaya başlıyorum. Gerçekten çok farklı, çok güzel bir şey tiyatro...
SilHiç o tarihte alamadım biletimi. Ben oyun başlamadan önce gelip, son anda bilet bulup girenlerden oldum hep. Hatta bi keresinde sandalye koyup bana yer yaratmışlardı :)
YanıtlaSilKeyifli izlemeler :)
Siz de şanslıymışsınız:) Ama biletlerin satıldığı tarih gidince insna en önden yer kapıyor :) En önde olunca o büyülü dünyanın daha da içine giriyor sanki insan :)
SilEski Türkiye demişsiniz. Evet eski Türkiye'yi özlüyor insan. O güzel hanımefendileri, beyefendileri. Giyimleri kuşamları, tavırları ve konuşmalarıyla. Güzel lisanınızla ne güzel anlatmışsınız. Tiyatro, opera, konser izleyicileri her daim hayranlık uyandırmıştır bende. Sanki bir ibadethaneye gidermişçesine hem mekana hem insana saygıları vardır. İstanbul'da yaşamanın belki de en büyük avantajlarından biri sanat etkinlikleriyle iç içe yaşamak. Yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilEvet dediğiniz gibi, sanki bir ayine gider gibi... Çok güzel gerçekten de. İstanbul'da yaşayanlara çok eziyet ediyorlar. Çok trafik, çok nobranlık, çok... Ama dediğiniz gibi sanat var kurtarıcı, yetişebildiğimiz kadar...
SilTeşekkürler, sevgi ve selamlar...
Ne güzel bir heyecan ve telaş. O kuyrukta olmak isterdim. Sanata sahip çıkan bir avuç insan arasında.
YanıtlaSilEvet, kesinlikle tavsiye ederim, insan kendini bambaşka bir alemd hissediyor...
Sil"çevreye yaydıkları medeniyet enerjisini solumak için"... bayıldım. Ne güzel tespit, bilet kuyruğu da olur ama bana da o güzel insanlarla aynı şeyi izliyor olmak bahsettiğin hissi uyandırıyor.
YanıtlaSilGizli bir koza gibi sanki değil mi... Ne güzel bir his..
SilSevgiler.