1 Eylül 2023 Cuma

Perde Açılmadı ve Olanlar Oldu!

Okumaya karar verenlere ön bilgi:

Benden okumaya alıştığınız mizah yazılarından değildir. Öylesine bir karalamadır. Bu yazıyı üzerinde önceden hiç düşünmeden ve başladıktan sonra hiç ara vermeden ve bittikten sonra üzerinde hiçbir kelime düzenlemesi yapmadan yazdım ve bitirip yayınladım. Bakalım ne diyeceksiniz, öptüm byee

Normal bir sabah gibi uyandı herkes. Ben de en normal sabahlar gibi uyandım. İnsan uyanınca ne yaparsa hepsini yaptım. Yorganı üzerimden attım, iki kolumu yana açarak şöyle bir gerindim. Ağzımdan garip sesler çıktı. Kalktım sonra. En normal sabahlar gibi perdeleri açmaya gittim. Çok basit bir ritüeldi bu. Önce perdeleri açacak, sonra pencereyi açacak, içeriye dolan taze havayı içime çektikten sonra mutfağa gidip çay koyacaktım. Elbette ki yumurta kaynatma cezveme de bir adet beyaz yumurta atacaktım, tabii ki yumurtayı yıkadıktan sonra. Neden? Çünkü son zamanlarda dışı kahverengi olan yumurtaların tadının kötü olduğu gibi bir sonuç çıkarmıştım kendimce. Yumurtayı yıkama ihtiyacımın yumurtanın rengiyle bir alakası yoktu. Evet bütün bunları yapacaktım.

Ayağıma sarı plastik terliklerimi geçirdim. Çok seviyorum kendilerini. Bazılarının tuvalet terliği dediği cinstenler, ama başka terlik olmuyor bana. İşte o çok sevdiğim, aslında çok da eskidiği için altının kayganlaşmaya başladığı sarı terliklerimi giydim. Salondaki pencereye yöneldim. Pencerenin sol tarafına yaklaştım. Çünkü perdeleri açmaya hep soldan başlardım. Perdeyi tuttum. Çekmek istedim sağa doğru. Perde gelmedi. Bir sıkışıklık olmuştur diye düşündüm. Tekrar çektim. Perde yine gelmedi. Herkesin yapacağı ilk hamleyi yaptım sonra. Pencerenin sağ tarafına yöneldim. Bunun için pencerenin önünde duran koltuğa biraz yapışmam gerekiyordu. Kollarım yeterince uzun olmadığı için kanepeye yapışmadan perdeye ulaşamazdım. Perdenin en sağ ucuna geldim. Sağ elimle perdeyi sola doğru çekmeye çalıştım. Perde hareket etmedi. Hem soldaki hem de sağdaki perde parçalarının hareket etmemesi, günlük rutine tersti. Olmaması gereken bir şeyler olmuştu demek. Ne yapacağımı bilemedim. Tuttum çekmeye çalıştım. Hayır, perdeler açılmıyordu. Madem perdeler açılmıyor, o zaman ben de kafamı perdenin altından sokar, pencereyi açar ve temiz havamı öyle alırım dedim. Kafamı perdenin altından sokmaya çalıştım. Hayır kafam da girmedi. Bu sorunu çözmek için herkes gibi internete başvurmaya karar verdim. Benim gibi başkalarının da perdeleri sıkışmış olabilirdi ve illa ki iyi niyetli birileri yardımcı olmak için bu sorunun çözümünü internete yazmış olabilirdi. İnternette ara motorunu açtım. O da nesi? Ben daha sorumu yazmadan kendiliğinden ana sayfada alt alta satırlar sıralanmıştı:

“Sabah kalktığınızda perdenizi açamadıysanız ne yapmalısınız?”

“Sıkışan perdeler nasıl açılır?”

Tam önüme çıkan ilk sayfayı açıp çözümü okuyacaktım ki kapı çaldı. Gittim açtım, bizim üst kattaki komşu gelmiş. Daha merhaba dememiştim ki şöyle konuştu:

“Perdelerim sıkıştı, bir türlü açamıyorum”    

“Ne tesadüf, benim de” dedim. Niye bu tesadüfe şaşırmadım bilmiyorum. “Tam da şimdi internetten çözüm arıyordum, istersen gel beraber bakalım” dedim. Sarı terliklerim ayağımdaydı. Plastik. Komşumun ayağında ise kösele terlikler vardı. Birlikte açtık önümüze çıkan ilk sayfayı, şöyle yazıyordu:

Sıkışan perdelerinizi açmanın tek yolu var, o da perdenin rengini değiştirmek. Çünkü perdeleriniz yıllardır aynı renkte olmaktan o kadar sıkılmışlar ki, çözümü sıkışmakta bulmuşlar. Belki siz de perdeler gibi sıkıştınız bu hayata. Renginizi değiştirin. Kremleri turuncuya dönüştürün, yeşiller mavi olsun. Göreceksiniz nasıl da düzelecek her şey”

Komşumla birbirimize baktık ve güldük. Bu yapay zekâ çözümleri bizimle dalga mı geçiyordu. Sessizce kaldık biraz. Sonra aniden komşum “Denemekten ne çıkar?” dedi. Bir an düşündüm, evet denemekten ne çıkardı.  Aceleyle yatak odasına gittim. Ayağımda sarı terlikler. Makyaj masama yöneldim. Kartonu güzel diye ojelerimi dizdiğim iç çamaşırı kutusundan yeşil olanını seçtim. Ayağımda sarı terliklerimle salona geri döndüm.


Oje şişesini şöyle bir çalkaladım. Katılaşan ojeler için sallamak iyi gelir çünkü. Kadim bir yöntemdir. Şöyle bir salladığım oje şişesinin fırçayı tutan sapını saat ibrelerinin tersi yönünde çevirerek açtım. Etrafa o çok sevdiğim koku yayıldı. Fırçayı iyice ojeye buladım. Sonra perdenin ve dolayısıyla odanın da en soluna gidip yaklaştım. Perdeye savurdum elimdeki fırçayı. Krem renginin üzerinde yeşil bir leke oluştu. İlk darbede sıçrayan yeşil lekeden damlacıklar aktı aşağıya doğru ve nefis bir şekil oluşmaya başladı kendiliğinden. Fırçayı şişeye daldırıp tekrar sıçrattım perdeye. Tekrar sıçrattım, sonra tekrar sıçrattım ve sonra tekrar sıçrattım! Komşum da ben de transa geçmiş gibiydik. Hayretler içinde izliyorduk. Perdede oluşan şekil gittikçe anlam kazanıyordu. Biz büyülenmiştik. Ayağımda sarı plastik terlikler… Sanki görünmeyen bir el vardı ve benim gelişigüzel fırlattığım oje sıvısını bir ressam gibi işliyordu. Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Perdede sevimli, insana benzeyen ama tam da insan olmayan bir şekil oluşmuştu. Komşumla aynı anda birbirimize baktık, sonra tekrar perdeye baktık. Evet, perde üzerinde yeşil renkli bir yaratık oluşmuştu. Sevimliydi de. Önce kaşları hareket etti. Ben sarı terliklerime baktım. Sonra göz kapağı oynadı. Sarı terliğim ayağımda biraz döner gibi oldu. Sonra dudakları oynadı. Komşumun kösele terliği ayağından fırladı. Sonra bir ses duydum:

“Merhaba demek yok mu?”

Komşuma döndüm. Sağ tarafımdaydı ve sesi çıkmıyordu. Sonra bir ses daha duydum:

“Siz demezseniz ben derim, Merhabaaa!”

Ses çok neşeliydi ve o kadar güzeldi ki, insanın o sesi kucaklayıp sarılası geliyordu. Sarı terliklerimden soldaki, ayağımda döner gibi oldu; düzelterek perdeye baktım.

“Sizi kurtarmaya geldim” dedi perdedeki o Şey. “Sakın telaşlanmayın, akışa bırakın” dedi. Ve sonra yavaşça perdeden sıyrılarak öne doğru bir adım attı.

“Şimdi açabilirsin” dedi.

“Neyi? “diye sordum.

“Perdelerini tabii ki, şapşal” dedi.

Evet, sorunum perdelerin sıkışması değil miydi? Yeşil arkadaşından ayrılan perdenin sol tarafına yöneldim, sağ elimle perde kanadını sağa doğru çektim, perde açılıyordu. Sonra camı açtım, sonra dışarıdan gelen taze havayı içime çektim. Sarı terliklerim yerli yerindeydi.

“Sen de git kendi perdelerini açabilirsin artık” dedi komşuma Yeşil Şey. Komşum dili tutulmuş gibi “Hıhı” deyip başını salladı ve kapıya yöneldi. Ayağında kösele terlikler.

Baş başa kalmıştık bu arkadaşla. Tatlı bir macera mı başlıyordu; yoksa başım derde mi girmişti diye düşünürken lafı ağzımdan aldı:

“Merak etme” dedi. “Bu sorunu herkes yaşıyor senin ülkende. Şu muhalefetin rengini değiştirirseniz bütün sorunlarınız aynı bu perdenin açılması gibi çözülecek” dedi. Afalladım. Terliklerime baktım telaşla. Kaygımı anlamış gibi devam etti: 



“Ayağındaki terliklerin rengini değiştirmene gerek yok, sadece muhalefete oje sıçrat yeter!” dedi.

Rahatladım, derin bir nefes aldım. Sarı terliklerim değişmeyecekti. Perdedeki Yeşil Şey'in dile gelmesine hiç de takılmadım.  İşte o gün ne oldu biliyor musunuz? Ülkenin dört bir yanında muhalefete oje fırlatma eylemleri başladı. Herkes; kadın erkek, çoluk çocuk demeden eline aldığı gibi ojeleri sokaklara döküldü!  En yakınlarındaki muhalefet parti binasına, muhalif görünen medyaya, sosyal medya fenomenlerine, bağımsızmış gibi görünen gazetecilere ve Gandi denilen o adama, o yerinden kalkmayan dinozorlara ve o ablaymış gibi davranan gaddar kadına ve o gözlüklü derinlik stratejistine ve her yere, ve her yere ojeler ojeler ojeler ojeler sıçratıldı! Karnaval ortamına döndü tüm ülke.

Ben mi, elbette ayağımda sarı plastik terlikler ve yanımda bana gülümseyen "Yeşil Şey" arkadaşla birlikte en önlerdeydim…

Sonrası, sonrası şairin dediği gibi;

"İyilik güzellik"

 


Devamını Oku