3 Ağustos 2020 Pazartesi

Corona-9- Kavanoz Dipli Misin Be Arkadaş!

Ah be Korona, sen de umutlarımızı boşa çıkardın! Sayende belki biraz eşitlik gelir, belki biraz adalet gelir, belki biraz empati duygusu gelişir, belki biraz tüketim çılgınlığı azalır, belki biraz hava temizlenir, belki biraz ne bileyim işte… Belki biraz kaybettiğimiz değerler yerine gelir diye hayal kurmuştuk!

İlk zamanlarda, herkes senden çok korkarken, çoğunluk sokağa çıkmazken böyle hissetmiştim ben de. Seninle ilgili birbirinden korkunç haberler arasında yakaladığım güzel manşetler de yalanmış meğer!

Derin ve kalbi arabesk duygular içindeyim şu an. (“Kalbi”son zamanların en moda kelimesi, özellikle politikacılar arasında. Benim neyim eksik onlardan, ben de tribünlere oynamak istiyorum, en kalbi duygularımla hem de. 

Not: Kalbi’nin i’sini şapkalı gibi uzatarak okuyacaksınız hatırlatırım)

Ne yazık ki sen de yalanmışsın be Korona! O attığın gol değilmiş! 

Kazın ayağı sandığımız gibi tek değilmiş! İki yüzlüymüşsün Korona! Alacağın da olmasın, vereceğin de! Onca cana kıydın, bari kalanlar için iyi bir şeye vesile olabilseydin!

Eşitsizlik, #evdekal sloganıyla başlamıştı zaten. İşe gitmek zorunda olanlar evde kalamadığında, evde kalanlar ise sosyal medyada “evde kalma sırasında kendilerini nasıl oyaladıklarına dair eğlenceli videolar paylaşırken”  anlamalıydık senin kimden yana olduğunu! Hadi bu süreç bir şekilde geçti de, asıl yaz başlayınca senin ne kadar sinsi olduğunu daha iyi gördük! Yine sosyal medya tatil fotoğraflarıyla doldu taştı. Ünlüler ve zenginler teknelerine atlayıp mavilere açılırken; azıcık daha eşitlik, azıcık daha adalet hayalleri kuranlar ise (onlar kendilerini biliyor) başka diyarların mavileriyle avunmak zorunda kaldılar. Fonda ne çalıyordu bil bakalım:

“Gökyüzü Herkesindir!”

Eski şarkı!

Yani ben sana ne diyeyim be Korona! Kendini bu kadar nasıl kullandırdın! En cafcaflı markalar bile çıkıp “Çok tüketiyoruz, dünyayı kurtarmak lazım” romantizmiyle reklamlar patlattılar ard arda. Amaçları sadece satış yapmak değil miydi! Seni bahane edip “Ne güzel geleneklerimiz vardı, bak atalarımız ne güzel kolonya ikram ederdi misafirlere” diye diye, en duygusal ve nostaljik repliklerle  yine gözümüze gözümüze soktular banka kredilerini!

Söyle be Korona, niye sattın umutlarımızı! Hani yerele dönecektik, hani tarımı yüceltecektik, hani ihtiyacımızdan fazlasını tüketmeyecek, hani birbirimize daha sevgi dolu ve paylaşımcı davranacaktık! Hani kuşlar ağaçlar, hani nerde binbir renkli çiçekler. Larala larala laaaa, saçlarından baharı…..

Zaten bizde kabahat! Senin gibi alçak bir virüsten bile medet umduk! “Senin gibi bir canavardan medet umacak hale getirenler utansın” diyeceğim ya, bu da arabeskin dibi olur, ardından “Batsın Bu Dünya” şarkısı gelir. Sonra da “Sabun yetmez, Rexona kullan” reklamı!

Ulan Korona! İçimdeki, ta derinlerimde gizlenmiş en arabesk duygularımla sana ağız dolusu seslenmek istiyorum!

Kavanoz dipli misin be arkadaş!




Devamını Oku

2 Ağustos 2020 Pazar

Aman Doktor Derdime Bir Çare - 2


Sayın ve çok sevgili ve de çok saygıdeğer doktorum!

Geçen sefer size sorunumu iletmiştim. (Sevgili doktorcuğum, şurada  özetledim meramımı)  Hatırladınız değil mi,

 “Kendimi çok ama çok cahil hissediyorum” demiştim. Neden mi? Sorulunca “şıp” diye cevap veremeyeceğim sorular çoğaldı da ondan! Örnek mi istiyorsunuz, hemen sıralıyorum efendim. 


İstirham ederim efendim. Evet, mesela bana sorsanız, “Milletvekili seçimleri kaç yılda bir yapılıyor?” deseniz, ben cevap veremem şu an. Halbuki ilkokulda biliyordum, hayat bilgisi dersinde öyle güzel öğrenmiştim ki! “Seçimler beş yılda bir yapılır örtmenim!” diye çocuk aklımla hemen cevabı yapıştırırdım bu soruya. Leb demeden, evet tam öyle… Ama şimdi bunca yaşımda ve bunca deneyimimle, üstelik bunca sosyal medyaya, tv kanalına vesaire bilgi kanal(izasyon)una rağmen ben bu sorunun cevabını bilemiyor ve kendimi çok ama çok cahil hissediyorum. Çünkü ne bileyim, sanki her yıl seçim oluyormuş gibi geliyor bana! Bu seçimlerin hepsinin de sonuçları birbirine benziyormuş gibi algılıyorum hatta!

Bu yüzden de “Otur evladım, sıfır!” diyesim geliyor kendi kendime!

Hadi bu soruyu geçtim, sayın doktorum, daha basit bir şey sorunuz. Mesela deyiniz ki “Türkiye Cumhuriyeti’nde kaç il var?” Soğuk terler döker bu soruya da cevap veremem, üzgünüm. 

İnsan ülkesinde kaç vilayet olduğunu bilmez mi?  Bilmezmiş işte! Şimdi kem küm eder 81 mi 82 mi afallar kalırım. Gerçekten emin değilim! Utancımdan yerin dibine girsem müstahak bana! Halbuki ilkokuldayken öyle miydi? “Ülkemizdeki il sayısı 67 tabii ki” der, “son ilimiz  Zonguldaktır” diye de bütün çocuksu çok bilmişliğimle cevabı “şıp” diye yapıştırırdım! Çünkü biz çocukken harf sırasına göre giderdi iller. Basit bir düzen vardı yani. Şimdi 78 mi Düzce, yoksa 81 mi gerçekten de bilmiyorum. Zonguldak’tan sonra niye Düzce gelsin ki zaten… D harfi Z’den önce değil mi?

Cehaletim bunlarla kalsa yine iyi. Çok şeyi bilmez oldum. Mesela kaç tane bakan var onu da tam bilmiyorum. Çevre ve şehircilik bakanlığı ne iş yapar deseniz susar kalırım! Çevreyi mi korur, yoksa şehirlere dikey uzun  binalar mı diker hiçbir fikrim yok inanın. Dedim ya kendimi aşırı aşırı cahil hissediyorum.

Gittikçe hayatın kendisi havuz problemlerine mi benzemeye başladı, yoksa  ben mi şaşkınlaştım? İşte bu soru da cevapsız kalıyor. Bir yanda musluklar var gürül gürül akıyor, diğer yanda giderler var, suyu göz göre göre boşaltıyor. Eskiden olsa orantı falan kurup bir şekilde havuzun dolduğunu ispatlayabilirdim size. Oysa şimdilerde sadece havuzun boşalmasını seyrediyorum tüm cahilliğimle!

Aman doktor, yaman doktor, ne olur derdime bir çare!

Devamını Oku