30 Ocak 2022 Pazar

Londra'ya taşınıyorlar, tüh ne yapsak!

En baştan öz eleştirimi yapayım:

Bu kadar uzun süre yaz(a)mayıştan sonra bir magazin haberi ile sahalara dönmek, gerçekten de pek bana yakışmıyor. Magazine bulaşarak karizmayı çizdiriyorum farkındayım ama ne yapayım. Biliyorsunuz ki en büyük  yazma motivasyonum, içimin şişmesi. Azıcık bardağın taşması lazım yani. Gelelim konuya:

Çoğunuz sosyal medyada gündem olan haberi görmüşsünüzdür:

“Ünlü oyuncu çift, Londra’dan ev satın aldı. İstanbul’daki evlerini de bozmayan çift, proje olduğunda çekimler için Türkiye’ye gelecek ama çocuklarının eğitimi için, dadılarını da yanlarına alarak…vs.”

london london


Konunun devamını ve detayını buraya yazmak istemiyorum. Çünkü gerçekten içim şişiyor. Hele ki “London” yer bildirimli çok aşırı mutlu, gülümseyen sosyal medya fotoğrafları var ki aman diyeyim evlerden ırak…

“Ee ne var bunda? “diyeceksiniz şimdi.

”Paşa gönülleri nerede isterse orada yaşarlar, sana ne!”  eleştirisi yapacak ve hatta ekleyeceksiniz de:

 “Paraları var, canları nerede isterse orada yaşarlar elbette!”

İşte beni rahatsız eden şey tam da bu:

Neden bazı insanlar canları nerede isterse orada yaşayabiliyor da, diğerleri için COĞRAFYA KADERDİR klişesi geçerli oluyor?

(dip not: Sakın yanlış anlaşılma olmasın. Bu yazıda nice zorluklara katlanarak başka ülkede kendilerine hayat kurmak isteyen, ve çabaları sonucunda bunu başaran insanları kast etmiyorum. Ki bunu başaran pek çok blog dostum var, kendilerini keyifle takip ediyorum. Benim derdim kolaya kaçan tuzu kurularla) 

Zenginin malı, züğürdün çenesini misali kendimi yormaya devam ediyorum:

Bu adamlar ve kadınlar ülkede hiper über enflasyon varken London’da ev almak için çok da yormuyorlar kendilerini. Nesillerden nesillere aktarılacak, arşivlere kaldırılacak sanat eserleri mi yaratıyorlar peki? Yok, hiç de öyle değil. Tiyatroda mı gönüllere dokunuyorlar? Hayır o da değil! Sabun köpüğü gibi birkaç senede unutulacak abuk sabuk dizilerden alıyorlar bu astronomik ücretleri. Ve sonra da “London”da gülümseyen fotoğraf kareleriyle dolu tatlı hayatları olabiliyor.

“Biz kendimizi kurtardık, siz ne yaparsanız yapın” der gibi, adeta dalga geçer gibi… Herkes bir çocuğa bakamazken peş peşe çocuklar doğurup dadılarını da yanlarına alarak çekip gidebilen şanslı insanlar bunlar. Sen ben kimiz ki! Yaşasın şov bizinıs ve onun sahte yüzleri…

“Ülkemin yorgun insanları her akşam televizyon başında 4 saat ağlak dram dizileri izleyip kafaları uyuşsun ve olup bitenleri sorgulamasın” projelerinde yer alarak kazanıyorlar çuvalla parayı! Ve tabii ki verebiliyorlar sonra o sırıtık “London” pozlarını!

Pardon sadece dizi de demeyelim. Son dönemin ünlü çiftleri kolayını buldu işin. Önce ünlü bir aile oluyorlar, sonra en az bir, mümkünse bir kız bir erkek çocuk yapıyorlar. Sonra “mutlu yuvalarının kapılarını  biz fanilere “lütfederek” medyaya açıyorlar. Bu da yetmiyor, çocuklarının ellerinin ayaklarının fotolarını paylaşıp huzura mutluluğa susamış halkımıza masalsı hayatlarını hayranlıkla izlettiriyorlar Instagram'dan oradan buradan… Mutlu aile hikayelerini pazarlayan reklam ajansları bunların peşini bırakır mı? Gelsin pırlanta reklamları, gitsin çocuk bezi, deterjan reklamları… Cukka da cukka! Ne oluyor sonra, bu insanların dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşamaya hakları oluyor.

Vay be sayın seyirciler, özgürlük işte bu,! Yaşasın liberalizm! Yaşasın sosyal medyanın sahte kahramanları! Aslolan şov şov şov! 

Sen Gezi protestosunda basına poz vereceksin, bir iki Atatürk tiradı atıp sol kesimin takdirini kazanacaksın, ondan sonra hiç bir şey olmamış gibi pırlanta reklamına ailece çıkacaksın. Sonra da “London London, sen bana hep sürprizler yapıyorsun! “diye mutlu instagram fotoğrafları paylaşacaksın! Nerede ülkenin kötü gidişatına dur demek için topluma öncülük eden eski sanatçılar… Nerede ülkeden kazandığını ülkesindeki eğitime sanata yatırım yapan sanatçılar! Neymiş proje olduğunda tabii ki geleceklermiş...  Madem Londoner oldunuz, yapsanıza sanatınızı Londra’da İngilizce… Ne dediniz, duyamadım efendim…

Bir de bu kişiler ülkeyi terk ediyor diye üzülenler var ya,

“Bak gördün mü, değerli sanatçılarımızı kaybediyoruz!” diye ağlayanlar… 

Bütün bunlar ve aklımdan geçip de yazamadıklarımın hepsi, bana kendimi sürreal bir rüyada gibi hissettiriyor....

Ah keşke, keşke keşke rüya olsa....

 

 

 

Devamını Oku