Çok
sıradandır bazen hayat, basittir. Siz ne kadar
hayal kursanız ve beklentilerinizi üst seviyeye çıkarsanız da o
yine kendi bildiğini okur. Mesela bazen en heyecan verici anlar
bile sanki daha önce yaşanmış gibi gelir insana, belki de yaşanmıştır gerçekten de...
Kadın
erkek ilişkileri zaten böyledir. Değil midir?
Nehir-Oyun Atölyesi* |
Çevrenize
bir bakın, aşkından ölebilecek gibi hisseden bir çok kadın
görürsünüz. İlişkisini hayatının merkezine koymuş, deli
divane dolaşan; ama aşkından ölebilecek gibi hisseden ve öyle
davranan erkek sayısı biraz daha azdır sanki. Acaba neden böyledir? Hızlı hızlı
yanıtlayabilirim bu soruyu, çoğunuz aynı benim gibi hiç
düşünmeden hızlı hızlı benzer bir cümle söylersiniz:
“Çünkü
kadınlar her türlü ihtiyacını öncelikle “aşk” dahilinde gidermeye
programlanmıştır, bir sonraki “level” ise kendilerini güvende
hissedecekleri evlilik, yani kutsal aile bağıdır.
Erkeklerse
aşkı kendi cisimlerinden soyutlamayı genelde iyi bilirler... “
Ayça Bingöl-Haluk Bilginer- Oyun Atölyesi* |
Bir
kadın, yemek yediği ve hatta üzerine geceyi birlikte geçirdiği
adamdan ertesi gün yüzükle ilgili bir şeyler duymak isterken,
adamsa sadece ona göstermek istediği bir çocukluk anısı
olduğunu, bu anısını karyolanın altında bir kutuda sakladığını
söyleyebilir. Kadın, özel bir gece geçirdiği, o gece içinde
kendisini sevdiğini söyleyen erkeğin, karyolanın altından çıkacak
kutuda kendisi için bir yüzük sakladığını düşünebilir ve
hatta o kısacık zaman dilimi içinde giyeceği gelinliğin
modelini bile tasarlamış, gelin topuzu için bir an önce saçlarını
uzatması gerektiğine bile karar vermiş olabilir. Evet karyolanın
altında bir kutu olabilir gerçekten de, içinde kocaman taşlı bir
yüzük hayal eden kadın, aradığından daha büyük bir taş
görünce afallayabilir. Neden afallamasın ki, çünkü kutunun içinde
kocaman bir taş görmüştür, bildiğiniz taş hem de! Kadın bozuntuya
vermeyebilir, ne diyeceğini de bilemeyebilir, adamsa kendi oyunu içinde
mutludur muhtemelen. Ritüel tamamlanmış, kadın “tek taş”ını da
almıştır, daha ne yapacaktır ki adam?
Ayça Bingöl-Haluk Bilginer- Oyun Atölyesi-Nehir* |
Ben şahsen satırlara ve satır arasında anlatılanlara hayran
kaldım. Jez
Butterworth, iyi bir metin yazmış gerçekten de. Kadın erkek ilişkilerine, insanın kendi içindeki yalnızlığına, belki bencilliğine, aslında iç dünyasına demek daha doğru olacak sanırım, kendi aynasını tutmuş. Ben yansımaları sevdim.. Çeviren Hira
Tekindor'un da hakkını teslim etmek gerekir elbette...
Oyun Atölyesi-Nehir* |
Bir
çocuk düşünün, hayatının ilk balığını tutmuş, çok
heyecanlı, kendini büyümüş gibi, kocaman balıklar tutan amcası
gibi, daha doğrusu önemli gibi hissediyor. Derken ne oluyorsa
oluyor, balık kayıp gidiyor kucağından, ağlıyor “ne olur
gitme!” diyor balığın ardından. Akşam oluyor, sanki bütün
bu kötü şeyler hiç yaşanmamış gibi afiyetle yemeğini yiyip
mutlu mutlu uyuyor çocuk. Şimdi de bir adam düşünün, hayatının
kadınını arayan. Bir kadın geliyor ve sonra terkedip gidiyor.
Elinden kayan balığa ağlayan çocuk gibi azıcık ağlıyor adam ve hemen
sonra kaldığı yerden hayatına devam ediyor. İnsan ister istemez
afallıyor ve ayılıyor sonrasında.. O çocuk aslında o balığı
istememişti, aynı o adamın o kadını istemediği gibi... Sahte
gözyaşlarının insanın göz pınarındayken kuruyuvermesinden daha normal ne olabilir ki! İkisinin de aradığı bambaşka
şeylerdi çünkü.. Adam kadını değil, çocuk balığı hiç değil...
Nehir* |
Öyle
adamların, kadınları kandırmak için genelde sabit bir hikayesi
de olur. Yani işte ne bileyim çok etkilendikleri bir çocukluk
anısı vardır mesela, ya da ezberledikleri iki şiir, ya da altında
uyudukları bir ağaç... Çok da önemli değildir bu hikayede ne
anlatıldığı, gerçek de olabilir, kurgu da olabilir. Önemli olan
tek şey, adamın kendini özel hissetmesidir o hikayeyi
anlatırken; ha pardon bir de karşısındaki kadını etkilemek
ister. Kadınsa genelde zavallıdır, etkilenmiş gibi yapar. Hiç
ilgisini çekmeyen bir konu da olsa adamın anlattığı, adamın
gözünün içine bakarak pür dikkat dinler, arada çok eğleniyormuş
gibi kahkahalar bile atar. Çünkü birine sığınma ihtiyacı
hissediyordur muhtemelen. “O adamı etkilerse belki yuva
kurabilirler birlikte” hayali geçer, belli belirsiz de olsa
usundan.
Bu tip erkekler, karşılarındaki kadına bir şeyler
öğreterek de egolarını okşamayı ihmal etmezler. Öyle ya kadın
dediğin nedir ki? Adamdan daha az bilgisi olan, adamın her
anlattığı hikayeyi dinlemek zorunda olan, adamın içgüdesel
ihtiyaçlarına cevap vermekle yükümlü, adamın canı istediğinde
çağırıp canı istediğinde gönderdiği bir ŞEYdir kadın..
Hatta kadın dediğin kafasız bir şeydir, sadece vücuttan
ibarettir. Oyunda, özellikle de adam, kırmızı elbiseli kadın
resmi çizip kafasını karaladığında bunu iliklerime kadar
hissettim, daha doğrusu yazar
Jez Butterworth ve
yönetmen Haluk Bilginer bana çok iyi hissettirdi bunu.
Nehir* |
Peki
ama adam suçlu mudur gerçekten de? Yani aşkı arıyorsa,
bulamıyorsa, çok denediyse ve bir türlü hissedemediyse ve
vazgeçmişse, artık boşvermişse, ânı
yaşamaya karar vermişse, kendini bir nehrin akışına bırakır
gibi bırakıvermişse kadınların kollarına, hayatına davet
ettiği kadınlar, hep aynı gibi davranıyorlarsa, adamı etkilemeyi
başaramıyorlarsa, adam ne yapabilir ki? Çaba sarfetmeyi bırakır,
otomatiğe bağlar, hep aynı müziği dinler, kadınlara hep aynı
hikayeleri anlatır, hep aynı şarabı içer, hep aynı balığı
yer... Adam suçlu mudur gerçekten de?
Kimilerine
göre bu sorunun yanıtı evet, kimilerine göre hayır. Daha doğrusu
kendi hikayenize ne kadar değmişse adam, o kadardır!
Ben
bu oyunda anlatılanları çok derin ve çok dolu dolu buldum, hiç
ama hiç sıkılmadım izlerken, bilakis metni noktası virgülüne
kadar iyi algıladığımı sanıyorum. Bir çok yerde güldüm, kahkaha attığım zamanlar da oldu, düşündüm, üzüldüm, sevindim, şaşırdım... Yani bu oyun bir çok duyguyu aynı anda yaşattı bana.
“Modern
tiyatro metinleri noktalı virgülle bitmeli” demişti “Modern
Tiyatroda Önermesiz Metin Yazarlığı” dersi aldığım sevgili
hocalarım Serhan Alben ve Sercan Alben. Bu metin tam da öyle bitti.
Yani, ben ne hissettiysem sonu oydu oyunun, siz ne hissederseniz size
göresi mutlaka farklı olacaktır. Zaten aşkın tam olarak ne demek
olduğunu kim bilebilir ki?
Merak
unsuru oyunun sonuna kadar devam ediyordu. Finalde ters köşeye
yatmadık gerçi ama beklenmedik bir sürprizle bitti oyun.
Çatışmalar yerli yerinde ve dozundaydı. Yanılmıyorsam 4 sahne
vardı, oyun tek perde ve olması gereken gibi yetmiş dakikaydı..
Dekor
muhteşemdi, gerçek bir dağ evi gibi nemli ahşap kokusunu,
doğranan salatalığın kokusunu bile hissedebildim ikinci sırada
oturduğum için. Oyuncuların yediği balığın üzerinden
dumanlar çıkıyordu, o derece gerçekti her şey.. Müzikler, ışıklar ve oyunun sonunda ayakta alkışlanan Haluk Bilginer,
Ayça Bingöl ve Canan Ergüder müthişti..
Sezon
bitti yanılmıyorsam, ama yeni sezonda Oyun Atölyesi'nde Nehir'i
izlemenizi tavsiye ederim ben.
Yaşasın
sanat ...
* Fotoğraflar Oyun Atölyesi web sayfasından alıntıdır.
* "Modern Tiyatroda Önermesiz Metin Yazarlığı" dersi almak isterseniz, www.tiylab.com 'a göz atın.
Çok merak ediyordum bir türlü gidemedim bu sezon.. Harika yorumunla merakım iyice kamçılandı, sanırım sezon açılır açılmaz ilk bu oyun olacak ajandamda :) eline sağlık...
YanıtlaSilTeşekkür ederim yorum için. Ben çok etkileyici buldum oyunu, bakalım siz de beğenecek misiniz, merakla bekliyorum :)
SilSevgiler...
:) Bence de yaşasın sanat. Bende senaryo yazma kursuna gidecektim. Hatta edebiyat bölümü başkanı hocamıza da dedim ki " Bana bir hoca önerir misiniz ."dedim :D Oda dedi ki "Sen önce noktalama işareti kursuna git. Sonra :D senaryo yazma kursuna git. "dedi. Tamam eksiğim var kabul ama senaryoda noktalama işaretini iyi bilmek şart mı ? :) Çok pis bozuldum ama çaktırma. Emeğine sağlık bu arada keyifle okudum.
YanıtlaSil:) Ben eğitim alırken kimse noktalama işaretlerinin öneminden bahsetmedi ne yalan söyleyeyim, sanırım herkesin bunu bildiğini varsaydılar :) Zaten şöyle de bir şey var: Noktayı virgülü doğru yere koymazsak oynayan sanatçılar vurguyu nasıl yapacak, olmaz yani öyle :)) Bu arada hocanız bu kadar direkt söylemese iyiymiş :)
SilHocamız belkide kendine rakip istemiyordur diye avutuyorum kendimi . :D
Sil:))
Sil