Her şey oluyor ve sanki film gibi
geçip gidiyor.
30 Ekim İzmir Depremi’ni de iş
yerindeyken duydum. Panik halinde Karşıyaka’da oturan yakın arkadaşımı aradım. Deprem
anında evdelermiş. Çok korkmuşlar, çok sallanmışlar, çok uzun sürmüş kabus. Evlerinde küçük çatlaklar
oluşmuş. Hemen sokağa inmişler ve geceyi daha yeni ve sağlam bir evde geçirmişler.
Arkadaşımın söylediğine göre haberlerde
Bornova’da diye belirtilen yıkıntılar aslında Özkanlar’ın ilerisindeki Manavkuyu’da
oluşmuş. İzmirliler bilir. Bornova ve Karşıyaka arasında önceleri boş olan bu Manavkuyu
Mahallesi, 90’lı yıllarda hızla ev dolan yerdir. Karşıyaka’da elli yıllık binalar
sapasağlam dururken, daha yeni olan bu binalar neden yıkıldı kağıt gibi? Sizce…
Niye soruyorum ki bu soruyu, cevabını herkes bilmiyor mu zaten! Peki ama kentsel dönüşüm
bahanesiyle yıkılan evlerin yerine yapılan yenilere nasıl güveneceğiz bundan
sonra!
Güven öyle bir şey ki, insanın hazinesi
gibi. Bir kavrama, bir kuruma, ne bileyim hukuka, atıyorum eğitim sistemine, ya
da birine güvenir insan, atar hazinesine. Bu hazine sandığı ne kadar doluysa o
kadar iyi hisseder kendini. Son yıllarda kendi adıma söyleyeyim bu hazinenin
gittikçe eridiğini görmek, üstelik kendim harcamadan, hazinemdeki tüm
değerlerin başkaları tarafından çalınıp yok edildiğini görmek, beni nasıl üzüyor
anlatması çok zor.
Çoğumuzun aklının bir köşesinde
yok muydu, yeni yapılan, deprem yönetmeliğine uygun bir eve taşınıp “evim güvenli” değerini kişisel hazinemize eklemek! Bu amaç için çalışıp para biriktirenler yok mu aramızda? İşte son depremle
göçtü bu hayallerimiz de! Kime güveneceğiz, hangi müteahhite, hangi kuruma, kime?
Bu soru kalıbında “hangi” sözcüğünden sonra “hukuka, eğitime, hastaneye, istatistiğe…”
gibi kelimeleri koyup aynı soruyu sordukça, güven hazinemin gittikçe eridiğini
görmekten çok yoruldum. Çok yorucu, çook…
Deprem konusuna dönersek; son
yıllarda İzmir pazarlaması yapıldı biliyorsunuz. İstanbul’dan bıkan “beyaz
Türkler” hedef kitlesiydi ağzının suları akan birilerinin. İstanbul’u yiyip
bitiren “müteahhitler” İzmir’de bilmem ne rezidansı, bilmem ne tower’ı diyerek allayıp pulladıkları beton
yığını projeler pazarladılar. En son bundan dört yıl önce gittiğimde bile tanıyamamıştım
canım İzmir’i. Depremin en çok yıktığı bölgede yer alan öğretmenevinde kalmış, sanki
öğrencilik yıllarımın Manavkuyu’sunda değil de başka bir şehirde gibi
hissetmiştim kendimi. Aradan geçen dört yılda kim bilir ne hale gelmiştir bu kadim
şehir... Nitekim öyle de olmuş.
Sosyal medyada gördüm, milyon liralara satılan bu “Bilmem ne Tower” larda ne kadar hasar
olduğunu! İzmir’in eski apartmanlarına hiçbir şey olmazken tower’ların nasıl
döküldüğünü! Vatandaş iki yaşındaki evinin videosunu paylaşmış twitter'da. Merdivenler yıkık,
salondaki bütün sıvalar dökük! Birileri de savunuyor bu durumu! Neymiş efendim
kolonlar yerinde kalmış, sıva dediğin dökülürmüş! Müteahhitlere haksızlık yapılmasınmışmış! Elli sene önce yapılan
evlerin sıvaları niye dökülmüyor o zaman!
Farkında mısınız, çoğumuz tepki
yorgunuyuz artık. O kadar saçmalık var ki tepki gösterecek, hangi birine yetişelim! Hadi
yetiştik diyelim, bu kadar sinire strese nasıl cinnet geçirmeyelim!
İnsanlar can derdinde, yakınları göçük
altında kalmış, evleri yuvaları yok olmuş! Biraz saygı, biraz empati, biraz vicdan,
biraz merhamet gerek! Olması gereken bu! Temel insanlık paydası bu!
Oysa şov biziniz yine iş başında!
Bir tarafta bakanın biri göçük altındaki yaralıyla konuşan uzmandan telefonu kapıp şov yaparak
o değerli anları, belki de o kalan iki çubukluk şarjı yiyor! Öte yanda bir muhabir, göçük altındaki bir kişinin, - bir çocuğun da olsa fark etmez, o da bir birey - yazdığı özel mektubu -izin almadan- okuyarak reyting peşinde!
Söyleyecek çok şey var, çook…
Bu son olsun, lütfen son olsun
artık!
Aptallık ve cahillik yüzünden yitip gitmesin
artık hayatlar…
Ve lütfen, lütfen artık Ortadoğu klasmanından
çıksın canım ülkem!
Keşke... Bütün söylediklerinize yürekten katılıyorum. Umarım bu son olur.
YanıtlaSilAslında imar affını çıkartan yetkililer kadar bu aftan yararlananlar da aynı derece kusurlu. Devlet para için af çıkartıyor, vatandaş da evinin değerini arttırmak için. Sonra olan vatandaşa oluyor. İzmir' de ve pek çok ilde yoğun bir yapılaşma var. Hele yeni yapılan binaların hasar görmesi kentsel dönüşümün de binaların dışını yenilemekten ibaret olduğunu gösteriyor.
YanıtlaSilÇok doğru söylüyorsunuz. Bencillik, kuralsızlık, denetimsizlik, günü kurtaran yanlış kararlar, vizyonsuzluk, para hırsı...
SilAhmet Kaya şarkısı gibi
"Nereden baksak tutarsızlık, nereden baksak ahmakça" :((
Bu son olmayacak maalesef Evde Yazar!
YanıtlaSilBu konuda söyleyeceklerim çok. Üstelik mesleğim gereği buna hakkım var sanırım. 2009-2012 yılları arasında Kandilli Rasathanesi müdürlüğünü yapmış, Türk Deprem Mühendisliği Araştırma Kurulu Başkanı değerli bilim adamı Prof. Dr. Mustafa Erdik, üniversitede Dinamik dersi aldığım hocamdı. Ne var ki yetkinliği olan ya da olmayan pek çok kişinin bildiğini söylemesinin sorunun çözümüne pek katkısı olmuyor maalesef.
Bizim öğrenciliğimizde betonarme hesaplarında bir yenilik yapılmış, ODTÜ'nün liderliğinde eskiden kullanılan elastik teori yerine betonarme davranışını daha iyi yorumlayan taşıma gücü kriterlerine dayalı hesap yöntemi kullanılmaya başlamıştı. Şimdi belki de şaşıracağınız bir şey söyleyeyim size. Mühendislik yapılarının tasarımında bazı kriterler temel alınır. Bunlardan en önemlisi elbette yapının emniyetli yani sağlamlığıdır. Hemen arkasından ekonomik olması istenir, daha sonra fonksiyonel olması, estetik olması vs. devam eder. Bize hocalarımız olası en büyük depremde yapının sıfır hasarla çıkmasının iyi bir mühendislik becerisi olmadığını anlatırlardı. Ekonomik nedenlerle büyük deprem olduğunda, binalarda bir miktar hasar oluşması bir mühendislik kusuru değildir.
Biz hesaplarımızda statik ve dinamik yükler için bazı emniyet katsayıları kullanırız. Bu yapılacak işçilik ve malzeme hatalarına karşı bir güvence oluşturur. Bu katsayılar gelişmiş ülkelere kıyasla bizim ülkemizde daha yüksek tutulmaktadır. Bütün binalar için aynı emniyet katsayıları kullanılması, deprem bölgesine göre dinamik etkilerin hesaplarda dikkate alınması zorunluluktur. Son deprem yönetmeliğinde ilave bazı önlemler alınarak betonarme projelendirmeleri neredeyse kusursuz bir hale getirilmiştir. Emniyet katsayılarını düşünerek ve yaşadığımız son depremin projeye esas en büyük deprem olmadığı varsayımıyla kurallarına göre yapılmış binalarda özellikle taşıyıcı elemanlarda (yatayda kiriş, düşeyde kolon) herhangi bir hasar oluşması normal değildir.
Karakter sınırına takıldım:)
YanıtlaSil-2-
Depremi en çok hasarın meydana geldiği Bayraklı'ya en fazla on beş km uzaklıkta Güzelyalı Mithatpaşa caddesindeki evimizin beşinci katında karşıladım. Bulunduğum binanın duvarları zangır zangır sallandı. Duvardaki tabloların tamamı 45 derece yan yattı. Depremin merkezine daha yakın olduğumuz halde binamızda ve bulunduğumuz her biri onar katlı binaların hemen hemen hiçbirinde en ufak bir çatlak gözlemlemedim.
Bahsettiğiniz konuya ilişkin bir hanımefendinin çektiği, deprem sonrası oluşan hasarlardan dolayı yakınmasını gösteren videoyu ben de izledim. Çekilen film Kahyaoğlu Plaza adındaki bir iş merkezine aitmiş ancak filmin Folkart gökdelenlerinde olduğu yanılgısı oluşmuş. Bunun üzerine Folkart depremin binalarında hiçbir hasara yol açmadığı hususunda bir açıklama yapmış. Betonarme elastik özelliğe sahip olmasından dolayı depremde sallanır ve taşıyıcı yapı elemanları bunları rahatlıkla karşılar. Duvar, sıva gibi elemanlar ise rijit yapıya sahiptir esneyince çatlar ve kırılabilirler. Bütün bunların yapıya bir zararı olmaz. Ancak yine de filmden anladığım kadarıyla tuğlaların arasında doğru dürüst harç bile yok, ince işçilik son derece kalitesizmiş.
Diğer bir konu binanın yaşı ile ilgili. Genel kanının aksine binanın yaşı önemli değildir. Beton zamanla mukavemet kazanmaya devam eder. Kaliteli bir beton su geçirmez ve içindeki demiri korur. Bugün yüz yılı aşan betonarme binalar dimdik ayakta. Betonarmenin icadı zaten çok eski değil, yüz elli yıl sonra belki iki yüz yıl sonra ayakta kalacak. Sadece modası geçtiği için bazı betonarme binalar yenisini yapmak için yıkılabilir. (Eski binaların mutfakları hayli küçük ve karanlıktır örneğin)
Yanlış anlamayın, alüvyon üzerine çok katlı binaların yapılmasına elbette karşıyım. Doğru düzgün bir şehir planlamasının yapılmadığını, amacın yeni rant alanları açmak olduğunu biliyorum. Tarımsal arazilerin imara açılmasını, imar affını lanetliyorum. Kentlerde aşırı yapılaşmaya karşıyım. Fakat yüksek binalar ve yaşlı binalar çökmeye mahkum, depremde sıvası dökülen bina çürüktür gibi varsayımlar konuyu özünden saptırmaktadır. Eğer depreme karşı sağlam binalar üretmek istiyor, can kayıpları olmasın diyorsak, iyi bir devlet denetimi sağlıklı bir şehir planlaması ve görevini suiistimal edenleri yargılayacak iyi bir adalet sistemi yeterlidir.
Kusura bakmayın biraz! uzattım:)
Öncelikle bu değerli mesleki bilgi birikiminizi burada paylaştığınız için ne kadar teşekkür etsem az. Pek çok şey öğrendim, hatta iki kez okudum yorumunuzu, tekrar teşekkür ederim :)
SilEvet aslında ben de dahil olmak üzere konuyu bilmeyen pek çok kişi yalan yanlış yorumlar yaparak bilgi kirliliği yaratıyoruz. O kadar kızgınız ki olan biten her şeye, şehirlerin betona gömülmesine, birtakım müteahhitlerin her ihaleyi alarak multi multi zengin olmasına... Bazen akıl ve mantığı, ve hatta bilimi ve mühendisliği hiçe sayarak duygusal yorumlar yapmaktan kendimizi alamıyoruz.
İnşaat mühendislerine, işini düzgün yapan müteahhitlere saygım sonsuz.
Benim derdim kuralsız yaşayanlarla, indiragandi yapanlarla, anladınız siz :)
Çok teşekkürler tekrar, saygı ve sevgilerimle.
Umarım son bulur artık... Hepimize geçmiş olsun.
YanıtlaSilUmarım, yani ummak istiyorum...
SilBitsin artık bu sorunlar
ah ah ama işte nerde bizde düzelme millet olarak ahlaksız mı olduk neee :) bornova daki öğretmen evinde kaldıydın herhaldeee :)
YanıtlaSilSanırım öyle :)
SilEvet Bornova Öğretmenevi ama Manavkuyu civarındaydı, tanıyamamıştım oraları...