23 Nisan 2020 Perşembe

CORONA-8- 23 Nisan Pencere Törenleri

Ülkemizde ilk Corona vakası 10 Mart’ta açıklanmıştı. Aradan sadece bir buçuk ay gibi kısacık bir zaman geçmesine rağmen ne kadar çok şey değişiyor ve ne kadar çabuk değişiyor! Bazen gerçeklik algımı yitirecek gibi oluyorum ve bu hızlı çekim filmde tanık olduğum şeyleri yazmam gerektiğini düşünüyorum. Belki bundan yıllar yıllar sonra sanal dünyanın tozlu kodları arasında birileri bu blogu bulur ve okur diye! Ne bileyim olabildiğince işte.

Mesela bugün günlerden 23 Nisan. Hem de 100. Yıl kutlaması! Ama bayram yok. Çünkü malum coronasal nedenlerden ötürü “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” uygulanıyor. Saat 14.00'e kadar maskemizi takarak en yakın bakkala veya markete gidebiliriz yürüyerek, ama arabaya binmek yasak. Bu arada tabii ki çalışanlara, yani çalışmak zorunda olanlara böyle bir kısıtlama yok.

Bayramı dışarda kutlamak yasak, ama #evlerşenlikoldu gibi hashtag’lerle bütün televizyon kanallarında kısa çocuk videoları yayınlanıyor. İnsanlar evlerinde bir köşeyi bayraklarla, balonlarla, Atatürk posterleriyle süslemiş, bir nevi stüdyo yapmış. Çocuklarına en güzel giysilerini giydirmiş. Şiirler şarkılar söyleyen çocuklarının kısa videolarını çekmişler. Ne yalan söyleyeyim; son yıllarda hiç olmadığı kadar çok Atatürk’ten bahsedildiğine tanık olmak beni şaşırtıyor. Kolonyadan temizliğe, evde yemek yemekten ekmek pişirmeye kadar pek çok konuda olduğu gibi, Atatürk’ün değerini bilmek konusunda da sanırım Covid19 sayesinde (!) ülke olarak fabrika ayarlarımıza geri dönüyoruz. İroni şu ki, normal koşullarda değerini bilemediğimiz, ya da farkına varamadığımız güzellikleri bu virüs sayesinde yeniden keşfetmeye başladık.

Sabah Anıtkabir törenini gördüm televizyonda. Çok kalabalık olmayan bir grup devlet erkanı Aslanlı Yol’da yürüyordu. Çelenk taşıyan askerler dahil herkeste maske vardı. En önde yürüyen maskesiz adamı ise tanıyamadım. Meğer cumhurbaşkanı yardımcısıymış. Protokolde böyle bir rütbe olduğunu bile bilmiyordum.

maskeli 23 Nisan

Cumhurbaşkanı yoktu törende, onun vekiliymiş bu kişi. Maske takmaması bir cesaret göstergesi miydi neydi pek de anlam veremedim açıkçası. Akşam saat tam 21’i gösterince cumhurbaşkanının da katılımıyla herkes pencerelerden İstiklal Marşı okuyacakmış. Bizim Kadıköy Belediyesi’nin “pencere töreni” ise sanırım 15:30’da olacakmış.

Çekmeköy Belediyesi’nin 23 Nisan resmi geçidi geldi sonra ekrana. Beş on tane polis aracına, zabıta aracına, motosiklete balon asmışlar sokaklarda siren çalarak geçiyorlar. Bir acemilik, ne bileyim bir “şeylik” var bu kutlama biçimlerinde. Nasıl denir, sanki iki beden büyük gömlekte nasıl şık durulur testi gibi…Sakil duruyor, derinliksiz, çalakalem yapılmış gibi, dostlar alışverişte görsün gibi! Tribünlere oynamayı amaç edinmiş ama bir türlü topa vuramamış yedek oyuncu gibi… 
Ne diyelim hiç yoktan iyidir, bu günleri de gördük ya, buna da şükür. Yine İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü saat tam 13.00’de 39 ilçede gökyüzüne balon bırakmış. Demek ki Kadıköy o ilçeler içinde yer almıyor, ben balon malon göremedim nihayetinde.

Öyle ya da böyle bir şekilde bir çabalar var. Alamet-i Corona-i Vakvaka...

Sevgili gelecek insanları, belki bana kızacaksınız ama bir de şöyle bir durum var. Evet bu Corona virüsü çok korkunç, evet insan öldürüyor ama öte yandan sanki gönül alırcasına pek çok konuda da insanları eşitlemeye devam ediyor. Buna pek çok örnek verebilirim ama günün anlam ve önemine uygun olan bir tane seçmek istiyorum. 

Geçmiş 23 Nisan’larda çocukların bazıları allı pullu süslü püslü giysileriyle gösterilere, geçit törenlerine katılıp coşku yaşarken; gözlerden uzakta, gündeme bile gelmeyen bazı çocuklar ise dışlanmanın ve yaşıtlarından ayrıksı kalmanın sızısını derinden hissederek evde kalırlardı, kalmak zorundaydılar, bir başka deyişle evde bırakılırlardı. Kimileri yürüyemediği için, kimileri yataktan kalkma yeteneklerini yitirdikleri için, kimilerinin ise ailelerinin bayram giysisi alacak parası olmadığı için…

Sanki Atatürk bu “ayrıksı” hisset(tir)ilen çocuklara da bu günü armağan etmemiş gibi hüzün içinde geçer giderdi 23 Nisanlar. Ta ki Korona’ya kadar! İşte bakın; herkesin korkudan ödünü patlatan Mr. Corona sayesinde şu ya da bu nedenle bayram coşkusu yaşayamayacak olan çocuklarla diğerleri eşitlendi! Hepsi evlerinde, hepsi  sadece balkona çıkarak, camdan balon uçurarak kutlama yapıyor. Muhtemelen pek çok yetişkin bu (önemsiz) detayın farkında değil ama, ben eminim ki binlerce minik yürek, bu bayramda ilk defa diğer çocuklarla eşitlenmenin tatlı heyecanını yaşıyordur. Belki bu çocuklardan bazıları aradan yıllar yıllar geçtikten sonra bu yazıyı okuyarak gülümseyecektir. Kim bilir bir gün belki de virüs falan olmadan da insanlar eşitlenecektir! Kim bilir, kim bilebilir...

Nice bayramlara efendim! Milletvekillerinin öğretmenden fazla maaş almadığı, herkesin eşit oranda temsil edildiği nice meclislere… 

Çocukların tamamının gözleri güldüğünde, o gün geldiğinde, işte asıl bayram o zaman olacak...





Devamını Oku

18 Nisan 2020 Cumartesi

CORONA-7-Evde Kal Türkiye, Satın Al Türkiye!


Sen evde kal ihtiyaçların kapına gelsin diyor Trendyol! Waikiki ve Defacto diyor ki 2 buçuk milyon adet maske bağışladık devletimize! Sübliminal mesaj var geri planda, anlayana! Kızılay maden suyu da magnezyumsuz kalmayın diyerek korona reklamları zincirine katılıyor. Bir sürü vitamin desteği bi şeylerin de reklamları var. Kimisi çinkolu bu sıvı diyor, kimisi propolis yersen güçlü olursun diyor. Ömrünüze ömür katar bu kefir sloganına yükleniyor bir marka. Tabii ki evdeyim ve maret sucuğun hastasıyım diyor Ayhan Sicimoğlu. Hayallerindeki tatil için evinde kal Türkiye diyor bir turizm şirketi. Nasıl olacaksa artık! Vestel geri durur mu, sen evde kal diye Türkiye, bizden sana televizyon hediye diyor. Üç bi şey alana televizyon veriyor! Elbette bankalar da bu furyadan geri kalmıyor. Siz evde kalın, yeter ki bankada işlem yapın, biz hallederiz diyorlar.  Bir de evinden çalışan banka memurunun kucağına en sevimlisinden çocuk oturtmuşlar ki mesaj tam olsun! Sonunda zafer bizim olacak sabret diye bir şarkı yapmış Türkcell. Peros diye adını ilk kez duyduğum deterjancı bir firma en arabeskinden en ağdalısından “Bu da geçer sakın üzülme” şarkısıyla yer alıyor- sözüm ona- umut veriyormuş gibi görünen reklamlar furyasında. Hepsi “ Evdekal Türkiye” diyor;  oysa ben cümlenin dillendirilmeyen devamını da duyuyorum:

“ Satın al Türkiye!”

Kapitalizm bu zor günlerde de boş durmuyor anlayacağınız, insanların cebindeki son kuruşları  da almaya çalışıyor! Ne yalan söyleyeyim, istedikleri kadar ağlak şarkılarla duygusal sözlerle süsleseler de, bütün bu reklamları son derece sahtekar, son derece oportünist buluyorum.

Sistemin içinde dev organizmalar var. Satıp satıp büyüyen, büyüdükçe büyüyen, tıpkı virüsün kendisi gibi, vantuzlarıyla yapıştığı organizmayı sömüren ve yok eden! Bir de bu virüslere karşı emeğiyle alın teriyle ayakta kalmaya çalışan, antikor üretmeye çabalayan geniş kitleler…

Birileri canının derdiyle ölüm kalım savaşı verirken, diğerleri ise var olma amacı daha çok insana bulaşıp daha çok insanı yiyerek büyümek ve yayılmak olan korona virüsü gibi vantuzlarını kitlelere daha sağlam yapıştırma derdinde.

Berberler, terziler, marangozlar, kalay ustaları, kaynak ustaları, temizlik emekçileri, yufka açan kadınlar, alternatif sahne sanatçıları, tiyatro emekçileri, garsonlar, komiler, şarkıcılar, kukla sanatçıları, manikürcüler, aşçılar, aşçı yamakları, hamam tellakları, masörler, otobüs muavinleri, tekerlek tamircileri, atanamayan öğretmenler, işsiz kalan tekstil mühendisleri, yüzme hocaları, kapanan atölyelerden kovulan overlokçular, son ütücüler, pansiyon işletenler, sandviç büfesi çalışanları, sokak satıcıları, daha kimler kimler...

 Bütün bu insanlar, kırk katır mı kırk satır mı misali yoksulluk ve/veya virüs sarmalında hayatta kalmaya çalışırken ve unutulmuşken, bu kocaman kocaman dev firmaların yaptığı reklamlara da, bu reklamlardan akan vıcık vıcık arabesk duygusallığa da, şöyle seslenesim geliyor:

Madem evde kalıyorsun Türkiye, bari akıllan biraz Türkiye!





Devamını Oku

1 Nisan 2020 Çarşamba

CORONA-6-Bazı rutinler güzeldir


Koltukta uyumuşum. Gözlerimi ovuşturarak yavaşça uyandım ve cep telefonumu elime aldım, baktım saat 23:55’i gösteriyor. Tam bu sırada açık kalan televizyon ekranı kırmızıya boyandı ve “Son Dakika” spotu yanıp sönmeye başladı. “Bu saatte çıkan son dakika haberinden hayır gelmez” dedim kendi kendime ve kumandayı elime alıp öylesine başka kanala geçtim. Orada da aynı ekran çıktım karşıma “Son Dakika!”

Ne oluyoruz demeye kalmadan son derece genç ve medeni görünümlü biri göründü. Kendisini tanıttı. Başkanın birinci yardımcısı mıymış neymiş tam anlayamadım. Yeni atanmış galiba. Ama nasıl güzel bakıyor ve nasıl güzel konuşuyor bir görmeliydiniz. Pozitif enerjisi sanki başının etrafında hareler oluşturmuş gibi. O derece yani! Tabi bende uyku muyku kalmadı. Sesini açtım televizyonun, merakla dinlemeye başladım:


“Çok saygıdeğer yurttaşlarım” diye başladı konuşmasına. Bize mi diyor diye kuşkuya düşmedim desem yalan olur. Yurttaşına saygı duyan politikacı görünce insan bir garip oluyor ister istemez. Neyse, daha bir merakla dinlemeye devam ettim sonra bu gizemli beyefendiyi. Uykum da iyice açılmıştı. Gerisini ne siz sorun ne ben söyleyeyim diyemeyeceğim, çünkü olduğu gibi anlatıyorum işte. Ne bir eksik, ne de bir fazla... İşin özü, şöyle dedi o medeni yüzlü genç adam:

“Çok saygıdeğer yurttaşlar,

Korona virüsünün dünyayı esir aldığı bu kötü günlerde devlet olarak sizin yanınızdayız. Siz sakın ‘İşimi kaybederim, faturalarımı ödeyemem, maaş alamam’ gibi şeyler düşünmeyin. Öncelikle bilmelisiniz ki, saat 24.00’ü gösterdiğinde ülke olarak iki haftalık karantinaya giriyoruz ve saatler 24.00’ü gösterdiğinizde hepinizin banka hesaplarına bu ay için harcayabileceğiniz 10.000’er TL da geçmiş olacak. Sizin banka hesaplarınızı nasıl mı biliyoruz? Bundan kolay ne var ki? Endüstri 5.0’a girmek üzere olduğumuz  bu günlerde böyle bir soru sormadığınızı varsayıyoruz. Güle güle harcayın sevgili yurttaşlar. Elbette bu kadar az para size layık değil. Ayrıca elektrik, su, doğalgaz faturalarınız virüsten kurtulana kadar askıya alınmıştır. KOBİ’leri ve sanayicileri de unutmadık elbette. Özetle ödenmeyen çek ve senet kalmayacaktır.
Bu arada evlerinize her akşam bıraktığımız portakalları ve kivileri yemezseniz gerçekten darılırız.

Unutmayın, siz saygıdeğer vatandaşlarımız olmasa, bu ülke olmazdı!

Saygı ve sevgilerimizle,
İmza: April Fools





Devamını Oku