Bugün ilk kez özel bir konuk yazarın müthiş öyküsünü yayınlayacağım için çok heyecanlıyım.. Kendisi ile bu bloğa yaptığı e-posta yorumları ile tanıştım. Yazdığı e-postalardaki esprili ve akıcı dil o kadar hoşuma gitti ki, bir yazısını yayınlamak konusunda teklifim oldu.. Çok mütevazi olan bu arkadaşımız, yazılarının kötü olduğunu iddia ederek başta teklifimi kabul etmese de ben biraz da baskı yaparak bir öyküsünü yayınlama iznini koparabildim :) Öyküyü okuduğunuzda ne kadar haklı olduğumu sizler de anlayacaksınız.. Kendisine çok teşekkür ediyorum bu değerli öyküyü benimle paylaştığı için..
Bu arada telif haklarına saygı anlamında kendisinden bir tanıtım yazısı rica ettim; işte böyle tanımlamış kendisini:
Evde yazmaz, çoğu zaman yazmaz, bunu istemediği için değil yapamadığı için gerçekleştirir. Saçmalama konusunda liseler arası birinciliği vardır.
Ha bir de yazarın adı: Yaşamaz:))
İsmi bende saklı olan bu değerli arkadaşımıza teşekkür ediyorum ve size keyifli okumalar diliyorum..
Ambargo...
Bombardıman
uçakları sürekli üzerimizde. Bırakın
başımızı çıkarmayı, nefes
almak için bile pencerelere yaklaşamıyoruz. Şehir 3 gündür
fiili saldırı altında. Son 3 yıldır ise Ambargo uygulanmakta.
Ama düşmedik. Düşmeyeceğiz de. Tarihin
görebileceği en kuvvetli, en cesur
savaşçılar değiliz belki ama, yenilgiyi kabul etmek
de bizim için kolay bir iş değil. Çünkü haklıyız.
İlk
bombardımanın yapıldığı günü hatırlıyorum;
şehirde ilk defa sirenlerin çaldığı gün, dünyanın geri
kalanından çok şiddetli ültimatomlar yediğimiz günün
ertesiydi. Tüm dünya ilk defa bir amaç uğruna birleşmişti
adeta. Birçok farklı din, renk ve fikirde
insanın tek bir derdi varmışcasına birleşip bize karşı
durmaları gerçekten takdir edilebilirdi,
eğer zalimce olmasaydı.. Küçük bir ülkeyiz biz. Ama
dünyanın nabzı her zaman burada attı.
Asla, hiçbir ülke vatandaşına ayrımcılık göstermedik. Mesela
vize uygulaması bizim için sadece uluslararası gündemden
öğrendiğimiz bir şeydi. Ayrıca komikti.
Başka insanların ülkelerini ziyaret etmesini engellemeye çalışmak
paranoyaklığın dik alasıydı çünkü. Onlar
önce toprakları sınırlarla böldüler, sonra insanları
sınıflarla. Biz kapımızı her zaman bu topraklara gelmek
isteyenlere açtık. “Ne olursanız olun
gelin.” Bir sufi seslenişi gibi tüm
dünyaya seslendik. Peki ya sonuç? Asla! Tek
bir ziyaretçi bile uğramadı coğrafyamıza.
Bunca iyi niyetin karşılığı ne mi dersin?
Acımasızca sergilenen düşmanlık ve tüm
benliğimizi bu dünyadan söküp atma
isteği.
Savaş
bize çalışkanlığı öğretmişti.
Bombaların sustuğu saatlerde tüm halk tek bir yürek olup, zarar
görmüş kenti ayağa kaldırmak için canımızı dişimize
takıyorduk. Ne kadar başarılıyız bir
şey diyemem ama şehri korumak için elimizden geleni yapıyoruz.
İşte yine böyle bir günde, hepimizin dışarıda olduğu
zamanlarda -bizi o göklerdeki uydulardan gördüklerini çok
sonradan öğrendim- özellikle sivil hedeflere yönelik bir
saldırıya maruz kalmıştık. Hayatımın
en acı günü. Susab 1 adını verdikleri bu bomba o an
dışarıda olan herkesi temizledi. Gerçek manada. Ve bu insanlar
acı içerisinde hayatlarını sürdürmek zorunda bırakıldı.
Biz... Banyo yapmazlar halkı olarak hiç bu kadar
aşağılanmamıştık. Antibakteriyel sabun ve şampuan katkılı su
ile karıştırılmış ölümcül sıvı acımasızca üzerimize
boşaltıldı. Biz ki yağmur başlar başlamaz
evimize kaçardık. Artık tüm ülke mis gibi kokuyorduk.
Dünyanın yedi kat dibi ve üstünde bulunan tüm tanrıların
meleklerinden daha temizdik. Bu leke ile nasıl yaşanır
bilmiyorduk. Ama yenilmeyeceğiz... Ve
yenilmedik. Tekrar eski günlere dönmek için büyük çabalar
göstererek dünya halkının dikkatini kokumuzla tekrar çekmeyi
başardık. Zaten bombardıman da bu
yüzden, bizi tekrar hizaya sokmak için başlatılmıştı. Ama bu
sefer asla evlerimizden çıkmamaya kararlıyız.
Köstebek gibi ömür boyu yer altında kalma pahasına hem de.
Kokuyor olabiliriz ama bu insanlık dışı muameleyi hak ettiğimizi
asla savunamazsınız.
Tüm
dünya kirleninceye kadar savaşımız sürecek. Passak -savaş
tanrımız- bizimle olsun! Tuvka denilen yeni bombalara nasıl
dayanacağımızı ise bize O gösterecek. Tuvalet kağıtları her
sokağı beyaza boyasa da inancımızı
asla yitirmeyeceğiz. Şehirde tekrar sirenler
çalmaya başladı... Şimdilik hoşçakalın.
Evde yazmaz, çoğu zaman yazmaz, bunu istemediği için değil yapamadığı için gerçekleştirir. Saçmalama konusunda liseler arası birinciliği vardır.
YanıtlaSilHa bir de yazarın adı: Yaşamaz:))
Ne diyeceğimi bilemedim şimdi:)
SilÇok hoş bir öyküymüş yazarın blogu var mı merak ettim şimdi :)
YanıtlaSil