23 Aralık 2019 Pazartesi

21 Aralık 2019 ve düşündürdükleri


Yine o gün geldi. 21 Aralık, en uzun gece. Kapitalizm her zaman olduğu gibi iş başında. Bir şeyler satmak için hiçbir fırsatı kaçırmaz kendisi zaten. Dolunay var haydi indirim yapalım, satın alın para harcayın! Bugün bahar geldi, haydi indirim yapalım, alış veriş yapın  para harcayın! Bugün dünya eblehler günü, haydi indirim yapalım, bol bol satın alın bol bol para harcayın!  
Bugünkü bahanesi de en uzun gece olması. Her yerde en uzun gece indirimleri var. Sepette %21 diyor mesela markalardan biri. Ne kadar yaratıcı değil mi! Wuhuuu! Ayın 21’i diye %21 indirim yapmak kimin aklın gelir ki zaten! Nasıl bir yaratıcılık, nasıl bir imgelem, nasıl bir emek var bütün bu kampanyalarda! Yeter ki birileri tüketsin, birileri kendini şişirsin!

21 Aralık 2019

Benimse gerçekten hiç umurumda olmuyor bu indirim mindirim mevzuları. Sanal gerçek fark etmiyor, mağazalara girmem ile çıkmam bir oluyor zira. Tıkış tıkış askılarda birbirine benzeyen saçma salak giysileri değil satın almak, denemek düşüncesine bile katlanamıyorum.  Bir e-ticaret sitesinin sayfalarında gezinerek ürün seçmek de pek farklı değil benim gözümde. Her bir giysiyi çekiştirip aynada üzerine tutanları, en az on tanesini kabinlerde deneyerek deli gibi zaman harcayanları ve bunlara para harcayanları gerçekten anlayamıyorum.  Aslında en güzeli Facebook’un  Mark’ı, Gora’nın Cem Yılmaz’ı kafasında olmak! Dolabımdaki her şeyi atıp yerine 7 tane siyah gömlek, 7 tane siyah tişört, 7 tane siyah svetşört, 7 tane de siyah pantolon alsam diyorum. Her gün aynı şeyleri giysem yani, ama temiz olanları. Sadeleşsem sadeleşsem ve yine sadeleşsem…

İşte böyle diye diye zaman geçip gidiyor. Bu arada bu günün benim için ayrı bir güzelliği var. Tam altı sene önce bugün sigarayı bırakmıştım. Planlı değildi sigarayı bırakmak için böyle özel bir gün seçmek, sadece denk gelmişti. O günden bu güne bir tane bile sigara içmedim, kokusundan gerçekten iğreniyorum. Ve evet, sigarayı bıraktıktan sonra aldığım altı- yedi kiloyu hala veremedim. Sigara içenlere, hele ki sigara içip terleyenlere üç metreden fazla yaklaşınca ortamdan hemen kaçıp kendimi çam ormanlarına atasım geliyor. 

İşte böyle, 21 Aralık 2019 da geçip gidiyor kendince… Geriye hoş bir seda, falan filan işte...


Devamını Oku

1 Aralık 2019 Pazar

Elli yıl sonra yazacağım film senaryosundan bir kesit!


Yaşadığımız dönemin elli yıl sonra  yapılan filmini ya da dizisini  hayal edin. Bir dönem filmi, iki bin onlu yılların sonu! 

 Yazın hayatına “Evde Yazar” adında zavallı bir blogla başlayan ünlü senaristin kaleminden çıkan bu nefis başyapıt, pek yakında sinemalarda!  ("Elli sene sonra sinema mı kalır, peh peh!" "diyenlerinizi duymuyorum sanmayın. Senaryo benim değil mi kardeşim, tersine bilim kurgu yapıyorum! Yıllar geçiyor ama nostalji hayat buluyor, kime ne, üstelik hiç yaşlanmıyorum evet, özgürüm yahu! Fazla kurcalamayın)
Neyse işte filmim şöyle başlıyor.


Akşam saat on sekiz otuz on dokuz civarı. E-5 denilen nostaljik yol kilitlenmiş. Elli yıl sonra nostaljik olacak tabii ki i fayf yolu, o nedenle böyle anlatıyorum. Efendim bu nostaljik yolumuzda arabalar durma noktasına gelmiş, herkes birbirine korna çalmakta.
Gıdım gıdım ilerleyen yolda birbirinden iğrenç gökdelenler ve avemeler arasından süzülüyoruz. Niye böyle oluyor, çünkü elli yıl sonra izleyecek insanlara günümüzü anlatıyoruz ya o bakımdan… İleri zamanda geçen günümüz nostaljisi, kara delik gibi bir şey anlayacağınız.

İsimlerini henüz belirlemedim ama senaryomdaki karakterler üç aşağı beş yukarı belli!
Bir kere kesinlikle çocuğuna “annecim babacım” diyen ebeveynler, torununa “dedem” diyen salak tipler, yeğenine “amcacım” diyen hırtapozlar var senaryomda. Burası net! O çocuklar, o torunlar ve o yeğenler kimlik bunalımıyla büyüyüp, gelecekte nasıl birer tuhaf yaratığa dönecekler hep birlikte görüyoruz. Şöyle düşünüyor mesela küçük kız:

“Bu anne dediğim kadın bana “annecim” diyorsa, şu yaşlı adam da “dedecim” dediğine göre, şu kendisini “teyze” olarak bildiğim kadın  da bana “teyzecim” diyorsa benim cinsiyetim ne, ama benim yaşım kaç, kilom kaç?!!” Nırının nırının Nil Karaibrahimgil şarkısı çalıyor arka planda. Seyrek keçi sakalı mide bulandıran, bol pantolonu afedersiniz mıçından düşmekte olan, kafasının içi boş, kulağında rap müzik çalan delikanlının on sekiz günlük bedelli askerliğe gitmesini tabii ki atlamıyorum. “Bedelli medelli ama İnşallah o seyrek keçi sakallarını yolarlar” diye gizli gizli dua eden anne de var elbet senaryoda.

 “Avokadoyu minnak tohumlarla ezip bızzt bızzt yaptıktan sonra pastil kapsüllerine sürerek tüketin!” diyen diyetisyenleri unutmuyorum tabii ki. Elli yıl sonrasında şimdinin elli yıl öncesinin kültürünü yaşatan genetik akrabalarımızın, yemek yemekten keyif almayı ve sofra adabını yaşatırken, kendilerinden elli yıl öncesindeki bu diyetisyen ablaların neden “yiyin, için “demek yerine “tüketin” dediklerini anlamamaları normal tabii ki! Çünkü onlara bu kullanım ters! Dedim ya tersine bilim kurgu bu filmin türü, romantik anti distopya da diyebilirsiniz.  Atış serbest!
“Sabah kalkınca içine zıbırtık embriyon parçaları koyduğunuz suyu tüketin, sonra  bir adet yumurtayı tükettikten sonra gidin bir doz da birbirinizi tüketin!” demiyor tabii ki filmin kahramanları, ama izleyenler anlıyor bunu! Bu kadar metaforu da anlamayacaklarsa niye elli yıl sonra yaşıyorlar ki zaten! Günümüzün cahil toplumuna hapsolup kalsınlar daha iyi!

Filmimizde herkesin cep telefonu ve de sık kullandığı bir sosyal medya platformu var elbette! Kimileri hafta sonu nasıl eğlendiğini, kimileri köpüşleriyle nasıl öpüş kokuş olduklarını, kimileri de iş yerinde nasıl bir fors içinde şatafatlı doğum günleri düzenlediklerini anlatıyor bu sayfalarda.

Hep nostalji güzel gelir ya insana, seksenli yılların vatkalarla kabartılmış omuzlarını özlemle anar ya mesela günümüz romantikleri! Elli yıl sonra bu filmi izleyenlerin iki bin onların sonları hakkında böyle sevecen duygular besleyeceklerini hiç sanmıyorum ben. Daha filmimde beynimizi nasıl kullanmadığımızı anlatmadım bile üstelik!

Hadi devamını siz getirin, pazar pazar eğlenelim ağlanacak halimizle…


Devamını Oku