Sen evde kal ihtiyaçların kapına
gelsin diyor Trendyol! Waikiki ve Defacto diyor ki 2 buçuk milyon adet maske
bağışladık devletimize! Sübliminal mesaj var geri planda, anlayana! Kızılay
maden suyu da magnezyumsuz kalmayın diyerek korona reklamları zincirine katılıyor.
Bir sürü vitamin desteği bi şeylerin de reklamları var. Kimisi çinkolu bu sıvı diyor,
kimisi propolis yersen güçlü olursun diyor. Ömrünüze ömür katar bu kefir sloganına yükleniyor bir marka. Tabii ki evdeyim ve maret sucuğun hastasıyım diyor Ayhan Sicimoğlu. Hayallerindeki
tatil için evinde kal Türkiye diyor bir turizm şirketi. Nasıl olacaksa artık! Vestel geri durur mu, sen
evde kal diye Türkiye, bizden sana televizyon hediye diyor. Üç bi şey alana
televizyon veriyor! Elbette bankalar da bu furyadan geri kalmıyor. Siz evde
kalın, yeter ki bankada işlem yapın, biz hallederiz diyorlar. Bir de evinden çalışan banka memurunun kucağına en sevimlisinden çocuk oturtmuşlar ki mesaj tam olsun! Sonunda zafer bizim
olacak sabret diye bir şarkı yapmış Türkcell. Peros diye adını ilk kez duyduğum
deterjancı bir firma en arabeskinden en ağdalısından “Bu da geçer sakın üzülme”
şarkısıyla yer alıyor- sözüm ona- umut veriyormuş gibi görünen reklamlar furyasında.
Hepsi “ Evdekal Türkiye” diyor; oysa ben
cümlenin dillendirilmeyen devamını da duyuyorum:
“ Satın al Türkiye!”
Kapitalizm bu zor günlerde de boş
durmuyor anlayacağınız, insanların cebindeki son kuruşları da almaya çalışıyor! Ne
yalan söyleyeyim, istedikleri kadar ağlak şarkılarla duygusal sözlerle süsleseler
de, bütün bu reklamları son derece sahtekar, son derece oportünist buluyorum.
Sistemin içinde dev organizmalar
var. Satıp satıp büyüyen, büyüdükçe büyüyen, tıpkı virüsün kendisi gibi, vantuzlarıyla
yapıştığı organizmayı sömüren ve yok eden! Bir de bu virüslere karşı emeğiyle
alın teriyle ayakta kalmaya çalışan, antikor üretmeye çabalayan geniş kitleler…
Birileri canının derdiyle ölüm
kalım savaşı verirken, diğerleri ise var olma amacı daha çok insana bulaşıp
daha çok insanı yiyerek büyümek ve yayılmak olan korona virüsü gibi vantuzlarını
kitlelere daha sağlam yapıştırma derdinde.
Berberler, terziler, marangozlar,
kalay ustaları, kaynak ustaları, temizlik emekçileri, yufka açan kadınlar, alternatif sahne
sanatçıları, tiyatro emekçileri, garsonlar, komiler, şarkıcılar, kukla sanatçıları, manikürcüler, aşçılar, aşçı
yamakları, hamam tellakları, masörler, otobüs muavinleri, tekerlek tamircileri,
atanamayan öğretmenler, işsiz kalan tekstil mühendisleri, yüzme hocaları, kapanan atölyelerden
kovulan overlokçular, son ütücüler, pansiyon işletenler, sandviç büfesi çalışanları, sokak satıcıları, daha kimler kimler...
Bütün
bu insanlar, kırk katır mı kırk satır mı misali yoksulluk ve/veya virüs sarmalında
hayatta kalmaya çalışırken ve unutulmuşken, bu kocaman kocaman dev firmaların yaptığı
reklamlara da, bu reklamlardan akan vıcık vıcık arabesk duygusallığa da, şöyle
seslenesim geliyor:
Madem evde kalıyorsun Türkiye,
bari akıllan biraz Türkiye!
E kredi veriyorlar ya işte, tüketelim ha bire diye:( Bu dünya artık ,paran varsa senden iyisi yok, dünyası.İşte,aşta hatta aşkta bile.
YanıtlaSilAma bu anlayışın değişmesi şart. Corona öncesindeki tüketim çılgınlığına son vermek zorunda dünya.
SilKeşke herkes bunu anlayabilse...