“Çok
değil birkaç yıl önce nasıldık”, “çok değil 5 yıl önce
nasıldık”, “çok değil 15 yıl önce nasıldık” şeklindeki
konuşmalar, yaşın müsaitliğine göre çok çok gerilere gider.
Hatta bu konu yaşla da sınırlı kalmaz, tarih bilgisiyle
pekişince epeyce önceleri de betimleyebilir insan. Hepimiz severiz,
“eski bayramlar ne güzeldi “Eskiden ne kadar güzel kıyafetler
vardı”, “Eski komşuluklar da bir başkaymış” “Ah o eski
Türk filmlerindeki naif duygular ne kadar güzeldi.” Ya da ne
bileyim “Eski tavukların tadı mı var artık, tatları hormonlu”
demeyi... Bazılarımız kişisel tarihlerini ön plana çıkarmaktan
hoşlanır: “ Sen beni bir de evlenmeden önce görecektin, 42
kiloydum, işte şu kadar belim vardı” der, iki elini birbirine 15
cm yaklaştırarak temsili bel inceliğini gösterir. Kimilerimiz ise mesela 80'li yılların güzelliğinden bahsetmeye, yani toplu tarihimizle
ilgili nostalji yapmaya bayılır!
Çünkü
bazı insanların hafızası, geçmişte yaşanan kötü anıları
siler, güzellikler kalır geriye sadece, bu nostaljı yapma merakı
da oradan gelir biraz da bana kalırsa. Ben böyleyimdir misal, kötü
anıları olan insanların ne isimleri, ne de yüzleri kalır
aklımda. Şimdi diyeceksiniz ki, “ne alaka ülke yangın
yeriyken!” Tam da alaka aslında. Çünkü geçmişteki
güzelliklere takılıp kalarak depresyon hallerinde çoğumuz bu
aralar. Oysa o günleri yaşarken de nostalji yapmıyor muyduk...
Hangi blogu okusam bir umutsuzluk, bir şaşkınlık, bir korku...
Böyle yapmayalım, geçmişte takılıp kalmayalım, öfkelerimizi,
acabalarımızı, meraklarımızı ve beklentilerimizi bir kenara
bırakalım ve gerçekçi olalım. Şimdiyi görüp, şimdiyi
özümseyip, şimdiyi yaşayalım...
Mesela
annenizin çeyizinden kalan tek bardak elinizden kayıp gitse ne
yaparsınız? Üzülürsünüz mutlaka. Ama annenizin ne kadar
üzüleceğini düşünerek kendi kendinizi yiyip bitirseniz de, o
bardak artık kırılmıştır. Bardağın annenizin ceviz
büfesindeki duruşunu hayal etseniz ne olur, etmeseniz ne olur bu
saatten sonra...
Önünüzde
üç yol var:
Şanslıysanız,
bardak un ufak olmamıştır ve siz bir japon yapıştırıcısı
alıp o bardağı yapıştırmayı denersiniz. Ama ne yalan
söylemeli, bir bardağın böyle kırıldığı da pek
görülmemiştir. Mutlaka birkaç küçük parçası kaybolmuştur, geçmiş olsun...
İkinci
yol olarak ise antikacıları
dolaşırsınız, şansınız varsa aynı bardaktan bulmayı denersiniz.
Oysa annenize bu bardağı cam ustası olan babası özel olarak
yapmıştır. Annenize sormadığnız için bunu bilmiyorsunuzdur ve bu çabanız da boşa
çıkar...
Ve
son olarak da gerçekleri kabul edip gidip annenize bardağı
kırdığınızı itiraf edersiniz, sonrasında birlikte bu yeni
duruma alışır, kendinizi mutlu edecek başka yöntemler bulmaya
çalışırsınız. Ne bileyim siz annenize özür mahiyetinde bir
çiçek alırsınız. Ve sürpriz bir şekilde anneniz, babasından
yadigar olan bardağın diğer eşini sandığından çıkarır.
Meğer dedeniz bu bardaktan iki tane yapmıştır ve anneniz ne olur
ne olmaz diye ikincisini çeyiz sandığının en korunaklı
bölgesinde saklamıştır bugüne değin...
Demem
o ki, o bardak artık kırıldı! Aynısı değil de çok benzeyen
bir diğer eşini ortaya çıkarmak için ise aslında mucizeler de
gerekmiyor. Aradığımız şey, belki de hepimizin yüreğindeki o
sandığın kuytu bir köşesinde bizim onu gün yüzüne çıkarmamızı
bekliyordur.
Öyle
değil mi...
Sevgilerimle...
Eskilerden bir bardak değil; ama yenilerden iki emeği kaybettiğin şu sırada çok iyi denk gelen bir yazı oldu :)
YanıtlaSilİşte buna çok ama çok sevindim, sevgilerimle :)
SilHepimiz zaman zaman geçmişe özlem duyuyoruz. İnsanoğlu yitirdiği güzel şeyleri anılarda tekrar toparlamak istiyor. O mutluluğu bir başka biçimde yeniden yaşamak istiyor. Dünya olumsuzluklarla doldukça sanırım bu özlem hiç bitmeyecek.
YanıtlaSilBu çok güzel bir şey elbette, benim de sık sık başvurduğum bir kaçış yöntemi. Ama bugünü kaçırmamak lazım, şimdi için bir şeyler yapmak lazım...
SilSevgilerimle.
Eskiye özlem ve eskiye ait bir şeyin yitirilmesi sonucunda duyulan üzüntü. Bana göre nostalji çocukluğumda yediğim domatesin kokusu. Eski yeni fark etmeksizin değerli bir eşyamı yitirdiğimde önce derin bir nefes alırım sonra buruk bir gülümseme ile onun yokluğunu kabullenirim. Yapacak bir şey yoktur sonuçta geri getirmek için...
YanıtlaSilTam da böyle zamanlardayız, yitirilen domatess kokuları burnumuzda tütmekte...
SilGeçmişleriyle yaşayan insanlar hiçbir zaman mutlu olamazlar. Halbuki o anlattıkları döneme göndersek onları belki şimdikinden bile mutsuzdular. Dediğiniz gibi kötü anıların üstünü örtüp hatırlamamakta çok başarılıyız. Anı yaşamak en önemlisi. Hakkını vere vere yaşanan zaman hepimiz için bir kazanç. Dilerim insanlarımız bunu da bir gün öğrenecek. Sevgiler :)
YanıtlaSilDilerim öyle olsun, sevgilerimle...
SilÖyle çok kırılan dökülen ve arkasından üzülüp, hayıflandığım eşya oldu ki ama her seferinde kısa bir süre sonra ben onu kaybettim bunlar nedir ki noktasına geldim. Böyle böyle yüreğimde yaşatma kabiliyetimi geliştirip maddi şeyler her an biter düşüncesini sindirmeye başladım. Öze zarar gelmezse, keşke diyecek bir anımız yoksa kırılana üzülmüyor hep canlı kalan hayali yetebiliyor. Bugün maddeyiz yarın hayal, eşyalara bile yüklediğimiz anlamı düşünürsek kırmayalım birbirimizi sözleri hiç fantastik gelmiyor o zaman. Sevgi ve selam...
YanıtlaSilEvet en doğrusu öyle düşünmek sanırım. Yitirilenlere ağıt yakmak yerine, var olanın kıymetini bilip koruyabilmekte marifet...
SilSevgilerimle...
çok haklısın şimdi de kalmak lazım, ama şimdi o kadar kötü ki bu aralar
YanıtlaSilİşte o yüzden şimdide kalmak, realist olmak lazım diyorum. Kötüde olsa bu günleri atlatmak için buna mecburuz...
SilSevgilerimle
Herkesin bir tarzı var.En güzeli geçmişini unutamayanlardan uzak durmak.Belki onların da elinden gelen budur.Anı yaşamanın en imkansız olduğu bu günlerde mutluluktan söz etmek lüks gibi,.Herkes yapamaz.Görmemezlikten gelmememiz gereken bir toplu mutsuzluk durumu var ki gerçeğin en acımasız dönemi yaşanıyor ki, üzülmek hiç mesnetsiz değil :((
YanıtlaSilAslında ben, tam da günümüz için yazdım bu yazıyı. Durumu görmek, doğru analiz etmek lazım. Bugünü görmek derken, "öyleydi böyleydi" gereksiz polemiklerine girmemek lazım gibi geliyor bana...
SilSevgilerimle
Daha geçen hafta yaşadığım bir duygu. Annemin çeyizinden kalan bir sürahi. Çok seviyorum. Ben evde yokken üst kattaki komşular taşınıyor ve hamalın biri bizim kapıyı çalıp soğuk su istiyor. O kadar pet şişe varken eşim de gidiyor içi su dolu bu sürahiyi veriyor. Ve giden geri gelmiyor. İyilikten maraz mı doğuyor bilemiyorum. Kırılsaydı daha mı iyiydi ?
YanıtlaSilOlacağı varmış, kırıldı varsayın... Bazen böyle oluyor işte, geçmiş olsun...
SilCok farkli bir edebi var kaleminizin.
YanıtlaSilİyi mi kötü mü bilemedim şimdi :)
Sil