Ülkemizde ilk Corona vakası 10
Mart’ta açıklanmıştı. Aradan sadece bir buçuk ay gibi kısacık bir zaman geçmesine
rağmen ne kadar çok şey değişiyor ve ne kadar çabuk değişiyor! Bazen gerçeklik
algımı yitirecek gibi oluyorum ve bu hızlı çekim filmde tanık olduğum şeyleri yazmam
gerektiğini düşünüyorum. Belki bundan yıllar yıllar sonra sanal dünyanın tozlu
kodları arasında birileri bu blogu bulur ve okur diye! Ne bileyim olabildiğince
işte.
Mesela bugün günlerden 23 Nisan.
Hem de 100. Yıl kutlaması! Ama bayram yok. Çünkü malum coronasal nedenlerden
ötürü “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” uygulanıyor. Saat 14.00'e kadar maskemizi
takarak en yakın bakkala veya markete gidebiliriz yürüyerek, ama arabaya binmek
yasak. Bu arada tabii ki çalışanlara, yani çalışmak zorunda olanlara böyle bir
kısıtlama yok.
Bayramı dışarda kutlamak yasak,
ama #evlerşenlikoldu gibi hashtag’lerle bütün televizyon kanallarında kısa
çocuk videoları yayınlanıyor. İnsanlar evlerinde bir köşeyi bayraklarla,
balonlarla, Atatürk posterleriyle süslemiş, bir nevi stüdyo yapmış. Çocuklarına
en güzel giysilerini giydirmiş. Şiirler şarkılar söyleyen çocuklarının kısa
videolarını çekmişler. Ne yalan söyleyeyim; son yıllarda hiç olmadığı kadar çok
Atatürk’ten bahsedildiğine tanık olmak beni şaşırtıyor. Kolonyadan temizliğe,
evde yemek yemekten ekmek pişirmeye kadar pek çok konuda olduğu gibi, Atatürk’ün
değerini bilmek konusunda da sanırım Covid19 sayesinde (!) ülke olarak fabrika
ayarlarımıza geri dönüyoruz. İroni şu ki, normal koşullarda değerini bilemediğimiz,
ya da farkına varamadığımız güzellikleri bu virüs sayesinde yeniden keşfetmeye
başladık.
Sabah Anıtkabir törenini gördüm televizyonda.
Çok kalabalık olmayan bir grup devlet erkanı Aslanlı Yol’da yürüyordu. Çelenk
taşıyan askerler dahil herkeste maske vardı. En önde yürüyen maskesiz adamı ise
tanıyamadım. Meğer cumhurbaşkanı yardımcısıymış. Protokolde böyle bir rütbe
olduğunu bile bilmiyordum.
maskeli 23 Nisan |
Cumhurbaşkanı yoktu törende, onun
vekiliymiş bu kişi. Maske takmaması bir cesaret göstergesi miydi neydi pek de
anlam veremedim açıkçası. Akşam saat tam 21’i gösterince cumhurbaşkanının da
katılımıyla herkes pencerelerden İstiklal Marşı okuyacakmış. Bizim Kadıköy
Belediyesi’nin “pencere töreni” ise sanırım 15:30’da olacakmış.
Çekmeköy Belediyesi’nin 23 Nisan resmi
geçidi geldi sonra ekrana. Beş on tane polis aracına, zabıta aracına,
motosiklete balon asmışlar sokaklarda siren çalarak geçiyorlar. Bir acemilik,
ne bileyim bir “şeylik” var bu kutlama biçimlerinde. Nasıl denir, sanki iki
beden büyük gömlekte nasıl şık durulur testi gibi…Sakil duruyor, derinliksiz,
çalakalem yapılmış gibi, dostlar alışverişte görsün gibi! Tribünlere oynamayı
amaç edinmiş ama bir türlü topa vuramamış yedek oyuncu gibi…
Ne diyelim hiç yoktan iyidir, bu
günleri de gördük ya, buna da şükür. Yine İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü saat tam 13.00’de 39 ilçede
gökyüzüne balon bırakmış. Demek ki Kadıköy o ilçeler içinde yer almıyor, ben balon malon göremedim nihayetinde.
Öyle ya da böyle bir şekilde bir
çabalar var. Alamet-i Corona-i Vakvaka...
Sevgili gelecek insanları, belki
bana kızacaksınız ama bir de şöyle bir durum var. Evet bu Corona
virüsü çok korkunç, evet insan öldürüyor ama öte yandan sanki gönül alırcasına pek
çok konuda da insanları eşitlemeye devam ediyor. Buna pek çok örnek verebilirim ama günün anlam
ve önemine uygun olan bir tane seçmek istiyorum.
Geçmiş 23 Nisan’larda çocukların bazıları allı pullu süslü püslü giysileriyle gösterilere, geçit törenlerine katılıp coşku yaşarken; gözlerden uzakta, gündeme bile gelmeyen bazı çocuklar ise dışlanmanın ve yaşıtlarından ayrıksı kalmanın sızısını derinden hissederek evde kalırlardı, kalmak zorundaydılar, bir başka deyişle evde bırakılırlardı. Kimileri yürüyemediği için, kimileri yataktan kalkma yeteneklerini yitirdikleri için, kimilerinin ise ailelerinin bayram giysisi alacak parası olmadığı için…
Geçmiş 23 Nisan’larda çocukların bazıları allı pullu süslü püslü giysileriyle gösterilere, geçit törenlerine katılıp coşku yaşarken; gözlerden uzakta, gündeme bile gelmeyen bazı çocuklar ise dışlanmanın ve yaşıtlarından ayrıksı kalmanın sızısını derinden hissederek evde kalırlardı, kalmak zorundaydılar, bir başka deyişle evde bırakılırlardı. Kimileri yürüyemediği için, kimileri yataktan kalkma yeteneklerini yitirdikleri için, kimilerinin ise ailelerinin bayram giysisi alacak parası olmadığı için…
Sanki Atatürk bu “ayrıksı” hisset(tir)ilen
çocuklara da bu günü armağan etmemiş gibi hüzün içinde geçer giderdi 23 Nisanlar. Ta ki Korona’ya kadar! İşte bakın; herkesin
korkudan ödünü patlatan Mr. Corona sayesinde şu ya da bu nedenle bayram coşkusu
yaşayamayacak olan çocuklarla diğerleri eşitlendi! Hepsi evlerinde, hepsi sadece balkona çıkarak, camdan balon uçurarak kutlama yapıyor. Muhtemelen pek çok yetişkin bu (önemsiz) detayın farkında
değil ama, ben eminim ki binlerce minik yürek, bu bayramda ilk defa diğer
çocuklarla eşitlenmenin tatlı heyecanını yaşıyordur. Belki bu çocuklardan bazıları
aradan yıllar yıllar geçtikten sonra bu yazıyı okuyarak gülümseyecektir.
Kim bilir bir gün belki de virüs falan olmadan da insanlar eşitlenecektir! Kim bilir, kim bilebilir...
Nice bayramlara efendim! Milletvekillerinin
öğretmenden fazla maaş almadığı, herkesin eşit oranda temsil edildiği nice
meclislere…
Çocukların tamamının gözleri güldüğünde, o gün geldiğinde, işte asıl bayram o zaman olacak...