30 Ocak 2021 Cumartesi

Covid-15- Büyük Sırrı Ortaya Çıkarıyorum!

Evet saygıdeğer bayanlar, sayın baylar ve sevgili çocuklar! Uçağımız dünya semalarında yüksekten atmasyon inişlere geçmişken, kaptan pilotunuz bendeniz, nam-ı diğer çok bilmiş sıradan vatandaşlardan herhangi biri, kemerlerinizi sıkı sıkıya bağlamanızı rica ediyor, keyifli uçuşlar diliyorum. Çünkü az sonra dünyayı sarsacak, bilim adamlarının ve de bilim kadınlarının önümde şapka çıkaracakları o çok önemli açıklamayı bütün basın mensuplarını atlatarak ilk kez sizlerin önünde yapacağım efendim!

Evet konumuz elbette ki Korona! “Eşşekler kovalasın” temennisini kibarlık olsun diye içimizden söylediğimiz, eşeyli mi eşeysiz mi ürediği sorunsalına liseden kalma flu biyoloji bilgimizle bir türlü çözüm üretemediğimiz bu Covid-19 denilen sinsi ve de kırmızı antenli yaratığın nereden çıktığı konusuna vereceğim yanıt, daha önce de söylediğim gibi dünyayı sarsacak boyutta bir bilgidir efendim.

Covid-19 denilen şeyle ilgili beynimizi yakmalarına gönlüm razı olmuyor! Gerçeği bile bile ortada dönen yalanlara artık tahammül edemiyorum. İşte bu nedenle, biraz sonra açıklayacağım bomba haberi Aylacığımın da anlayışla karşılayacağını umut ediyorum efendim.  (Aylacığım canım ciğerim, sırrını açığa çıkardığım için beni affet n’olursun kuzum!)

Evet, sevgili alçak uçuş dostlarım, hepimizi oyalıyorlar bir senedir. Birileri diyor bu Covid Çinlilerin yediği yarasadan yayılmış, zaten Çinliler canlı hayvan pazarında iğrenç yaratıklar satıyorlarmış. Öbürleri diyor hayır öyle değilmiş de laboratuvardaki sakar salak asistan, bakteri deney tüpünün kapağını açık bırakmasaymış bakteriler dünyaya yayılmazmışmış! Daha neler efendim daha neler, maydanozlu köfteler! Neymiş Bill Gates tedarik zincirini daha iyi yönetebilmek için insanlara “dijital sertifika” adı altında çipler takacakmış, bu nedenle Covid'i  yaratmış! Hadi canım sen de! Yok yok, “Dünya çok kalabalıklaştı, birkaç milyonu ölsün” diyen Rockefeller ailesi bu Covid’i tasarlamış, hayır öyle değilmiş de 5G teknolojisiymiş asıl suçlu falan filan... Geçiniz efendim geçiniz. Bütün bu bahanelere kim inanır? Tabii ki Kadir İnanır! Hahaha, hunharca ve de düzeysizce espri yaptım yine değil mi? Yorumlarınızı duyar gibiyim.  Ama başka türlü sizi bu önemli konuya nasıl ısındırabilirdim efendim? Anlayınız benim durumumda zor!  Dünyayı sarsacak gerçekleri açıklayacağım az sonra boru mu bu! Üstelik “Az sonra” dedikten sonra araya reklam bile almıyorum, sırf sosyal sorumluluk olsun diye yani, daha ne yapayım…

Neyse, ehem ehem. Se se se, se bir ki, se bir ki.. Mikrofon da tamam!

Evet baylar bayanlar ve sevgili çocuklar! Girizgâhı kısa(!) keserek direkt konuya dalıyorum.

İşte beklenen yanıt! Başımıza bu Covid belası Ayla yüzünden geldi!

Kim bu Ayla! Çevresinde psişik olarak tanınan, içinden geçirdiği her düşüncenin Evren tarafından emir kabul edildiği Ayla bu! Bazı abuk isteklerinin bile gerçekleştiğini anlayamayacak kadar da saf ne yazık ki kendisi!

Olay nasıl gelişti kısaca anlatayım efendim. Yıl 2018. Şimdi bu bizim Ayla’nın adı Sadık, kendisi “dünyadaki tüm kadınlara Sadık” olan salak kocası, her gece barlarda oralarda buralarda takılıyor. Bu yetmezmiş gibi kırık dökük İngilizcesiyle Facebook’dan Rus hatun ayarlamaca, İnstagram’dan Ukraynalı arkadaş edinmece konularında da uzman. Neyse lafı uzatmayalım, yine bir gece saat üç sularında bizim temiz kalpli psişik Ayla eşşek kocası Sadık’ı evde beklerken içtenlikle dua ediyor;

Allahım ne olursun Sadık bir daha bu kadınların  yanına gidemesin, barlara gitmesin hep yanımda kalsın, varsın internetten Rus mus ayarlasın ben razıyım”

Peki sonra ne oluyor? Evvet bingo, doğru tahmin ettiniz! Bizim psişik ve de temiz kalpli Aylacığın duaları kabul oluyor. Ya da Evren dileklerini gerçekleştiriyor, hangi argümana inanırsanız artık, orası size kalmış. Aylacığımız kocası Sadık’ın her gece bardan gelmesini beklemesin diye patlıyor mu Korona virüsü! Patlıyor! Sonrasında hoop barlar kapanıyor, ardından geliyor sokağa çıkma yasakları. Ne oluyor! Mecburen Sadık beyefendi hazretleri Ayla’nın dizinin dibinden ayrılamıyor!

İste sayın seyirciler, dünyanın başına gelen Covid belasının kaynağı budur!  

Peki ne zaman son bulacak bu durum?

Onu da Ayla’ya sormak lazım…

SON SÖZ:

Böylesine yüce bir görevi sağ salim yerine getirip  dünyayı aydınlatma şerefine nail olduğum için gurur duyuyorum efendim. 

Mutlu cumartesiler hepinize; hürmetler, bilmukabele bilmukabele…

 


***Görsel aşağıdaki siteden alıntıdır

https://www.vectorstock.com/royalty-free-vector/woman-telling-big-secret-to-friend-vector-23274593


Devamını Oku

24 Ocak 2021 Pazar

Corona-14- Aşı Karnesi ve Salatalık Özlemi

Tam evin köşesini dönmüşlerdi ki, Filiz telaşla kocasına sordu:

“- Aşı karnesini aldın mı Recai?”

“- Sen almayacak mıydın?”

Bu devirde aşı karnesiz sokağa çıkmak demek, geceyi karantina köyünde korku içinde geçirmek demekti. Hem de böylesi özel bir günde! Nasıl bir heyecansa artık, nasıl unuttularsa! Mecburen adımlarını geri çevirdiler. Maskenin altında nefes nefese kalmıştı Filiz. Recai ise sakin kalmaya çalışıyordu. Zaten aklı fikri bu işi nasıl başaracaklarındaydı! Ya işler ters giderse! Ya PSP’lerin sözüm ona -dezenfektan- fışkırtan silahlarından korunamazlarsa! (PSP: Pandemi  Sivil Polisi)  Çok şükür bu güne kadar hiç PSP’lerle muhatap olmamışlardı ama mahalleden Giray’ın durumu da dillerden düşmüyordu. Hani beş yüz metre sınırını ihlal ettiği için dezenfektan sıkmışlar da sonrasında Giray iyice boş boş bakmaya başlamış ya!  Şehir efsanesi olmuştu bu olay.

“-Amaaan ne olacaksa olsun artık Filiz ya, içim bunaldı!”

“-Tamam Recai sen sakin ol. Bak gör planımız tıkır tıkır işleyecek, PSP’leri atlatıp o pazara da gideceğiz, özlemini çektiğin taze salatalıkları da alacağız sen hiç merak etme. Benim kalbim temizdir, bir sorun çıkacak olsa içime doğardı.”

Birbirlerine daha bir sokuldular. Evet artık ne olacaksa olsundu!

 Aşağı mahalledeki pazara yıllardır adım atmamışlardı. Kendi mahallelerinde kurulan pazarda ise sadece beş çeşit ürün satılıyordu.

Soğan, patates, yeşil biber, domates ve pırasa!

İstedikleri şey ise sadece taze bir salatalık yiyebilmekti! Hepsi bu! Beş senedir kokusunu özledikleri salatalığı bir kerecik olsun ısırsalar yetecekti Recai ve Filiz’e.


Eskiden ne güzeldi diye düşündü Filiz. İnsan, parası yetmese de her pazara gidebilir, her mağazaya girebilirdi. Şimdilerde ise dijital SIT kodu (SIT: Sağlık İçin Takip) yetmezmiş gibi bir de eskilerin pasaportlarını andıran kocaman, kırmızı kapaklı AŞI karneleri vardı. Herkesin yaşam standardı, olduğu aşı cinsine göre belirleniyordu. Piramit gibi yani. En alttakiler “su aşısı” olanlardı. Aşı görünümlü bildiğiniz tuzlu su! Bunlar sadece su, ekmek ve patatesle besleniyor, en ağır işlerde çalışıyordu. Diğer aşıları olanlarla karşılaşmaları yasaktı. En üstte ise “ay tozu aşısı” olanlar vardı. En elit, en zengin, en ünlü, en sağlıklı, en bi öz bi en kimselerdi bunlar. Şarkıcılar, inşaatçılar, futbolcular, pek tabii ki siyasetçiler falanlar filanlar yani. Filiz ve Recai'nin SIT sınıfı ise alttan dördüncü  sıradaydı. Kısmen de olsa şanslı azınlıktan sayılırlardı! Mahallelerinde kurulan pazara girebiliyor, iki tane tv kanalı izleyebiliyor, fabrikadaki işlerine devam edebiliyorlardı.  Ama işte sorun şu ki, gidebildikleri pazarda salatalık satılmıyordu!. Ah keşke bir de salatalık yiyebilselerdi!

Evden karnelerini aldılar. Karnenin sahtesini yapmaya gerek duymamışlardı. Çünkü Recai yıllardır Dark Web’de araştırma yapıyordu. Nihayet SKP kalkanını edinebilmiş ve  cep telefonlarına yüklemişti. (SKP: SİT Kodu Parçalayıcı ) Bu kalkan olduğu sürece dijital polise takılmazlar ve böylece kimse de aşı karnesini sormazdı.

O gün çok özel bir gündü. Beş senelik mücadele artık sona eriyordu. Nihayet salatalık yiyebileceklerdi. 

 Ve nitekim başardılar da! Hiç bir engele takılmadan beş yüz metre sınırını sağ salim aştılar. Çok garip bir duyguydu bu. Eski normal günlerdeki gibi, zafer bayramı gibi, özgürlüğe uçan kuşlar gibi...

Heyecanla karısının elini sıktı Recai:

“-Bak Filiz, pazarın kırmızı tenteleri göründü !”

“-Evet Recai, burnuma salatalığın o baş döndürücü kokusu gelmeye başladı bile!”

Koşarcasına daldılar pazara. Karşılarına çıkan ilk salatalık tezgahında aldılar soluğu. Attılar bir yüzlük tezgahtaki para kutusuna. Sonra da yıkamaya bile gerek duymadan ısırmaya başladılar salatalıkları. Çevredekilerin şaşkın bakışları altında yediler, yediler, yediler, yediler… O dakikada ne virüs vardı düşündükleri, ne SİT kodu, ne de PSP polisleri…        

Ve bu kahramanlık hikayesi yayıldı kısa sürede bütün ülkeye.

Ve cesaret, bulaşıcıydı…

Virüs mü, onu hiç sormayın...

Devamını Oku

9 Ocak 2021 Cumartesi

Eksilen ritüelleri tamamla be 2021!

Ritüel insanıyım ben. Bazı şeyleri tekrarlamaktan bırakın bıkmayı; zevk alır, huzur bulurum. Say say bitmez bunlar. Mesela yurdumun her köşesinde “kahvaltı kafeleri” pıtrak gibi yayılmadan yıllar yıllar öncesinde severdim “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı ” şiirini. Hoş şimdilerde bu dizeleri pazarlama panolarında görünce içim sızlıyor sızlamasına ama “kahvaltı” benim vazgeçilmez ritüellerimden biridir mesela. Pazar günü geniş kahvaltı yapmazsam ertesi haftam kötü geçer. İsterim ki küçük küçük tabaklarda çeşit çeşit reçeller olsun. 2021’de de olsun, 2088’de de olsun.  

2021 wishes

Akşamları eve dönerken köşede bakkal Ali Abi’yi görmek, iki farklı uçtaki siyasi görüşlerimiz nedeniyle atışıp sonra da “Aman yaa, komşuyuz biz” diyerek gülümsemek mesela! Bundan sıkılmam hiç, aksine içime huzur verir bu rutinimiz. 

Ne bileyim yeni yılda sevdiklerime kartpostal göndermek, çalışırken hep aynı müzikleri dinlemek, akşamları güzel bir film izlemeye “Bu sefer kesin sonunu getireceğim!” diye başlayıp sonrasında uyuyakalmak… Her gün aynı saatte kahvaltı etmek, pazar günleri blog yazmak için erkenden uyanmak…

Bazı ritüeller sonradan girdi hayatıma, bazıları ise kendimi bildim bileli var(DI)

Ey 2021, lütfen özlediğim güzel ritüellerimi geri getir! Ne kadar kıymetli olduklarını onları kaybedince daha çok anladım. Sen de beni anla, yani bir zahmet anlayıver…

Mesela kış başlarken yine saatleri geri alalım, sonra ablam beni o gün arayıp, ”Saatini geri almayı unutma ha!” desin. Her seferinde “Bir keresinde nasıl da unutmuştun da işe gidememiştin.” hikayesini anlatıp kahkaha atsın. Bense içimden “Öyle bir şey olmadı ki” diye sessizce gülümseyeyim ama çaktırmayayım. Artık yok bu basit ama -bir o kadar da huzur veren alışkanlığımız. Şimdilerde kışlarımız hep karanlıkta geçiyor ve kimseler “Saatleri geri aldım, alarmın kafası karıştı!” bahanesiyle işe geç kalmıyor! Yap bir güzellik be 2021! Bu sene saatleri ileri-geri alalım, varsın insanların bir günlüğüne kafası karışıversin. Azıcık eğlenelim; bu vesileyle ana haber bültenlerinde bir günlüğüne de olsa siyasilerin saçma tartışmaları falan filan yerine saatlerin ileri/ geri alınması nedeniyle yaşanan komik durumlar yer alsın.

Böyle basit bir konuda kırmazsın ha beni! Hem şu an yenisin, dinamiksin, enerjin yüksek, gençliğin var!

Her sene yılbaşı öncesinde “Milli Piyango” alıp hayal kurardım. Ertesi gün de bakardım o bilete ne çıkmış diye! Bu sene bu ritüelim de bitti ne yazık ki! Satıldı “ Milli Piyango” İtalyanlarla ortak birilerine. Adı da Sisal mı ne oldu. Bilet fiyatları arttı doğal olarak, özelleşme bu boru mu! Benim hayallerimi değil, kasaya ne kadar kalacağını düşünecek elbette! Hiç görmedim bu sene bilet, ama galiba tipi de değişmiş, kazı kazan gibi olmuş diyorlar! Ee, tasarruf tedbiri gereği boyutu da küçülecekti, ya ne olacaktı!

 Eh be 2021, Milli Piyango ritüellerimizi de geri ver bir zahmet!

Yeri gelmişken söyleyeyim. Senelerdir türlü bahanelerle yapılmayan Eurovision Şarkı Yarışması ritüelimi de geri vermeni önemle rica ediyorum canım kardeşim 2021. “Hakkımızı yiyorlar” tartışmalarını bile o kadar özledim ki! Çünkü o tartışmalarda bir “Milli Ruh” vardı, kazansak da kaybetsek de tek yürek olabiliyorduk. Şimdilerde öyle mi, milli bir felakette bile bir araya gelemiyoruz. (Buraya üzgün surat emojisi koyasım geldi; ama TDK’ya yürekten bağlılığım buna elvermediği için bağrıma taş basmayı tercih ettim)

 2021, canım ciğerim, ne olur kaybolan ruhumuzu geri ver!

Tiyatro bileti kuyruğuna girme ritüelimi, haftada bir tiyatroya gitme ritüelimi, kitapçıları dolaşma ritüelimi, yaz tatili için günlerce yer bakma, otel yorumu okuma ritüelimi,…vb.

 Anladın sen, yorma beni daha fazla, koy işte eksilenleri yerine…

Bu arada sakın ola ki giden 2020 gibi bu isteklerimi yanlış anlayıp hata yapmayasın! Sadece ben değil, benim gibi pek çok kişi  “Ritüelleri özledik” derken  “İbo Şov yeniden başlasın”ı kast etmemiştik! Güzel ritüellerimiz bir bir yok olurken 2020 nereden bulup da ısıtıp getirdi İbo Şov, Serdar Ortaç falan filan tipleri. Sen sen ol 2021, bak canım, -bak altını tekrar çiziyorum-  sadece  güzel ritüellerimizi geri ver, bırak eskide kalsın o  gereksiz şeyler !

Bir de hayal kurma özgürlüğümü geri ver 2021, ruhsuzluğu at üzerimden.  Ne diyorlar; evet “Öğrenilmiş Çaresizlik” mi ne, işte onu yok et canım kardeşim.

Senden umutlu, mutlu, sağlıklı, zengin ve güzel bir 356 gün bekliyorum.

 

Sevgiyle canım, hadi çalış bakalım, yüzümü kara çıkarma!

 

 

 

 

 

Devamını Oku