Kşinev Gezisi yazı dizisi güya bu. Ama hâlâ esas konuya gelemedik. Türlü türlü macera level’larını atladıktan sonra açılıyor demek ki oyunun perdesi, hadi hayırlısı bakalım.
Otobüste Kazık
Atmaya Çalışan Biletçi
Hiç de geniş olmayan futbol kültürüm ile diyorum ki;
Dakka bir, gol iki!
Gelmeden önce internette yaptığımız araştırmalardan otobüste biletçilerin olduğunu, nakit para topladıklarını ve fiyatın da 6 Lei olduğunu biliyoruz. Allahtan biliyoruz, yoksa ülkeye adım atar atmaz dolandırılacaktık.
Siz siz olun, bir yabancı ülkeye gitmeden önce azıcık araştırma yapmayı aman ihmal etmeyin!
Sosyal mesajımı da verdiğime göre anlatmaya devam edebilirim.
Otobüs fazla kalabalık değil. Gazeteci çocuklar arkaya oturuyor, biz de öne oturuyoruz. Biletçi, tam filmlerdeki tiplerden. Kısa boylu, kulağında kulaklık, kıvrak hareketli. Hem para topluyor hem de telefonla konuşuyor. Daha önce belki söylemişimdir; ben insanlara bakınca ya severim ya sevmem. Sezgilerim bu konuda güçlüdür, genelde de yanılmam. Bu biletçide de tabiri caizse tam bir “köylü kurnazı” tipi görüyorum, bence güvenilmez birisi.
Biletçi adama 50 Lei uzatıyoruz, “iki
kişilik” olduğunu el kol işaretiyle anlatıyoruz. O da telefonla konuşurken bir
taraftan da bize “ok, ok” diyor. Sanırsın İzmirli iş adamı! Öyle meşgul ki,
bize ayıracak bir saniyelik bile vakti yok. Kâğıt bileti ve para üzerini hızlıca
uzatıp cep telefonuyla konuşmaya devam ederek arkaya doğru yürüyor.
Ülkeye adım atalı yarım saat
olmuş, daha birbirine benzeyen paralarını doğru dürüst tanımıyoruz. Allahtan arkadaşım
bu konuda çok dikkatlidir. Para üstüne bakıyor, yüzünün ifadesi değişiyor.
Anlıyorum ki bir terslik var. Peşinden
gidiyor biletçinin, para üstünü gösteriyor, biletçi sanki hiçbir şey olmamış gibi
yine “ok, ok” diyerek arkasını dönüyor. Bu arada yan tarafımızda oturan lise
öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim genç, durumu anlıyor ve bize yardım ediyor.
Arkadaşımla birlikte biletçinin yanına gidiyor, ona bir şeyler söylüyor ve
biletçinin eksik verdiği 30 Lei’yi geri alıyoruz. Köylü kurnazı biletçimiz bize
38 Lei vereceğine sadece 8 Lei vermiş meğer… Sorgu odasından sonra bir de bu
çıktı başımıza! Öğrenciye çok teşekkür
ediyoruz. O olmasa belki de derdimizi anlatamayacaktık biletçiye. Aradan beş
dakika geçiyor, bu sefer arkadan bizim gazetecilerden biri geliyor biletçiden
para üstü almaya. Meğer onlara da eksik vermiş… Tamam dünyanın pek çok
ülkesinde maalesef turiste kazık atılıyor; taksilerde, dükkânlarda… İyi de bari
bunu bir kamu hizmeti olan otobüste yapmayın!
Demek ki bu ülkede gözümüzü dört açmamız lazım diyorum.
Yaklaşık yarım saat sonra son durakta iniyoruz. İşte geldik meşhuur Stefan Cel Mare Bulvarı’na… İnternet olmadan GPS yardımıyla çalışan şahane uygulama maps.me’den, Kşinev haritasını gelmeden önce indirmiştik. Tiflis’te çok işimize yarayan bu uygulama nedense burada çalışmıyor. Neyse ki evin durağa yakın olduğunu biliyoruz. Bir süre daha çalışmayan maps.me nihayet kendine geliyor da rahatlıyoruz. Lütfen artık aksilik olmasın! Parkın kenarındaki geniş, tertemiz kaldırımdan yürüyoruz. Park gerçekten de muhteşem görünüyor. Ağaçların heybeti büyüleyici. Bu ağaçlar yüzlerce yıllık gibi…
Eve Giremeyiş
Turist olmak, sürprizlerle
karşılaşmak demek tamam da; bu kadarı da fazla değil mi? İlgili ve detaycı ev
sahibimiz Radu, gelmeden önce bize apartman girişindeki Airbnb kutusundan
anahtarı nasıl alacağımızı madde madde yazmış, evdeki wifi şifresini de
vermişti. Evin kapısının arka tarafta olduğunu, önünde hiç yerinden oynamayan
eski bir araba olduğunu bildirmiş, hatta fotoğrafını da çekip göndermişti.
Buraya kadar her şey güzel. Evin lokasyonu
şahane, parka çok yakın, temiz ve bakımlı bir muhit. Ev sahibinin dediği
talimatları uygulayarak dairenin anahtarını kolayca çıkarıyoruz kutudan. O da
nesi? Metalden kapı üzerinde şifre girilecek bir ekran var, başka da
bir şey yok! Kapı metalden, üzerinde kapı kolu falan da yok. Şimdi ne olacak? Acaba
Airbnb kutusuna yazdığımız şifreyi mi girmemiz lazım? Deniyoruz, olmuyor.
İlk akla gelen nedir bu durumda? Herhangi
başka bir dairenin zilini çalıp yardım istemek değil mi? İyi de apartman
girişinde zil de yok! Gece saat 23’ü geçiyor, etraf karanlık, sokakta kimseler
yok. İnternetimiz de yok ki, ev sahibini arayalım…
Eh be Radu! Gelmeden önce her şeyi
detay detay yazdın da neden bu aşamadan bahsetmedin ki! Biz alışık değiliz bu
tip anahtarlara!
Hafiften geriliyoruz, şimdi ne olacak?
İnternet bulup Radu’ya ulaşmaktan başka çare yok, iyi de nasıl?
Tam bunları düşünürken, karanlık
yoldan bir kadın geliyor ve kapıyı açıyor. Mucize gibi… Peki nasıl açıyor
kapıyı? Meğer anahtarın ucundaki bizim anahtarlık sandığımız yuvarlak şey, dış
kapının elektronik kilidini açıyormuş. Yani o yuvarlak silikonumsu anahtarlık gibi şeyi şifre
ekranının altına dokundurmak gerekiyormuş!
Soğuk terler döküyorum resmen.
Kadına gülümseyerek çok çok teşekkür ediyoruz. Bence o kadın kesinlikle efsanelerde
bahsedilen Hızır’dı. Hani kul sıkışınca yardıma gelen Hızır. Mucize gibi tam
zamanında çıkıp geldi… O kadın olmasaydı ne yapardık gerçekten bilmiyorum. Apartmanın
içi eski, koyu maviye boyanmış… Daracık, bence Sovyet zamanından kalma,
zemininde ahşap görünümlü muşamba kaplı, aynası olmayan asansöre binerek
dokuzuncu kata çıkıyoruz… Nihayet Kşinev’deki evimize kavuşma vakti geldi…
Evin içi şahane görünüyor. Tertemiz,
ferah ve her şey yepyeni. Zarif porselen takımlar, şık kadehler. Güzel bir
fırın, ocak, eskitme mobilyalar, dekoratif süsler… Bol bol çekmece ve dolap…
Kapının girişindeki dolabın üzerinde bir ziyaretçi defteri, güzel notlar… Ev
sahibimiz misafirlerinin konforuna belli ki önem veriyor. Banyoda makyaj
pamuğundan dikiş kutusuna, kaliteli şampuandan nemlendirici losyona, tıraş
köpüğüne kadar her şey var. Mutfak dolaplarına makarnadan baharata, sallama Lipton
çaydan Mahmood marka Türk kahvesine kadar pek çok şey bırakmış. Gerçekten
bu kadarını beklemiyordum. Daha önce Lviv’de ve Tiflis’de de Airbnb evlerinde
kalmıştım; azıcık sabun ve küçücük bulaşık deterjanı haricinde bir şey yoktu o evlerde. Dolaplarda
pek çok havlu ve hiç kullanılmamış terlikler… Şıkır şıkır çalışan internet… Ev bu haliyle huzur veriyor. Ama maalesef bu
saatte açık tek bir market bile yok, çünkü saat gece 23’ü de geçti. İyi ki
bavula ne olur ne olmaz diye iki tane yarım litrelik su atmışım… Kendimi
gerçekten tebrik ediyorum.
Bu kadar maceradan sonra kahve yapacak bile halim kalmıyor. Kraker, su atıştırıp dinleniyorum. Sabah tatil tam anlamıyla başlayacak...
YARIN DEVAMINDA GÖRÜŞMEK ÜZERE...
Kşinev yazılarının hepsi burada…
Görüşmek üzere:)
YanıtlaSil:) Süpersiniz efenim
SilMerakla okuyorum. Sevgiyle kalın.
YanıtlaSilTeşekkürler, sevgiler 🥰🌺
SilKendisine ek gelir bulmuş adam resmen.
YanıtlaSilHer eve giriş bir macera oluyor . Anahtarlar değişik olur ya da ocağını çözmem bir saat alır :D Beyin jimnastiği.
Havaalanı hem de mis gibi, dil bilmeyen yolculara at kazığı! Bence ana geliri bile bu olabilir.
SilEvet ya, ocak da benim hiç alışık olmadığım cinstendi. Çekmeceye kullanma kılavuzu koymuşlar, İngilizcesi yok :) Google Lens ile çevire çevire okudum ilk sabah :)) Tatillerin bulmaca tarzı da böyle :) Ama ben ilk defa böyle bir anahtarla karşılaşıyorum. Kharkov'da gezerken eski Sovyet evlerinin girişleirnde benzer şifreli kilitler görmüştüm ama nerden bileyim anahtarlığı okutup açmam gerektiğini :))
Baya maceralı olmuş düşündüm de ne yapardık diye herhalde kapı önünde beklerdik biri gelene kadar. Devamını bekliyoruz merakla. Hülya
YanıtlaSilEvet, gerçekten eve girene kadar epey bir macera atlattık. O Hızır kadın gelmeseydi biraz kapı önünde beklerdik sanırım birilerinin gelmesini. Sonra da 24 saat açık bir restoran ve internet bularak ev sahibini arardık. Dört gün için internetsiz dolaşalım kararı pek cesurmuş bence, gider gitmez internet almak lazımmış, bunu da kulağıma küpe olarak asmış bulunuyorum :)
SilSevgiler Sevgili Hülya Hn, her zaman yorum yaparak beni yalnız bırakmadığınız için de ayrıca teşekkürler 🥰🌺
:) valla ben serinin başından beri ne yiyecek, midesi sağlam kalacak mı derken ha haaaa ne bu olaylar böyle :) fotiden de evler eski türkiye gibi sankıi :) ayolcum safariye çıksaydınız bariii :)
YanıtlaSilGerçi sonradan anlatacağım, sen çok şaşıracaksın ama tam üç akşam dışarıda yemek yedim :)) Burası Tiflis gibi yok hinkel mantısıymış yok haçapuriymiş, yok kişnişmiş öyle yerel lezzetleri dayatan bir yer değil, mis gibi İtalyan şeflerin çalıştığı pizzacılar, hamburgercileri var :) Yani sorun bende değil :)) Sen şaşırdın tabii :)) Bizim kaldığımız bölgedeki apartmanlar evet eski Türkiye gibi denebilir, ama sokaklar şahane. Apartmanın içi biraz köhneydi ama evin içi moderndi. Biz tam şehir merkezinde, bol ağaçlı, güzel ve geniş kaldırımlı, şık market ve kafelerin olduğu, aslında zengin bir muhitte kaldık. Merkezden uzaklaştıkça birbirine yapışık klasik Sovyet apartmanlarını da gördüm yol boyunca. Ortalama halk muhtemelen oralarda oturuyordur.
SilValla safariye çıkmış kadar olduk :)) Bu kadarını ben de beklemiyordum, ne macera ne macera :))
Okumaya devam.. ilginç maceralar.. :)
YanıtlaSilEvet gerçekten de 4 güne ne çok şey sığmış, yaz yaz bitiremedim ben de :)
SilNefes almadan okumuşum. Yazınız bitince soluğumu uzun bırakınca anladım. :)
YanıtlaSilOtobüsteki öğrenciye büyük alkış ve bravo diyorum. İlk gün aksilik üstüne aksilik olmuş. Bakalım sabah tatil nasıl başlayacak...Meraktayım. Görüşmek üzere...:)
Nasıl da üst üste geldi ama, şimdi düşünüyorum da, resmen bir oyunda level atlamak gibi :)) O öğrenci de enteresan gerçekten de... Otobüste biz, o çocuk, arkada gazeteciler dışında da kimse yoktu :)) Yani başımıza bir şeyler geldi ama, Hızır da hep yanımızda gibiydi. Bu geziyi galiba hiç unutamayacağım :)
SilAma sonrası güzel, gerçekten sürprizli güzel :)
Okudunuz, yorum yaptınız, yüreğinize sağlık, sevgiler 🌺🥰